wiki

OSMANLI’NIN MANEVİ ÖNDERLERİ

OSMANLI’NIN MANEVİ ÖNDERLERİ

1Orta Asya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarını aşıp Anadolu’nun batı uçlarındaki ova ve yaylaklara gelip yerleşen “dört yüz çadırlık bir aşiretin” kısa zamanda düzenli bir devlet ve ordu teşkilâtı ile tarihe altın harflerle yazılmasının ardındaki sır, sadece bilek ve kılıç gücünde saklı değildir. Bunun sırrı, Orta Asya’dan gelen devlet tecrübesinin İslamiyet’le birleşerek yeni bir ruh kazanması ve yeryüzünde adaleti sağlamak düşüncesinde saklıdır.

OsmanlIların bir uç beyliği olarak Söğüt civarına yerleşmesiyle ve Selçukluların da devrini tamamlamasıyla birlikte her taraftan gelen İslam âlimleri, hizmet için Osmanlı’ya katılmış ve meşru güç olarak Osmanlıları kabul etmişlerdir. Bu âlimlerin nesilden nesile intikal ettirdiği tasav ؛fuv müesseseler; kuruluş devrinde devlet ve toplum hayatının temelini oluşturmuş, yükseliş devrinde ise dünyaya sunulan medeniyetin oluşmasında çok büyük katkılar sağlamıştır.
Osman Gazi, beyliğin başına geçtiği zaman, ؛farte Şeyh Edebâli, Şeyh Mahmûd, Ahî Şemsüddîn, Dursun Fakîh, Kasım Karahisârî, Şeyh Muhlis Karamânî, Aşık Paşa, Elvan Çelebi gibi ilim ve irfan sahibi büyük şahsiyetler ile dolmuş ve devlet manevî bir temel üzerine bina edilmişti. Bu manevî temel, maddî temellerle daha da sağlamlaştırılmıştır. Devletin kurucusu Osman Gazi, uç beyliği olmanın avantajlarını çok iyi kullanarak uç beyliğinden uçsuz bucaksız ovalara ve denizlere açılan yolun ilk rotasını çizmiş; fethedilen yerlerin İdarî taksimatını yapıp buralara subaşı, dizdar ve kadı tayin ederek, adaletle kanunlara riayeti sağlamıştır. Böylece merkezden taşraya devlet teşkilatı ve müesseseleri sistemli bir şekilde kurulmaya başlamıştır.

Sınırlar Genişliyor

13.yy’ın sonlarında Osman Gâzi bir Selçuklu uç beyi olarak ve komşularıyla iyi geçinmeye gayret ederek faaliyetlerine devam ediyordu. Ancak komşu Karacahisar tekfuru, Osman Gazi’nin aleyhinde çalıştığından 1291’de burası fethedildi. Fetihten sonra Selçuklu sultanına bir heyet gönderen Osman Gazi’ve sultandan fermân, tuğ, alem, tabi ve birçok hediyeler geldi. Ardından Karacahisar Kalesi’nde bulunan kilise camiye çevrildi. Böylece burası “kiliseden câmiye çevrilen ilk mabet ve Osmanlı Devleti’nin ilk istiklal hutbesinin okunduğu cami” sıfatını kazandı. İlk hutbevi de Osman Gazi adına Dursun Fakîh okudu ve ilk Osmanlı kadısı olarak buraya tayin edilerek fetvâ ve dava işleri de ona verildi. Böylece, Osmanlı ilmiye ve hukuk sisteminin de temeli atılmış oldu. Bir tarafta İslâm fıkhına vâkıf Dursun Fakîh, diğer tarafta tasavvuf terbiyesi ile yetişmiş Şeyh Edebâlî bulunmuş, devlet bu iki sağlam temel üzerine oturtulmuştur.

Fetihlerin Sırrı

Devlet yapısının kurulmasında büyük hizmetleri görülen ve bu bakımdan Osmanlı Devleti’nin manevî önderlerinden olan Şeyh Edebâlî, 1326’da 125 yaşlarında iken Bilecik’te vefat etti. Osman Gazi, kendisinden üç ay önce vefat eden kayınpederi Şeyh Edebâlî ile onun arkasından vefat eden eşi Mal Hatun’u eski Bilecik şehrinin kurulduğu vadinin sırtında çevreye hâkim kayalık bir tepenin üzerinde defnetti.

Osman Gazi, Şeyh Edebâlî’ye bağlanarak çok büyük hürmet göstermiş ve her hususta onu kendisine rehber edinmiştir. Devletin inkişafındaki payın büyük bir kısmının Şeyh Edebâlî gibi büyük zatlara ait olduğunda hiç şüphe yoktur. Onlar, Osmanlı Devleti’ne manevî güç vermişlerdir. Osman Gazi, kendisinden sonra gelecek çocuklarına da İslâm âlimlerine hürm et edilmesini, onlara her türlü kolaylığın gösterilmesini ve her işte kendilerine danışılmasını tavsiye etti. Bu vasiyete lâyıkıyla uyan Osmanlı sultanları, fethettikleri yerleri cami, medrese, zâviye, imâret, dârülkurrâ ve türbeler ile süslemişler, buralarda yetişen âlimlerle İslâmiyet’i yaymışlardır.

Osman Gazi, Bilecik’i fethedip kayınpederi Şeyh Edebâlî’ye verdi. O da burada bir dergâh yaptırıp İslamiyet’in güzelliklerini ve inceliklerini anlatmaya başladı. Anadolu’nun İslâmlaştırılması faaliyetine katılan gönül sultanlarından biri olan Şeyh Edebâlî, kıtalara hükmedecek bir dünya devletinin kurucusu olan Osman Gazi’yi aklıyla, fikriyle, bilgisiyle “beylikten devlete” giden yolda yetiştirmiştir. Şeyh Edebâlî’nin sohbetlerine devam eden Osman Gazi, meşhur rüyasını da onun evinde misafir iken görmüştür. Osman Gazi on dokuz yaşında iken Edebâlî’nin kızı Mal H atun’la evlenmiş ve bu evlilikten Orhan Gazi ve Alâ- üddîn Bey dünyaya gelmiştir. Devlet yapısının kurulmasında büyük hizmetleri görülen ve bu bakımdan Osmanlı Devleti’nin manevî önderi olan Şeyh Edebâlî, 1326’da 125 yaşlarında iken Bilecik’te vefat etti. Osman Gazi, kendisinden üç ay önce vefat eden kayınpederi Şeyh Edebâlî ile onun arkasından vefat eden eşi Mal H atun’u, eski Bilecik şehrinin kurulduğu vadinin sırtında, çevreye hâkim kayalık bir tepenin üzerinde defnetti. Orhan Gazi de babasının vasiyeti üzerine kabirlerinin üzerine birer türbe ile yanlarına da zaviye yaptırdı.
2

‘Kuruluş’un Manevî Önderleri’

Şeyh Edebâlî asırlar boyunca unutulmamış ve türbesi devamlı ziyaret edilmiştir. Duvarları taşla örülmüş bir salon ve iki ayrı odadan ibaret olan türbe; büyük oda, mihraplı bir mescit ve misafirhaneden oluşmaktadır. Doğu uçta bulunan Mal Hatun Türbesi ise bunlardan ayrı inşa edilmiştir.1

Kıble doğrultusunda dikdörtgen bir plana sahip olan Şeyh Edebâlî Türbesi beşik tonozlu bir kubbe ile örtülmektedir. İçeride Şeyh Edebâlî ile onun neslinden gelenlere ait yedi büyük, dört küçük, toplam on bir adet ahşap sanduka bulunmaktadır. Bu kısımda Şeyh Edebâlî haricinde, Karacahisar’da ilk istiklal hutbesini okuyan Dursun Fakih, Molla Hattab Karahisarî, Şeyh Muhlis Baba Hazretleri ile Mal Hatun’un küçük yaşta vefat eden bir şehzadesi ve Edebâlî’nin yakın akrabalarının sandukaları bulunmaktadır.

okuyan Dursun Fakih, Molla Hattab Karahisarî, Şeyh Muhlis Baba Hazretleri ile Mal Hatun’un küçük yaşta vefat eden bir şehzadesi ve Edebâlî’nin yakın akrabalarının sandukaları bulunmaktadır.

Merdivenle inilen Mal Hatun Türbesi ise kare planlı ve kubbelidir. Burada Edebâlî’nin Osman Gazi ile evlendirdiği kızı Mal H atun ile Edebâlî’nin ismini bilmediğimiz eşinin de sandukası bulunmaktadır. Osmanlıların ilk beyleri ve önde gelenlerinin mezarlarının bulunduğu bu türbe Bilecik’e emanet olunmuştur.

Türbe, 14. asırda Orhan Gazi tarafından inşa ettirildikten sonra zaman zaman tamirat ve eklemelerle genişletilmiştir. Bu tamiratlardan biri de 1852’de Sultan Abdiilmecîd devrinde yapılmıştır. 2 Ağustos 1852 tarihli bir vesikada “Kibar-ı ehlullahtan, Bilecik’de medfun Şeyh Edebâlî’nin türbeleri tamire muhtaç olduğundan on iki bin kuruş masrafla tamir ettirilmesi hususunun Ev- kaf-ı Hümayun Nezareti’ne (Vakıflar Bakanlığı) havale edildiği” yazılmaktadır. Yine Abdtilmecid Han devrine ait, 22 Mart 1855 tarihli başka bir vesikada da “Şeyh Edebâlî hazretlerinin türbesiyle müştemilatının keşfolunan on iki bin kuruş masrafla tamiri tamamlanmış ise de türbenin etrafı uçurum ve duvarı harap olmakla, duvarın harçla sağlamlaştırılması gerektiğinden dolayı 5. 825 kuruşa yaklaşan ve toplam 17. 825 kuruşun Bursa’da Sultan Orhan Gazi Vakfi’na masraf kaydı yapılıp buradan ödenmesi” istenmekteydi.

Osmanlı arşiv vesikalarında gördüğümüz kadarıyla Bilecik, Söğüt ve Domaniç gibi Osmanlı Devleti’nin filizlendiği topraklara ehemmiyet veren Sultan Abdtilmecid H an’dan sonra buraları asıl ihya eden Sultan İkinci Abdülhamîd Han’dır. Sultan Abdiilhamîd Han devrinde 1889’da türbe tamir edilmiş ve padişahın 1307 tarihli bir tuğrası buraya yerleştirilmiştir. Ancak zamanla türbenin tekrar tamire muhtaç hale gelmesi üzerine Sultan İkinci Abdülhamîd Han bizzat Ertuğrul Sancağı Mutasarrıfı Seyyid Mustafa Nuri Bey’i gönderip incelemeler yaptırmıştır. Mutasarrıf Bey, Edebâlî’nin türbesine gelip durum u yerinde görmüş, türbedar ve bölge halkıyla görüşmüş, türbenin ve sandukaların ölçülerini alıp güzel bir de planını çizdirerek 18 Mart 1903’te raporunu arz etmiştir.

Mutasarrıf Mustafa Nuri Bey, tamire muhtaç yerleri tespit etmiş ve tamiratta kullanılacak malzemenin cinsi, adedi, boyu ve fiyatlarını  tek tek belirtmiştir. Çatısına koyulacak kiremit, kiremit altına koyulacak çam tahtası, kullanılacak çivi, merdivenler için yontma taş, iç ve dış duvarlarının sıvası, abdesthane inşası ile ustalara ödenecek parayla beraber 1867 kuruş masraf belirtmiştir. Ayrıca sandukaların üzerlerinde bulunan örtüler eskidiğinden yenisiyle değiştirilmesi için sandukaların ölçüleri alındığı gibi bu sandukaların kimlere ait oldukları da belirtilmiştir.
1

Arşiv vesikalarına göre, Osmanlı Devleti’nin filizlendiği topraklara ehemmiyet veren Sultan Abdül- mecid Han’dan sonra buraları asıl ihya edenin Sultan İkinci Abdülhamîd Han olduğu anlaşılmaktadır. Sultan Abdülhamîd Han devrinde 1889’da türbe tamir edilmiş ve günümüzdeki halini almıştır.

1

Karakeçili Aşireti Şeyh Edebâlî’nin (k.s.) Huzurunda

Şeyh Edebâlî’yi unutmayan ve türbesini ziyaret edenler arasında Osmanlı Sultanlan’nın mensup olduğu Kayı boyunun aşiretlerinden biri olan Karakeçili aşireti de vardı. Bu aşiretin ziyaretlerinden biri de 1906 yılı Eylül ayında olmuştu. Bu ziyaretten önce Osman Gazi adına ilk istiklal hutbesinin okunduğu Ka racahisar köyündeki camide, 21 Eylül 1906 Cuma günü mülkî ve askerî memurlar ve bölge halkı ile Karakeçili aşireti reis ve üyeleri beraberce Cuma namazı kılmış ve ardından da Mevlid-i Nebevi okunmuştur. Daha önceden Ertuğrul Gazi’nin türbesini ziyaret eden Karakeçili aşireti, buradan Şeyh Edebâlî’nin türbesini de ziyaret etmiş ve Mevlid-i Nebevî okunduktan sonra Peygamber Efendimiz’in Sakal-ı Şerifleri de ziyaret olunmuştur.

Milli Mücadele yıllarında Bilecik’i yakan Yunan askerleri tarafından Şeyh Edebâlî türbesi de tahrip edilmiştir. Mevcut bina ve türbeler Osmanlı’nın yıkılmasıyla beraber kendi haline bırakıldığından harap olmuş, binaya ait keresteler, şehirdeki bazı camilerin tamirinde kullamlmıştır. Aslında zaviye arsasının batı kesiminde yer alan ve yakında- ki Orhan Gazi Camii’nin müstakil minaresine bitişen büy’ükçe bir binası daha bulunmaktaydı. Bağdadî duvarlı, ahşap çatılı olan ve harem, selâmlık, misafirhane, derviş odaları, mutfak, kiler gibi zaviye birimlerinden ibaret olduğu anlaşılan bu bina, günümüzde tamamen ortadan kalkmış durumdadır. Son dönemde tekrar tamirata alınan türbenin ziyaretçileri eksik olmayıp, onlara olan saygı ve hürmet günümüzde de devam etmektedir.

1

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir