Okmeydanı’nda Medeniyetin İzleri
“Ben Bizans’a karşı gaza ederken, ilk namazımı burada kıldım, burada ilk namazgâhımı kurdurdum. Gazaya, şahadete buradan koştum. Bu dağlar, bayırlar, ol yüce yerlerdir ki; Türk gençleri burada ok atalar, cirit oynayalar. Onun için vasiyet ederim ki kimseler buraya bina kurmaya…”
Asırlarca Bizans’ın düşmeyen kalesi olmuş, birçok büyük hükümdarın, uğruna canını, malını, mülkünü ve ordusunu ortaya koyduğu fakat hayallerine kavuşamadığı yeryüzünün güzide şehri İstanbul. Bu müstesna şehrin fethi Fatih Sultan Mehmed Han’a nasip olmuştur. Çağ açıp çağ kapatan bu büyük fethin en mühim hadiselerinden biri şüphesiz ki Fatih’in gemileri karadan yürütüp Haliç’e indirmesidir. Birçok tarihçi bu fikri dâhiyane bulmuş, büyük sultanın hakkını teslim etmişlerdir. Bugün Okmeydanı olarak bilinen İstanbul’un merkezî yerlerinden biri haline gelen bu semtin ehemmiyeti, gemilerin bu civardan Haliç’e indirilmiş olması ve Fatih Sultan Mehmed Han’ın fethin başladığı cuma günü meşhur cuma hutbesini buradaki namazgâhta okumasından gelir. Namazgah geleneği Osmanlı’ya mahsus değildir. İslamiyet’in ilk devirlerinden itibaren Müslümanlar namazlarını açık alanlarda kılarak bu geleneği başlatmışlardır. Os-manlı sultanları da muhtelif yer ve zamanlarda namazgahlar inşa etmişlerdir. Okmeydanı’nda Fatih Sultan Mehmed Han’ın secdeye kapanarak dua ettiği yere, onun hatırasına inşa edilen namazgah bunlardan biridir. Sultan, burası ile alakalı olarak fermanında:
“Ben Bizans’a karşı gaza ederken, ilk namazımı burada kıldım, burada ilk namazgâhımı kurdurdum. Gazaya, şehadete buradan koştum. Bu dağlar, bayırlar, ol yüce yerlerdir ki; Türk gençleri burada ok atalar, cirit oynayalar. Onun için vasiyet ederim ki, kimseler buraya bina kurmaya…” buyurmaktadır.
Fatih Sultan Mehmed Han’ın meşhur cuma hutbesini okuduğu namazgah, Okçular Tekkesi’nden geriye kalanlar ve menzil taşlan harap bir halde.
Okmeydanı, İstanbul’un fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmed’in fermanıyla okçu birliklerinin yetiştirilmesi ve terbiyesi için tekke haline getirildi. Okçular Tekkesi diye meşhur olan bu tekkede onlarca okçu yetiştirilip orduya kazandırılmış ve bugünkü tabirle okçuluk yarışmaları tertip edilmiştir. Devamlı olarak yapılan bu yarışmalarda rekor kıran okçuların atış yaparken durduğu nokta ile okun düştüğü nokta hesap edilerek bu noktaya tarihî değere sahip menzil taşları dikilmiş ve kitabelerine okçunun ismi ve okun ulaştığı mesafe yazılmıştır.
Vakfiyesinde hususiyle önem verildiği için bu meydan asırlarca görevli askerler tarafından muhafaza aitıııa alınmıştır. Bugün, meydandaki tekke ve cami yerinde değil, minaresi yıkılmak üzere. Bir bölümii futbol sahası halinde olan namazgah ise dağınık bir vaziyette. Tekkenin avlusunda, içlerinde Fatih Sultan Mehmed Han’ın subaşısı Ali Baha’nın da olduğu mezarlar harap bir halde. Tarihî ve kültür kıymeti olan güzelim menzil taşları da kırık dökük bir halde sokak aralarında. Kimi ayaklar altında, kimi mezar taşı zannedilerek mezarlığa atılmış, kimi sanat değeri )’tiksek diye kaybedilmiş, kimi de reklam panosu olarak kullanılmakta. Kimisi de tamamen yok olup gitmiş.
Okçular Tekkesi şimdiki tabirle ve en basit ifadesiyle Okçuluk Okulu manasına gelmekte olup, ” semahane” denilen geniş bir salonu bulunmaktaydı. Tekke 6 Mayıs günü açılarak altı ay devamlı olarak Pazartesi ve Perşembe günleri ok talimi yapılırdı. Buradaki eğitim sadece talim olarak yapılmaz, okçuların ilmen, bedenen, ahlaken ve dinen yetişmeleri sağlanırdı. Mesela okçular abdestsiz atış yapmazlar, başlarındaki pirlerine saygıda kusur etmezlerdi. Her sene yapılan yarışlarda okçular 2 türlü atış yaparlardı. Menzil ve puta (hedef) atışları denilen bu atışlara rekortmen okçular katılırdı.
Eskiden bu mevkide bulunan ve civardaki mahallere ismi verilmiş Kaptan Paşa’dan kalma nadide bir eser olan çeşme ve kitabesinden bugün eser yok. 1704 senesinde tamamlanmış ve beş kıt’a olarak yazılmış kitabe bilinmeyen eller tarafından yok edilmiş vaziyette.
Ozamanlarda rekortmen okçulara ”kemankeş”ünvanı verilmekte olup,bu ünvanı elde etmek için oku en az 594 metreye ulaşmak gerekiyordu.Bu ölçüye ve daha uzağına düşen okların bulunduğu yere hemen menzil taşı, sultanların oklarının düştüğü yere ise daha süslü olan nişan taşları dikilirdi. Bu taşlara süslü hatlarla atıcının adı, atış tarihi, okun mesafesi yazılırdı. O günlerde 300’den fazla olduğu tahmin edilen taşlardan günümüzde 20 civarında bulunmaktadır.
Tarihî birer vesika niteliğindeki bu taşlar insanoğlunun hırsına yenik düşmüş; yetkili(! )lerin umursamazlığı ve göz yumması ile özellikle son 50 senede kimi ev temellerine dolgu malzemesi yapılmış, ldmi mezar taşı zannedilerek Kulaksız Mezarlığı’na bırakılmış, kimi kırılmış; hasılı bu nadide eserlere gereken ehemmiyet verilmemiştir. İnsanlardan çekinerek resimleyebildiğimiz eserlerin bir zamanlar Sultan İkinci Mahmud, Sultan Üçüncü Selim gibi padişahların nişan taşları olduğunu düşününce inanmak zor geliyor.
Bugün insanlar Okmeydam’nda tedirgin. Vakıf arazisi üzerine yaptıkları evlerin her an yıkılması gündemde. Bu yüzden bu taşları görüntülemek zor. Özellikle 1950’lerden sonra yerel yönetimlerin yanlış uygulamaları sonucu buradaki halk evlerinden olmanın derdine düşmüş vaziyette. Hakları da var. Bu taşlarla ilgili çalışma yapıldığı zaman ” evlerimiz mi yıkılacak” düşüncesi ile tepki gösteriyorlar. 2005 yılında belediyenin namazgah kısmında bulunan gecekonduları yıkması ile gündeme gelen bu tedirginlik halen sürmekte olup, belediyenin o zamandan beri sadece tabelada kalan Okçular Tekkesi’nin ihyası projesinin akıbeti de meçhul. Her ne kadar bugünlerde yeni bir proje kamuoyuna sunulmuş olsa da, 2006’da bitirilmesi hedeflenen projenin neticelendirilememesi kafalarda soru işaretine neden oluyor. Ümit ediyoruz ki Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfı olan bu mekâna, planlı ve karşılıklı memnuniyetler ile tarihî misyonu tekrar kazandırılır. Hem tarih hem de halk huzura kavuşur