wiki

VURMAk

. 1. (Bir kimseye, bir hayvana, bir şeye) [bir şeyle] vurmak, elini ya da elinde tuttuğu bir şeyi üzerlerine hızla indirmek: Bana vuramazsınız. Çocuğun başına vurmayın. Kamçıyla ata vurmak. Hırsırıdşn masaya vurmak. —2. Bir şeye vurmak, geldiğini, orada olduğunu belirtme ya da.başka bir amaçla bir şeyin üzerine ses çıkartacak biçimde küçük darbeler indirmek; tıklatmak: Kapıya vuruyorlar, git aç. Gama vurmak. —3. Bir şeye vurmak, somut bir şeyden söz ederken, başka bir şeye hızla çarpmak; çarpıp ses çıkarmak: Yağmur camlara vuruyordu. Dalgalar kayalıklara vuruyordu. Rüzgâr estikçe pencerenin kanadı duvara vuruyor. —4. Bir yere vurmak, bir kimse sözkonusuysa, o yerin yolunu tutmak, o yöne sapmak, oraya doğru yönelmek: Askerler dağlara vurdular. Ormandan çıkıp anayola vurduk. —5. Bir yere vurmak, bir şeyden söz ederken, oraya çıkmak, orada görünmek, belirmek: Balıklar karaya vurdu. Su dışarı vurdu. —6. Bir şeye, bir yere vurmak, o şeyin üzerinde görünmek, yansımak ya da bir yere kadar yayılmak, etkisi duyulmak: Güneş duvardaki tabloya vunjyor. Burnuna bataklığın ağır kokusu vurdu. Dişinin ağrısı beynine vuruyordu. —7. Topa vurmak, onu harekete geçirmek, bir yöne doğru fırlatmak amacıyla bir şeyi ya da bedeninin bir yerini hızla üzerine indirmek: Topa raketle, sol ayağıyla vurmak. —8. Klavyeye, tuşlara vb. vurmak, parmağının sert bir hareketiyle tuşları bastırmak. —9. Bir çalgıya (vurmalı ya da telli) vurmak, onu çalmak: Davula vurmak. Sazına vurmak. —10. Kalp, yürek vb. sözkonusuysa, çarpmak, atmak: Kalbi heyecandan hızlı hızlı vuruyordu. —11. (Bir kimsenin) başına vurmak, bir şeyden
söz ederken, bir kimseye dokunmak, onu hasta etmek: Kömür başına vurmuş, onu serseme çevirmişti. —12. Esk. Bir hayvandan söz ederken, tepmek: Bu at çok vurur —13. Vur abalıya, her türlü özverinin yumuşak başlı kişilerden istenmesi ya da sessiz ve güçsüz kişilerin hırpalanması durumunu belirtmek için söylenir. || Vur dedikse öldür demedik (ya), bir isteği ya da dileği yerine getirirken aşırılığa kaçıp zarar veren birine karşı “biz böyle istememiştik” anlamında kullanılır. || Vur deyince öldürmek, kendisinden istenilen bir şeyi yerine getirmede zararlı olacak ölçüde aşırılığa kaçmak. || Vur patlasın çal oynasın, elinde avucundaki tüm parayı eğlence ve zevk uğruna harcayan kimsenin bu tutumunu vurgulamak için kullanılır: Sabahlara kadar vur patlasın çal oynasın, buna para mı dayanır? || Vurduğu yerden ses gelmek, çok güçlü vurmak, eli ağır olmak. || Vurdukça tozumak, üzerinde durulup çalışıldıkça yeni yeni eksiklikleri çıkmak. —Denize. Baş-kıç vurmak, bir gemiden söz ederken, uzunlamasına bir doğrultuda sallanmak. || Kampana vurmak, KAMPANA’ ÇALMAK’ın eşanlamlısı. || Sahile vurmak, bir gemiden, bir tekneden söz ederken, herhangi bir arıza nedeniyle sürüklenerek kıyıya düşmek. —Herhangi bir cisimden söz ederken, akıntı, rüzgâr ve dalga etkisiyle kıyıya vurmak. —El sant. Kaba vurmak -* kaba || Nokta çekiç vurmak -* KABARA1 VURMAK. || Tabla vurmak, leğen, kenarlı tepsi vb. kaplarda, kabın yapımı bittikten sonra dip kısmına aralıklı perdah vurmak. —Oy. Pul vurmak — KIRMAK. —Tekst. Desen vurmak, kadife bir kumaşı motiflerle süslemek. || Tefe vurmak, bir dokumanın atkısını, tezgâh üzerinde tefe yardımıyla çözgü arasına sıkıştırmak.
♦ g. f. 1. Bir kimseyi, bir hayvanı (bir yerinden) vurmak, onu silahla öldürmek, yaralamak: Adam vurduğu için hapse girmişti. Onu bacağından vurmuşlar, ölmemiş. —2. Bir kimseyi yüreğinden, can evinden vb. vurmak, o kimseye büyük bir kötülük etmek, onu yaralamak: Bu tutumunla beni yüreğimden vurdun. —3. Bir hedefi vurmak, attığı şeyi (taş, mermi vb.) hedefine isabet ettirmek: iyi nişancıdır, attığını vurur. Kuşu vuramadı. —4. Bedeninin bir yerini, bir şeyi (bir yere) vurmak, çoğunlukla hareket halindeki bir kimseden söz ederken, isteyerek ya da istemeden bir organını ya da bir şeyi hızla, şiddetle bir yere değdirmek, çarpmak: Ayağını yere vurmak. Kolumu duvara vurmuşum. Arabayı ağaca vurmak. —5. Bir yeri (kale, şehir vb.) vurmak, o yeri top ateşine ya da kurşuna tutmak: Düşman gemilerini vurmak. —6. Bir kimseye darbe, vb. vurmak, o kimseye darbe indirmek: Tokat vurmak. Yumruk vurmak. —7. Batıcı ya da kesici bir cismi (bıçak, çivi vb.) bir yere vurmak, onları bir yüzeye saplamak, batırmak, kakmak: Ayakkabıların altına çivi vurmak. —8. Bir şeye (yüzey) bir
12261
B. N., Paris
üzerinde imparator Tiberius’un resmi bulunan vurma kalıbı İ.S. i. yy. tunç Biblothique nalionale, Paris
baş-kıç vurma
vurmak
12262
madde vurmak, onu o yüzeye sürmek: Duvarlara bir el boya vurmak. Masaya bir kat cila vurmak. —9. Bir şeyi bir yere vurmak. sırtına, omzuna vb. yerleştirmek ya da başka bir şeyin üzerine koymak: Çiftesini, heybesini omzuna vurmak. Yükü atın sırtına vurmak. Kazanı ocağa vurmak. —1 0 . Bir kimseyi, bir şeyi yere vurmak, onu /ere yatırmak, atmak: Bacağından kapıp onu hızla yere vurdu. Bardağı tuttuğu gibi yere vurdu. —11. Kapıyı vb. vurmak, onu hızla kapatmak: Kapıyı vurup gitti. —12. Bir şeyi bir şeye (soyut) vurmak, kendini bir şeye vurmak, başka bir biçimde görünmeye çalışmak, durumuna başka bir görünüm kazandırmak, kendini bir şeye vermek: Deliliğe vurmak Kavga çıkacağını anlayınca işi şakaya vurdu. Kendini eğlenceye vurmak. —13. Bir şeyi hesaba vurmak, onu hesaplamak, hesaba dökmek: Durumu hesaba vurursan ben kârlı çıkarım. —14. Bir kimseye, bir hayvana bir şey vurmak, onu bir kimseye ya da bir hayvana takmak, bağlamak: Kollarına kelepçe vurmak. Ata eyer vurmak. —15. Bir şeye destek vurmak, bir şeyin desteğini vb. vurmak, dayamak, takmak: Binaya destek vurmak. Kapının demirini vurmak. —16. Bir yere damga, mühür vb. vurmak, onu o yere basmak, koymak: Pullara mühür vurup kutuya attılar. Gömleklerin yaka içine fabrikanın damgasını vurdular —17. Bin, ikiyi, vb. vurmak, saatten söz ederken, belli bir saati göstererek ses çıkarmak, çalmak: Saat on ikiyi vurdu. —18. Bir ürünü vurmak, soğuk, dolu vb.’den söz ederken, o ürüne zarar vermek: Sebzeleri soğuk vurdu Meyveleri dolu vurmuş. —19. Bir kimseye piyango vb. vurmak, çıkmak, isabet etmek: Bırak büyük ikramiyeyi, amorti bile vurmadı. —20. Bir sayıyı bir sayıya vurmak, bir sayıyı başka bir sayıyla vurmak, çarpma işlemini yapmak, çarpmak: ikiyi dörde vurursan sekiz eder. Üçle beşi vurursan on beş eder —21. Arg. Bir şey (para, parti, voli vb.) vurmak, herhangi bir olanaktan yolsuz biçimde yararlanmak, onu elde etmek, ele geçirmek: Savaş yıllarında partiyi vurmuş, zengin olmuştu. —22. Arg. içki içmek: Bir tane daha vurmak —23. Tavla oyununda pulu kırmak. —24. Vur aşağı tut yukarı, çekişe çekişe, çok sıkı pazarlık etmek. || Vur tut, şöyle mı yapmalı, böyle mi yapmalı diye düşünüp taşınma sonunda.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir