KIBRIS’TA YAŞAYAN OSMANLI ESERLERİ
OSMANLI DEVLETİ FETHETTİĞİ YERLERE ADALET YANINDA İMAR DA GÖTÜRMEYİ BİR FETİH POLİTİKASI OLARAK BENİMSEMİŞTİ. BU POLİTİKAYLA FETİHTEN HEMEN SONRA KIBRIS ADASI’NIN EN PARLAK GÜNLERİ BAŞLADI. DİNÎ YAPILARDAN TİCARET MÜESSESELERİNE KADAR PEK ÇOK YENİ BİNA İNŞA EDİLDİ. BUNLARIN BİRÇOĞU GÜNÜMÜZDE DE VARLIĞINI DEVAM ETTİRMEKTE; KIBRIS ADASFNIN GEREK TARİHÎ GEREKSE MİMARİ ZENGİNLİĞİNE IŞIK TUTMAKTADIR.
Bu sayımızda, Kıbrıs’ta Osmanlı devri Türk mimarisinin izlerini ve bu eserlerin günümüzdeki durumunu Türkiye’nin önde gelen sanat tarihçilerinden Prof. Dr.
Ara Altun ile konuştuk…
PROF. DR. ARA ALTUN İstanbul Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü Emekli Öğretim Üyesi
Kıbrıs’ın Osmanlılarca fethinden sonra mimari anlamda ne gibi bir değişim meydana geldi?
Osmanlı fethinin öncesine kısaca değinmek, adanın mimari çehresindeki macerayı değerlendirmek bakımından faydalı olacaktır. Özellikle adanın kuzeybatı kesiminde neolitik ve bronz çağı yerleşmelerinin varlığı yanında, tarihöncesi ve tarihî çağlarda doğu ile batı arasında şehircilik ve mimari bakımından bir geçiş bölgesi olduğu bilinmektedir. Kuzeyde ve güneybatıdaki dağlık alanlar, tarih boyunca yerleşmelerden çok kaleler ve dinî merkezler halinde görülmüştür. Körfezler ve limanlara uygun bölgelerin adanın ortasındaki güvenli Leikoşa merkeziyle idaresi daha çok ortaçağlardan sonra gündemde olmuş görünüyor. Anadolu Hitit devleti ile Mısır arasında hâkimiyet bölünmesine sahne olduğu bilinen adanın sonraki dönemlerinde doğu ve batı ticaret kolonilerine hizmet etmesi Doğu Akdeniz’deki konumu bakımından tabiidir. İskender ardılları ve Pers hâkimiyetlerinden sonra M .O. 1. yüzyıldan itibaren Roma hâkimiyetinde görülen adanın mimari çehresine Lefkoşa, Gazimağusa, Gime başta olmak üzere savunma tesisleri damgasını vurmuştur. Erken İslam dönemi akınları sırasında Hazret-i Ebubekir (r.a) döneminde Kytion’un alınması ve
Hazreti Osman (r.a) döneminde Şam Valisi Hazret-i Muaviye’nîn (r.a) Kıbrıs’a 647 yılında düzenlediği seferin komutanlarından Hazreti
Ubeyde’nin (r.a) eşi ve Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed’in (s.a.v) halası Hazretti Ummüharam binti Milhan Ensari’nin Lamaka civarında vefatı İslam dünyası için Kıbrıs’ın manevi önemini artırmıştır. Üçüncü Haçlı seferinden sonra İngiltere Kralı Aslanyürekli Richard, Bizans’tan savaşarak almış olduğu adayı, Kudüs tahtından mahrum kalan Guy de Lusignan’a vermiş ve 1489’a kadar bu sülalenin elinde kalan adada mimari tarihi bakımından dikkate değer bir gelişme olmuştur. Doğu ile batı arasında “gotik” üslupta mimarinin atlama taşlarından olduğu tartışılan adada bu dönemde Girne bölgesindeki kaleler ve manastırlar yanında, Lefkoşa ve Gazimağusa başta olmak üzere bu üslubun önemli uygulamaları görülür. Daha sonra Memlükler ve Venedikliler arasında kalan adada uzunca bir süre Venedik hâkimiyeti baskıcı idaresiyle halkı bezdirmiş ve nihayet Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlayan Kıbrıs’ın fethi ile ilgili düşünce Sultan İkinci Selim döneminde 1570-1571 yıllarında gerçekleşmiştir.
Peki bu dönemde Osmanlı mimarîsi ne durumda idi?
Limasol’dan başlayıp Lefkoşa’mn fethiyle süren gelişme Magosa’mn uzun direnişi ile 1571 Ağustos ayında tamamlandığı sırada, Klasik Osmanlı Mimarisi en parlak dönemine ulaşmıştı. ٠
Fetihten sonra ne gibi mimarî faaliyetler görüldü?
Adada Osmanlı idaresinin tesisi gerçekleştirilirken dikkate değer iki mimarî faaliyet görülmektedir. Gelenekten olduğu üzere ihtiyaçtan dolayı camiye çevrilen kiliselerin bulunması dönemi için tabiidir. Lefkoşa’da harap olduğundan kullanılamaz durumdaki katedralin onarılıp minare, mihrap, minber eklenerek Selimiye Camii’ne dönüştürülmesi, bu 13. yüzyıl gotik mimari örneğinin günümüze ulaşmasına temel olmuştur. Cephesine eklenen yapı ile orantılı iki minare, Selçuklu çağı Anadolu Türk mimarisinin cephe düzenini bu Orta Çağ yapısına uygulamakla kalmamış, günümüzde de şehrin merkezinde önemli bir çevre oluşmasına yol açmıştır. Bunun gibi Gazimağusa’da Lala Mustafa Paşa Camii için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. İkinci bir alan ticari yapılar ve vakıf sivil mimarî olmuştur.
Kıbrıs genelinde Osmanlı mimarî mirası hakkında neler söylenebilir?
1571 fethini takip eden dönemde Osmanlı mimarî faaliyetinin birkaç yönden yürütüldüğünü tespitte fayda vardır. İbadet ihtiyacını karşılamak üzere cami ve mescitler gibi dinî yapılar yanında tekke olarak adı geçen külliyelerin de ele alınması, OsmanlInın ilk devir kolonizasyon yapıları geleneğinin değişik biçimde sürdürülmesi şeklinde yorumlanabilir. Bunun yanında azımsanmayacak kadar medrese dikkati çekmektedir. Lefkoşa’da Sultan İkinci Mahmud Kütüphanesi orijinal yapısı ve kitabesiyle anlamlı bir eserdir. Makam türbeleri dâhil olmak üzere çok sayıda türbe yapıldığı görülmektedir. Maalesef henüz yeterince araştırılmamış olan Türk mezarlıklarının Kıbrıs’ta Türk hâkimiyeti bakımından önemi ele alınmamıştır. Dikkati çeken diğer bir husus ticari yapıların hemen 16. yüzyıl içinde ele alınmış olmasıdır. Lefkoşa merkezinde Büyük Han ve Kumarcılar olarak tanınan Komancılar Hanı bu bakımdan önem taşımaktadır. Venedik hâkimiyeti sırasında adanın merkezinde değiştirilerek birleştirilen bedesten niteliğinde bir ticaret yapısı oluş^ulmakla birlikte, Osmanlı döneminin hemen başında büyük ölçekli bir hanın inşa edilmiş olması ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husus gibi durmadadır. Diğer yandan çoğu günümüze ulaşmış olan klasik tarzda hamam ve çeşmeler su mimarisi ve su şebekesine verilmiş olan önemi göstermektedir. Gazipaşa’da Arif Paşa ve Lamaka çevresinde Ebubekir Paşa su kemerleri ve vakfiyesinde belirtilen diğer su tesisleri OsmanlInın adanın su meselesine bakışını egilemektedir.
Kıbrıs’taki Türk eserlerinin türlerine göre bir değerlendirmesini yapılabilirmi?
- 1974 yılındaki tespit ve haritaya işaretleme çalışmaları önceki verilere da^nmaktaydı. Buna göre adanın genelinde 104 işaretleme vardır. Genel bir değerlendirme bakımından söylemek gerekirse; adanın hemen her tarafında Osmanlı dönemi imar faaliyetinin yoğun olduğunu belirtmek gerekir. Hatta on dokuzuncu yüzyılda imar ve ihya faaliyetinde bir artış da sezilir.
Nispeten geç dönemlerdeki tamir ve ihya kitabeleriyle tarihlendirilen bilhassa camilerin değerlendirilmesinde, tasarım ve inşaî durumları dikkate alındığında, aslında daha erken dönemlere indirilebileceği fark edilebilir.
Cami mimarisini ele aldığımızda, önceden sözü edildiği gibi؟ ilk dönemde başta Lefkoşa ve Gazimağusa’da görüldüğü gibi onarım ve eklemelerle çekilen yapılar dışında, iki belirli planlama ile karşılaşırız. Tam yrımküre kubbeli ve kemerli son cemaat yerleri bulunan klasik Osmanlı tarzı yapılar ve mihrap duvarına paralel enine gelişen ana mekânları önünde kemerli son cemaat yeri bulunanlar. Ortak özellik ise minarelerde ortaya çıkar. Biri çokgen gövdeli olmakla beraber, genellikle yapılarla orantılı kesme taş gövdeleri ve mukarnaslı şerefeleri bulunan bu minareler sivri külahlıdır ve sadece biri iki şerefeli olarak tespit edilmiştir, ikisinin külah kısmı taş, diğerleri kurşun kaplamalıdır. Minarelerin bu özelliği, bulundukları coğrafya çevresindekilerden farklı olarak tamamen Osmanlı karakterini yansıtması bakımından dikkat çekicidir.
1902 tarihli Sarayönü Camii ise, dönem ^rakteri olarak iki katlı revaklarında kullanılan sivri atnalı Amerleriyle ferklılık gösterir. Leikoşa’nın güneyinde 19. yüzyıla ait Dali Ziya Paşa Camii ve Lefkoşa Güzelyurt yolunda kalan Peristerona Camii çift şerefeli minaresi, yanındaki avlu etrafında eyvan ve hücrelerle tasarlanmış medresesiyle dikkati çeker. Kuzeyde, iskele bölgesindeki Ozanköy Camii, turist rehberlerine duvarlarında kullanılan devşirme tabarn^alarla girmektedir.
Adanın güney kesiminde Larnaka’da Hala Sultan külliyesinden başka 1835 tarihiyle bilinen Seyit Ahmet ve fevkani bir yapı olan Ulu Cami ile birlikte Tuzla bölgesinde iki bölümlü bir Osmanlı camisi vardır.
Kıbrıs’ta camiler dışında tekke olarak adlandırılan ve aslında birer küçük külliye olarak değerlendirilmesi gereken Osmanlı imar faaliyeti, hemen fetihten sonra başlatılmış görünüyor. Cami ihtiyacını da karşılayan bu yapılar arasında l^fkoşa’da türbe ve ziyaret bölümü ile Bayraktar Camii’ni düşünmek gerekir. Daha 16. yüzyılda Sultan ikinci Selim zamanında kurulan Aziziye Tekkesi ve 17. yüzyıl başından günümüze ulaşan Mevlevihane bugün müze olarak k^lanılagelmektedir.
Bu tür yapıların, Kıbrıs genelinde en önemli ve en iyi tanınanı şüphesiz önce de söz edilen liirnakiHİaki Hala Hllran Tekkesi olarak bilinen külliyedir. Tuzgöltı’nün ilerisinde arasında romantik ^rünümüyle dikkatleri çeken külliye Ümmüharam binti Milhan Ensari’nin mezarı etrafında gelişmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında ada İngiliz idaresine geçene kadar, civardan geçen gemilerin Ümmüharam’m hatırasını top atarak veya silistre çalarak selamladıkları bilinir. Osmanlı mimarîsini başarı ile temsil eden külliyenin 1959 yılında son bir onarım geçirdiği kaydedilmiştir ve önemli bir ziyaret yeri olarak varlığını devam ettirmektedir. Çeşidi devirlerden yazı sanatının güzel örnekleri olan kitabeler ayrıca dikkati çeker. Larnaka’da cami ve türbeden oluşan bir diğer yapı da Zuhuri Tekkesi’dir.
Adanın Osmanlı idaresinde eğitim kurumlan olan medreselere de önem verildiği görülmektedir. Daha en başında Lefkoşa Selimiye Camii arkasında kurulan medresenin temel kalıntılarının iyi araştırılması gerekir. 1827 tarihli kitabesi çeşmeye konulmuş olan Büyük Medrese, Arap Ahmed Paşa Medresesi yanında yıkık olan Küçük Medrese ve Hacı Münir Efendi medreseleri bilinir. İkinci Mahmud Kütüphanesi’ni de bu arada tamamlayıcı bir kurum olarak değerlendirebiliriz. Bunların dışında, ada genelinde çeşitli düzeylerde eğitim kurumlan, cami ve külliyeler bünyesinde hizmet vermiştir. Peristerona Köyü Camisi yanındaki Osmanlı medresesi ise, plan düzeni bakımından Osmanlı medrese mimarisi içinde özel bir yere sahiptir.
Asya içlerinden Macaristan içlerine kadar Türk hâkimiyetinin damgaları olarak değerlendirilen türbe ve mezarlar bakımından Kıbrıs, Osmanlı dönemi eserleri bakımından oldukça zengindir. Lefkoşa’da Bayraktar, Gazimağusa’da Canbolat Bey türbeleri en eskiler arasında ayılabilir. 1839 yılında ölen Vezir Osman Paşa’nın işlemeli lahdi ve şahideleriyle 1820 tarihli mezarı dikkat ekmektedir. Gazimağusa’da Sinan Paşa Camii yanında 1731 tarihli mezar taşı ile ilk Paris Büyükelçisi olarak tanınan Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin kabri vardır. Adadaki Türk Mezarlarının ve mezartaşlarınm iyi bir araştırması daha pek çok bilgiye ulaşılmasını sağlayacaktır.
Ticaret yapılarından Lefkoşa’da Büyük Han, avlusundaki Köşk Mescit ile Anadolu Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin adadaki bir yansıması olarak önem taşır, ilk olarak Gönül Oney tarafından alanının yöntemine uygun biçimde yayınlanıp tanıtılan Lefkoşa hanlarından Büyük Han’ın Kıbrıs’ın ilk Beylerbeyi Muzaffer Paşa tarafından yaptırıldığı ve özellikle kalelerin tamiri için Bostan adlı bir mimarı çalıştırdığı bilgisi, adanın Osmanlı döneminde rastlanan tek mimar adı olması bakımından önemlidir.
Gazipaşa ve Larnaka su kemerlerinin önemine değinmiştik. Su şebekelerinin beslediği hamamlar Osmanlı döneminin önemli sivil ve vakıf yapıları arasındadır. Klasik Osmanlı hamamı planlamasına uygun yapılardır. Gazimağusa’daki iki Osmanlı hamamından Kerkitli olarak tanınan 1601 tarihli Cafer Paşa Hamamı alışılmışın dışındaki sıcaklık bölümü ile dikkat çeker ve çeşme 1596 tarihli bir kitabeye sahiptir. Gazibaf da da su meselesinin halledilmiş
olduğu, çok sayıda çeşme ve hamam yapısından anlaşılmaktadır.Kasabadaki Mahmud Bey Ebubekir Hamamı’nın yakın geçmişe kadar çalıştığı bilinmektedir.
Osmanlı idaresinde adada su meselesine öncelikle önem verilmiş olduğunu gösteren çok sayıda çeşme, yapılara bitişik veya avlularda yer alırken bazı ilgi çekici örneklerle de karşılaşılır. Lefkoşa’da geç dönem yapısı 1829 tarihli üç çeşme ile 1909 tarihli Kanlı Çeşme ve 1910 tarihli Zuhuri Çeşmesi bunlar arasındadır. Limasol’da 1900 yıllarına tarihlenen Arnavut Mescidi bahçesindeki dört sütuna oturan kubbeli çeşmenin bir benzeri de Gazi Paşa caddesindedir.
OSMANLI İDARESİNDE ADADA SU MESELESİNE ÖNCELİKLE ÖNEM VERİLMİŞ OLDUĞUNU GÖSTEREN ÇOK SAYIDA ÇEŞME, YAPILARA BİTİŞİK VEYA AVLULARDA YER ALIRKEN BAZI İLGİ ÇEKİCİ ÖRNEKLERLE DE KARŞILAŞILIR. LEFKOŞA’DA GEÇ DÖNEM YAPISI ÜÇ ÇEŞME İLE KANLI ÇEŞME VE ZUHURİ ÇEŞMESİ BUNLAR ARASINDADIR
Son olarak ne söylersiniz?
Kıbrıs’ın Osmanlı dönemi mimari faaliyetinde, devletin diğer bölgelerinde olduğu gibi yapı çeşitliliğinin genel üslup ve karakterde yürütüldüğü görülür. Dini ve sivil mimarlık örneklerinde merkezden yönlendirildiği anlaşılan esaslar ve öncelikler yürürlüktedir. Sultan İkinci Mahmud devrinde ivme kazandığı gözlenen imar faaliyetleri sırasında tamir ve ihya çalışmaları ile ilgili kitabe ve belgeler dikkati çeker. Yirminci yüzyıl başlarında da dönemin mimari anlayışına uygun faaliyetlere rastlanır. Çoğu vakıf olarak yaptırılan yapıların geçmişini araştırma ve değerlendirme çalışmaları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti döneminde Türkiye Cumhuriyeti’nin katkılarıyla sürdürülmektedir. Evrensel mevzuat çerçevesinde kültür mirasının tamamını ele alan planlı çalışmalara bakımonarım ve restorasyon ile işlev kazandırma da dahildir ve süreç başarı ile yürütülmektedir. Bu çalışmaların takdir edilmesi gerekmektedir ve güney kesiminden de aynı hassasiyet beklenmektedir. Sonuçta Kültür Mirası Dünya Mirasıdır،
KIBRIS’TA TÜRK MİMARİSİ ARAŞTIRMALARI VE KORUMA HAKKINDA NELER SÖYLENEBİLİR
Bu konuyu iki değişik biçimde ele almak gerekir. Temmuz ve Ağustos 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı öncesinde yapılmış az sayıda araştırma ve yayın arasında Halil FidetAlasya’nın 1939 ve 1966 yıllarına yayınları ile 1950 ve sonrasında dergilerde yayınlanmış derlemeleri zikretmekle başlanmalıdır. 1960 yılında لكلن toplumlu olarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde kısıtlı şartlarla alanının yöntemine uygun bir çalışma, 1971 yılında Tülin M. Topçuoğlu’nun İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Lisans Tezi’dir. Seçme ka^akçası ile önemli tespitler içermekte olan bu yayınlanmamış çalışmadan sonra, yine o dönemde Türkiye Cmhuriyeti’nin katkıları ile Mimar F. Çuhadaroğlu ve Mimar F. Oğuz’un Kıbrıs Türk Yönetimi Evkaf Dairesi için hazırladıkları 1973 tarihli yayınlanmamış rapor ve aynı idarenin fotoğraf albümü vardır. 1974 Barış Harekâtı sonrasında çeşitli yerlerde derlemeler yayınlanmıştır. UNESCO heyeti ile harekat sonrası kültür varlıklarının durumunu gözlemek üzere adaya giden, yakın geçmişte kaybettiğimiz Prof. Dr. Oktay Aslanapa’nın dönüş raporuna yansıtılmış olan Kıbrıs Türk eserlerini ele alan bir kitabın ivedilikle basımı, dönemin başbakanlığının talimatı ile kısa sürede gerçeldeş^ilirken (1975) eki olarak da K]brıs’ta Türk Eserleri haritasını hazırlamıştık. Adada Osmanlı dönemi Türk mimari Maliyetini yansıtan bu harita 104 eserin sistematik listesi, plan ve çizimleriyle ada genelinde dağılımını veriyordu. Maalesef henüz İngilizcesi basılmadan dağıtımdaki aksaklıklar özünden çok bilinmeyen ve bulunamayan bu kitap ve eki haritada, yapıların plan ve foto^flanyla değerlendirilmeleri, yöntemine uygun belki de ilk çalışmalar olarak kalacağa benziyor.
- 1975 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti Türk Federe Devleti ve 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra adanın kültür mirasının Türkiye Cumhuriyeti’nin katkılarıyla mevzuat çerçevesinde ele alınması, çalışmalara hız dzandırmıştır. Girne Kalesi’nde düzenlenen batık teşhiri dünya çapında ses getirmektedir. Doğu Akdeniz üniversitesinden
Netice Yıldız’ın akademik çalışmaları ile Turizm, Çevre ve Kültür Bakanlığı bünyesindeki Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’nin tespit ve restorasyon faaliyeti sürmektedir» Gazimağusa’da Akkule ve Türbe restorasyonu son döneme ait bir gelişmedir. Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde kültür mirasının tamamını ele alan bu çalışmaların Güney kesiminde kalan Türk Eserleri hususunda da, turizm kaygısı ile de olsa, sürdürüldüğünü tahmin etmek gerekir. 1974 öncesi Girne’de çatışmalarda zarar görmüş bir minarenin Rum Yönetimi tarafından turizm kaygısı ile onarılmış olduğu yolunda bir kayıt vardır. Güney kesiminin resmi Antikiteler Dairesi sitesinde “anıtlar” tasnifinde sadece Lamaka Hala Sultan Tekkesi önemi belirtilerek zikredilmekte, kuzeydeki olumlu çalışmalara değinilmeden, maalesef ağırlıklı olarak دللآ basınından alıntılarla, tahribata ağırlık verilmededir.
Sivil mimarlık örnekleri arasında az sayıda kalmış olanların değerlendirme çalışmalarının da sürmekte olduğu müşahede edilmektedir, lefkoşa’da 19. yüzyıldan orijinal Derviş ?aşa Konağı’nm restore edilerek etnografya müzesi olarak düzenlenmesi Kıbrıs’ta “Zaman” adlı ilk Türkçe gazeteyi yayınlamış olan paşanın hatırasını da ışımaktadır. Şüphesiz, başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmak üzere ada sathına yayılmış olan Csmanlı Dönemi Türk Eserlerinin tamamının iyi bir ilmi tespiti bakım, onarım ve restorasyon ile kullanım alanındaki kararlar için öncelik arz etmektedir. 1974 Barış Harekâtından sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ziyaret edilen, başta Lefkoşa, Gazimagusave Girne’de bu konuda takdire şayan gelişmeler görülmüştiir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Turizm, Çevre ve Kültür Bakanlığı eldeki verilere göre turist rehberleri hazırlamakta ve bir de kültür haritası düzenlemektedir. Güzelyurt, Lefkoşa, Gime, Gazimasa, Iskele Karpas idari yapısına göre sembollerle işaretlenen görülmeye değer yerler arasında Türk Eserleri yer almaktadır.
Hocam tşekkür ederiz.