K âinatta cereyan eden bin bir hâdisenin hemen hepsinin arkasında İlâhî hikmetler mevcuttur. Fakat biz âciz ve zaif kullar, bunların iç yüzü” nü bilemediğimiz için kimi hâdiselere acır, üzülür, kederleniriz- Kimine de sevinir, memnun olur, kendi kısa gö> rüşümüzle «iyi oldu» deriz. Aslında bizler işin sâdece dış yüzüne bakıyoruz. İlâhî sebep ve hikmetler ise işin iç yüzüne bakıyor. Şu kadar var ki, mü’min, hâdiselerin hikmetini bilmese de yine isyan etmez! Bir sebebi vardır, diyerek itiraz etmeden susar. Fakat münkir böyle değildir. O, hikmetini görüp, sebebini bilemediği hâdiselere itiraz eder- Belki bir hikmeti vardır diyerek susup, nza göstererek, işi sahibine bırakma şuurunu gösteremez. Hâdiselerin iç yüzlerindeki esrarı görememek, sadece insanoğlu için bahis mevzuu olan bir acizlik değildir. Allah’ın daha nice mahlûkları vardır ki, bilmemekte, gayba aşina olmamakta bizimle müsavidirler. Gaybı ve do layısıyla Îlâhî sırlan (bildirmediği takdirde) melekler de bilemezler. Meleklerin en büyüğü Azrail Aleyhisselâm da bu İlâhî esrar karşısında aczini, zaafını her- zaman hisseder. Bir zaman Allahu Azimüş’şan Azrail Aleyhisselâm’a sorar: — Ya Azrail! Bunca zamandır kullarımın ruhlarını kabzediyor, canlarını alıyorsun. Kabz’i ervah zamanında en çok kime merhamet duydun? En fazla kime öfkelendin? — Ya Rabbi! Her şey zâtına mâlum olduğu gibi, bir defasında deniz üzerinde fırtınaya tutulan bir geminin suya dökülen bütün fertlerinin ruhunu kabzettim. Fakat bu sırada kucağında küçük yavrusuyla bir tahta parçasına tutunmuş, suya bir dalıp bir çıkan annenin de ruhunu kabzedip, küçük yavrusunu tahta üzerinde sağ salim bıraktığım zaman, su yüzünde annesiz kalan bu yavrucuğa çok acıdım. Tahta üzerinde annesiz kalan bu yavrucuğun acıklı hali beni uzun zaman müteessir etti. Allahu Azimüşşan tekrar sorar: — Ya azrail! Bu, en çok acı duyduğun bir vak’adır. Bir de en çok sevinç duyduğun bir vak’ayı anlatır mısın?
Kimin, ruhunu sevinerek aldın? ‘Azrail Aleyhisselâm bu suale şöyle cevap verir: —- Filatı yerde zalim bir- hükümdstr vardı, etrafını kasıp kavuruyor, inim inini inletiyordu. İşte bu zalimin ruhunu kabzetmem için.,emir Verdiğinizde ona doğru giderken en derin neş’eyi duydüm; O zaliıîıin çanım alır-, ken duyduğum sevinç kadar hiç bir yerde duymaclım. ‘ İdrakinden aciz bulunduğumuz nice hikmetler sahibi All&hu Azimüşşan bu defa, Azraile şöyle bir sual sofar: — Ya Azrail! O canını alırken sevinç duyduğun zalim kimdi,, biliyor ■ musun ? — Sen bilirsin ya Rabbi? Ben aciz bir kulunum. — İşte ruhuiıu alırken büyük sevinç duyduğun o zalim, vaktiyle bir tahta üzerinde bıraktığın Zaman büyük üzüntü duyduğun o,çocuktu. Şimdi Âyetin mealini okuyalım: «Kâinâttaki tasarrufundan sual olunmaz- Fakkt in sanlar yine sorarlar.»
ı1 * * * * (
T.R-T; VE DOMUZ ETİ
J p \ lmanya’da çalışan işçilerimizden bir müddetten /fc—j \ -beri şikâyet, mektupları almaktayım. Ğayr-i İslâm diyarında dertlerine derman < bulup, vatan hasretini gidermek ümidiyle dinledikleri kısa dalga Ankara Radyosu yurt dışı yayınları, bu işçi kardeşlerimizin dertlerime tam aksine dert, kâtıyor, vatan hasre- > tinin vatan husumetine çevrilmesine sebep oluyorlnuş.
Aldığım son mektuplardan bazılarında, Ankara Radyosu yurt dışı yayınlarını^ bir sabah neşriyatında, domuz etinin sadece tıbben, mahzurlu bulunduğu, bunun da çeşitli yollarla izalesi tarafın#, gidilebileceği ifade edildiği şikâyet ediliyor:— Domuz eti dinimizce haram değil mi ki bu Ankara Radyosu, Almanya’da çalışan işçilerimizi yanıltıp, münakaşalara sebebiyet veriyor, diye sızlanıyorlar. Bu mevzuda daha evvel bazı sualler cevaplandırmış olmama rağmen, mes’elenin ciddiyetini, şikâyet mektuplarının çokluğunu dikkate alarak mevzuu tekrar ediyorum. — (En’am) ve (Mâide) Sûrelerindeki Âyetlerle açık ve sarih olarak haram kılınmış olan domuzun hem eti, hem de derisi dinen necistir. Hiç bir suretle kullanılmaz, bir işe yaramaz- İhsan pisliğinin nedsliği nasılsa, domuzun etinin ve derisinin necisliği de aynen öyledir. Domuz etinin ve derisinin necis olduğunu, hiç bir suretle kullanılmayacağını bildiren Âyet-i Kerimeler nazil olduğu zaman Ashab-ı Kiram esbab-ı mucibe arayıp da, Hz. Allah’ı (haşa) suale çekercesine, niçin haram olmuş, diye soruşturmaya başlamadılar. Madem ki Rabbimiz haram olduğunu bildiriyor, bizim bilmediğimiz nice hikmetleri vardır, diyerek derhal domuz etinden nefrete başladılar. Hiç bir Müslüman, tâ o günden bu güne gelinceye kadar domuz etinin semtine bile yaklaşmadı. Müs- lümana yakıştığı şekilde sebep aramadan Allah’ın emrine canı gönülden itâat gösterdi. Tıbbın ilerlediği bugünlerde Islâmm bir nevi h asımları olan gayrimüslim doktorlar bile domuz etinin içinde Tirişin kurtlarının bulunduğunu, bu eti yiyenlerin tedavisi güç hastalıklara kapılarak, kurtarılamayacağını ifade ettiklerini görüyoruz31 Mayıs 1952 tarihli ««Washington Post» gazetesinde Amerika’nın en ünlü doktoru «Glen» domuz etinin ihtiva ettiği kurtları, bu kurtların insan bedeninde çoğalışlarını, hiçbir tedavi ile öldürülemediğini, alınan hap* ların, vurulan iğnelerin asla tesirinin bulunmadığım, uzun uzadıya anlattı. Fakat bütün bunlar benim inan- eımda asla kuvvetlenme meydana getirmez! Zira, bişeyi Allahu Azimüşşan haram kılıyorsa elbette onda binlerce hikmetler bulunacaktır. Ne var ki, biz bu hikmetleri bazan anlarız, bazan da anlamayız. Müslümana yakışan «Allah haram kıldığı için haramdır» deyip kısa kesmektir Tirişin kurdu bunun haram kılınmasının tek sebebi değildir. Belki de binlerce hikmetlerinden biri Tirişin kurdudur. Henüz keşfedilmeyen fakat tıbbın daha da inkişafı neticesinde anlaşılacak olan birçok hastalık sebepleri de mevcut olabilir: Yine tıbben sabittir İd, insanda yediği gıdanın tesiri görülmekte, insan tabiatında hazmettiği o nesnelerin tezahürleri müşahede edilmektedir. Domuz ise, tamamen pis şeylerden gıd^lanan, dişisini ¡kıskanmayan bir mahlûk olduğu için etini yiyene de bu hoş görür- lüğun geçtiği tıb otoriteleri tarafından ifade edilmektedir. Bunu da bir tarafa bırakalım. İçkiyi haram kılan Âyet-i Kerim© Hazret-i Ömer’e tebliğ edildiği an, elindeki kâseyi yere çalan bu gülü gışsız Müslüman, niçirt haram kılınmıştır, bizim bu tatlı zevkimizin önüne neden geçilmiştir, diye araştırmalara girişmemiş, tam bir Müslüman’ın tavrmı göstererek: — Vaz geçtik Yâ Rabbi, vâz geçtik Yâ Râbbi! diye kararını ilân etmiştir. İşte Müslüman böyle olurDomuz etinin haramlığını dolâmbaçlı yollarla gizleyen neşriyatın mes’uHeri şunu unutmamalıdırlar ki, yanılarak Allah’ın haram kıldığı necisi yedirmeye sebep oldukları insanların tamamının günahları, (yiyenlerinkin- den âaalmaksızm) sebep olanların da amel defterine yazılacaktır. Zira sabit bir şer’î hüküm vardır:
— Hayra sebep olan o hayrı işlemişçesirie sevap alır, şerre sebep olan da o şerri kendi işlemişçesine günah kazanır
Müslümanlara, domuz etinin mahzursüz olduğunu ifade edenler, sebebiyet verdikleri bunca günahlardan korkmalı, hatta titremelidirler! Böyle mes’uliyetsiz ve şahsiyetsiz kimselerin sözlerine de Müslümanlar kıymet vermemelidirler.