HİCAZ DEMİRYOLU BENİM ESKİ RÜYAMDIR…
Sultan ikinci Abdülhamid Han, Osmanlı topraklarındaki demiryolu inşa faaliyetlerini öncelikle askerî ve stratejik açıdan zarurî telâkki ediyor, böylece savaş veya herhangi bir iç karışıklık halinde kolay bir seferberlik imkânı elde edilebileceğini düşünüyordu. Hatıratında bunu “Memalik-i mahrûsanın her tarafında demiryolu bulunmamasıyla beraber vaziyeti iktizâsınca nakliyât-ıaskeriye berren ve bahren icra kılınmak zarurî olduğu cihetle…” diyerek anlatacaktı. Aslında yaşanan tecrübeler onun bu görüşünün ne derece isabetli olduğunu da ortaya çıkarmıştı. Meselâ, henüz saltanatının ilk günlerinde karşı karşıya kaldığı 93 Harbi sırasında Îstanhul-Filibe demiryolunun asker şevkinde ne derece faydalar sağladığını bizzat görmüş, daha evvel Bosna-H ersek ihtilâli, Sırp ve Karadağ savaşlarında demiryolu hatları bulunmaması yüzünden yaşanan sıkıntıları da hiçbir zaman unutmamıştı. Bu düşünceyle inşasını emrettiği Selanik’lstanbul ve Manastır-Selanik hatlarının 1897 Osmanli’Yunan harbinde sağladığı askeri kolaylıklar sultanı demiryolu inşası husuşunda daha istekli, fakat aynı zamanda da daha siyasî davranmaya sevk etmişti.
Padişah, yapılacak demiryollarının beraberinde getireceği İktisadî ve politik faydaları da göz ardı etmiyor, Bağdat Demiryolu misalinde olduğu gibi, siyasî ve İktisadî hesaplar yapmaktan da geri durmuyordu. Hatıratında bunu “Bağdat Demiryolu sayesinde eskiden mevcut olan Avrupa-Hindistan ticaret yolu, tekrardan işe yarar hale gelecektir. Eğer bu yol Suriye ile Beyrut’u, İskenderiye ve Hayfa ile de irtibat kurmak üzere birleştirirse, yeni bir ticaret yolu ortaya çıkmış olacaktır. Bu yol devletimiz için sadece İktisadî bakımdan büyük fayda temin etmekle kalmayacak, aynı zamanda, oralardaki kuvvetimizi sağlamlaştırmaya ela yarayacağından askerî bakımdan da çok ehemmiyetli olacaktır.” ve “…Bu demiryollarının ehemmiyeti yalnızca İktisadî değil, aynı zamanda siyasîdir.” cümleleri ile anlatacaktı. Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın nezdinde Hicaz’m ayrı bir yeri ve ehemmiyeti vardı. Müslümanların mukaddes şehirleri olan Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’nin burada bulunması ve sultanın aynı zamanda halife olması, tabiî olarak onun,Hicaz başta olmak üzere bütün Arap Yarımadası ile yakından alâkadar olmasını gerektirmekteydi. Üstelik Arabistan, 19. asırda iyice güçlenen A^upa emperyalizminin yeni bir hedefi ve ilgi sahası olmuştu. Bu şartlar karşısında yapılacak olan tek şey, Müslümanların kıblesinin de içinde bulunduğu bu geniş toprakları her ne pahasına olursa olsun dış ve iç tehlikelere karşı muhafaza etmekti. Bu bakımdan Sultan ikinci Abdülhamid Han, demiryolu döşenmesiyle alakalı bütün teklifleri ihtisas sahiplerine incelettirmiş ve mevzu hakkında onların da görüşlerini almıştı. Bütün bu tekliflerin “Hicaz Demiryolu benim eski rüyamdır.” diyen Sultan Abdülhamid Han için taşıdığı ehemmiyeti anlamak hiç de zor değildi. Osmanlı devlet adamlarının çoğunun, mevcut mali ve teknik imkânlarla böyle büyük bir projenin başarılamayacagı şeklindeki menfi cevaplarına rağmen, onları dinlemeyecek ve kendi ifadesiyle, “Cenâb-ı Hakk’m avn ü inayeti ve Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri’nin imdâd-ı ruhâniyetine müsteniden Hicaz Demiryolları hattının inşası içün” emir verecekti.
Hac için Şam’dan yola çıkan bir kişi 40 günde Medine’ye ve oradan da 50 günde Mekke’ye varabilmekteydi. Bu yolculuk sırasında pek çok bulaşıcı hastalık, kum fırtınaları, susuzluk, bedevi saldırıları ve seyahat için yapılan harcamalar mukaddes memleketleri görmeyi ve mübarek hac farizasını yerine getirmeyi zorlaştırmaktaydı. Sekiz yıl gibi bir zamanda yüzlerce km ray döşenerek Avrupalılarm “gerçekleştirilmesi imkânsız bir rüya” dedikleri projenin büyük bir kısmı tamamlanarak hizmete açıldı. Böylelikle Şam’dan Medine’ye kadar olan yolculuk gidişli dönüşlü sekiz güne düşürüldü. Hicaz Demiryolu’nun inşaatı sırasında pek çok köprü, istasyon, tünel, menfez, gölet, çeşme, fabrika, hastane, dökümhane, okul, mescit, karantina, tamir atölyesi, su deposu vs. yapıldı. Fotoğrafta Hamidiye Hicaz Demiryolu’nun 232. km’sinde inşa edilmiş iki katlı kâgir köprü görülüyor. Sıcak bir yaz günü çekilmiş karede gölge boyu iyece kısalmış ve bahar yağmurlarıyla yeşeren otlardan geriye bitki artıkları kalmış… Bir çoban dere yatağında keçilerini otlatıyor… Köprü ıssız, sessiz ve sıcak bir beldede olmasına rağmen gayet sanatkârane inşa edilmiş… Köprünün üzerindeki tren fotoğraf çekimi için hususiyle durdurulmuş… Beyaz önlüklü makinist ile vagonlar ve hat boyunca sıralanan işçilerden pek çoğu yapmış oldukları eserden adeta iftihar edercesine omuzları dik bir şekilde poz veriyorlar. Arkada sol plandan işçilerin barınağı olarak tahsis edilmiş “v” çatılı yapılar ve beyaz renkli çadırlar seçiliyor.