“Türkleri Koruyan Allah’ları Var”
Tarih, bir milletin hayat damarlarından birisi, hatta birincildir. Nasıl köksüz bir ağaç düşünülemez ise, tarihsiz de bir millet olunamaz. Geçmişlerini göz ardı eden milletler sayıea ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar, önee başka bir milletin örf ve âdetinin, hayat tarzının yani kültürünün çekim sahasına girerler. Sonra o kültürün esiri olur, kendi değerlerini unuturlar. Tarih tünelindeki bu yolculuğun son aşamasında da özgürlüklerini kaybeder ve yeryüzünden çekilmek zorunda kalırlar. Bunun yanında benlik ve şahsiyetini koruyan her milletin de tarihinde, bir Ölüm-kalım mücadelesi vardır. Yakın dönem Türk tarihinin de en büyük imtihanı Çanakkale’de verilmişti.
Bundan tam bir asır önce dört kıtanın tanımadığımız insanları, adını sanını duymadığımız milletleri, Çanakkale Boğazı önlerinde Osmanlı
” saldırdılar. Müslüman Osmanlı milletinin her üç hanesinden körpecik bir fidanın, vatanı uğruna şehit olduğu bu mücadele devletlerarası bir harp değil, Osmanlı insanının top yekûn direnişidir.
Onun için milletimiz yediden yetmişe bu mukaddes zaferi ciğerlerinde hissederek Gelibolu Yarımadasındaki Şehitler Diyarı’na her gün biraz daha artan alâka ile koşmakta; ceddini, tarihini, geçmişini aramaya ” Fakat harbin canlı şahitleri aramızdan ayrıldığı gibi harpten
kalan maddi izler de hemen hemen yok olmuş gibidir. Gelibolu Harbi bizim 100 yıl önce yaşadığımız ve bugün sahip olduğumuz istiklal ve hürriyetimizin odak noktasıdır.
Herkes vazifesini yapmıştır ve bu zaferin gerçek kahramanı maneviyat ve iman gücüyle ateşlenmiş olan Mehmetçiğin kendisi olmuştur. Batılı birliklerin Başkumandanı General lan Hamilton’un hatıratında yer alan ifadeler dahi, bunu teyit eder:
“Türklere karşı dün ve bugün korkunç mermi harcadık. Yalnız 1800 şarapnel attık. Türk kuvvetlerine 1000 ila 2000 arasında kayıp verdirildi.
20 Mayıs’ta da Türklerin 3000 ölü bıraktıklarını ve 12.000 yaralı verdiklerini hatıriarsak, sonuç daha iyi anlaşılır. Dünyada başka hiçbir ordu bu kadar uzun süre ayakta duramaz. Savaş gemileri, bütün güçleriyle Türk mevzilerini bombalamaya günlerdir devam etmektedir. Bir asker olarak daha ne yapılabilir? Son derece hırpalanmış Türkleri, koruyan ayırmak mümkün olmuyor!
“19 Ağustos 1915 bu sefer ismailoğlutepesiovası hiçbir kuvvet elimizden kurtaramazdı, ama sabahın erken saatlerinde durumda hiç umulmadık bir değişme başladı. Gittikçe yoğunlaşan bir sis, etrafı göz gözü görmez hale getirmişti. Top tüfek sesleri birer birer dindi ve cephe suştu. Tabiat Türkleri gizlemiş, Allah onları korumuştu.
Düşman gözünden aktarılan bu nakiller Çanakkale Harbinde nelerin yaşandığını bizlere çok net olarak anlatırılmayacaktır.
Buradan hareketle Çamlıca Basım Yaym’dan Çanakkale Savaşları’nın 100. Yılma özel Salim Dağ imzalı “Dur Yolcu Şehitler Diyarı Çanakkale” adlı bir kitap yayınlandı. Kitabın J؛aynağı, devrin ana kaynaklarının yanında tarih sayfalarını bizzat kanlarıyla yazan Çanakkale Harbi gazileri. Kitabın muhtevası, hem bir asır önce çekilen hem de güncel fotoğraflarla ete kemiğe büründürülmüş. Bu kitap ve eki olan “Çanakkale Şehitlikleri Ziyaret Harita؛,ı” ile harp sahası rehbersiz dolaşılabileçeği gibi “Şehitler Diyarı”na gidemeyenler de sayfaları çevirmeye başladığında bu beldeleri ve yaşanan hadiseleri rahatlıkla gözlerinde canlandırabilirler. Ayrıca metin, şahitlerin ağzından aktarılan anılarla zenginleştirilir.
57.ALAY ŞEHİTLİĞİ
12 Ağustos 1915 arefe günü; Mehmetçiklerimiz 12 Temmuzdan bu yana yazın kavurucu sıcağına, savaşın yakıcı harına rağmen bir ay oruç tutmuşlar ve savaşın ölüm kokan havası içinde bayram yaparak hayat bulmaya hazırlanıyorlardı. Aynı gün 57. Al. Kum. Yrb. Hüseyin Avni Bey karargâh çadırı etrafındaki tepelerde koyun sürüsünü andıran beyazlıkları görünce, emir subayına onların ne olduğunu sormuştu.
Aldığı cevap, “Kumandanım; malum yarın bayram, askerimiz bir ay oruç tuttu. Şimdi de bayram yapmaya hazırlanıyor, çamaşırlarını yıkayıp serdiler! Onlar Allah’ın huzuruna temiz elbiselerle çıkmak istiyorlar” oldu. 13 Ağustos Ramazan Bayramının birinci günü idi. Düşman; gemi, uçak ve balonlardan askerimizin her hareketini adım adım takip ediyordu. Bayram namazı kılınırken, top atışlarıyla bütün alay birkaç dakika içinde yok edilebilirdi. Onun için Yrb. Hüseyin Avni Bey; Alay imamı Konyalı Hafız H. Fehmi Efendiyi çağırttı ve askerlere bayram namazı kılınamayacağını duyurup ikna etmesini istedi. Fakat taburlardan ve bölüklerden hiçbir askerin bunu asla kabul etmeyeceği belliydi. Hüseyin Avni Bey için çok sıkıntılı ve karar vermesi zor bir andı.
Saatler geçmek bilmiyordu. Hüseyin Avni Bey askerinin nasıl bir tepki verebileceğinin hesaplarını yapıyordu. Oyle ya; bütün çaresizliğe rağmen asker bir matara su, bir kaç incir, üzüm ve kuru bir peksimetle orucundan vazgeçmemişti. Şimdi bayram namazından acaba vazgeçerler miydi?
Alay imamı Hafız Haşan Fehmi, tekrar Yrb. Hüseyin Avni Bey’in yanında soluğu aldı ve “Aman kumandanım askerin daha fazla üzerine gitmeyelim. Eğer bayram namazını men ederseniz askerin morali bozulur katiyen harp etmez. Bekleyelim hele sabah olsun” dedi.
Bayram namazının kılınmayacağım, sabahleyin tebliğ etmek üzere anlaşıp ayrıldılar ve istirahata çekildiler. Sabah alaca karanlıkta Hüseyin Avni Bey çadırından çıkınca gözlerine inanamadı, ilkbahar ve sonbahara mahsus bir tabiat hadisesi olan sis, bu sıcak yaz ortasında bütün yarımadayı bir yorgan gibi kaplamıştı.
Bu havada düşmanın taarruz edemeyeceğinden emin olunca, huşu içinde bayram namazı kılındı ve herkes birbirinin bayramını tebrik etti. Asker Ağustos sıcağına aldırış etmeden orucunu tutmuştu. Bayrama özel bütün imkânlar seferber edilmiş, bu kahraman askerimize Kakmadağı’ndan sıcak bulgur çorbası getirtilmişti. Daha bir kaç kaşık içilmemişti ki, sis de görevini bitirip gitti. Once top ve makinalı tüfekler patladı. İki cephe arasında şiddetli bir çarpışma yaşandı. Akşamüzeri olduğunda 57. Alayımız o gün de destan yazdı. Her zamanki gibi başlarında kumandanları Yrb
Hüseyin Avni Bey olduğu halde tamamı şehitler bahçesinde ikinci bayramlarını kutluyorlardı!
▲ Tamamı şehid olan 57. Alay’ın Kumandanı Manastırlı Hüseyin Avni Bey
- Arıburnu savaşları sırasında düşman birlikleri seri atışlı ağır silahlarını Haintepe’ye kurmuşlardı. Savunmada kalması gerekirken yarlardan aşağıya taarruza kaldırılan Türk askeri bu makineli tüfeklere kolay hedef oluyordu. Saldırıda sanki çağlayanın akışı gibi bir hareket vardı. Bir sıra asker, siper önüne gelip biçildiği zaman bir başka sıra ortaya çıkıyor ve hemen onlar da biçiliyorlardı. Daha bıyığı
terlememiş nice yiğitler burada vatan toprağına düştü.
Osmanlı coğrafyasındaki pek çok okul birkaç yıl hiç mezun veremedi.
- Çanakkale Şehitlik Abidesinin 1954 yılında yapımına başlandı. 6 yıl süren çalışmanın ardından 253.000 şehidimize atfen abidenin açılışı yapıldı. Boğaz’dan geçen her gemi Çanakkale’mize alem olmuş bu abideyi selamlayarak yoluna devam etmektedir.