EL-HÂC MEHMED REFÎK EFENDİ: Son devir Osmanlı âlimlerinden. Yüz- dokuzuncu Osmanlı şeyhülislâmıdır, ismi Refik olup, El-Hâc Mehmed Refik Efendi diye bilinir. Bosnalı Hacı Abdullah Efendi’nin torunu ve Ali Efendi’nin oğludur. Bugün Yugoslavya sınırlan içinde bulunan Bosna’ ya bağlı Çelebipazan kasabasında, 1229 (m. 1813) senesinde doğdu. 1288 (m. 1872) senesinde İstanbul’da vefât etti. Fâtih Sultan Mehmed Hân türbesi civânnda defnedildi. ilk öğrenimini yaparken babası vefât ettiğinden yetim kaldı. Bosna Sarayı’na gelip hem tahsiline devâm etti, hem de şer’iyye mahkemesinde me’mûr olarak çalıştı. Bosna kadısı Ispartalı Hüseyn Efendi, Mehmed Refik’in zekâ ve kâbiliyetini takdir edip, 1249 (m. 1833) senesinde İstanbul’a getirdi. Bu sırada Ispartalı Hüseyn Efendi’nin kızıyla evlendi. Zamânının âlimlerinin ders meclislerinde bulunup, aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti. Müzellef Ahmed Efendi’den âlet ilimlerini ve dînî ilimleri tahsîl etti.
Ferâiz ilmini Mehmed Sâkıb Efendi’ den öğrendi. 1253 (m. 1837) senesinde kayınpederinin Şam kadılığına ta’yini esnâsında onunla birlikte Şam’a gitti. Orada Şeyh-i ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin kabrini ziyâret edip eserlerini mütâlaa etti. Muhyiddîn-i Arabî’ yi birkaç defâ rü’yâsında gördü. Yine Şam’da medfûn bulunan Nakşiben- diyye yolu büyüklerinden Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin seçkin talebesi, Abdülfettâh-ı Bağdâdî Akrî’ nin sohbetlerinde bulunup, ona talebe oldu ve ma’nevî feyz aldı. 1254 (m. 1838) senesinde kayınpederi Şam’da vefât edince, İstanbul’a dönüp fıkıh ilmi tahsiline ve diğer İlmî eserleri incelemeye devâm etti. Kendini daha iyi yetiştirmek için Evkâf (vakıflar) idâresi teftiş kaleminde vazife aldı. 1256 (m. 1840) senesinde “Fetevâhâne-i âliyye” de vazifelendirildi. 1257 (m. 1841) senesinde Eyyûb Şer’iyye mahkemesi kadı vekilliğine ta’yin edildi. 1260 (m. 1844) senesinde Varna kadı vekilliğine gönderildi. 1261 (m. 1845) senesinde müddetini tamamlayarak İstanbul’a dönüp, “ Fetevâhâne-i âliyye” yazı işlerinde vazifelendirildi. Fetvâ emîni Meşreb-zâde Mehmed Ârif Efendi’nin vazifeden ayrılması üzerine şeyhülislâm olan Mekkî-zâde Mehmed Âsim Efendi tarafından imtihan edilerek, âlim, fâzıl ve fıkıh ilmindeki üstünlüğünden dolayı, 1262 (m. 1846) senesinde Fetvâ emîni olarak ta’ yin edildi. Aym sene vefât eden Mekkî- zâde Mustafa Âsim Efendi’nin yerine şeyhülislâm olan Ârif Hikmet Efendi de onun ilmine ve ahlâkına hayrân olup, vazifesine devâm etmesini istedi. 1264 (m. 1847) senesinde, İzmir pâyesiyle, Bosna, 1265 (m. 1848) senesinde Edime, 1266 (m. 1849) senesinde Haremeyn (Mekke ve Medîne) kadılıklarında bulundu. 1270 (m. 1853) senesinde İstanbul kadılığına getirildi. 1272 (m. 1855) senesinde Evkâf müfettişliğinde bulundu ise de, 1274 {m. 1857) senesinde tekrar Fetvâ emînliği vazifesine getirildi. Aym sene içinde Anadolu kadıaskerliğine yükseldi. 1276 (m. 1859) senesinde sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) Ravda-i mütah- herâsının ta’miri yapılıyordu. Şeyhülislâmlık makâmında toplanan âlimler meclisinde Ravda-i mütahheranın kapısı üzerine; “Benim mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hâriç diğer mescidlerde kılınan bin namazdan daha efdaldir” hadîs-i şerifinin yazılmasını teklif etti. Bu teklif âlimler meclisinde kabûl edildi. Bu vesileyle, Sultan Abdülmedd Hân’ın takdir ve tasvibini kazandı. 1282 (m. 1865) senesinde Şer’ iyye Hâkimleri Seçim Meclisi başkanlığı (Meclis-i Intihâb-ı Hükkâm Riyâseti) vazifesiyle birlikte, “Meclis-i Vâlây-ı Ahkâm-ı Adliyye” üyeliğine getirildi. Aym sene içinde Hicaz’a giderek hac ibâdetini îfâ edip, Peygamber efendimizin (s.a.v.) mübârek kabrini ziyâret etmekle şereflendi. Bu sebeple“El-Hâc” ünvâmyla anıldı. 1283 (m. 1866) senesinde Şeyhülislâm Âtıf-zâde Ömer Hüsâmeddîn Efendi’nin vazifeden ayrılmasıyla boşalan şeyhülislâmlık makâmına getirildi. 1 yıl 9 ay 9 gün bu şerefli ve yüce vazifeyi yürüttükten sonra, 1285 (m. 1868) senesinde vazifeden alındı. Aym sene içinde “Meclis-i Mahsûsı vekîle” (özel vekiller meclisi) üyeliğine getirildi. Bu vazifesi esnâ- sında ateşli humma hastalığına yakalandı. Bu hastalıktan kurtulamayarak vefât etti. Kabri, sur dışında Mustafa Paşa dergâhındaki Şeyhülislâm Meşreb-zâde Mehmed Ârif Efendi’nin kabri yamnda hazırlandı. Ancak Pâdişâh Sultan Abdülazîz Hân’ın emri ile Fâtih Sultan Mehmed Hân türbesi civânnda defnedildi. Cenâze namazında zamânın vezirleri, devlet ileri gelenleri, âlimler ve kalabalık bir cemâat hazır bulundu. Ahmed Cevdet Paşa; “ Fıkıh hazînesini buraya defnediyoruz” dedi.
Mezâr taşında, Sâmi Paşa’nın söylediği;
“Ebûyu âbâyı emcâd târihe etti imdâd, Gitti Refik Efendi dergâh-ı lâ yezâle”
beyti yazılıdır.
yti yazılıdır. Mehmed Refik Efendi, âlim ve fazilet sâhibi bir zât idi. Dürüst, özü sözüne uygun, ilmiyle âmil ve vakarlı idi. ilim ehline uymayan davranışlardan kaçınır. Yaptığı işlerde Allahü teâlânın nzâsına kavuşmayı dilerdi. Fıkıh ilminde özel ihtisâsı olup, bütün fıkhî mes’elelere vâkıf idi. “Ya hayır konuş veya sus” hadîs-i şerifini ön plânda tutup pek az konuşurdu. Güler yüzlü ve tatlı sözlü olup, herkes tarafından sevilir ve sayılırdı. Mühür üzerinde; “ Ni’mer-refîk Muhammed” (Muhammed ne güzel dosttur, arkadaştır) yazılı idi. Ellidokuz yaşında vefât eden Mehmed Refik Efendi “ Murassa-i Osmânî” ve “Birinci Mecîdî” nişânlanna sâhib idi. Doğum yeri olan Çelebipazan’nda bir cami ve bir sıbyân mektebi (ilk okul) yaptırmıştı. “Fetâvâ-i Feyziyye’ den nakletmiş olduğu fetvâlannı içine alan bir esen vardır. Bir cild olarak 1266 (m. 1849) senesinde basılmıştır.