Johan Ludvig Heiberg
J.L. Heibeıg (1857-1929), romantik dramlar ve votfyjller yazan bir sanatçı olduğu kadar, güçlü bir tenkitçi olarak da adını duyurdu. Henrik Hertz (1798-1870), Heiberg’den sonra «ikinci adam» sayıldı. Winther (1796-1876) ve -Aarestrup (1800-1856) gibi şairler kadını ve sevgiyi dile getirdiler. Roman sanatı, Corsaren (Korsan) dergisinin yazı işleri müdürü Meir Aron Goldschmidt’in (1819-1877) kitaplarıy-le güç kazandı. Fakat bu çağı gerçek bir deha aydınlatır: Masallar’ı bütün dünyada tanınmış olan Hans Christian Andersen (1805-1875). Paludan – Müller (1809-1876) ve özellikle şair-filozof Kierkegaard (18131855), kitaplarında çağdaş dünyayı haber veren yeni bir kaygıyı dile getirdiler. Hans Eğede Schack (1820-1859), Phantasterne (Hayalciler) adlı kitabiyle Bovary’ciliğe karşı çıktı.
Burjuva romantizmine karşı kesin saldırılar, 1871’de tenkitçi Georg Brandes’in konferansları ile başladı. Georg Brandes (18421927), ünlü Politiken gazetesinin kurucusu olan kardeşi Edvard Brandes ile birlikte,
XIX. yy.ın son yıllarında, İskandinav edebiyatının gerçek söz sahibidir. Brandes’in getirdiği formüle uyarak, çağın ahlâk ve toplum meselelerini tartışan genç yazarlar, onun çevresinde toplandılar: şair ve romancı H. Drachmann (1844-1908); Kari Gjellerup (1857-1919) ve çağın nesircilerinin zarif üslûpçusu J.P. Jacobsen (1847-1885)1 Natüralizm akımı; onun yarattığı kötümserlik, XIX. yy. sonunda bir tepkiye yol açtı. Viggo Stuckenberg (1863-1905), Helge Rode (1870-1937), Ludvig Holstein (18641953) ve Sophus Claussen (1865-1931) ile, şiirde köklü bir yenileşme görüldü. Bunlar arasında Sophus Claussen, en seçkin ve sembolizme en yakın olanıdır. Bununla birlikte belirli bir yılgınlık ve umutsuzluk özellikle Herman Bang’ın (1857-1912) romanlarında, Johannes Jörgensen’in (18661956) şiirlerinde, Gustav Wied’in (1858-1914) tiyatro oyunlarında kendini gösterdi. Henrik Pontoppidan’m (1857-1943) eserleri, derin bir karamsarlık ifade ederse de, bir cesaret ve güçlülük dersi niteliği taşır.
XX. yy. üç sanatçının eserleriyle açıldı: bir çeşit cesaret, disiplin ve yurtseverlik kültü yaratan Valdemar Rördam (18721946); makineleşmeyi ve ırkı öven ama özellikle doğduğu yer olan Jylland’ı anlatan ve tasvirciliği ile ün yapan usta nesirci Johannes V. Jensen (1873-1950); Hıristiyanlığın etkisi altındaki roman geleneğinin temsilcisi Jacop Knudsen (1858-1917).
Jeppe Aakjaer’in (1866-1930) ardı sıra, şiirlerinde Jensen gibi yurtseverce bir duyarlığı yansıtan sanatçılar görünmeğe başladı. Harald Kidde (1878-1918), Otto Rung (18741945) ve Kai Hoffman’da (1874-1949) ise sembolizmin etkisi devam etti. Buna karşı proleter ve sosyalist roman akımını Martin Andersen Nexö (1869-1954) sürdürdü.
Birinci Dünya savaşından hemen sonra Hans Hartvig Seedorf (doğ. 1892) ve Emil Bön-nelycke (1893-1953) yaşama sevincini dile getirdiler; makine ve caz çağını anlatan Tom Kristensen’in (doğ. 1893), Hoervoerk (Yıkım) adlı büyük eseri, daha başlangıçta bocalayan bir neslin hesaplaşması özelliğini taşır. Sonraki yıllarda Otto Gelsted (doğ. 1888), çağdaş dünyadaki boşluğu anlattı; Jacob Paludan ise (doğ. 1896) kendi neslinin tenkidini yaptı. Nis Peter-sen’in (1897-1943) şiirleri bir karamsarlığı sürdürür; buna karşılık Jens Schade, Sig-fred Pedersen ve Johannes Wulff yaşama sevincini ve alaycılığı dile »getirdiler. Paul La Cour (1902-1956) ve Per Lange, İkinci Dünya savaşı öncesini, daha derin ve kaygılı bir anlatışla duyurdular. Romancılar arasında Hans Kirk (1898-1962), Harald Herdal (doğ. 1900), Knuth Becker, Erling Kristensen, Leck Fischer (1904-1956), Mo-gens Klitgaard (1906-1945) ve Sönderby (1909^1966) ayrı noktalardan çıkmakla birlikte, . temelde birleştikleri bir gerçekçilikle yaşadıkları çağın tenkidini yaptılar. Aage Dons (doğ. 1903) bir psikolog, Karen Bli-xen (1885-1962) bir romantiktir. İkinci Dünya savaşı sonrası genç kuşağı arasında Halfdan Rasmussen ve Morten Nielsen (1922-1944) ise, şiir alanında seslerini duyurdular. XX.yy. danimarka tiyatrosunda, Kaj Munk (1898-1944), Kjeld Abell (1901-