wiki

Çanakkale Zaferi Şiirleri

Hal’a-i Sultaniye Karşısında

Dest’i san’atde şimdi hep kelimât

Olsa mermerden, olsa altından,

fışkırıp taşsa cümlelerde hayât,

Etse üslûba câ-be-câ sereyân.

Ra‘d ü berkiyle hep yanar dağlar,

Bir güneş doğsa rûh-1 mânâya,

Çıksa söz arş-ı sânihâta kadar,

Bu temâşâ-yı Hakk’tecellâya,

Yine bir sâde tercümân olamaz.

Ne kadar tâc  taht-1 ikbâle

Bir cahîm-i sükût olan o boğaz,

Fürklerin dest’i intikamıyla,

Bu bi’ıyük kavm-i Hakk için her ucu

Adn-ı rahmetle evc-i târihe

Miıntehî kehkeşân-1 sân oldu.

Her cebel, her kenâre, her sâha

Bir hayâl-i hamâset ânının

Ebedî ma’kes-i mukaddesidir;

Sanki Kur’ân kahramanının

Birer i’câz-eser sahîfesidir

Bu mübeşşer cüyûş’1 gufrânm

O şehidân-ı Hakk-pesendânı

Sidretü’l-müntehâda

Yezdan’ın Kurb-i peygamberîde mihmânı

Cân-fedâyân-ı mülk ü dîn, hepsi Yâr-ı gâr-ı

Nebiyy-i muhteremin, Hepsi Fârûk-ı ma‘delet-şiyemin,

Esedullâh-ı galibin, hepsi

Yâr u serdâr-ı Fahr-i âlemiyân

 

Hâlid bin el-Velîd o Mevlâ’nın

Seyf-i meslûl-i intikâmı olan

Kahramân-ı cihân-ı îmânın,

Târik bin Ziyâd ın, Orhân’ın

Hepsi Sultân Selîm’in ahfadı…

Bütün iclâl-i haşmetiyle yarın

Bu büyük kahramanların yâdı

Vardırırken rükû‘-ı tebcile

Bir taraftan likâ-yı Merrîh i,

Bir taraftan semâ-yı târîhi

Boğazın sırtlarında bu yüksek

Heykel-i şîre istihâle ile

Ebediyyen bu şehri bekleyecek.

Fâik Âlî

Kolunu Harp Meydanına Bırakmış Askere

 

Geçtin o kesik kolla önümden mütebessim,

Bir gözyaşı bir ukde-i muzlim gibi hissim

Toplandı merâretle gelip gözbebeğimde;

Çarpıştı o mazlûm o kesik koldaki ukde

***

Dîdemdeki matemli merâretli düğümle;

Baktım o zaman çehrene zulmetli gözümle

Bir berk-i bükâ kavradı a’sâbımı yaktı,

İdrâkimi îmânımı hatta yakacaktı…

***

Her şey düşecek, devrilecek…

Sâde ayakta Bir sayha-i inkâr müebbed kalacak da,

Beynimde bu muzlim sesimin velvelesiyle,

Ağzımda kanâatlerimin son nefesiyle,

***

Rabbim bu kesik kol ne demektir?

Soracaktım İsyân edecek, ağlayacak, haykıracaktım…

Âsî idi, meftûr idi, mecnûn idi hissim!

Geçtin yine ey genç önümden mütebessim,

***

Bir kal‘a vakârındaki göğsünle başınla

Baktın bana lâkayd o muazzam bakışınla

Dermiş gibi: “Bir erkeğe kâfi mi değil, sus,

Bir sîne-i mağrûr ile bir cebhe-i nâmûs”

***

Hep âile-perver babalar olsa bu ordu,

Evler uçurum âileler gölge olurdu…

A‘sâb-1 hamiyyetde yanan kan, o cerî kan

Olmazsa çamur kütlesidir gölgedir insan!

Hicrân-ı vatan zehri, o ateş, o cehennem

Yandıkça hayâlimde ser-i derbederânem

Boşluklara çarpar tutacak şey bulamaz da

Sağlamdır elim, belki metânetli biraz da,

Lâkin bu kavî kolla da bulmam tutacak yer:

Tuttukça düşer hepsi, ne mihrâb ne minber…

Derken, bu kesik kolla gelir onları bir bir

Düştükleri yerden mütehevvir, mütecebbir

Bir azm-i hurûşânla tutar, kaldırır, a‘lâ

Eylesin; iner kalbe emel, ma’bede Mevlâ

***

Ay yıldızımız meş‘al’i milliyyetimizle,

HayruThalef-i fecr olan râyetimizle

Bir hacle-i pür-tantana kursun sana millet,

Dursun bu kesik kolda arüs-ı ebediyyet!…

Midhat Cemâl

TEKBİR

Allâhü Ekber! Kâim onunla mihrâb u minber

Tekbir-i millî İslâm’a rehber,

Allâhü Ekber! g Dînim bu dîndir,

Allâh birdir, hakdır Peyâmber

Millet, diyânet, devlet, hilâfet dâim berâber ”

Allâhü Ekber! Allâhü Ekber!

***

Zâtı bir ancak, bin birdir ismi, hep bildik ezber

Dîndaşımızdır kuşlar, melekler, tübâ, sanavber

Allâhü Ekber! Allâhü Ekber!

***

Lütfuyla olsun hâl-i hazarda, yâhud seferber

Asker muzaffer, hâkânı mesrür, a‘dâsı müdber

Allâhü Ekber derken o asker hem bahr u hem berr

Hem leyl-i muzlim, hem mihr-i enver, hem mehd ü makber

Tekrâr edip der: Allâhü Ekber! Allâhü Ekber!

Çanakkale’den “Kaçanlara İNGİLİZLERE

Târih mürekkeple yazılmaz, onu her gün

Tedvin eder akmaktan usanmaz kanı

Türk’ün! Türk’ün ki eğer nâmını etmezse zamân yâd,

Târihini milletlere eyler gider inşâd

Pür-velvele bir sel kesilip hûn-ı cerîsi.

Osmanlıların kanlarıdır vak’anüvîsi!…

Siz, işte bu fıtrattaki bir kavme tecâvüz

Etmiştiniz ammâ, o salâbetli o gürbüz

Hûn-âb’i celâdet sizi emvâcına gömdü,

Dârâtını metbû unuzun tâcına gömdü;

Sîzlerde fakat sâde hayânın adı varmış,

Türk’ün kanı etmiş de temâs öyle kızarmış

Târihinizin çehre-i bî-hiss ü hayâsı!

Askerleriniz fenn-i firârın ulemâsı!

Kimdir bu kaçanlar, kızınız mı karınız mı?

Cidden o mehâbetli dretnotlarınız mı?

Bir şâibe şeklinde duran öyle denizde?

Nâmûsunuzun derbeder enkazını biz de

Askerleriniz zannediyor aldanıyorduk!…

İngiltere, ey maskeli haydûd-ı müdebdeb

Ey arzı soyan râhat-ı akvamı çalan hep

Biz kavmini millet, seni devlet sanıyorduk!

Git tayf u hayâlet gibi mâzîye refik ol,

Çık râhına müstakbele kuttâ‘-ı tarik ol

Müstemleke çal, çöller aşır, kafileler soy;

Git sofra-i akvama sokul bâd-ı hevâ doy;

At armanı evrengini… Ok, balta, asâ bul.

Sen ey çete efradına hûnîn rü’esâ bul,

Harb etme fakat; tîgını râyâtını kır, at;

Kâfi sana bir pençe-i gâret yed-i sirkat

Midhat Cemâi

Seni Kurtarmak İçin Muazzez Vatana

Ne için, mâbed-i İslâm’da bu âvâz-ı dua?

Ne bu cûşânî-i millet, ne bu eşvâk-ı güzîn?

Ne için vâlideler oğlunu etmekte fedâ?

Ne için süngüye mevkûf nice bin dest-i metin?

Senin uğrunda, azîz yurd, seni kurtarmak için!

***

Bu kadar kanlı döğüşlerde düsen şîr-i jiyân,

Bu kadar bin topun âvâzesi dehhâş u derin,

Bu kadar merdlere ders vermeye lâyık nisvân,

Bu kadar kahr u metâ’ib ile îmân-ı yakîn

Senin, ey şânlı, azîz yurd, seni kurtarmak için!

Bu kadar cehd-i te’âlî bu kadar hûn-ı hayât

***

Bu kadar merd-i civân-dil, bu kadar ahd ü yemîn,

Bu kadar âteş-i vicdân, bu kadar sa‘y-i bülend,

Bu kadar ölmeye hâhiş, bu kadar âh u enîn

Sana ey şânlı, büyük yurd, seni kurtarmak için!

333, Göztepe Salime Servet Seyfi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir