PADİŞAH DA ALKIŞLANIR
Alkış; takdir ifade etmek, bir şeyin beğenildiğini, hoşa gittiğini anlatmak için günümüzde sadece el çırpmak şeklinde yapılan bir fiildir. Alkışlarla sözler kesilir, alkışlarla insanlar sevinir… İnsanoğlunun, takdirini neden bu şekilde ifade ettiği bilinmez…
Aslında “alkış”; övmek, medh ü sena etmek, şükretmek ve dua etmek manalarına gelen “al- kamak” fiilinden türetilmiş Türkçe bir kelimedir. İslâm tarihinde ise devlet büyükleri için, bayramlarda ve merasimlerde söylenen övgü sözleri ve yapılan dualar için “alkış” tabiri kullanılmıştır. Bu kelime Dîvânü Lügâti’t-Türk’te aynı zamanda, Peygamber Efendimiz’e getirilen salâvat manasında da kullanılmıştır.
Osmanlı teşrifatında hükümdarları usulünce alkışlamak önemli bir husustu ve vazgeçilmez unsurlardandı. Merasimlerde, özellikle de bayram törenlerinde ayrı bir yeri olan alkış, padişahın yanı sıra sadrazamlar için de yapılırdı. Teşrifata dair her konuda olduğu gibi alkışın da bir tatbik şekli olup divan çavuşlarının padişahı, alay çavuşlarının da sadrazamı alkışlaması usuldendi. Bu dua ve övgü sözleri, padişah bir merasim esnasında tahtına oturup kalkuğı vakit, ata binip inerken, savaşa giderken, tebrikleri kabul ederken veya bu gibi sair teşrifat sırasında teşrifatçı- başının işaretiyle alkış çavuşları tarafından bağırarak söylenirdi. Başlıca alkışlar şunlardı:
Aleyke avnullâh! (Allah yardımcın olsun) Uğurun acık olsun, ikbâlin efzûn (fok); padişahım devletinle bin yaşa!
Maşallah, mağrur olma padişahım senden büyük Allah var!
Muinin (yardımcın) Allah ola, yaşıtı uzun; Hakk Teâlâ, efendimize ömürler vere, devletinle fok yaşa!
Osmanlılarda teşrifata verilen önemi göstermek üzere, merasim esnasında takip edilen bir usulü söylemek icap eder. Şöyle ki, alkışçıba- şının: “Hareket-i hümâyûn padişahım, devletinle bin yaşa!” demesiyle padişah tahtından kalkar, İstanbul kadısı ve daha yüksek rütbeli devlet erkânımn tebriklerini ayakta kabul ederdi. Yine alkışçıbaşının: “İstira- hat-ı hümâyûn padişahım, devletinle bin yaşa!” demesiyle de tahtına oturur daha küçük rütbeli devlet büyüklerinin tebriklerini oturduğu yerden kabul ederdi.
Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Meydan M uharebesi’ne başlamak üzere atına bindiği zaman, altın çomaklı çavuşlar kendisini şöyle alkışlamışlardı:
Hakk dergâhında sevgili, düşmana galip ve arzuna nail olasm!”
Dua ifadesi olan alkış, bayram ve merasimlerde, padişahtan başka sadrazam ve vezirlere de yapılırdı. Alkış, Tanzimat’a (1839) kadar devam etmiştir. Bu tarihten sonra, devlet teşkilatının tamamıyla değişmesi ile alkışçılar, “Alkış Bölüğü” adı altında Hademe-i Hümâyûn sımfina dâhil edilmişler ve bu hal saltanatın sonuna kadar sürmüştür.
Hademe-i Hümâyûn
Padişahın maiyetini oluşturan bir sınıf saray halkıdır. Bunlar, giydikleri hususi üniformalarla merasimlerde ihtişamı ifade ederlerdi. Meşrutiyet’in ilanından sonra biraz şekil değiştirmekle birlikte bu sımf, saltanatın kaldırılmasına kadar devam etmiştir. “Hümâyûn” tabiri hürmet ifade eder ve padişahla alakalı, padişaha ait manasım taşır.