UZAY KİRLENMESİ
Dr. İ. Ethem DERMAN
Cağımızda insanoğlu, dünya çevresindeki uzayı kirletmeye başladı. Bu ise, uzay çalışmaları için gün geçtikçe büyük tehlike oluşturmaktadır. Uyduları yörüngeye oturtmakta kullanılan roket artıkları, bağlantı parçaları, görevini tamamlamış çalışmayan uydular ve patlamalar sonucu meydana gelen parçacıklar, kirlenmeye neden olan çöpleri oluşturmaktadırlar. Uzay artıklarının ana kaynağını, bu sonuncu neden oluşturmaktadır. Bu, ya görevi biten uyduyu yok etmek için, ya uydu avlayan uyduların denevi sıra-
Şekil, 1976 yılında yapılan gözlemlere dayanmaktadır ve uzay artıkları yoğunluğunun, yüksekliğe göre dağılımını vermektedir. Saptanan 4.271 parçanın yarısı patlama sonucu oluşmuştur. Şekilden görüldüğü gibi maksimum çarpışma tehlikesi 850 km. yükseklikteki yörüngelerde olmaktadır.
Sokak, cadde, kant, sanayi böl* gesi, deniz ve doğa kirlenmesi sorunu gün geçtikçe büyüyor. Ne yazık ki çağımızda, insanoğlunun bir bölümü kirletiyor, diğer küçük bir bölümü de bunu temizlemeğe çalı-lışıyor. Aşağıda ayrıntılarını vermeğe çalışacağım uzay kirlenmesini İse buna neden olanlar temizlemek zorunda. Aksi takdirde en büyük zararı yine kendileri göreceklerdir. Aslında diğer kirlenmelerde de gerçek bu değil mi?
sında, ya da kaza ile meydana gelen patlamalardır. Patlama sırasında uzaya yüzlerce, binlerce parça dağılmaktadır.
Dünya çevresinde yörüngeye oturtulan bir uydunun bu artıklardan biriyle çarpışma olasılığı, yörüngeleri uydunun yörüngesi ile kesişen artıkların sayısına, kütlesine, boyutuna, ayrıca söz konusu uydunun büyüklüğüne ve yaşam süresine bağlıdır. Şu anda bilim adamlarınca bu çarpışma olasılığı küçük olarak görülmekte; fakat zamanla büyümektedir. Gelecekte bu tehlikeyi göze almamak için, uzayın büyük bir bölümü uydu yörüngeleri için kullanılamayacak nitelik taşıyacaktır.
Yerden yapılan gözlemler sonucu saptanar artıkların boyutu, belirli bir limit değerden daha büyüktür. Bu nedenle, küçük parçacıkların sayısı tam olarak bilinememektedir. En küçük parçanın bile bir uydu ile çarpışması, hız farkından dolayı büyük hasara neden olacaktır. Olayın bir başka ilginç yönü de; çarpışma veya patlama sonucu yörüngeleri denetlenemeyen birçok parçacık meydana gelir ve bunların da diğer büyük boyutlu artıklar ile çarpışarak çöplüğün büyümesi zincirleme devam eder.
Artıklarla çarpışmak tehlikesi, dünyaya çok yakın yörüngelere oturtulan, arabaların plakalarını bile görebilecek düzeye gelen askeri uydular ve 21. yüzyılın ilk yıllarında yapılması planl nan çok büyük uzay yapıları [uzay istasyonu gibi) için gelecekte kaçınılmazdır. Artık sayısının yılda % 5 miktarında artığını göz önüne alırsak.
20 yıl 3onra insanoğlunun uzaya büyük araçlar yerleştiremeyeceğini, yerleştirebilse bile yaşarr süreleri boyunca uzay artıkları ile meydana gelecek birçok çarpışmaların, büyük hasarlara n den olacağını söyleyebiliriz.
38
BİLİM ve TEKNİ
Bu ay görünen g&kyüzündeki yıldızları tanımak İçin iki parça halinde verdiğimiz bu haritayı kullanabilirsiniz. Gökyüzü, doğu-batı ve başucundan geçen bir çizgi ile iki eşit parçaya bölünmüş olarak veriliyor. Kuzey yazan parçada yüzünüzü kuzeye, güney yazan parçada ise yüzünüzü güneye dönüp gökyüzüne bakmanız gerekiyor. Bu harita ayın başında saat 22.30’daki, Ayın sonunda ise yaklaşık 20.30′ daki,gökyüzünü göstermektedir.
en parlak durumda ve 28 Ekim günü İse Mars gezegeninin 1°.7 güneyinde olacak. Yina 1 Ekim sabahı Merkür gezegen! en büyük batı uzanımında bulunacak. O gün Güneş’ten 18° ayrık bir konuma gelecek, Merkür, 5 Ekim günü sabaha karşı Ay’ın 4° güneyinde görülebilecek. 30 Ekim günü ise Dünya, Güneş ve Merkür aynı doğrultuda olacak.
Satürn gezegeni, 7 Ekim akşamı ayça şeklindeki bir günlük Ay’a çok yaklaşacak ve 31 Ekim günü Dünya-Güneş doğrultusunda olacak. Kasım’dan itibaren bu gezegeni de artık sabaha karşı gözlemek olası. Görüldüğü gibi bu ay, gök olaylarının çoğu sabaha karşı olmakta. Uykunuzdan vazgeçerek bütün bunları gözleyebilir misiniz bilemem. Hepinize mutlu günler.
Dr. İ. Ethem DERMAN
AYIN İLGİNÇ GÖK OLAYLARI
Bu ayın da en önemli olayı, Jüpiter Ay yakınlaşması. 10 Ekim günü saat 14.00’de Jüpiter Ay’ı örtecek. Ülkemizden de görülecek bu olayı, gündüz saatlerinde meydana geldiğinden, ancak bir avcı dürbünü ile görebilirsiniz. Güneş battıktan sonra da Jüpiter’i Ay’ın hemen sağında, yani güneybatısında çok yakın olarak gözlemek olası. Aynı gün saat 11.00’de de yine Ay, gece bile çıplak gözle göremediğimiz Uranüs gezegenini örte cek.
1 Ekim günü, artık sabahlan Çoban-yıldızı olarak gözüken Venüs gezegeni
Şimdi, uzaybilimciler iki somya yanıt ara-maktalar. Birincisi: uzayın daha fazla kirlenmemesi için ne tür önlemler alınmalı? İkincisi İse şimdiki ve gelecekte oluşacak artıklar, nasıl temizlenmeli? ilk sorunun ytanıtı olan önlemleri şöyle sıralayabiliriz: Artıkların bir kısmı, uydu uzayda yörüngeye oturtulurken kullanılan roket tankları ve bunların uydudan ayrılırken bırakt-parçalardır. Bunu önlemek için şimdiki tek: jiyi değiştirmek gerekir. ABD, bu yönde denemeler yapmaktadır. Artıkları uzun yaşam süresi yüksek yörüngelere fırlat?bilen teknoloji de dünyaya yakın uzay kirlenmesini önleyebilir. Bunun tersi de olabilir. Yani artıkları dünyaya fırlatıp onların atmosferde yanarak yok olmaları sağlanabilir. Fakat tu iki teknoloji de çok pahalıya mal olacaktır. Artıkların artmasını ön-
lemenin bir başka yolu da iki büyük devletin, uydu avlayan uydular yapma ve deneme sevdi-larından vazgeçmeleridir. Fakat her iki ülke de savunma amacı ile bunu yapmak zorundayız şeklinde kendilerine neden bulmaktadırlar.
Eğer artıkların artması bu hızla devam ederse, bunlarla çarpışmayı önleyecek yeni sistemler geliştirilebilir. Etkin olarak çalışan uyduların hızları, artıkların hızlarından daha fazla olduğundan, meydana gelebilecek bir çarpışma Uyduya hasar verecektir. Bu artıkları algılayıp, ona göre uyduya yeni bir yön verecek sistemlerin maliyeti yüksek olacaktır. Manevra yapmak için fazla yakıt İle İlave gereçler, uyduyu daha da ağırlaştıracak ve bu tür uyduları yörüngeye oturtmak da ayrı bir sorun olacaktır. Son bir olasılık da uyduları çarpışmaktan koru-
Ekim 1983
39
mak İçirt, önlerine kalkana benzer koruyucular yerleştirmektir. Koruyucuların büyük ve ağır olması gereği, yine yanında birçok sorunu beraber getirmekte; fakat yine de en iyi önlemin bu olduğu düşünülmektedir.
Şimdiki artıkların temizlenmesinde en doğal yol, hızlarının zamanla azalarak dünya atmosferine girip, yok olmalarını beklemektir. Bu ise, özellikle yüksek yörüngelerde bulunan parçalar için, çok uzun zaman alır. ‘Uzayın bu artıklardan, doğal olmayan bir yoldan yine insanoğlu tarafından temizlenmesi, şu anda ekonomik bakımından olanaksız görülmektedir. Artıkları yörüngelerinden toplayaoak olan aracın (çöp arabasının), aynı yörünge ve doğrultuda olması gerekir. Ayrıca, bu artıkların yörünge ve düzlemleri birbirinden farklı olacağından söz konusu aracın yörüngeler arasında gidip gelmesinin, uzun bir uçuş süresi ve çok miktarda yakıt gerektirdiği meydandadır.
Görülüyor kİ, İnsanoğlu, her zamanki gibi önce -Kirletiyor, sonra da nasıl temizleyeceğiz diye planiar yapıyor. S
• Dünyamızı çevreleyen atmosfer, büyük meteorlara engel olmakla birlikte, Yeryüzü’nü kozmik artıkların tümünden koruyamaz. Yakın uzaydan sürüklenerek atmosfere giren meteor tozlarından ötürü, gezegenimizin ağırlığı har gün tonlarca artıyor.
UYDUSAVAR SİLAHLARI UYGARLIĞA NE GETİRİYOR?
Yeryüzü’nün hayli yukarısında U.S. işaretleri taşıyan bir uydunun yakınında bir Sovyet uydusu, U.S. uydusuna yaklaşık 50 m’lik bir alan içinde manevra yapıyor. Bir ara, sanki havada birkaç saniye duraklayan Sovyet aracı, aniden patlayarak, yüzlerce metal parçasını, çevreye ve U.S. uydusuna doğru saçıyor.
Bu tür arızaların ortaya çıkma olası* lığı giderek artıyor. Birçoklarına göre bu artışın nedeni, ABD ve Sovyetler Birliği’-nin, uzayı askeri amaçla kullanmaya yönelik teknolojik yarışmaları. Uzmanlar, uzay silahları için çoğaltılan fonların aslında, her ijy. süper gücün güvenliğini artırmak yerine, azalttığına inanıyorlar ve bu fonların barışçıl ve daha ekonomik amaçlar için kullanılması çağırışında bulunuyorlar.
Uzmanlara göre, denemeleri yapılan yeni uzay silahları, her iki ülke için de ilk saldırıda daha yıpratıcı olmakla birlikte, savunma yönünden bir üstünlük sağlamamaktadır. Silah kontrol görüşmeleri ise, pratikte bir yarar getirmiyor. Çünkü hangi tarafın kurallara uyduğunun araştırılması, uzay koşullarında çok zordur.
Uzayın askeri amaçlarla kullanılmasının genişlemesi, barışçıl, sivil amaçlar doğrultusunda sürdürülen çalışmaları da engelliyor. Örneğin, Pioneer ve Voyeger sondaları, Satürn ve Jüpiter ile ilgili çok geniş bilgiler yolladılar; ancak Gezegen Araştırma Programı öylesine kötü biçimde yarıda kesildi ki, yeni bilgiler için belki de yıllarca beklemek gerekecek.
Diğer yandan, Yeryüzü’nün uzaydan izlenmesi de çok önemlidir. Uydular, hava koşulları, çevre kirliliği, balıkçılık, ekili alanlar ve doğal kaynaklarla İlgili yaşamsal nitelikte bilgi sağlayabilirler. Tahminlere göre, yalnızca tarımsal ürünün önceden belirlenmesinin ekonomik kârlılığı yılda yaklaşık 7B0 milyar TL. dolayında.
Science Digest’dan
40
BİLİM ve TEKNİK
Gecen ay yayınlanan yazımızda, ultrasonik hata bulucular genel hatları ile tanıtılmış, bir örnek blok diyagram verilmiş ve prob yapısı üzerinde durulmuştu Bu yazı ile, örnek blok diyagramın öğeleri daha ayrıntılı olarak tanıtılacaktır.
ULTRASONİK HATA BULUCULAR
İsmail GERMAN
I. Katot Işını Tüpü (KIT) : Elektronikte değişik alanlarda uzun süredir kullanılan bir gösterme özgütüdür. Son yıllarda, sıvı kristallerden oluşan matrislerle aynı görevi yerine getirecek özgüt prototipleri geliştirilmiştir; fakat bunlar henüz KIT’ü ile rekabet eder duruma gelememişlerdir.
Bir KIT, çok basit olarak Şek. 1’de görüldüğü gibi şematize edilebilir. Burada, ısınan katottan saçılan elektronların ilgili yönde ilerleyen miktarı ve dağılma boyutları gridler aracılığtyle kontrol edilir. Daha sonra, bu elektronlardan oluşan demet, X ve Y plakaları aracı-lığıyle saptırılarak, demetin, ön yüz üzerinde arzulanan noktaya düşmesi sağlanır. Ön yüzün iç kısmına sürülü fosfor tabakası üzerine düşen bu elektronların görülebilecek kadar foton salmasına neden olmak amacıyla, bu elektron demeti, uygulanan bir “saptırma ardından iv-melendirme” gerilimi (VSAl) ile yeterli enerji düzeyine çıkarılır. RSAt ile gösterilen saptırma ardından ivmelendirme direnci gerçekte tübün konik kısmı boyunca iç yüzeyde helozoni bir şekilde devam eden iç direnci yüksek bir iletken teldir. Üzerinden 30 dolaylarında bir ¿kim geçer ve böylece tüpün konik kısmı İçerisinde Z ekseni boyunca, VSAl uygulama noktasına kadar, sürekli artan bir alan oluşur.
Ultrasonik hata bulucularda kullanılan tûp-
lerin tipik özellikleri aşağıda sıralanmıştır.
Tüp uzunluğu : 25-35 om
Ön yüz genişliği : 8-10 cm
Ön yüz yüksekliği : 6-8 cm
Isıtıcı gerilimi : 6.3 V
Isıtıcı akım : 300 mA
Y Plakaları
Saptırma duyarlılığı* : 8-10 V/om
X Plakaları
saptırma duyarlılığı : 1ı6-20 V/cm
VSAI : 2.5 kV
II. Ultrasonik Darbe Üreteci : Cismin İçine gönderilmesi gereken kısa süreli ses darbesini oluşturmak için çevireç üzerine kısa süreli bir gerilim darbesi uygulamak gerekir.
Bu darbe mümkünse çevireçin kendi öz frekansında olmalıdır. Bu tür aygıtlarla kullanılan çevlreçler kümesinin frekansları epey geniş bir alanı kapsadığı için üzerlerine uygulanan gerilimin zamana göre değişimi genellikle iŞek, 2’de verildiği gibi olur. Bu tür bir darbe Fourler açılımında söz konusu frekansların (1-15 ‘MHz) tümünü yeterli oranda içerir ve çevireç kümesinin her öğesini yeterince verimli olarak sürebilir.
Bu genlik ve süratte darbelerin oluşturulmasında genellikle silikon kontrollü doğrultu-cular veya avalanş olayından yararlanılır.
III. Zamanlama Devresi : Bir önceki bölümde söz edilen darbenin, tüp ekranında sürekli olarak gösterilebilmesi İçin, belirli bir sıklıkla tekrarı gerekir. Bu sıklık, içerisinde hata aranılan cismin boyutlarına bağlı olara’k değişir. Hata bulucular genellikle çelik içerisinde 2 m’ye kadar derinlikte olan hataları saptayabilmek üzere tasarımlanırlar. Bu durumda ses darbesinin 2 m’lik gidiş, 2 m’lik dönüş yolu olmak üzere toplam 4 m’lik yoîu aşıp tekrar çevireç üzerine gelmesi için gerekli süre t = 4m/6 mm/us = 666.6 pts’dir.
* Elektron demetinin izini ekran üzerinde Y yönünde 1 cm. saptırmak için gereken gerilim farkı.
Ekim 1983
41
tv
Şek. 2 : Tipik bir gerilim darbesi
Darbe tekrarlanma süresinin ise 8 ms, yani darbe tekrarlanma frekansının 125 Hz. olması yeterlidir. Daf a yakın mesafelerde hata aranıyorsa, ekran üzerinde daha fazla aydınlanma sağlayan daha yüksek darbe tekrar frekansları kullanılabilir. Genellikle aşağıdaki tablo geçer-lidlr.
Darbe tekrar frekansı : 1000 1000 500 250 250 125 125 [Hz] Hata aranılan uzaklık : 10 50 100 250 500 1000 2000 [mm]
IV. X-ön yükselteci ve Yükselteci : Bir katot ışını tüpünün ön yüzünün genel görünümü Şek. 4’de verilmiştir. Tarama işlemine başlanılmadan evvel elektron demetinin, Y plakaları arasında gerilim farkı yok iken ve eğer kontrol grldlerine uygulanan gerilimle plakalar dışına saptırılmamışsa (0,0) noktasına düşmesi gerekir.
Tp>-ama İşleminin başlaması ile, Y ekseni boyunca uygulanan gerilimin zamana bağlı değişimini gözleyebilmek için demet X ekseni boyunca zamanla lineer bağlantılı olarak kaydırılır. Bu iş için X plakalarına uygulanması gereken gerilim Şek. 5’te verilmiştir. Tarama İşleminin başlaması gerilim darbesinin çevireç üzerine uygulanması İle aynı anda olmalıdır. Ve yine aynı anda elektron demeti plakalar arasından geçecek şekilde serbest bırakılır. Uygulanan testere dişine benzer gerilim genellikle bir kondensatör üzerine sabit akım basarak onu yüklemek ve gerektiğinde kondensatörü kısa devre etmekle sağlanır. Bu gerilim ön yükselteçte güçlendirilir
av
Çek. 3 : Ardarda vurulan darbeler
Y
U
____________l
1cm.
(00) _ _ î 1cm.
Şek. 4 : KIT ön yürü
ve X yükselteci çıkışında demetin 10 cm. sapabilmesi için gereken 100-200 V’luk tepe gerili-mine ulaşır.
V. Y Ön Yükselteci ve Yükselteci : Çevireç üzerine vurulan yüksek genllkli darbenin ardından çevirece düzeyi mV’lardan V’lara kadar değişen yankılar gelir, ilk olarak yüksek genlikli darbenin ön yükselteç girişine ulaşmaması için gerilim sınırlandırıcı (Si diyotlar kullanılmış ise max 0.65 V) devre kullanılır. İlke olarak, gelen bir kaç mV düzeyindeki yankılar dahi yükseltilerek (dış dünyadan kapılan veya elektronik parçaların kendi oluşturdukları gürültü arasından seçilebilirlikleri sağlanmalı), ön yükselteç aracılığı ile V’lar düzeyine çıkarılırlar. Y-yükselteci ön yükselteçten aldığı bu gerilimleri daha da yükselterek, demetin tepeye kadar (8 cm) sapabilmesi için gereken yaklaşık 64 V’luk değere çıkarır.
Daha uzaktan gelen yankıların daha yakından gelenlere kıyasla soğurulma nedeniyle uğramış oldukları kayıpları karşılamak amacıyla zamana bağlı olarak kazancının arttırılması genellikle uygulanan bir yöntemdir. ■
42
BİLİM ve TEKNİK
MR. TOMPKINS’İN SERÜVENLERİ
George GAMOV
Bay Tompkins, relativité kentindeki serüvenlerinden çok memnundu. Aıma Profesörün de yanında olmasını çok ist«rdi. O yanında ol-saıydı gözlettiği garip olayları açıklıyabilirdi. Özellikle tren frencisinin yolcuların yaşlanmasına nasıl engel olduğunu çok merak ©diyordu. Birçok geceler bu ilginç kenti yeniden görmek ümidi ile yatağına yattı. Ama çok az düş görebiliyordu. Bazı düşleri ise hiçte hoş değildi. En son düşünde banka hesaplarına uyguladığı belirsizlik yüzünden banka -müdürü onu işten kovuyordu. “En iyisi ben bir tatile çıkayım” diye düşündü. Deniz kenarında bir yere gitmeyi aklından geçiriyordu. Böylece ‘kendisini bir tren kompartımanında oturmuş, pencereden kentin kenar semtlerinin gri renkli çatılarının yerini kır çiçekleri ve çayırlara bırakışını seyrederken buldu. Gazetelerde Vietnam Savaşı ile ilgili yazıları okumaya çalıştı. Okudukları anlamsız gelmeye başladı, vagon da onu tatlı tatlı sallıyordu.
Gazeteyi indirip pencereden dışarı bakınca manzaranın değişmiş olduğunu gördü. Telgraf direkleri birbirine o kadar yaklaşmıştı ki, bahçe çiti gibi görünüyorlardı. Ağaçların üst kısımları öyle inceleşmişti ki hepsi birer mazı ağacına benziyordu. Karşısında ise eski arkadaşı Profesör oturmuş, büyük ‘bir ilgi ile dışarıyı seyrediyordu. Bay Tompkins, gazete ile meşgul iken içeri girmiş olmalıydı.
“Relativite ülkesindeyiz, değil mi?” diye scrdu Bay Tompkins.
“Öyle mi! Epey bilginiz var bu konuda. Nereden öğrendiniz bunları?” diye cevapladı Profesör.
“Bir kez daha gelmiştim buraya. Ama o zaman sizinle beraber olma zevkinden mahrumdum”.
“öyle ise şimdi bana rehberlik yaparsınız belki.” dedi yaşlı adam.
Bay Tompkins, “Evet diyemiyeceğim.” dedi. “Burada birçok olağanüstü şey gördüm. Ama ko-
Geçtiğlmlz Temmuz ayından beri sürdürdüğümüz dizimizin bir önceki bölümünde Profesör’ün relativite hak-kındaki dersinin ikinci kısmını vermiştik. Bu sayımızd ’ yer alan bölüm ise : “MR. TOMPKİNS TREN YOLCUSU”.
nuştuğum yerli halktan hiç kimse derdimi anlayamadı.”
Profesör, “Bu çok normal.” dedi. “Onlar bu dünyada doğmuşlar. Etraflarında meydana gelen olayları olağan karşılıyorlar. Ama sanıyorum ki, sizin yaşadığınız dünyaya gelseler onlar da orada çok şaşırırlardı. Her şey çok garip görünürdü onlara.”
Bay Tompkins, “Size bir soru sorafbilir miyim?” dedi. “Geçen defa ben burada iken bir tren frencisi ile karşılaştım. Bu adam tren durduğu ve tekrar yürüdüğü için yolcuların kentteki insanlardan daha yavaş yaşlandıklarını iddia ediyordu. Bu sihir mi, yoksa modern bilime uygun rru?”
“Sihiri açıklama olarak ortaya atmanın hiçbir özürü olamaz” dedi yaşlı Profesör. “‘Bu fizik kanunlarının doğrudan bir sonucudur. Eins-tein, yeni uzay ve zaman (dünya kadar eski, ema yeni keşfedilmiş demek daha doğru) kavramlarını kullanarak yaptığı analizler sonucunda gösterdi ki, hızın değiştiği bir sistemde meydana gelen tüm fiziksel işlemler yavaşlar. Bizim dünyamızda bu etıkiler gözlenemiyecek kadar küçüktür; ama burada, ışık hızı küçük olduğu için, genellikle etkiler aşikâr hale gelir. Örneğin, burada bir yumurta pişirmek isteseniz ccağın üstünde tavayı hareketsiz bırakacağınıza sağa sola sallarsanız beş dakika yerine belki ancak altı dakikada hazır olduğunu görürsünüz. Bunun gibi, eğer insan, hızı değişen bir sallantılı koltuk ya da trende oturuyorsa vücuttaki tüm işlemler yavaşlar; yani bu şartlarda daha yavaş yaşarız. Bütün işlemler aynı oranda yavaşladığı için fizikçiler değişken hızlarla hareket eden sistemlerde zaman daha yavaş akar demeyi yeğlerler”.
“Gerçekten bilim adamları dünyamızda böyle olaylar gözlüyorlar mı?”
“Elbette, ama maharet istiyor. Gerekli hızlanmaları gerçekleştirmek teknik olarak çok rüç. Ama değişken hızlarla hareket eden sis-
Ekim 1983
43
temlerde var olan şartlar, çok büyük yerçekimi kuvvetlerinin etkisinin sonuçları ile benzer ya da aynıdır, diyebiliriz. Yukarı doğru hızlanan bir asansörde kendinizi ağırlaşmış gibi hissettiğiniz, aksine asansör aşağıya gitmeye başlarken ağırlığınızı kaybettiğinizi (asansörün h> latı kopunca bu etki çok iyi anlaşılır) hissettiğiniz olmuştur belki. Bunu, hızlanma ile meydana gelen yerçekimi alanının dünyanın çekimine eklenmesi ya da çıkarılması ile açıklıya-biliriz. Güneşin yerçekimi potansiyeli dünyanın yüzeyindekinden çok fazladır. Bu sebepten güneş yüzeyinde tüm işlemler dünyadakinden daha yavaştır. Astronomlar, bu etkiyi gözleyebiliyorlar.”
“Ama bunu gözlemek için güneşe gidemezler ki?”
“Gitmeleri de gerekmiyor zaten. Güneşten bize gelen ışınları gözlüyorlar. Bu ışık güneş atmosferindeki farklı atomların titreşimi sonucunda yayınlanıyor. Orada tüm işlemler daha yavaş ise, atom titreşimlerinin hızı da azalır. Güneşte ve yeryüzündeki kayncklardan yayınlanan ışıklar1 karşılaştırarak farkı görmek mümkündür.” Profesör, bir ara dışarı baktı ve “Şimdi geldiğimiz küçük istasyonun adı ne, biliyor musunuz?” diye sordu.
Tren, bu küçük köy istasyonunun peronunda yavaşça ilerliyordu, istasyonda, istasyon şefi ve bir bagaj arabası üzerinde oturmuş gazete okuyan genç bir taşıyıcıdan başka kimsecik yoktu. Aniden istasyon şefi kollarını havaya kaldırdı ve yüzükoyun yere düştü. Bay Tcrrp-kins, belki de trenin gürültüsünden silah sesini duymamıştı. Ama istasyon şefinin vücudunun etrafında hemen biriken kan gölü hiç şüpheye yer vermiyordu. Profesör, hemen imdat kolunu çekti ve tren bir sarsıntı ile durdu. Vagondan çıktıklarında genç taşıyıcı cesede doğru koşuyordu ve bir jandarma çavuşu da oraya yaklaşıyordu.
Cesedi inceledikten sonra jandarma çavuşu, “Kalbinden vurulmuş.” diyerek taşıyıcının omuzundan tuttu. “İstasyon şefini öldürdüğün için seni tutukluyorum.” diye devam etti.
Talihsiz taşıyıcı “Onu ben öldürmedim. Silah sesini duyduğum zaman gazete okuyordum ben. Belki bu beyler olanları görmüşlerdir. Benim suçsuz olduğuma tanıklık yaparlar.”
Bay Tompkins, “Tabii.”’ dedi, “İstasyon şefi vurulduğu zaman bu adam gazete okuyordu. Gözlerimle gördüm. İncil üzerine yemin ederim.”
Jandarma çavuşu otoriter bir sesle, “Ama siz hareket eden trende idiniz. Gördükleriniz delil olamaz. Perondan gözlenince aynı anda
adam ateş ediyor olabilir. Aynı-andalığın gözlem yapılan sisteme bağlı olduğunu bilmiyor musunuz?” Taşıyıcıya dönerek “Mesele çıkarmadan benimle gelin.” dedi.
Profesör araya girdi. “Affedersiniz çavuş, ama yanılıyorsunuz. Karakolda bilgisizliğiniz pek hoş karşılanmaz sanırım. Ülkenizde şüphesiz aynı-andalık kavramının relatlf olduğu bir gerçektir. Yine, ayrı yerde meydana gelen iki olayın aynı-andalığı ya da aksi de doğrudur. Bu gözlemcinin hareketine bağlıdır. Ama sizin ülkenizde bile, hiçbir gözlemci sonucu sebepten önce göremez. Hiç daha gönderilmeden elinize geçen telgraf aldınız mı? Şişeyi açmadan sarhoş olduğunuzu hatırlıyor musunuz? Söylediğinizden anladığım kadarı ile, trenin hareketinden dolayı, biz bu adamın ateş ettiğini, istasyon şefinin düşüşünden çok sonra görmeli idik. Oysa şefin düştüğünü görür görmez trenden çıktık ama henüz ateş edildiğini görmüş değiliz. Çavuş olurken sizi sadece kanun ve yönet-meliıklerde yazılı olanlara inanmanızı öğretiyorlar. Onları dikkatle okursanız bu olayı uygulu-yabileceğiniz kısımları bulabilirsiniz.”
Profesörün sesinin tonu çavuşu etkilemişti. Cebinden yönetmeliğini çıkardı, dikkatle okumaya başladı. Az sonra yüzünde utandığını gösteren bir kızartı belirdi.
“E-urada, işte.” dedi. “Bölüm 37, Kısım 12, e paragrafı : Suçsuzluğun herhangi bir kesin de-
lil ile tespiti gerektiğinden, hangi hareketli sistemden gözlenirse gözlensin, suçun işlendiği anda ya da ± d/c zaman aralığında ı(c tabii hız sınırı, d suç yerinden uzaklık) zanlı başka bir yerde görülmüş ise,”
Çavuş taşıyıcıya döndü “Serbestsin.” dedi. Profesöre de “Teşekkür ederim efendim. Siz olmasaydınız karakolda başım derde girecekti.” dedi. “Ben daha yeni çavuş oldum. Bu kuralların hepsini iyi bilmiyorum henüz. Ama herhalde cinayeti rapor etmeliyim.” diyerek telefon kulübesine gitti. Bir dakika sonra peronun öbür yanından bağırıyordu. “Herşey yoluna girdi. Asıl katili istasyondan kaçarken yakalamışlar, Tekrar teşekkür ederim’.’
Tren yeniden hareket edince Bay Tompkins Profesör’e,
“Ben çek aptalım galiba.” dedi. “Bu aynı-andalık işi de ne oia ki? Acaba gerçekten bu ülkede hiçbir anbmı yok mu?”
Cevap “Elbette var.” oldu. “Ama bir dereceye kadar aksi halde taşıyıcıyı kurtarmam mümkün olmazdı. Görüyorsunuz ki bir cismin hareket hızının ya da bir sinyalin yayılma hızının bir üst sınırının varlığı, normal duyuları-
44
BİLİM ve TEKNİK
mızın dünyasında aynı-andalığı anlamsız yapıyor. Şöyle belki daha kolay anlayabilirsiniz. Varsayalım ki uzak bir kentte oturan devamlı mektuplaştığınız bir arkadaşınız var. Posta treni de bu haberleşmeyi temin eden en hızlı araç olsun. Diyelim ki Pazar günü başınıza bir olay geldi ve arkadaşınıza da aynı şeyin olacağını öğrendiniz. Çarşamba gününden önce ona haber veremiyeceğinlz açık. Diğer taraftan, o sizin başınıza geleceği önceden bilse idi size haber verebileceği son gün geçen Perşembe olurdu. Böylece altı gün boyunca, Perşembe’den sonraki Çarşamba’ya kadar, arkadaşınız ne Pazar günkü kaderinize etki edebilir, ne de ondan haberdar olabilirdi. Yani nedensellik görüşüne göre sizden altı gün süresince ilgisi kesilirdi.”
“Telgraf gönderemez mi?” diye sordu Bay Tompkins.
“Posta treninin en hızlı araç olduğunu kabul ettik. Bu ülke için doğru bir kabul bu tabii. Ama bizim ülkemizde en büyük hız ışık hızıdır. Radyodan hızlı sinyal gönderen bir araçta yoktur.”
Bay Tompkins, “Ama posta treninin hızı ge-çilemese bile bunun aynı-andalık ile ilgisi nedir? Arkadaşım ve ben Pazar günü akşam yemeklerimizi aynı anda yiyemez miyiz?”
“Hayır, bu ifadenin o zaman bir anlamı olmazdı; şöyle ki bir gözlemci bunu doğrulasa bile, gözlemlerini farklı trenlerden yapan başka gözlemciler sizin Pazar günü akşam yemeğini yediğiniz anda, arkadaşınızın Cuma günü kahvaltısını yaptığını ya da Salı günü öğle yemeğini yediğini iddia edebilirler. Ama hiçbir şekilde hiç kimse sizin ve arkadaşınızın aynı anda yemek yediğinizi üç günden fazla ara ile gözleyemez,”
Bay Tompkins. hayretini gizliyemiyordu. “Bütün bunlar nasıl olabilir?”
“Dersimde dinlediğiniz gibi çok basit bir şekilde oluyor. Farklı hareketli sistemlerde hızın üst sınırı aynı kalıyor. Bunu kabul edersek sonuç olarak ta…..”
Konuşmaları trenin Bay Tompkins’ln ineceği istasyona gelmesi ile son buldu.
Çev.: Yrd. Doç. Dr. Tuncay İNCESU