Genel

yeni giren bir çok tedavi

yeni giren bir çok tedavi yöntemini de kapsıyordu. Örneğin ağlayan bebeklere haşhaş bitkisinin kurumuş tohum kesesi kabukları öneri­liyordu. Bugün genellikle karınları ağrıdığı için ağlayan bebeklere düşük dozlu afyon bileşikleri verilmektedir. Aynı papirüslerde konu edilen küflenmiş ekmeğin iltihaplı yaralara konması 3500 yıl önceki bir penisilin uygulamasından başka bir şey değildir.

M.Ö. 668 – 662 yıllarına ait Ninova tabletle­rinde 250 bitki ilâç olarak simgelenmiştir. Kulla­nılan bitkilerden sarmısak, meyan kökü, hardal, dul avrat otu, alıç dikeni bugün kas spazmlarını giderici Atropin, Hysocyamin, Scopolamin gibi ilâçların ham maddeleridir.

Aynı tarihlerde Hint Atharva Veda ilâç ve tedavi kitabından sonra, M.Ö. 460 – 377’de bitki ile tedaviye, hatta modern hekimliğe, adını yazan Hippokrat tedavi tekniğine klinik tedavi, perhiz, banyo ve idman gibi elemanlar getirdi.

Kimya dalında 18. asırdan sonraki gelişmeler sonucu bilimsel araştırmalar, bitkisel ve hayvan­sal maddeler içinden hastalığa etken maddelerin bulunup çıkarılmasına yöneldi.

Kimyagerler bu amaçla Nippur tabletlerinden günümüze kadar belgelenmiş veya belgelenme­miş doğal ilâçlarla tedavi yöntemlerini araştırma­ya başladılar.

Örneğin beyaz söğüt ağacının faydalan Nippur tabletlerinde, Ebers papirüslerinde, Nino­va tabletlerinde, Tevratta konu edilmişti. Söğüt­ten en ççık bilgi veren M.S. 1. yüzyılda Roma

İmparatoru Neron tarafından Akdeniz bölgesi tıp bitkilerini sınıflandırmakla görevlendirilen Pe- donius Dioscorides’in 1500 yıl insanlığa önder olan 5 ciltlik “De Universe Medicino” isimli eseri­dir. Bu eserde “Salix” adı ile geçen söğüt ağacı 19. aşıra kadar çeşitli hastalıkları tedavi için kul­lanıldı. 1827’de Fransız kimyacısı Leroux söğüt kabuklarından “salisin” denilen bir maddeyi ayırarak asrın sonuna kadar ateşli hastalıklarda özellikle malarya tedavisinde kullanılmasını sağ­ladı. 1890 yılında Friedrich Bayer ve Ortakları isimli kuruluşun kimyageri olan Felix Hofmann tarafından “Asetil Salisilik Asit” söğütten elde edildi. Bu ilâç 1899 yılında Aspirin adı ile piyasaya çıktı. Bugün Aspirin dünyada en çok bilinen ve kullanılan ilâçlardan biridir.

Aspirin yalnız bir örnektir, morfin, striknin, kinin, kokain, kortizon, vitamin Bl2, akrid oil hep bu şekilde araştırmalar sonunda doğal maddeler­den elde edildi.

Bu araştırmalar günümüzde çok daha bilinçli bir şekilde yürütülmektedir. Bu çalışmaların ba­şında kanser tedavisi için kullanılacak ilâç araş­tırmaları geliyor.

1967 – 1971 yılları arasında Amerikan eczacı­lık mecmuası Lloydia da kanser tömörü tedavi­sinde tarihin ilk gününden beri kullanılan halk ilâçları üzerinde bir seri makale yayınlandı. Bu yazı serisini hazırlayan Dr. Jonathan L. Hartwell bilim âlemine araştırılmak üzere 3000 bitkiIik bir koleksiyon sundu. Bu 3000 bitki arasında yapılan araştırmalar sonunda Cezayir menekşesi (Vinca), Mayapple (Podophyllum peltatum) ve Maytenus Buchananii’nin kanser tedavisinde en etkili bitki­ler olduğu sonucuna varıldı. Bunlardan Cezayir menekşesi yurdumuzda süt kesici ve yara iyileşti­rici bir ilâç olarak Mısır çarşılarında bulunur. Diğer ikisi Türkiye’de tanınmaz.

Cezayir menekşesinden elde edilen “Vincris­tine” ve “Vinblastine” adlı maddeler çocuklarda görülen kan kanserine karşı 5-10 sene geciktirme sağladı. Ancak günümüzde sentetik olarak elde edilmeyen bu ilâcın 10 gramını üretmek için 3-4 ton bitki yaprağı gerekmektedir.

Mayapple’in kurutulmuş köklerinden “po- dophyll” adı verilen bir toksin elde edilmişti. Çok zehirli olan bu madde kan kanserine, lenf damar­ları, beyin ve akciğer tümörlerine oldukça kuvvetli etki göstermiştir.

Maytenus ise çok zor bulunan bir bitki olarak biliniyordu. O kadar ki, ilk denemeler için gerekli bitkiler Amerikan Milli Kanser Enstitüsü koleksi­yonundan elde edilmişti. 1970’de Dr. Robert E. Perdue Kenya’da Shimba dağlarında bu bitkiden bol miktarda bularak 30 tonluk bir partiyi Kanser

Araştırma Laboratuarına getirdi. Bitkide bulunan “Maytansin” isimli kanser kesici madde çıkarılıp hayvan tümörleri üzerinde denendi. Alınan sonuçlar çok iyi olunca ilk defa 35 büyük ve 7 ço­cuk üzerinde klinik denemeleri başladı. 1977 Mayısında Amerikan Kanser Araştırma Kurumu- nun yıllık kongresine ilk rapor sunuldu. Çocuk­larda kan kanseri, büyüklerde rahim kanseri ve lenf düğümleri tümörü olaylarında netice çok parlaktı. İlâç tümörü küçültüyor ve ileriki yıllarda bu cins kanserlerin tedavisi konusunda büyük umutlar veriyordu.

Bugün kesin tedavisi bulunamayan birçok hastalık ve buna karşı bilimsel tanımı yapılmamış binlerce tedavi biçimi vardır. Bu tedavi yöntem­leri araştırıcıların ilgisini beklemektedir. Elektro­nik ve optik bilimlerinin yardımı ile şimdi biokim- yacıların elinde elektron mikroskobu gibi çok önemli bir araç vardır. Bunun yanında psikiatri uzmanları da eski ilâçların yanındaki “büyücü­lük” elemanını bilimsel yönden değerlendirecek­lerdir.

Mademki doğada denge vardır o halde her hastalığın çaresi de doğanın kendi içinde olması gerekir. İnsanlığın geçirdiği tecrübeler gösteriyor ki, ilâçların ve tedavilerin en güçlüsü doğadadır. Sonsuz büyüklükte bir eczanede sonsuz sayıda ilâç içinde en iyisini seçip sağlıklı bir hayata kavuşmak insan bilincine bırakılmıştır. Bu seçim işi, doğanın bilinçli yaratığına verdiği denge görevinden başka bir şey değildir.

FAYDALANILAN ESERLER:

International Trade Centre UNCTAD /GATT (Pyrethrum, a natural intectecide with growth potential) Geneva, 1976.

Aikman, Lonnelle. (Nature’s healing arts) National Geographic Society Washington. D.C Special Publication Division, 1977.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir