Osmanlı Padişahları İçki İçermiydi?
Saraya girip çıkan resmî devlet adamları hareme asla giremezler; bir padişahın yediğini, içtiğini asla göremezlerdi.
Osmanlı padişahlarının şahsi hayatları, yeme-içme âdetleri konusunda güvenilir kaynaklar, saraya ait vesika ve defterleridir. Bu defterlerin dışında olan vakanüvis kaynakları ve hususî kaynaklar dediğimiz eserler ise padişahların saray dışındaki hayatları, seferleri ve devletin resmî faaliyetleri hakkındaki hadiseleri anlatırlar. Bu gibi eserler, harem hayatı hakkında ve padişahların hususî hayatları hakkında bilgi veremezler. Sarayda hareme girebilen resmî veya hususî tarihçi yoktur. Vakanüvisler dediğimiz resmî tarihçiler ancak dış hadiseler halikında bilgi sahibidirler. Saraya girip çıkan resmî devlet adamları da hareme asla giremezler, bir padişahın yediğini, içtiğini asla göremezler. Onlar ancak vazifeleri ile ilgili kısımlar ve devlet işlerinde bilgi sahibidirler.
Bütün bu kesin kurallara rağmen, bazı Osmanlı tarihçilerinin kenefi şahsiyetlerinden kaynaklanan fikir ve beyanları ise ihtiyatla karşılanmalıdır. Çünkü şahsî menfaat ve ihtiraslarına yenik diişenlerce yazılmış eserler elbette vardır. Bunlar görmedikleri, bilmedikleri şeyler hakkında uydurma ve iftira dolu yazılar yazmışlardır. Mesela Kara- çelebizâde Abdiilaziz Efendi, Sultan İbrahim Han’dan beklediği menfaat ve iltifatı göremediği için onu eserlerinde “deli” ilan etmiş ve o sultan aleyhinde bin türlü fitne ve fesada sebep olmuştur. Yine müderrislikten atılmış olan Osmanzâde Alımed Tâib de karışık kişiliği sebebiyle eserlerinde padişahlar hakkında bir sürü uydurma iftiralara yer vermiştir.
Sultan İkinci Mahmûd Han
Bazı padişahların icraatlarını beğenmeyenler de padişahlara iftiralar atmışlardır. Mesela, Sultan İkinci Mahmûd Han için “içkiye en düşkün olan padişah” denilmektedir. Osmanlı Devleti İdâresinin bozulmaya başladığı bir devir olmasına rağmen Sultan İkinci Mahmûd Han hakkında böyle bir bilgi kaynak ve belgelerde mevcut değildir. Peki, nasıl oluyor da böyle iftiralara uğrayabiliyor? Sebebi şudur: Osmanlı Devleti’ ni bitirme noktasına getiren Yeniçeri Ocağı’nı kaldırıp, bozulan ve içine sapık itikadı kişilerin sızdığı tekkeleri kapatıp, yerlerine Nakşîleri tayin etmesi üzerine, kapatılan tekkelerin bozuk itikatlı kimseleri sultana hem “gâvur padişah” dediler, hem de “içki içiyor” iftirası attılar. Esas mesele fitne ve fesat ocaklarının kapatılması ile ellerinden menfaatleri giden kişilerin iftiraları meselesidir. Kaldı ki, Sultan İkinci Mahmûd Han, İslâmî hayatına son derece dikkat eden bir padişahtı. Nitekim sultanın hatt-ı hümayunlarında bu husus son derece açık ve net bir şekilde görülmektedir.
Sultan İkinci Abdülhamid Han
Sultan İkinci Abdülhamid Han’a da bazı kişiler “Kızıl Sultan” iftirasını atmışlardır. Hatta şahsıyla da sınırlı kalmayıp ailesi, annesi hakkında da birçok iftiralar yapılmıştır. Sultan İkinci Abdülhamid Han için bir de içki içtiği iddiası gündeme getirilmektedir. Padişah, tahttan indirilip, apar topar Selanik’e götürülmüştü. Burada İttihatçıların şiddetli baskıları altında bulunuyordu. Acaba böyle bir zamanda içki içmiş olsa idi, İttihatçılar bunu aleyhinde kullanmazlar mıydı?
Sultanın, Alatini Köşkü’nde bütün dünya ile alakası kesilmişti. Her şey muhafızlarca temin ediliyordu. Bütün malzemeler didik didik aranıyordu. Ve bunların ne olduğu da orada vazife yapmış ve daha sonra ciltlerle hatıralarını yazmış kişilerin eserlerinde mevcuttur.
Hiçbir eserde, Alatini Köşkü’nde ve Beylerbeyi Sarayı’nda hapis hayatı yaşarken sultanın içki içtiğine dair en ufak bir bilgiye rastlamak mümkün değildir. Buna rağmen Sultan Abdülhamîd Han’ın 1912 doğumlu bir torununun beyanıyla içki içtiği ifade edilmektedir. Bu sırada Beylerbeyi Sarayı’nda bulunan dedesini görmüş ise 1912-1918 yılları arasında yani bir ile beş yaşlarında olduğu halde görmüş olması ihtimali olan bu torununun nasıl olur da sultanın içki içtiği şeklindeki ifadesi kabul edilebilir?
İttihatçılar
İttihatçılar, sultanın içki içtiğine dair en küçük bir delile sahip olsalardı, onu gazetelerde manşet yapmazlar mıydı?
Şurası bir hakikattir ki, İttihatçıların, Sultan İkinci Abdülhamîd Han’ı tahttan indirmekle kalmayıp, onu millet nazarında da bitirmek ve tamamen suçlu ve perişan duruma düşürmek için başvurmadıkları hile ve fesat kalmamıştı.
Eğer İttihatçılar, bu sultanın içki içtiğine dair en küçük bir delile sahip olsalardı, onu gazetelerde manşet yapmazlar mıydı?
İttihat ve Terakki ileri gelenlerinden olan Ahmed Rıza Bey, Sultan Abdülhamîd Han’a son derece düşmandı. Materyalist düşünceye sahip olmakla meşhur idi.
Ahmed Rıza, böyle bir kişi olmasına rağmen, Merkez-i Umu mî ,de Talat Paşa ve Eyüb Sabri’nin yanında:
“Ayıp, ayıp! Bu insan otuz üç sene hakan ve halîfe idi. Hakkında bu kadar edepsizce hücumlar, ona bu kadar tahammül etmiş olan biz ler için de yüz karasıdır. Sultan Ab- dülhamîd için şu söylenen, yazılan, çizilenlerin büyük kısmının yalan ve iftira olduğunu bildiğimiz halde, nasıl tahammül edip imkân veriyoruz? Bu iftirâ selinin yarınki muhatapları da bizler olacağız. Buna da inanın!” diyerek, Sultan Abdülha- mîd Han’a bu kadar haksız iftiralar yapılmasına dayanamadığını itiraf etmişti.
Kaynaklar: Âşıkpaşazâde, Tarih, İstanbul 1314, s. 159-160;
I Neşrî, Tarih, II, s. 753; Şerâfeddîn Mağmûmî, Hakikât-ı Hâl, İstanbul 1330.