beşinci tepenin güneyinde olup, Xerolophos’u (Haseki ve Davutpaşa’nın kuzeybatı semtleri) yani Yedinci Tepe’yi (Macuncu taraflarını) kaplar ve kuzey tarafında on birinci bölgeye, batı tarafında Kostantin surlarına temas ederdi. Notitia’da bahsedilen Yaldızlıkapı, Theodosius Surlarındaki kapı (Yedikule’deki Yaldızlıkapı’dır) olmayıp Boundelmonti’nin plânında bahsedilen Antikissima Polkaria Kapısı’na122 karşılık gelir. Eski bir kilise olan Küçük İsakapı Mescidi, hâlen123 eski Güzelkapı’nın (Porta Aurea) yerini gösteriyor. Birkaç yıla kadar kalıntıları görülen kalın surlardan eser kalmamıştır. Rumeli demiryolları için toprağın düzlenmesi sırasında Kostantin surlarının diğer kısımları meydana çıkmamıştır.
İsakapı Mescidi Hakkındaki Araştırma ve Gözlemlerim: Amiyane tabirle Esekapı Mescidi diye bilinen mescit, eski bir kiliseden çevrilmiştir; İbrahim Paşa Camii diye bilinir.Vaktiyle kubbeli olduğunu ve kubbe duvarlarında, diğer kiliseler gibi resim bulunduğunu kısmen bozulmuş kalmış resimlerden anladım. Mihrabın sağındaki hücrenin cephesine rastlayan uzunluğuna bir pencerenin sağında, solunda ve üstündeki yarım kubbede azizlerin resimleri hâlâ görülüyor. Fakat, bu resimler bir hayli bozulmuştur. Yalnız, hücrenin sağ tarafındaki resim, uzun ve sivri sakallı bir kimseyi temsil ediyorsa da bunun da yüzü kazınmış olduğundan kimliğinin tespiti zordur. Bu resmin, Aya Pavlos’un veya Batris’in resmi olması muhtemeldir. Çünkü bunlar çoğu zaman bu gibi yerlerde resmedilirlerdi. Resmin sağ başında ‘Tio? YPA (s. 44)’ harfleri Aipatius ve solunda da ‘ro (s. 44)’ harfleri yazılıdır; fakat bu harfler alt altadır.
Hücrenin cepheye gelen penceresinin yukarı tarafındaki resmin kanatlı olmasına bakılırsa, bunun bir melek resmi olması akla gelir. Resmin yanında ‘0*AP’ harfleri yazılmıştır. Bu yazılar sabit boya ile yazıldığından bozulmamış, hâlâ rahatlıkla okunuyor. Yaptığım incelemelere göre, bu mabedin altında merdivenle inilen bir ayazma ve güya Hazret-i İsa’nın göğe yükselmesi sırasında üzerine bastığı bir taş varmış. Bu taş, müezzini tarafından, bir yere gömülmüş veya saklanmış… Mabedin şimdiki hâli harap ve boş bir hâldedir; yıkık minaresi ise duruyor. Asil geçmişlerimizin büyük gayretleri bu mabette de görülmüştür. Camiin sağ tarafına; birçok hücresi olan, etrafı mermer sütunlarla çevrili güzel bir medrese yapılmıştır. Öğrencileri sınıf hâlinde okutmak, ders vermek üzere kubbeli bir de dersanesi vardır. Bu medresenin bir zamanlar, çok muntazam ve özel bir itina ile yaptırıldığı kalıntılarından anlaşılıyor.Hücrenin cepheye gelen penceresinin yukarı tarafındaki resmin kanatlı olmasına bakılırsa, bunun bir melek resmi olması akla gelir. Resmin yanında ‘0*AP’ harfleri yazılmıştır. Bu yazılar sabit boya ile yazıldığından bozulmamış, hâlâ rahatlıkla okunuyor. Yaptığım incelemelere göre, bu mabedin altında merdivenle inilen bir ayazma ve güya Hazret-i İsa’nın göğe yükselmesi sırasında üzerine bastığı bir taş varmış. Bu taş, müezzini tarafından, bir yere gömülmüş veya saklanmış… Mabedin şimdiki hâli harap ve boş bir hâldedir; yıkık minaresi ise duruyor. Asil geçmişlerimizin büyük gayretleri bu mabette de görülmüştür. Camiin sağ tarafına; birçok hücresi olan, etrafı mermer sütunlarla çevrili güzel bir medrese yapılmıştır. Öğrencileri sınıf hâlinde okutmak, ders vermek üzere kubbeli bir de dersanesi vardır. Bu medresenin bir zamanlar, çok muntazam ve özel bir itina ile yaptırıldığı kalıntılarından anlaşılıyor.Bu medrese, Bursa’daki ilk Osmanlı yapılarında görüldüğü gibi, bir sıra kırmızı tuğla ve bir sıra yontma taşla yapılmıştır; inşa tarzı zarif ve latiftir. Revak tarzında olan medrese avlusunda üçü gri granit ve on ikisi beyaz mermerden sütunlar vardır. Bu sütunların bazısı, Koca Mimar Sinan’ın ilk yıllarında yaptığı tarzda işlenmiş başlıklarla süslenmiştir ki buna Türk mimarî ‘tarz-ı müstevî’ diyoruz. Bir iki sütunun başlıkları geometrik süsleme tarzının başka bir şeklidir. Cami kapısının sağındaki çeşme üzerindeki kitabede Birinci Sultan Mahmud Han’ın annesinin ismi anıldıktan sonra, Kapıağası Ahmed Ağa adında bir zat tarafından yaptırıldığı söylenmiş. Tarihi H. 1154’tür. Bir zamanlar Yaldızlıkapı ile Theodosius Limanı arasında bulunan yapılar, Aksaray’dan isakapı’ya giden cadde üzerindeydi. Bu yerlerin isimleri hâlâ fark ediliyor: Çiftefırın Sokağı ile Revaklar Sokağı, (Davutpaşa semtinde) Avret Pazarı; Pierre Cilles zamanında (Kanunî devri) henüz dikili olan Arkadius Sütunu;12*» bunun önceden meydana gelen yangından kireç hâline gelen yalnız harap temeli kalmış, geri kalan kısımları ve asıl sütun tamamıyla harap olmuştur. Bu bölge içinde vaktiyle, St Modus,12* St. Eleuthere,126 Apötre St. Philippe127 ve Egl. des Notariens Kiliseleri vardır. Bahsedilen mabetlerden başka, Gastria,128 Ayos Kostantinos, Aya Icasie, Aya Dios 129ve Perioleptos130 Manastırları ile Procopie rahibelerinin manastırı ve Astodion131 özel tapınağı da bu bölge içindeydi. Yukarıda bahsedilen yüce yapılardan başka bu bölgede, Yenibahçe taraflarında (Arkadius)’un kızı, imparatoriçe Pulcherie132’nin sarayıyla, Mevlevîhane Kapısı’na doğru, kara tarafındaki surlarla Forum Taurus arasında bulunan Öküz Pazarı da vardı. Öküz Pazarı denilmesi, İmparator Theodosius tarafından Bergama kasabasından getirtilip buraya konulan iri cüsseli bir öküz heykelinden dolayı idi. Bu öküz, ocak şeklinde olup, zamanında suçluları bunun içinde yakarlarmış. Bu geniş bölge, Truvalıların revaklarını, Modestus ve Mokios Sarnıçlarını,Yaldızlıkapı’yı ve Strongylon (yuvarlak kule demek olup bugünkü Yedikule’dir) denilen Akropol’ü de içine alırdı. Samatya133 ile Altımermer de bu geniş saha içindeydi. Vaktiyle Exokionion denilen bu mahalle eskiden Kostantin Surlarının dışındaydı. İkinci Theodosius devrinde bu surun dışındaki mahalleler de şehir içine alınarak muhafazaları gerektiğinden, Yedikule’den Haliç’e kadar uzanan şimdiki surlar yapıldı ve bu tarihten itibaren Altımermer de sur içine girdi. Büyük Kostantin, buraya bir sütun diktirerek, üzerine kendi heykelini koydurmuştu. Sonraları, diğer imparatorlar da Kapıdağı’ndan (Cyzique) getirdikleri çeşitli heykelleri oraya koydurmuşlardı. Zamanla ‘dışarı, hariç’ anlamına gelen ‘exo’ kelimesini ‘eksi’ yani ‘altı’ şekline ve sütun anlamında olan ‘Kion’ sözünü de ‘Marmara’ya dönüştürerek, böylece bahsedilen civara Altımermer adı verilmiştir ki fetihten sonra, biz Osmanlılar da hâlâ bu adla anarız. İmparator Kostantin’in yaptırdığı ilk sur, İstanbul’un yalnız beş tepesini kuşatır ve Samatya civarında Etyemez’den başlayıp Esekapı yani İsakapı Mescidi (Hekimoğlu Ali Paşa civarındadır) yakınlarındaki eski Güzel Kapı’ya (Porta Aurea) gelirdi. Bu kapının ismi, sonraları Yedikule’deki Yaldızlıkapı’ya verilmiştir. Sur, orada bir köşe meydana getirdikten sonra bir doğru çizgi ile Exokionion denilen geniş bir alan içinde bulunan Çukurbostan dediğimiz eski Mokios Sarnıcı’nın doğusundan, Bayrampaşa ve Yenibahçe Deresi vadisinden geçip, Kaptan Sinan Paşa Camii’nin kuzeybatısında bulunan bir noktada tekrar bir köşe oluşturduktan sonra yine bir doğru çizgi ile Fatih – Sultanselim Caddesi üzerinde, Kazasker Beneklizade Ahmed Raşid Efendi Okulu’nun karşısında bulunan Leblebici Camii’ne kadar çık a rt ve orada da bir geniş açı meydana getirerek bir doğru çizgi üzere Plateamese denilen Unkapanı Kapısı’na inerdi. Bu eski surlardan ancak bazı duvar parçaları ve Unkapanı Köprüsü’nün tam karşısında, dükkânlar arkasında ve arasında az bir kısmı kalabilmiştir. Burada, surun üzerinde uzunluğuna bir kitabe vardır. Theodosius Surları yapılmadan önce, Sultanselim ve civarı ile meşhur Kariye Camii de sur dışında idi.