VARLIKLARIN BÜYÜMELERİ
Bir Ottzlom :
Prof. Dr. Ergun AR
3 üyük Ingiliz biyologu W. D’Arcy Thomson, J büyüme, ölçek ve şekil arasındaki ilişkiler irine yaptığı görkemli bir çalışmasında, var-arın fonksiyonlarını yürütebilecek kadar bölüklerinde, doğanın neden bu büyümeyi durduğunu göstermişti, örnek olarak, parçalama ezme görevini etkin bir biçimde yerine geçek kadar geliştiğinde”,- bir dişin büyümesi ur. Daha fazla büyürse görevini yerine geti-lez. Yardımcı olması gereken canlıya zararlı olur. Benzer şekilde, salyangozun kendine mimarisi, yeterli sayı ve büyüklükte yuvar-kabuklar oluştuğunda büyümesini aniden lıırur. Çünkü D’Arcy Thomson’un belirttiği bir tek fszla yuvarlak kabuk, toplam yüzey inin tam on altı ‘<at artmasına yol açar ve iğin artmasından dolayı amaçlanan yarar anamaz. Fazla büyümenin getirdiği güçlükler r.etrik hızla artarken, salyangozun üretim sitesi ve gücü, en fazla aritmetik oranla ar-liğinden, büyüme hızı ve sorunlarının üsteni gelmek mümkün olamaz, îayılan örnekler, doğadaki her tür canlının nesinin niçin sınırlı olduğunun temel ilke ve fesini bir ölçüde açıklar. Her ne kadar bü-, bir sınıra kadar gerekli ve yararlıysa da, ırın ötesinde, canlının yaşamında temel ve ışık bir sorun olmağa başlar. Aşırı büyü-nnlının yok, edilmesi için doğanın kullana-)tkln bir alet haline bile gelir, oğa. yanlız canlı varlıkların büyümesini nyrıca kentler ve uluslar gibi sosyo-eko-ve kültürel kuruluşların da büyümesini r. Tek fark şudur: İnsan dışında canlı var-kendilerini yönlendiren doğal “içgüdü”ye İş görme yeteneği ile biçim ve büyüme arasındaki uyumu çok uzun zamandan beri ve açık bir biçimde ve kendilerine özgü jduyu ile dengelemektedirler. Fakat insan-n bu “içgüdü” ve anlayışı, ansiklopedik mişlik, kendini beğenmişlik ve teknolojik
VARLIKLARIN BÜYÜMELERİ
“İlerleme” sonucu körlenmiştir. Bunun sonucu olarak da anılan denge, insan toplumunun doğal, sosyal ve ekonomik fonksiyonlarında sağlanmamış, üstelik daha da kötüye gitmiştir.
Buna bir örnek olarak, 1940’lardan bu yana ve özellikle dünyanın endüstrileşmiş ülkelerinde, büyümeyi özendirmek yerine durdurmak gerekirken siyaset adamları ve ekonomist kuramcıların büyük bir çoğunluğu hâlâ ve devamlı olarak ekonomik büyümeyi önermekte ve vurgulamaktadırlar.
Kişinin- dünya görüşünün ortaklaşmacı (col-lectlvist) ya da bireyci (individualist) oluşuna göre, herhangi bir nesnenin sosyal değer ve işlerliği değişik olarak algılanabilir ve yorumlanabilir. Ancak, yaşam standartlan yalnız birey için anlam taşıyabildiğinden, burada ortaklaşmacı görüşü bir yana bırakabiliriz. Bireyci açıdan ise yalnız Aristo’nun bu konudaki fikrini hatırlamak yeterli olabilir: “Devletin varlık nedeni, büyüme, genişleme ve zaferler peşinde koşmak değil, vatandaşa iyi yaşamın özünü vermede destek olmaktır.”
Kısaca, toplumlar bireylerine yeterince mutlu kılacak çeşitten olanaklar sağlayabilmiş ve bu mutluluğun bir yönünü oluşturacak politik ve kültürel ihtiyaçları (düşünmeye zaman ayırabilme; münazaralar için olanak ve mekânlar; serbest ibadet imkânları; öğretim ve fikir üretimi için üniversiteler; ilham verici tiyatrolar; güzel sanatlarla uğraşma imkânları gibi) yeterince giderebilecek kadar büyümüşlerse, daha fazla büyümekle, temel amaçlara artık katkıda bulunamazlar. Bu aşamada, yaşam standartlarının azalan verim noktasına erişilmiş demektir. Bundan sonra yapılacak iş büyümek değil, gelişmek; yani toplumun ortak öz’ünü istenen biçimde değiştirip, yoğunlaştırmak olabilir. ■