SAKSI BİBERİ
■Yaşadığım otuz bin insanlı şehirde sanatı ciddiye alan beş – on kişi.
Başkaca herkes, önce kendini, sonra parayı ciddiye alıyor. Bencilliğin
tanınmaz hâle getirdiği âdemoğlunu, para, deliye döndürüyor. Elinde
aynayla sanatçı beliriveriyor: “Bak!” diyor, “Bak, sen busun! Kararmış
suratına, tilki gözlerine, paslanmış beynine bak! Hayvanlığa özetlesin
diye yaratmamıştı seni Tanrı! Bana benze, bana!.-.”
Kim, hangi yüzyılda yazmış olursa olsun, her sanat eserinin derinliğinde
bu düşünceler karşıma çıkıyor. Çıkıyor ya, yaşadığım yerden
pay biçerek otuz bin insanlı şehirde sanatı ciddiye alan on kişi, otuz
milyonluk Türkiye’de on bin kişiye ulaşınca, âdemoğlunun sağırlığına
içerliyorum. Okumıyan kitle, ozanı, hikâyeciyi, romancıyı, oyun yazarını
fındık küçüklüğünde, kıpkırmızı, acı, süs için yetiştirilen saksı
biberi sayıyor.
Sanata kapalı kitle, bir bütün görünümünde değil. Memleketimizin
viızni milyonu okuma – yazma bilmez; yedi – sekiz milyonu ancak bir
ilkokul, ortaokul bitirmiştir; kalan, iki – üç milyonluk, liseyle yüksek
nkul bitirmiş kişi, neye bir dağ umursamazlığına bürünür de, iş yerinden
çıkınca zamanını oyun kâğıdı eskitmekle geçirir?
İnsanlar arasındaki ilişkileri ortaya koyan, bizi bize tanıtan sanatçıyı,
saksı biberi sayıp, yurdumuzun geri kalışına omuz silken oyun
kâğıdı düşkünleri, suçludurlar bence; yargıç da olsalar, doktor da, mü
hendis de, öğretmen de, yönetim adamı da, memur da olsalar, suçludurlar,
Eskiden gûya çok okumuşlardır. Okumanın, okul bittikten, ders
kitabı kapandıktan sonra başladığını, kimseye duyuramaz sanatçı. İşi,
»lir ki, sanatı ciddiye alan on bin kişiyle, yazdığıyla azıcık böbürlen-
-mesini hoş karşılayan .mutlu azınlıkla—
Bizim şehirde insanlar yaşar, bazısı tanıdığımdır. Bizim mahallede
insanlar yaşar, bazısı akrabamdır. Evimde insanlar yaşar, karımdan
gayrisi kanımdan gelmedir. Sanatı ciddiye almayan bu sevdiğim insanlara
etkim, hiç. Tanıdıklarını, okuyup öğrenmeden dünyada gül gibi
yaşanacağını öne sürerler. Akrabalarımın en yakını annem: “K itaplamitapla
yorma zihnini oğlum; fabrikadaki işin sana ekmek parası getiriyor
ya, tamam; ye – iç, keyfine bak!” der. Evim, geceleri kitap okumamı
yadırgar.
İste böyle; çevrem, hep knru insanla dolu. Ben, çevresinin baskı
sına aldırmayıp kitap okuyanlardan, paracığma kıyıp hâlâ kitap almakta
direnenlerden yanayım. Çevresinin çeşitli suçlamalarından çekinmiyerek
para – pul düşünmeyen, kendisinden sanat yapması istenmeyen
sanatçıyı ise, kahraman sayıyorum.
Abdulah AŞÇI
SAKSI BİBERİ
15
Haz