VARLIKLARIN EN ACIZI
Sırrî-yi Sekatî bir gün vaaz veriyordu. Sultânın adamlarından birisi, merâsim ile oradan geçerken; “Şuraya bir uğrayalım” deyip içeri girdi. O sırada Sırrî-yi Sekatî; “Mahlûkât içerisinde en âciz ve zayıf olan mahlûk, insandır. Bununla berâber, bu kadar mahlûk arasında, Allahü teâlânın emirlerine insan kadar isyân edip yüz çeviren mahlûk da yoktur. Eğer insan iyi olursa, melekler ona gıpta eder imrenirler. Eğer kötü olursa, şeytanın bile kendisinden nefret edip, kaçtığı, şerli bir kimse olur. Ne kadar hayret edilir ki, bu kadar zayıf ve âciz olan insanoğlu, kendisine her nîmeti veren, her an varlıkta durduran, yaşatan, kudret ve azamet sâhibi olan Allahü te- âlâya karşı gelmekte ve isyân etmektedir…” diye anlatıyordu. Sultânın yakınlarından olan bu kişi, bu hikmet dolu sözlerin tesiri ile, ağlaya ağlaya kendinden geçti. Bir zaman sonra kalkıp evine gitti. Hiç konuşmuyor, bir şey yiyip içmiyor, hep ağlıyordu. Sabah olunca, yürüyerek, Sırrî’yi Sekatî’nin sohbet ettiği yere gelip, anlatılanları dikkatle dinledi. Üçüncü gün yine geldi. Sohbet bittikten sonra; “Efendim! Sizin söyledikleriniz bana çok tesir etti. Kabûl ederseniz, sizin talebelerinizden olmayı arzu ediyorum” dedi. Kabûl edildi. Ahmed ismindeki bu talebe, az zamanda çok yüksek derecelere kavuştu. Bir gün hocası Sırrî-yi Sekatî’nin huzuruna çıkıp; “Ey şefkatli ve merhametli efendim! Beni günah karanlıklarından kurtarıp, huzûr ve saâdete kavuşturdunuz. Bunun için Allahü teâlâ size bol bol mükâfâtlar ve hayırlı karşılıklar ihsân buyursun” dedi.
Kısa zaman sonra Sırrî-yi Sekatî hazretlerine biri gelip, “Efendim, beni talebeniz Ahmed gönderdi. Rahatsız olduğunu size bildirmemi söyledi” dedi. O da gelen kimse ile talebesi Ahmed’in bulunduğu yere gitti. Şehrin dışında, sahrada çukur bir yerde yattığını ve ölmek üzere olduğunu gördüler. Bu sâdık talebesinin başını kaldırıp dizine koydu. Yüzünün tozlarını sildi. Ahmed gözünü açıp hocasını görünce çok sevindi. Huzûr içerisinde rûhunu teslim etti. Gasl ve defin hizmetlerini yerine getirmek için şehre geri geldikleri bir zamanda, şehir halkının kendilerinden tarafa geldiklerini gördüler. Hayret edip nereye gittiklerini sordular. Onlar; “Biz şehirde” (Her kim, Allahü teâlânın velî kullarından birinin cenâzesinde bulunmak isterse, Şünûziyye Kabristanı- ’na gitsin” diye bir ses duyduk. Onun için yola çıktık.” dediler. Yıkayıp kefenledikten sonra Şünüûziyye Kabristanına defnettiler.
VARLIKLARIN EN ACIZI
12
Kas