Murâd-i Münzâvi
İstanbul’da medfun en
büyük üç evliyâdan biri. İsmi, Muhammed Murâd
bin Ali bin Dâvûd Hüseynî Özbekî Buhârî Keşmirî’dir.
1644 (H. 1054) yılında Buhârâ’da doğdu.
1719 (H. 1132)’da İstanbul’da vefât etti.
Murâd-ı Münzâvî’nin babası Semerkand beldesinin
nakîb-ül-eşrâfı (seyyid ve şeriflerin işleriyle
ilgilenen makamda bulunan kişi) idi. Üç yaşında
ayakları felç oldu. Kötürüm bir hâlde kaldı.
Fakat ayakları sağlam olanlardan daha çok dünyâyı
dolaştı. Tahsil yaşma gelince, ilim, fazîlet ve kemâl
(olgunluk) elde etmek için Keşmir’e gitti. Din
ve fen ilimlerini tahsil etti. Sevenlerinin yardımıyla
Kâbe-i muazzamayı ve Resûlullah efendimizin
kabr-i şerifini ziyâret etti. Sonra Hindistan’a
gitti. Aklî ve naklî ilimleri maddî ve mânevî
kemâlâtı kendisinde toplayan silsile-i aliyye büyüklerinden
evliyânın gözbebeği Muhammed
Ma’sûm Fârûkî hazretlerine talebe oldu. Sohbetleri
ve bereketli nazarları ile kemâle geldi (olgunlaştı).
İcâzet (diploma) aldı. Mürşîd-i kâmil (yetişmişve insanları yetiştirebilen) bir zât olarak tekrar
Hicaz’a geldi. Daha sonra Bağdat, İsfehan, Buhârâ,
Belh ve Semerkand’ı ziyâret edip hacca gitti.
Hacdan sonra sıra ile, Mısır, Kâhire ve Şam’a geçti.
Şam’da ikâmet edip evlendi. Osmanlı sultanlarından
İkinci Mustafa Han kendisine Şam’da bir
köy verdi. Bu köy hâlâ onun adıyla meşhûrdur.
Şam ve civârı Murâd-ı Münzâvî’nin bereketiyle
mâmûr oldu. Zâlimler ıslâh olup zulmü terketti.
Murâd-ı Münzâvî, 1681 yılında otuz yaşındayken
İstanbul’u teşrif etti. Eyüpsultan semtinde,
Eyyûb Sultan hazretlerinin kabr-i şerîfi civârında
ikâmet etti. Bu arada tekrar dördüncü defâ hacca
gitti. Hac dönüşü Şam’a gelip beşinci defâ Hicaz’a
gitti. Bir müddet Mekke-i mükerremede tâliplere
ilim ve edep öğretti. 1708 (H.1120) yılında ikinci
defâ İstanbul’u şereflendirdi. Bu defâ, Yavuzselim’de
Bıçaklı Efendi menzilinde ikâmet etti. Halk
akın akm sohbetine koştu. Murâd-ı Münzâvî bir ara
Bursa’ya gitti. Dönüşünde Eyüp’te Reîsületibbâ
Nuh Efendi yalısında kaldı. Eyüpsultan ile Edirnekapı
arasında Nişancı Mustafa Paşa caddesindeki
Şeyh Murâd Dergâhında İstanbul halkına yıllarca
ilim ve edep öğretip feyz saçtı. Kerâmetleri her yere
yayıldı. Huzûruna gelenler her ne kadar inkarcı
da olsalar, mutlaka onun feyz ve bereketine kavuşur,
başka bir hâl kazanırlardı.
1719 (H.1132) senesi Rebî’ul-evvel ayının on
ikinci günü İstanbul’da vefât eden Murâd-ı Münzâvî’nin
cenâze namazı büyük bir kalabalık tarafından
kılınıp, Edimekapı dışındaki, Münzâvî Câmii
karşısında Sultan Birinci Mahmûd Hanın şeyhülislâmlarından
Ahmed Ebü’l-Hayr Efendi tarafından
yaptırılan medresenin dershânesine defnedildi.
M
urâd-ı Münzâvî’nin (rahmetullahi aleyh)
kabrini ziyâret edenler, orada rûhânî bir zevk ve
lezzet duyarlar.
Murâd-ı Münzâvî hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ insanın yüreğine rûh âleminden bir
gönül yâni kalp yerleştirmiştir. Bu gönlün; bilmek,
tanımak, istemek, sevmek gibi husûsiyetleri vardır.
Meselâ bu gönüle birbirine zıt iki şeyin sevgisi sığmaz.
Bu gönüle; kendisini yaratanı bilmek, O’nu
sevmek, rızâsına kavuşmayı arzu etmek, Allahüteâlânm rızâsına kavuşmanın yolu olan Resûlullah’a
(sallallahü aleyhi ve sellem) her bakımdan
tâbi olmak, O’ndan başka her şeyden alâkayı kesmek,
bu geçici dünyâda kalp huzûru içinde vakti Allahü
teâlâya ibâdetle geçirmek ve Allahü teâlânm rızâsına
muvâfık şekilde konuşmak lâyıktır.
Murâd-ı Münzâvî’nin eserlerinden bâzıları
şunlardır: 1) El-Müfredât-ül Kur’âniyye Tefsiri,
2) Silsilet-üz-Zeheb fis-Sülûkî vel-Edeb, 3) Risâle
fit-Tasavvuf.