Sömürgeciliğin Kuruttuğu Topraklar NİJER
Ülke adı: Nijer Cumhuriyeti
Yüzölçümü: 1.267 milyon km2
Diller: Fransızca (resmî), Hausa, Djerma, Songay, Fulani, Tuareg Din: % 90 Müslüman (M alikî Mezhebi yaygın), % 10 diğer Nüfus: 15.290.000
Başkent: Niamey
Yönetim biçimi: Başkanlık Tipi Cumhuriyet
İdarî bölümler: 7 bölge ve 1 başkent bölgesi; Agadez, Diffa, Dosso, Maradi, Niamey, Tahoua, Tillaberi, Zinder
Millî bayram: Cumhuriyet Günü, 18 Aralık(1958)
Bağım sızlık günü: Kısmî bağımsızlık: 3 Ağustos 1958 (Fransa’dan); tam bağımsızlık: 3 Ağustos 1960
Para birimi: Afrika Frankı Telefon kodu: 227
Internet kısaltması: .ne
İklimi: Çöl; daha çok sıcak, kuru ve tozludur; güney sınırında tropikal iklim görülür.
Tarım ve hayvancılık: Pamuk, darı, manyok, pirinç, büyükbaş hayvan, keçi, koyun, deve, eşek, at ve kümes hayvanları.
Doğal kaynakları: Uranyum, kömür, demir, kalay, fosfat, altın, petrol
Konum: Batı Afrika’da, Cezayir’in güney
doğusu
Nijer Tarihinin Dönüm Noktaları
* 666’da Ukbe b. Nâfi‘ kumandasındaki Islâm orduları Kuzeydoğu Nijer’deki Kavar’ı fethetti.
* 10. asırda kuzeyden gelen Tevârikler İslâmiyet’in bölgede kalıcı olmasını sağladılar.
* 15. yüzyıla kadar Nijer toprakları, Songay Sultanlığı ile Kânim-Bornu Sultanlığı tarafından idare edildi.
* Osmanlı Devleti 1551’de Trablusgarp’ı İspanyollardan kurtardıktan sonra Fizan’ı fethederek Nijer sınırlarına yaklaştı.
* 1591 ‘de Songay Sultanlığı yıkılınca bölgenin batısında Tin- büktii Paşalığı, doğusunda Kânim-Bornu Sultanlığı kaldı. * 1883’te Osmanlı Devleti Fizan’ı sancak merkezine çevirince Nijer’in kuzeydoğusundaki Kavar sultanı Osmanlı Devle- ti’ne tâbi oldu.
* 19. yüzyılın sonlarında dağlık Tibesti bölgesinde yaşayan Tîbûlar kendi istekleriyle Osmanlı Devleti’ne tâbi olunca bunlar için Tıbu Reşâde adıyla bir kaza kuruldu. Fransız işgalinin şiddetlendiği dönemde, bugünkü Nijer’in kuzeydoğusunda Kavar topraklarında da aynı kabile için Bilma merkezli bir kaza oluşturulup buraya bir kaymakam gönderildi.
*1904’de Nijer’in batısını işgal eden Fransızlar, Senegal’den Çad’a kadar uzanan bölgeye Yukarı Senegal – Nijer adını verdiler.
* Fransızlar’ın bu bölgeyi Cezayir sömürgesiyle birleştirmek istemelerine Tevârikler karşı çıktı. Ezgar Tevârikleri, Osmanlılar’a başvurup Trablusgarp vilâyetinin Fizan sancağına bağlı Ezgar Tevârik adıyla bir kaza kurulmasını istediler. Ardından Cezayir’in güneyindeki Hogar Tevârikleri’nin reisi, Sultan İkinci Abdülhamid’e müracaat ederek silâh yardımı istedi. Osmanlı Devleti bunlara da yardım etmeye çalıştı, ancak Fransızların bölgeyi işgalini önleyemedi (1906).
* 19. yüzyılda, Kuzey Afrika ile buranın güneyindeki bölgelerde yayılan Senûsî hareketinin desteğiyl hâkimiyet alanını ilk defa Sahra Çölii’ne kadar genişleten Osmanlı Devleti, bu hareketle iş birliği halinde Güney Cezayir, Nijer ve Çad’ın tamamıyla Fizan sancağına bağlı birçok kazanın kuruluşunu tamamladı. Ancak bir müddet sonra Osmanlı Devleti’nin Afrika kıtasından çekilme süreci başladı.
* 1912’de Fransızlarla İsviçre’nin Uşi şehrinde imzalanan antlaşma sonrası Osmanlı’nın Afrika’daki son vilâyeti Trablusgarp’tan ayrılmasıyla Nijer, Fransız sömürgesi oldu.
* Nijer, 1946’da Fransa’nın denizaşırı toprağının bir parçası statüsünde Fransız Birliği içinde yer aldı.
* 1956’da iç işlerinde serbesti- yet elde etti. 1958 ‘de kısmî, 3 Ağustos 1960’da ise tam bağımsızlığa kavuştu.
* 1970’lerde Arap ülkeleriyle yakın ilişkiler kuruldu. 1974’te İslâm Konferansı Teşkilâtı’na (İKO) bağlı olarak Say şehrinde kurulmasına karar verilen Nijer İslâm Üniversitesi, 1986’da eğitime başladı.
Afrika’nın parlayan yıldızı olm ak isteyen Nijer, Türkiye ile ilişkilerini geliştirm ekte ve Osmanlılarm kendilerine yaptıkları hizm etleri unutmamaktadır. Nijer, Etiyopya’dan sonra dünyanın en fakir ikinci ülkesidir.
Sömürgeciliğin Kuruttuğu Topraklar
Tarih kaynaklarında İslamiyet’in bugünkü Nijer topraklarında esas yayılmasının 10. yüzyıl sonlarına doğru Berberîler vasıtasıyla olduğuna dair bilgiler yer almaktadır. Ancak çok eskiden beri Nijer’in batı topraklarının bir kısmına hükmeden Gao merkezli Songay (Songhai) Sultanlığı’nın 6. hükümdarının adının Za Ali Fay olması bu belde halkının çok daha önceden İslam ile tanışmış olabileceği ihtimalini düşündürmektedir.
İslam buralarda yayılmaya başladığında Nijer topraklarının batı kesimleri Songay Sultanlığı’nın idaresindeydi. Bu dönemden sonra bölge Müslümanların hâkimiyetinde bulundu.
Doğu topraklarında ise Kanim- Bornıı Sultanlığı hakimiyeti vardı. Ortaçağda Mali’nin kuzeybatı kesimlerinde ve M oritanya, Senegal ülkelerinde kurulan Gana Devleti, 850-1050 yılları arasında parlak bir devir yaşadı (Bu devletin günümüzdeki Gana ile ilgisi yoktur.). 1200-1400 yılları arasında Mali İm paratorlu- ğu’nun kuvvetlenmesi sonucunda kuvvet ekseni Nijer koridoruna kaydı. Bu devlet her istikâmette yayılan fetihlerle batıda Senegal içlerine, doğuda bugünkü Nijer içlerine ve güneyde ticaret sayesinde ormanlık bölgelere kadar genişledi. 1400-1500 tarihleri arasında Mali merkezli Mossi kabilesi, güneyde Gana’dan kuzeydeki Tim- bııktıı şehrine kadar olan toprakları hâkimiyeti altında tuttu. Fakat 16. asrın ikinci yarısında Songay Sultanlığı bunları merkez dışına çıkardı. Songay Sultanlığı güçlenip bölgedeki geniş topraklan idaresine alınca, Nijer’in kuzeyinde olan Agades (Agadez) şehri de gelişerek idari ve kültürel bir merkez oldu. 1515 yılında Songay Sultanı Askiya Muhammed tarafından Gao’ya bağlanan Agades, ticaret kervanlan sayesinde siyasi ve iktisadi güce sahip oldu.
Trablusgarp’m Fethinden Sonra Nijer’in İdarî Durumu
Tunus’taki Benî Hafs hanedanının elinde bulunan Trablusgarp, 1510 tarihinde İspanyol- lar tarafından işgal edilmiş, sene Hıristiyan hâkimiyetinde kaldıktan sonra 1551’de Osmanlılar tarafından fethedilmiştir. Bu kırk bir sene içinde Trablus’un Müslüman vatanperverleri, vilâyet merkezinin doğusunda bulunan Tâcııra Kalesi’ni merkez kabul edip bir m ücadeleye girişmişlerse de silah yetersizliğinden dolayı başa çıkamayacaklarını anladıktan için İstanbul’a bir heyet gönderip Kanunı’den yardım istemişlerdir.
İşte bunun üzerine Tâcüra’ya, Enderun ağalarından Hadım Murad Ağa idaresinde bir miktar kuvvet gönderilmişse de Murad Ağa mühim bir şey yapamamıştır. Bunun ardından Kanunî, Trablusgarp’m fethi işini Turgut Reis’e havale etmiş ve Trablusgarp Kalesi, 15 Ağustos 1551 tarihinde teslim alınmıştır. Osmanlı’nın Afrika’yı idare ettiği merkez olan Trablusgarp vilâyeti, işte bu tarihten 1911 İtalyan işgaline kadar, 360 sene Osmanlı idaresinde kalmıştır.
Trablusgarp’m Fethinden Sonra
Bölgedeki Gelişmeler Bu sırada Fizan bölgesi Kânim- Bornu sultanlarının idaresinde idi. Osmanlılar buraları da Trablusgarp vilâyetine dâhil edince, Fas Sa’dî sultanı Ahmed el-Mansur’un birkaç bin Faslı askerden oluşan ordusu, 1591’de çölü geçerek başşehir Gao ve Timbuktu’yu ele geçirip Songav Sultanlığı’nı yıktı. Bundan sonra Nijer Vadisi’nde, iki küçük devletin hâkim olduğu bir devir başladı.
Birisi Sa’dîler’in kontrolünde olan Timbuktu Paşalığı ve diğeri Kânim-Bornu Sultanlığı. On sekizinci yüzyıl sonlarında da Müslüman Hausa kabileleri, Müslüman şehir devlederi kurdular. Bunlar Nijerya’daki Sokoto emirliğiyle birlik içerisindeydiler. 1804 yılında bu şehirler Sokoto emirine bağlı bir federasyon haline geldi. Kuzey’den gelen Fulbelerle yerli kabileler karıştı ve Nijer topraklan da Sokoto Devleti nüfuzuna girdi.
Afrika Halkları Osmanlı idaresini istediler
Osmanlı Devleti’nin 1838’de Fizan’ı bir sancak merkezi haline getirmesinden sonra Kavar Sultanı (hâkimi) Birinci Muhammed, Fizan sancağına gelerek Osmanlı Devleti’ne tâbi oldu (1850). 1875-1876’da Çad’ın kuzeyindeki dağlık Tibetsi bölgesinde yaşayan Tbîılar da kendi istekleriyle Osmanlı Devleti’nin Fizan sancağındaki valisine başvurdular ve Osmanlı’ya tâbi olarak, Osmanlı idaresinin kendi bölgelerine de getirilmesini istediler. Bu sırada yeni padişah olan Sultan İkinci Abdiilhamid Han’ın emriyle Çad’ın kuzey kesiminde yaşayan Tîbûlar için Tibû Reşâde adıyla bir kaza kuruldu.
Bugünkü Nijer’in kuzeydoğusunda Kavar topraklarında yaşayanlar için de Bilma merkezli Kavar ve Asben kazaları oluşturuldu ve bir kaymakam tayin edildi. Buraların güvenliği için asker ve iman için yöneticiler gönderildi. Hatta Osmanlı Devleti, aralarında anlaşarak bir mukavelename imzalayan İngiltere ve Fransa’ya karşı, bu mukavelenin saltanat-ı seniyye hukukuna aykırı olduğunu beyan ve bu hukukun korunması maksadı ile bölgeye asker şevkiyle ihtiyaçlarının karşılanması konusunda Trablusgarp vilayetine emir vermiştir.
Buralarla haberleşmenin daha kolay sağlanabilmesi için telgraf hatları döşenmiş ve eksik olan hatların tamamlanması için de gayret gösterilmiştir.
Sömürgeciler Afrika Topraklarında
Afrika’da en erken sömürgecilik faaliyetine başlayan ülke Fransa’dır. 1830’da Cezayir’i işgal eden Fransızlar, 1837 yılında Gine kıyılarına çıkmışlar, 1842’ye kadar buralarda ticarethaneler kurarak yerli idarecilerle çeşitli antlaşmalar yapmışlardır. 1845’lerden itibaren Senegal, Gine ve Batı Afrika kıyılarından içerilere doğru ilerlemeye başlayan ve ilerlemesini batı-doğu istikametinde Büyük Sahra’nın kuzey ve güneyinde sürdüren Fransızların, ülkenin iç kısımlarına nüfuzu ise 19. yüzyılın son çeyreğine rastlamaktadır.
Fransa, 1881’de Tunus’u işgal ettikten sonra bugünkü Mali, Çad, Nijer ve Orta Afrika topraklarını ele geçirip Batı Sudan’ı tamamen denetimine aldı.
Fransızlar Afrika ülkelerindeki baskı ve Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine aynen Nijer’de de devam etmişlerdir. Fransızlar, 1898 yılında İngilizlerle aralarında bir paylaşma anlaşması da yaparak, işgallerini şiddetlendirmişlerdi. Buraların Osmanlı idâri yapısı içinde yer almasını engellemek için de uluslararası güçleri baskı unsuru olarak kullandılar. Burada hemen ifade etmek gerekir ki, bazı tarihçiler Osmanlı Devleti’nin sadece Kuzey Afrika’ya kadar hâkimiyet kurduğunu söylerler. Bölgenin tarihi daha yakından incelendiğinde bu görüşün çok yanlış olduğu anlaşılmaktadır.
1875’ten sonra, bölgenin yer altı zenginliklerini ele geçirmeye çalışan İn- gilizler ve Fransızlar ile Osmanlı arasında tam bir güç gösterisi yaşandı. OsmanlI Devleti buradan ay- rılana kadar huzur ve emniyet içinde olan bölgede Trablusgarp savaşıyla birlikte dengeler değişti.
Çünkü Osmanlı Devleti sadece Kuzey Afrika’ya değil, daha da güneye inerek Batı Afrika’nın iç kesimlerine kadar geniş bir coğrafyaya idaresini yaydı ve aynı zamanda buralara adalet ve medeniyet götürdü. Üstelik bu gelişme, OsmanlI’nın zayıfladığı 19. yüzyılın ikinci yarısında meydana geldi. Osmanlı Arşivi’nde yer alan vesikalardan birinde Nijer Nehri civarında araştırma yapmak isteyen bir Alman araştırma grubuna izin verilmesi bunu ispat etmektedir. 19. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti buralara sadece yardım göndermekte ve insanların ihtiyaçlarını karşılamakta idi. Avrupa devletlerinin dünyayı sömürgeleştirme çalışmaları neticesinde Osmanlı Devleti bu coğrafyayı işgallerden korumak için de fiilî idareler tesis etmeye ve buralara askeri yardımlar göndermeye başlamıştı. Ancak bu durum sömürge tehlikesinin yaygınlaşmaya başlaması ile ortaya çıkmıştır.
Osmanlı Devleti, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesi ile devletin içine düşürüldüğü kötü durum, bu coğrafyanın merkeze olan uzaklığı ve bir de çöl şartlarının zorluğu sebebiyle buraları sonuna kadar elinde tutamamıştır.
1875’ten sonra, bölgenin yer altı zenginliklerini ele geçirmeye çalışan İn- gilizler ve Fransızlar ile Osmanlı arasında tam bir güç gösterisi yaşandı. OsmanlI Devleti buradan ay- rılana kadar huzur ve emniyet içinde olan bölgede Trablusgarp savaşıyla birlikte dengeler değişti.
Mısır’ı ve onun idaresindeki Sudan’ı işgal eden İngilizlerle Se- negal’in doğusuna doğru ilerleyen Fransızlar, bazı yerli idarecilerle yaptıkları antlaşmalara dayanarak buraları himaye altına almaya yönelmişler ve Nijer ve Çad üzerinde hak iddia etmeye ve buraları işgale başlamışlardı. Nijer’in batısını “Zinder askerî bölgesi” adıyla işgal eden Fransızlar, 1893 yılında himayelerindeki yerleri siyasî bir çatı altında toplayarak Ko- nakri merkez olmak üzere Fransız Ginesi adıyla bîr sömürge idaresi kurdular ve bu idareyi Fransız Batı Afrikası ile birleştirdiler. Senegal’- den Çad’a kadar uzanan bölgeye de Yukarı Senegal-Nijer adım verdiler.
Fransızların buradaki işgal ve sömürgeleştirme faaliyetlerine karşı yerli halkı oluşturan Tevârikler harekete geçtiler. Ezgar (Accer) Tevâ- rikleri, Osmanlılara başvurup Trab- lusgarp vilayetinin Fizan sancağına bağlı Ezgar Tevârik adıyla bir kaza kurulmasını istediler. Kazanın kaymakamlığına reisleri Nahnuhen getirildi. Ardından Cezayir’in güneyindeki Hogar (Hagar) Tevârikleri’nin reisi, Sultan İkinci Abdülhamid Han’a başvurarak Fransız istilasını önlemeleri için silah yardımı istedi. Osmanlı Devleti bunlara da yardım etmeye çalıştı, ancak Fransızların bölgeyi işgali önlenemedi. Bunun üzerine reisleri, Fizan’a bağlı Tevârik bölgesi olan Güneybatı Libya’daki Gât kazasına gelerek Os- manlı kaymakamına sığındı. Osmanlı Devleti burada bir direniş luşturmaya çalışmış, Sudan’a bağlı Kanem (Kânim) ve Trablusgarp’ta yerli halkla birlikte bir hareket meydana getirilmişti. Kuzey Tevârikle- ri’nin Osmanlılara yakınlaşması güneydeki soydaşlarını da harekete geçirdi. Bunun üzerine Fransızlar, Agades’i işgal edip halkın Osmanlı Devleti ile irtibata geçmesine engel olmaya çalıştı (1906).
Osmanlı Devleti 19. Yüzyılda Kuzey Afrika ile buranın güneyindeki bölgelerde yayılan Senusı hareketinin desteğiyle hâkimiyet alanını ilk defa Sahra Çölii’ne kadar genişletti. Osmanlı Devleti bu hareketle iş birliği halinde Güney Cezayir, Nijer ve Çad’ın tamamıyla Fizan sancağına bağlı Gât (Libya), Ezgar Tevârik (Libya-Cezayir-Ni- jer), Hogar Tevârik (Cezayir), Bilma (Nijer), Barday (Çad), Borku (Çad), Ayn Galaka (Çad) kazalarından bir kısmının kuruluşunu tamamladı. Diğerleri kuruluş aşamasındayken Osmanlı Devleti’nin Afrika kıtasından çekilme süreci başladı.
1875’ten sonra, bölgenin yer altı zenginliklerini efe geçirmeye çalı- şan ingilizler ve Fransızlar ile Osmanlı arasında tam bir güç gösterisi yaşandı. Osmanlı Devleti buradan ayrılana kadar huzur ve emniyet içinde olan bölgede Trablusgarp savaşıyla birlikte dengeler değişti.
1912’de İsviçre’nin Uşi (Ouchy) şehrinde imzalanan antlaşmayla Osmanii Devleti’nin Afrika’daki son vilâyeti Trablusgarp’tan ayrılması- nın ardından Nijer tamamen Fransız sömürgesi oldu.
Fransız sömürgeciler Nijer’in bağımsızlığını tanımakla asiında bu ülkeden elde etmekte oldukları çıkarlardan bir şey kaybetmediler. Zira Nijer, bağımsızlığına kavuşmuş olmakla birlikte halen Fransa’nın siyasî ve ekonomik baskısı altındadır.
Osmanlılar Çekilince Sömürgeciler üşüştüler
Osmanlı yavaş yavaş !٦٧ bölgeden çekilirken, boşluğu Fransa doldurdu. Tabii bu değişim o kadar da kolay olmadı. Çünkü Osmanlı’yı kendi iradeleriyle davet eden Agades Tevârikleri (Tuaregler), işgalci Fransızlara karşı büyük bir direniş ortaya koydu. 1917 yılı Mart ayında 1. Dünya Savaşı’ndan istifade ederek şehri efe ge- çirdilerse de Fransızların üstün savaş gücü karşısında yenildiler. Osmanlı’nın Afrika’dan tamamen çekilmesi ile birlikte Fransa büyük emeline ulaşmış oldu ve bölgeyi sömürge haline getirdi.
AvrupalIların getirdiği bu karanlık sömürge boyunduruğundan kurtulma çalışmaları neticesinde Nijer, 1922 yılında Fransız kolonisi olarak ayrı bir sömürge devlet haline geldi. Nijer, bağımsızlığını kazandığı 3 Ağustos 1960 tarihine kadar Fransız işgalinde kaldı. Sadece ekonomik çıkarlarla ilgilenen Fransa, siyaset ve eğitim alanında uyguladığı asimilasyon sebebiyle millî değerleri unutturup, yerine kendi kültür ve değerlerini yerleştirmeye çalıştı.
Fransız sömürgeciler Nijer 1in bağımsızlığını tanımakla aslında bu ülkeden elde etmekte oldukları çıkarlardan bir şey kaybetmediler. Zira Nijer bağımsızlığına kavuşmuş olmakla birlikte halen Fransa’nın siyasî ve ekonomik baskısı altındadır.
700 Yıllık Kerpiçli Cami-i Kebir ve Sultan Yusuf Sarayı
Nijer’in kuzeyinde yer alan en önemli şehirlerinden biri olan Agades’te Osmanlı döneminde binalar ve camiler inşa edilmiştir. Agades’in mimarî bakımdan en önemli yapısı, 700 yıllık olduğu kaydeflen Cami-i Kebir (Büyük Cami)’dir. Caminin son derece ilginç bir mimarisi vardır. Bir benzeri Timbuktu’dadır. Afrika islami mimarisinin en önemli örneklerindendir.
Kalın kerpiç duvarlarla inşa edilmiş caminin içinde de saflar kerpiçle birbirinden ayrılmıştır. Kavurucu çöl sıcağı bu kalın duvarların ardında insanın içini ferahlatan bir serinliğe dönüşüyor. Ama caminin asıl özelliğini, ziıveye doğru incelen kare minaresi oluşturuyor. Hem içerden hem de dış kısmından yukarıya çıkılabilen minare, uzaktan bir piramidi andınyor. Agades’in bilinen en eski sultanının adı Yusuf tur. Bu yüzden şu anda sul- tan olarak hitap edilen valinin bulunduğu kerpiçten bir yapı saraya da “Yusuf’un Evi”denilmektedir.