Genel

Hoşa Gider Bir İddiacı Olunuz

  1. Hoşa Gider Bir İddiacı Olunuz

örneğin, çoğu kez bir partide size ikram edilmek istenen bir kokteyle hayır demek istedi­ğiniz halde, bunu yapamadığınızı anlamışsınız­dır. Dorothy bir partiye gittiği zaman, daha başlangıçta içki almak istemediğini söylemekte­dir. Fakat bunu söylerken sesi sıcak, yüzü gülümser ve gözleriyle adeta ev sahibesine, “Burada bulunmaktan ve sizinle birlikte olmak­tan çok sevinçliyim, fakat içki almak istemiyo­rum, teşekkür ederim,” demektedir. Dorothy şuna inanmaktadır ki, özellikle gençler, kendi çıkarlarına uygun düşmeyen anlamsız ısrarlara, gayet nazik fakat kesin bir şekilde “hayır” demeyi öğrenmek zorundadırlar.

Hoşa gider şekilde iddiacı olmak, aynı zamanda kırıcı olmadan eleştirme yapmayı bilmek anlamını taşır. Birkaç noktayı öğrenerek işe başlayınız, örneğin şöyle konuşabilirsiniz: “Bu iyi bir fikir. Fakat konuyu bir de şu yolda ele alsak olmaz mı, ne dersiniz?” Dorothy buna “Tersine çevrilmiş yaklaşım” diyor ve burada sizin görüşleriniz ters olmakla birlikte, yapıcı bir şekilde konuya giriyor, yoksa yıkıcı ve bozucu bir anlamda değil.” diye ilâve ediyor.

Dorothy sesin önemi üzerinde de duruyor. Yumuşak ve tatlı ses tonları kişiliğe sıcaklık katabilir. Sesinizi bir teyp’e (sesalma cihazına) alıp dinleyiniz. Sesiniz burundan gelir şekilde mi, yüksek mi, dırdır edici ve kusur bulucu mu, kayıtsız ve soğuk mu, tiz ve keskin mi, ağlamaklı mı olup olmadığını anlayınız. Pat diye, birden­bire söyler şekilde mi konuşuyorsunuz? İnsan vücudu “sese karşı duyarlı” dır ve bu tür konuşmalar bir dinleyiciyi geri çevirebilir.

Vücut duruşunu da unutmamak gerekir. Yüksek ve düzgün oturmak, yahut ayakta düzgün ve dik durmak sizi, kendinizden daha emin bir konuşmaya hazır gösterir.

İster patronunuz veya amirinizden maaşınızı artırmasını isteyiniz, ister herhangi bir söylev veriniz, isterse sadece arkadaşlarınızla konuşu­nuz, daima “gerekli heyecanı” duyunuz ve bunu sürdürünüz, diyor Dorothy. Böyle bir şey için odaya girdiğiniz zaman, “bu iş benim için önemlidir ve bunun üstesinden geleceğim.” deyiniz kendinize. Bunu sık sık kendinize söylerseniz, çok geçmeden buna inanmak için elle tutulur nedenlere de sahip olursunuz.

READERS DIGEST’ten Çeviren: Galip ATAKAN

 

G

eçenlerde, Pasifik’te bir gemi yolculuğuna çıkmayı tasarlayan bir arkadaşım görmeyi arzuladığı yerler hakkında bana sorular yöneltti. Oralara ait anılarım belleğimde pek açık olarak şekillenmedi. Fakat o yolculukta tuttuğum günlük-anı defterim kendisine yardımcı olabilir­di. Defterimi açtığım zaman, nereleri gezdiğim, neler yaptığım canlı olarak karşımdaydı. Arkada­şım için bütün gördüğümüz yerlerin haritasını yapabilecek durumdaydım, bu da beni tatilimi tekrar yaşama olarak ödüllendirecekti.

O  tarihlerde, günlük anılarını tutan çok az kişiden biriydim. Olaylar çok çabuk gelişiyordu ve bunlar kaydedilmek için ya fazla karmaşık veya çok önemsizdi. Bir yolcuya günlük anılarını tutup-tutmadığmı sorunca,, bu işin gençler ve politikacılara ait olduğunu belirtti.

Jersey’li tanıdığım bir aile mutfaklarına oldukça büyük aylık takvimler asarlar. Hergün için ayrılmış bölmelere ailedeki her bireyin o gün yapacağı işler yazılmaktadır. 31 Aralık’ta bu takvim yaprakları kopartılınca o yıl içinde yapılan günlük işler ortaya çıkmış oluyor. Bu ailenin 19 yaşındaki kızları, takvim yapraklarına baktıkça; ana okulunda yaptıkları pikniği, ilk dansa gidişini, mezuniyet törenlerini, ilk işe başlayışını teker teker anımsamaktadır.

Eşimin 25 yıldır günlük anılarını tuttuğu bir not defteri vardır. Bu defterde özel toplantılara neler giydiğini, yemek yediğimiz lokantaların isimlerini, ilk çocuğumuzun doğumunda aldığı hediyeler gibi değişik anılarını yazmaktadır.

Diğer bir anı kaydetme şekli de mektuplardır. Eğer, yazdığımız bir mektubun bir kopyasını saklarsak bu ilerde bir anı değeri taşıyabilir. Bir tanıdığım, gezdiği yerlerden arkadaşlarına gön­derdiği mektupların bir suretini de kendisinde saklamış, sonraları onları okudukça o anları tekrar yaşama olanağı bulmuştur.

Kaliforniya’da yaşlıca bir çift yaşantılarının bazı dönemlerine ait anılarını bütün ayrıntıları ile kaydetmişlerdir. Bunları okuyarak eski günlerini anımsamak ve torunlarına böyle yazılı anılar bırakmak onları mutlu kılmaktadır.

Teksas’lı bir taksi şoförü aklına gelen tüm fikirleri bir yere yazmakta, nedeni sorulunca da aylar sonra onları okuyup, neler düşündüğünü hatırlamaktan zevk duyduğunu belirtmektedir.

Bazen de ilerde hatıra olabilecek şeyleri saklamak önemlidir, örneğin, çocukların küçük­ken çizmeye çalıştıkları resimler. Orta yaşlı bir anne, kızlarının küçük yaşlarda yaptıkları resim­leri tavanarasında saklamıştır. Yıllar geçip kızları evlenince evini satmaya karar vermiş, bu arada da tavanarasında unuttuğu resimleri görünce kızlarının çocukluklarını tekrar yaşamıştır.

Hatıra saklamanın çeşitli şekilleri vardır, örneğin; Genç bir çift ilerde hatırlamak istedik­leri anlar için çiçek kurutmaktadırlar. Bir anne de kızının bütün çocukluk giysilerinden parçalar kesmiş, bunları saklamış ve kızı evlenince de bu parçacıklardan oluşan paketi kızına yollamıştır.

Çoğu aileler de fotoğraf ve filme çok önem verirler. Fakat bu fotoğrafları düzenli bir şekilde saklama, gruplandırma çok daha önemlidir. Bütün fotoğrafları bir albümde toplamaktansa onları çekildikleri zaman veya konularına göre sınıflayıp mini-albümlere yerleştirmek daha ye­rinde olur. O zaman bir gezide çekilenler bir mini-albüme diğer bir piknik enstantaneleri ise diğer bir mini-albümü oluşturur.

Kaset-teypler de son yıllarda en gözde olan anı kaydetme şekilleridir, örneğin, üç oğlunu öğrenimleri için başka bir yere yollayan bir baba her oğluna ucuz, portatif bir kaset vermiş, böylece her zaman oğullarının seslerini duyabil- me ve onlardan daha ayrıntılı haberler alabilme olanağı doğmuştur. Bugün, bu ailenin oğullarının üniversitedeki yıllarına ait “kaset-bant” kolleksi- yonu oluşmuş, böylece kuşaktan kuşağa kalabi­lecek güzel bir “yadigâr” meydana gelmiştir.

Gerçekte, hatıra tutma sanatı kaybolmamış, sadece modern bir şekil almıştır. Hatıra her ne şekilde tutulursa tutulsun, önemli olan bir görev gibi yapılması değil, zevk vermesidir.

Geçenlerde eşime 13 – 19 yaşlarındaki çocuklarımızın ne kadar içlerine dönük, etrafla­rındaki dünya ile ilgisiz olduklarından şikâyet ederken bana gençliğinde tuttuğu anı defterini gösterdi. Anılar 1945 yılına yani eşimin gençlik yıllarına aitti.

7   Mayıs 1945: Matematik sınavından kaldım. Nancy yeni aldığı bisikletle övünüyor. Niye benim de bir bisikletim yok? Canım çok sıkılıyor, çok sıkılıyor, SIKILIYOR. Hiç önemli birşey olmuyor. NOT: Avrupa’da savaş sonuçlandı.

READER’S DIGEST’ten Çeviren: Sevda ALTIN ÖRS

 

ünyamızdan kitabın yokolmasmı trajik bir ^ hayal kırıklığına uğramadan düşünebilmek mümkün müdür?

Kanımca böyle bir kaybın yerine konması elektrik ışığından daha güç olurdu. Çünkü kitapların yokolması yüzyıllar boyunca birikmiş duyguların ve bilgilerin kaybı anlamına gelecekti ve o zaman insanlık karanlığa gömülecek, moral bir durgunluk başlıyacaktı. Dünya alabildiğine yoksullaşacak, insanlar arasındaki bağlar kopa­cak ve halk yığınlarını bilgisiz bırakarak yaşıyan gericilik, kuşku ve yalnızlaşma çağı başlıyacaktı.

Kitapların hayattaki rolü nedir?

Tıpkı konuşulan dil gibi kitap da bir haberleşme aracı, insanlar arasında bir bağ ve bir bilgi taşıyıcısı olmakla kalmaz. Kitap özellikle çevremizdeki dünyaya nüfuz edebilmek için bir araçtır. Ancak kitap sayesindedir ki insan kendini doğanın akla uygun bir parçası olarak görebilir ve tarihin akışı içindeki yerini anlıyabilir. Tarih kendi yasalarını kitaplara emanet etmiştir ve bu yasaları meydana çıkarmadan gerçeğe yaklaşmak olanağı yoktur. Kitap hem tarihin kendisi, hem de insanlığın hatıra defteridir, kitaplar yalnız insanlığın geleceğini belirleyen büyük felâketleri anlatmaz, onlarda rönesans gençlerinin ustalık­larını, kederli yüzlü şövalye Don Kişot’un mace­ralarını, kahramanların ölümlerini, küçük ve güçsüz insanların acılarını ve Capri adasının cennet kıyılarında eğlenenlerin boş zevklerini de bulabiliriz.

Bütün karmaşıklığı, araştırmaları, yanılgıları, keşifleri, varlık nedenini bulma ve sağlama denemeleri ile insanlığın hayatını anlatan kitap­lar olmasaydı eski ve yeni çağların karakterleri, düşünceleri, gelenekleri ve yaşama biçimi hak­kında ne bilebilirdik? Geleceği yaratan bugün olduğu kadar dündür, çünkü bugünkü bilincimiz ve bugüne karşı tutumumuz bizden önce yaşamış milyonlarca insanın deneyleri sonucudur, onların yoğunlaşmış ve değişikliğe uğramış duygularının toplamıdır. Eğer tarihin uzak, yakın yollarını duyguların ve aklın ışığında yeniden yürümeye imkân olmasaydı, Spartaküs’ün trajik yolundan, barut dumanı tüten Borodino ovasından, 194Tin kanla sulanmış savaş alanlarından yeniden geçemeseydik, geçmişe yönelen bakışımız boş­lukta ve sislerde kaybolacaktı, olayların neden­lerini ve dolayısıyla sonuçlarını anlıyamıyacak- tık, çünkü zamanın kilometre taşlan olmadan hiçbir şey yoktur ve olamaz.

Kitap bütün yüzyıllarda bütün insanların ruhsal zenginliğinin kusursuz bekçisi olmuş ve zamanın vasiyetini yerine getirmiştir. Kitap bize insanlığın çocukluğundan gelen sönmez bir ışıktır. Kitap bir işaret ve duyuru, bir ağrı ve acı çekme, bir gülüş ve mutluluk, bir iyimserlik ve umuttur. Kitap ruh zenginliğinin maddesel zenginlik üzerinde kazandığı zaferin sembolü­dür, bu zaferde insan kendi bilincinin en yüksek noktasına ulaşmıştır.

Kitap eşitlik ve özgürlük için savaşı, uygarlık görevlerini, akla ve iyiliğe olan inancı yaratan toplumsal ve tarihsel olayları, felsefe akımlarını ve düşüncenin evrimini olumlu veya olumsuz yönden inceler, dolayısıyla onları bize tanıtmış olur.

Bilim insanın dünya anlayışını sınıflandırarak formüller, sistemler ve maddeler yaratabilir ve pekçok şeyi açıklıyabilir, keşfedebilir ve kontrol altına alabilir. Fakat yapısı gereği bilim insan duygularına inemez ve insanın zaman içinde değişen tablolarını yaratamaz, bu görev edebi­yata verilmiştir.

Bilim ve sanat birbirlerine yakındır, çünkü her ikisinin de çalışma alanı insanın olanakla­rıdır. Bununla birlikte metodları değişiktir, Homer’in Odise’sini, Leon Tolstoy’un Harp ve Sulh’unu, Şolokof’un Sessizdi Don Irmağı’nı, Alexey Tolstoy’un İşkenceler Yolu’nu bir evren kanunu gibi formüllerle ifade edemeyiz.

Sanat; çelişkili insan duygularını, tutkularını, isteklerini anlatan, ruhun uçuşlarını ve düşüşle­rini kaydeden tarihsel bir ansiklopedidir. Sanat aşk ve nefretin, zafer ve yenilginin, bezginlik ve savaşın, zulüm ve insanlığın, cesaret ve alçaklı-

 

ğınyanyana bulunduğu bir ansiklopedidir. Sanat;         sunup da bunları edebiyatın incisi diye yuttur-

insanın gerçek dağlarında kendi kendini ve               maktan korkmalıyız, çünkü bu şekilde okurların

hayatın anlamını aradığı bir keçi yoludur.                       zevkini de köreltiriz. Belli koşullarda göklere

Sanat bir dev aynası gibi insanların bütün             çıkarılmış, kusursuz ilân edilmiş kitaplar vardır,

duygularını büyütür. Bir kitap açan insan bir dev              ne var ki bunlar sanatın şaşmaz ölçüsü olan

aynasının derinliklerinde ikinci bir hayata bak-                 zamana dayanamazlar. Bunun aksine büyük

maktadır. İnsan kitapta kendine uygun bir             gürültülere yol açmamiş, iddiasız öyle kitaplar da

kahraman ve düşüncelerine bir yankı arar, elinde         vardır ki sonsuz bir içtenlik, saflık ve bilgelikle

olmadan kitaptaki insanın sonu ile kendi sonunu>        bizi tamamen etkilerine alırlar, çünkü onların

onun erdemleri ile kendi üstünlüklerini kıyaslar.                                      ardındaki ruh gücünü duyarız.

Kitap okurken duygulanan, acıyan, ağlayan,                         Fakat aslında kitapları zevkimize göre biz

gülen, kızan, kuşkulanan, esef eden, kısacası                     seçeriz, çünkü zaman dürüst, fakat yavaş bir

kitapla konuşan bir insan vardır ortada, işte            hakemdir. Kitaplar arasında bir seçim yapmamız

kitabın etkisi bu noktada başlamaktadır. Bu         gerekir, değeri az kitaplarla estetik bakımdan çok

konuda Léon Tolstoy “kitaptaki duygular salgın               önemli kitapları eşit tutarsak, doğru değer

bir hastalık gibi okuyucuya geçer” demiştir.                 yargıları sarsılır ve sonunda güzel sözlere olan

Basılı söz hepimizin hayatında önemli bir rol                                                            inanç kaybolur,

oynamıştır, ciddi bir kitaba kendini verememiş                Bazı ülkelerde sanatın büyük kısmı yozlaştı-

olanlara acımak gerekir: onlar ikinci bir gerçeği,        rıcı bir antikültürün etkisindedir: her türlü ahlâk

ikinci bir deneyi, ikinci bir bilgiyi ve nihayet                  kaygısından sıyrılmak, açık saçık yayınlar (por-

ikinci bir doğuşu geri tepmekle kendi kendilerini      nografi), saldırganlık edebiyatı. Oysa toplumun

çalmakta, kendi hayatlarını budamaktadırlar.          sağlıklı olması için kitaplarda insanı insan yapan

Her kitap bir yazarın emeklerinin ürünüdür.         değerlerin, örneğin cesaret, iyi ahlâk ve asaletin

Bu emekler çok farklıdır, çok verimli olabilirler,                                                         bulunması gerekir.

üstümüzde etki yapmadan geçip gidebilirler,               Kitap geleceğin toplumlarında tutarlı insanlar

bazen de tüm emekler boşunadır, hoşa gitmez-                           yaratmaya yönelik akıllı bir dosttur.

1er. Sonuç olarak diyebiliriz ki, ruhsal değerler                                                                SPOUTNIK’den

eşit dağıtılmamıştır. Okurlara değersiz yazılar                                                Çeviren: Dr. Selçuk ALSAN

 

T

rafik ortamında, yoldan yararlananlara, düzenli ve güvenli bir trafiğin gerektirdiği bilgi ve alışkanlıkları kazandırmak üzere uygula­nan eğitimi kabil olduğu kadar etkili kılmak için, modern tekniğin sağladığı türlü olanak, araç ve gereçlerden yararlanılmaktadır. Bu arada ör­neğin :

Çocuk eğitiminde, kukla, okul eğitim park­ları, mıknatıslı levha flanelgraf … v.b.;

Yetişkin eğitiminde özel kampanyalar, gün, ralli, sergi ve gösteriler;

Şoför eğitiminde, şoförlük manevralarına alıştırma aygıtları, ralli ve testler söylenebilir.

Ayrıca, yukarıda belirttiğimiz eğitim bölüm­lerinin üçünde de, radyo, televizyon, film, diya gibi göz ve kulağa hitap eden araçlarla afiş, broşür, kart …. v.b. gibi basılı eğitim malzeme­lerinden yararlanılır.

/ Basılı eğitim malzemelerindeki bilgi ve öğütlerin, yoldan faydalananların kafasında iyice yer etmesi içinde genellikle karikatür, atasözü ve özdeyişlere başvurulur.

Biz bu yazımızda bunlardan özellikle özde­yişler üzerinde duracağız (*).

özdeyişler çeşitli konuların yerine göre, bazen en beğenilen ¿bazen de hiç hoşa gitmeyen, niteliklerini, başka bir deyişle olumlu ya da olumsuz yönlerini özlü ve etkili biçimde dile getiren sözlerdir.

özdeyişler, olayların, deneylerin ve gelenek­lerin süzgecinden geçerek oluşurlar. Bu bakım­dan ilgili çevrelerin zaman içinde, konuya değgin düşünce ve tepkilerini yansıtırlar.

özdeyişler, konularına daha çok genel açıdan, zaman zaman da ayrıntılara girerek ışık tutarlar. Ayrıntılar, konunun en belirgin yanları, başka bir deyişle en dikkati çeken özellikleridir.

özdeyişler, çeşitli memleketlerin çeşitli so­run ve koşullarına göre yersel ya da bölgesel olabildiği gibi, aynı zamanda birçok memleketin, hatta giderek bütün dünya memleketlerinin ortak görüş ve dileklerini belirtecek nitelikte yani ulus­lararası da olabilirler. İşte trafik bunlardan biri ve belki de en önemlisidir.

Gerçekten bugün trafik ortamını hemen hemen tümüyle kaplamış bulunan otomobil, hızı gücü ve her türlü arazide hareket edebilme yeteneğiyle, yirminci yüzyıl yaşantısının istekle­rini en iyi biçimde karşılayan bir taşıt durumun­dadır. Ancak otomobilin, birazı kendi yetenekle­rine çoğu da kullanıcısının kusurlarına bağlı bazı sakıncaları (Trafik Kazaları, Ulaştırma tıkanıklık­ları, hava kirlenmesi, gürültü … v.b.) da vardır.

İşte bu olumlu ve olumsuz nitelikler, aşağı yukarı bütün dünya memleketlerinin sanatkârları tarafından işlenerek dile getirilmiştir. Karikatürler yapılmış, afişler, resimler çizilmiş, hikâyeler, piyesler, özdeyişler yazılmıştır.

İşte şimdi biz burada, çeşitli dünya yayımla­rından kaza ve trafikle ilgili olarak derlediğimiz bazı özdeyiş örnekleri veriyoruz:

  • İnsan sevdiklerinden kaçını kaybederse o kadar kez ölür.

Publilius SYRUS

  • İster para, ister makam, ister politik şöhret ve ister güzel bir araba yolu ile elde edilen güç, akılsız bir insanı daha akılsız, akıllı bir insanı da daha akıllı gösterir.
  • Gücü kullanma şekliniz, gerçek yüzünüzdür.
  • Daha yavaş araba sürmekle değerli varlıkları­mızdan ikisinin korunmasına yardımda bulu­nabilirsiniz: biri benzin, biri de siz, kendiniz.
  • Kaza gelinceye kadar gelmez sanılır.

İ. İNÖNÜ

  • Kazaları ihmaller, ihmalleri de uzak sanılan ihtimaller doğurur.

Nizamettin ÖZBEK

  • Güvenliği deneme yolu ile öğrenmeyiniz, belki de ders almağa vakit bulamazsınız.
  • Gönül rızasıyle önceden göze alacağınız küçük fedakârlıklar, sonradan zorunlu olarak katla­nacağımız büyük felâketleri önleyebilir.
    • Hastanelerin de mağazalar gibi vitrinleri olsaydı kazalar bu kadar çok olmazdı.
    • Bilgi + önlem = Güven
    • Yirmi yılda görülmeyen, yirmi saniyede başa gelebilir.
    • Arabanı sürerkeh daha çok kendi tedbirine güven, yollarda deli tümen tümen.
    • Bir an dikkatsizlik, ömür boyu pişmanlık.
    • Bazı haklar uğrunda ölmeğe değer fakat, ilk geçiş hakkı öyle değil.

Joe KAYE

  • Emniyet kemerleri, tekerlekli koltuklar kadar bağlayıcı ve sıkıcı değildir.

Bili COPLAND

  • Dikkatle araba kullan. İş gününde birçok şeyin sona erdiği bir gerçektir. Sen bunların arasında olmamaya bak.

Bill MOILES

  • Bir hastane yatağı, park etmiş durumda iken santimetresi çalışan bir taksidir.

Grouche MARX

  • Her zaman gereğinden biraz daha fazla nazik olmaya çalışınız.

James M. BARRIE

  • En iyi şoför düşünerek araba kullanır; aile fertlerini hep arabada, kendi yanında görür.

Earl WILSON

  • Kazaları otolar değil, şoförler yapar.
  • Yorgunluk zehirlenmek, panzehiri dinlenmek.
  • İnsan hastaneye birkaç dakikada gider, fakat, geri dönmesi çok kez aylarca sürer.
  • Nezaket bulaşıcıdır geçer karşıdakine, gelin de çevirelim şunu bir salgına.
  • Bizter et ve kemikten yapılmışız, otomobiller ise demir ve çelikten. Onlarla savaşa girişme­yelim.
  • Otomobil atın pabucunu dama attı. Şimdi sıra bizde, bizim papuçta.

Punny WORLD

  • Bir omuzunda koruma meleği, bir omuzunda da trafik polisi varmış gibi araba kullan.
  • Yaya hata yaptıysa, ölümle mi cezalandıra­caksın.
    • Hız yolu kısaltmaz, senin yaşamını kısaltır.
    • Saatte 90 km. hızla giden iki araba saatte yüz seksen km. hızla çarpışır. Dinamit böyle bir çarpışmanın yaptığından fazlasını yapamaz.
      • Dikkatsiz bir adam hareket halinde bir kazadır.
      • Bazen önemsenmeyen bir UYARI bile ŞOFÖR de büyük bir felâketi önlemeye yetebilecek UYANIŞI sağlıyabilir.

Nizamettin ÖZBEK

  • Evvelâ tedbir, sonra tevekkül.

Hz. MUHAMMED

Not: Sn. Okuyucular, memleketimizin TRAFİK ORTAMINDA karşılaştığınız ya da saptadı­ğınız yasalara aykırı durum ve davranışları, yazı, fotoğraf, karikatür, fıkra … v.b. halinde bize gönderirseniz, bunlardan öteki okuyuculara duyurulmasında yarar görülenler dergimizde sıra ile ve göndere­nin adıyla yayımlanacaktır. Okuyucularımıza trafik ortamını genel çizgileriyle ve yurt çapında tanıma olanağı verecek olan bu yardımlarından ötürü, şimdiden teşekkürlerimizi sunarız.

Adres : BİLİM ve TEKNİK (Trafik)

Atatürk Bulvarı No. 221 Kavaklıdere – ANKARA

 

§*> eniz veya tuzlu su göllerinden alacağınız bir

8    # damla suya bir mikroskop altında bakacak olursanız, orada birbiri ile itişerek danseden hayat dolu bazı mikroorganizmaları göreceksi­niz. öncelikle bu nesnelerin bitki veya hayvan olup olmadıklarını anlamak gerekir. Aslında, mikroskopik düzeyde hayvanlar ile bitkiler arasındaki kesin sınırlar ortadan kalkmasına rağmen, su yosunu veya ‘alg’ olarak adlandırdı­ğımız bu hareketli nesnelerin bitki sınıfına dahil olduğu kesindir. Zaten yeşil olan renkleri de sadece bitkilere has klorofil denen maddeyi ihtiva ediyor olmalarındandır.

Su yosunları, bitkiler arasında sıcak ve soğuğa en dayanıklı ve bu yüzden yaşam alanı en geniş olan bir türdür. Kutupların buzlu suların­dan, aşağı yukarı 100°C’ye yakın sıcak su kaynaklarına kadar ve denizden on kat daha tuzlu göllerde su yosunları yaşayabilir. Hatta çöllerde nadir çiğ taneleri üzerinde bile yaşamla­rını dünya kurulduğundan beri sürdüren türleri vardır.

Çoğumuz için su yosunları tiksindirici ve sadece göl ve nehirlerimizi kirleten unsurlardır, fakat onlarsız insanoğlunun meydana gelmiş olması ve yaşayabilmesi şüphelidir. Zaten çoğu biyologlar da bir hücreli su yosunlarının çok hücreli organizmaların ataları olduğu fikrinde birleşmişlerdir. Dünya üzerindeki bütün fotosen­tez olayının yüzde doksan kadarı su yosunları tarafından yapılmaktadır. Denizlerde ise, su yosunları plarikton sürülerinin bitkisel kısmı olarak diğer canlıların başta gelen besin madde­leridir.

Su yosunlarının aşağı yukarı 30.000 kadar türü vardır. Bunlar büyüklük olarak bir hücreli mikroorganizmalardan, 60 – 65 metre boyunda dev bitkilere kadar değişim gösterirler. Bu türler içinde her nedense çok azı insanlığın hizmetin­dedir. Antibiyotik aldığınızda, dondurma yediği­nizde veya evinizi boyadığınızda bilmelisiniz ki su yosunları dolaylı olarak hizmetinizdedir. El losyonlarında, fotoğraf filmi, otomobil lastiği ve bira yapımında olduğu kadar, çöp ve artık maddelerin temizliğinde de kullanılırlar. Bir gün uzayın derinliğine gidecek astronotların da yaşam desteği olarak kullanılacaklarından şüphe­niz olmasın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir