bir ulusun denizde,
denizin üzerinde ya da altında savaşmak
için gereken personeliyle birlikte bulundurduğu
savaş gemileri ile aynı amaca hizmet
eden öbür gemileri. Deniz kuvvetlerinde,
doğrudan savaşa yönelik birimlerin arkasında,
yönetim ve bakım işleri için gerekli
geniş bir örgütlenme vardır.
Tarihin ilk dönemlerinde deniz kuvvetleri,
bir kabile ya da kente bağlı büyük kayıklar
ve gemilerle denize açılan silahlı adamlarından
oluşuyordu. Bunlar, ya benzer biçimde
donatılmış düşmanla çarpışır ya da karadaki
bir hedefe denizden saldırırlardı. Gemilerin
büyük bölümü aslında ticaret ve balıkçılıkta
kullanılmak üzere yapılır, kimi zaman da
savaş ya da korsanlık için kullanılırdı. Özel
olarak savaş için yapılan gemiler çok azdı.
Ama sonradan savaş gemileri de yapılmaya
başladı ve gerek halkların, gerek önderlerinin
kullandığı silahlar arasında önemli bir
yer edindiler. İÖ 5. yüzyılda yaşamış Yunanlı
tarihçiler Herodotos ve Thukydides,
Eski Yunan donanmasında epibatai denen
zırhlı askerler bulunduğundan söz eder.
En eski savaş gemileri, birden çok küreği
olan, dolayısıyla çok sayıda kürekçi gerektiren
kadırgalardı. Bu yüzden de bir filoda
çok büyük sayıda kürekçiye gerek duyuluyordu.
Örneğin I. Kartaca Savaşı’nda (İÖ
264-241), Roma ve Kartaca kuvvetlerinin
her birinde yaklaşık 150 bin adam bulunuyordu.
Bu kadırgalar, borda ve mahmuzdan
saldırıya geçebilme yeteneklerinden ötürü
savaşta önemli rol oynardı. Akdeniz’de
Büyük İskender’in, Kartaca’nın, Roma’nm,
Bizans’ın, İtalya Yarımadasındaki cumhuriyetlerin,
Arapların ve Aragon’un silahlı
kuvvetlerine bağlı savaş filolarında çok
sayıda kadırga bulunurdu.
Roma’nm deniz kuvvetleri örgütlenmesinde
İÖ 311’den başlayarak atanan deniz
komiserlerinin, deniz kuvvetleri komutanlığının
temelini oluşturduğu düşünülebilir.
Roma İmparatorluğu’nun deniz kuvvetlerinde,
bir ölçüde bugünkü denizciliğin sorunlarına
benzeyen sorunların bulunması da
ilgi çekicidir. Roma, yalnızca düşman deniz
kuvvetlerinden gelen tehlikeyi etkisiz kılmak
için değil, büyük önem taşıyan deniz
ticaretine yönelik korsanlık tehdidini önleyip
güvenli ulaşım hatları sağlamak için de
bir deniz kuvveti bulundurmak zorundaydı.
Eksiksiz durumdaki bu örgütlenme, önceleri
İtalya Yarımadasının Ravenna ve Misenum
kıyılarını, sonradan da Karadeniz’den
Britanya’ya kadar bütün imparatorluğu koruyan
iki ana filoyu içeriyordu. Irmak
filotillaları önceden Ren ve Tuna’da, sonra
da Fırat’ta üstlenmişti. Bu küçük filoların
tümü aynı anda hazır bulundurulmuyordu.
Ama özellikle deniz hizmeti için yetiştirilmiş
askerlerden (classicorum) oluşan, ileri
düzeyde örgütlenmiş bir deniz kuvveti her
zaman vardı.
Doğu Roma İmparatorluğu’nun deniz
kuvvetleri, Constantinus’un Yeni Roma
denen Byzantion’u (İstanbul) kurmasıyla
birlikte oluşmaya başladı. Vandalların K*artaca’da
kurduğu krallığın (İS 428-524) saldırı
tehdidi karşısında imparatorluk, donanmaya
önem vermek zorunda kaldı. Bu
krallığın çöküşünden sonra, 7. yüzyıl sonlarında
Müslüman kuvvetleri yeni bir tehlike
oluşturana değin, deniz kuvvetlerine gereken
önem verilmedi.Bizans deniz kuvvetleri,
Makedonya hanedanının egemenliği(867-1056) sırasında gücünün doruğuna
ulaştı. Bu kuvvetler bilinen ilk deniz kuvvetleri
komutanı olan drungarios’un komutasındaki
bir imparatorluk filosu ile strategos
denen komutanların önderliğindeki
eyalet filolarından oluşuyordu. İmparatorluk
filosu temel olarak savaş için örgütlenmişken,
eyalet filoları, asayiş amacıyla bulundurulan
daha küçük, ama kalıcı kuvvetlerdi.
Ayrıca bugünkü uzman topçulara
benzeyen bir kıta bulunur, siphonarioi denen
bu kıtalar, “Rum ateşi”ni fırlatmakta
kullanılan siphon’lan çalıştırırdı.
12. yüzyıldaki Türk saldırılan sonucunda
Doğu Roma İmparatorluğu’nda başlayankargaşa deniz kuvvetlerinin de zayıflamasına
yol açtı. Ortaçağda İtalya Yarımadasındaki
cumhuriyetlerin ve Akdeniz’e kıyısı
olan krallıkların da güçlü filoları vardı.
Başta Cenevizler olmak üzere bu ülkelerin
denizcileri dünyanın en iyi denizcileri kabul
edilir, Batı Avrupa, hatta İngiliz donanmalarında
bile aranırlardı. İngiltere kralı III.
Edward ve Fransa kralları, deniz seferlerinde
yardımcı olarak yanlarına Cenevizleri
alırlardı. Ama ortaçağda deniz kuvvetleri,
askeri örgütlenme içinde kesin sınırlarla
belirlenmemişti ve deniz savaşlarında öbür
askerler de çoğu zaman gemilerde çarpışmalara
katılırdı.
Anadolu’da ilk Türk deniz kuvvetlerini
Çaka Bey (ö. 1095) kurdu ve Ege Denizinde
Bizans donanmasına karşı üstünlük sağladı.
Anadolu Selçukları Akdeniz ve Karadeniz’de
kıyıları olmasına karşın, hiçbir
zaman önemli bir deniz gücü oluşturamadılar.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmasından
sonra kurulan ve denize kıyısı olan
Anadolu beylikleri deniz kuvvetleri kurmada
daha başarılı oldular. Bunlardan Aydınoğullan,
14. yüzyılda Ege Denizinde Bizans,
Ceneviz ve Venedik filolanna karşı zaman
zaman üstünlük sağladı. İlk Osmanlı deniz
kuvvetleri ise, hem ticaret, hem de savaşta
kullanılan ve kürekle hareket eden küçük
gemilerden oluşuyordu. Bunlara çekdiri(*)
denirdi. Önceleri düşmana karşı ok ve
kılıçla savaşılıyor ve rampa savaşma önem
veriliyordu. 15. yüzyılın başlannda ilk savaş
gemileri yapıldı. Osmanlı deniz kuvvetleri
özellikle Venedikliler karşısında uğradıkları
yenilgiler üzerine savaş gemilerinin geliştirilmesine
ve yeni savaş teknolojilerinin
uygulanmasına önem verdiler. Batılı devletlergibi, Venedik ve Ceneviz denizcilerinden
yararlandılar. 16. yüzyılda Akdeniz’in
en güçlü donanmalarından biri durumunagelen Osmanlı deniz kuvvetleri, yelkenle ve
kürekle hareket eden gemilerden oluşuyordu.
Irmaklarda ve sığ sularda ise yalnızca
hafif ve altı düz, çekdiri türünden gemiler
kullanılıyordu. Zamanla Batidaki gelişmeye
paralel olarak Osmanlı deniz kuvvetlerinin
de asıl gemilerini iki ya da üç güverteli
kalyonlar, firkateynler ve korvetler oluşturmaya
başladı.
Akdeniz’deki donanmaların tarihteki son
büyük savaşı İnebahtı Deniz Savaşı (1571)
oldu. O günden sonra denizcilik değişim
geçirdi; gemiler ve filolar, okyanus denizciliği
ve savaş amaçlarına uygun yeni biçimler
aldılar.
Savaş gemisi olarak tasarlanıp yapılan ilk
modern deniz taşıtları, kürekle hareket
eden gemilerin bırakılması ve gemilere ağırtopların yerleştirilmesiyle bağlantılı olarak
gelişmiştir. Silahların bordaya yerleştirilmesi,
kürek kullanımını olanaksız kılıyordu.
Öte yandan, yelkenli gemilerin gelişmesi de
küreği zorunlu olmaktan çıkarmıştı. Kalyonlar*
İngiliz deniz kuvvetlerinin standart
savaş gemisi durumuna geldi. İki ya da üç
güvertesi olan bu gemilerde ana bataryalaı
bordada, hafif silahlar da baş ve kıç taraflarda
yer alıyordu. 300 ton ve daha yukarı
yük kapasitesine sahip silahlı ticaret gemileri
de kalyonları desteklerdi. Bu gemiler,
daha kısa menzilli toplarla donatılmış büyük
ve ağır gemilerden oluşan İspanyol
Armadası karşısında 1588’de büyük bir
zafer kazandı. İspanyol gemileri düşmana
yaklaşıp askerlerin düşman gemilerini ele
geçirmesini sağlayacak biçimde yapılmıştı.
Ingilizlerin zaferi, denizdeki çarpışmalarda
devrim yaratacak yeni bir yaklaşımın da
zaferi oldu. İngiliz gemileri, İspanyolların
bordalayabilecek kadar yakınlaşmasına izin
vermedi ve daha uzun menzilli ve daha
güçlü silahlarla düşman gemilerini dövdü.
Bir süre sonra, savaş filolarının temel
dayanağı olan ağır ve yavaş gemilerin, çok
sayıda hızlı zırhlı gemi gerektiren deniz
gücünün işlevleri açısından fazla büyük ve
pahalı kaldığı görüldü. Örneğin, düşman
ticaret gemilerinin kovalanıp ele geçirilebilmesi
için kruvazör olarak bilinen gemiler
gerekliydi. Böylece, 17. ve 18. yüzyıllarda
savaş gemileri iki ana tipte gelişti. Donanmadaki
ana savaş gemisi, iki ya da üç (ender
olarak dört) güverteli, bordasına ağır silahlar
yerleştirilen ve kalın ağaçtan yapılmış
gövdesiyle düşman ateşinden korunan gemilerdi.
Öteki ana tip ise daha hafif ve daha
hızlı kruvazörlerden oluşuyordu. Bunların
en büyüğü tek güverteli ve daha küçük
kalibreli silahları olan firkateyndi. Firkateyne
benzeyen, ama daha küçük olan tipekorvet denir, ardından çoğunlukla sevek
gemisi olarak kullanılan brik armalı şalupa
gelirdi. 17. yüzyılda denizcilikteki bir başka
önemli gelişme de bugünkü anlamda ilk
deniz piyade kuvvetlerinin kurulmasıydı.
İlk olarak İngiliz Kraliyet Deniz Kuvvetleri
(1664), ardından da Felemenk Kraliyet
Deniz Piyadesi (1665) kuruldu. Daha sonra
yaklaşık 100 yıl boyunca kullanılmayan
firkateyn ve korvet adları, II. Dünya Savaşı’nda
ve savaştan sonra yeniden kullanılmaya
başladı. Özellikle refakat gemisi olarak
kullanılan ve büyüklük açısından kruvazörle
destroyer arasında kalan savaş gemilerine
bu adlar verildi.
Günümüz savaş gemileri üç ana gruba
ayrılır: 1) Temel olarak güvertelerinden
kalkan uçaklarla savaşa katılan gemiler; 2)
özellikle top ve füzelerle savaşan gemiler;
3) öncelikle mayın, torpido ve denizaltındaki
hedeflere atılan öteki patlayıcılar gibi
sualtı silahlarıyla savaşan gemiler. Bu sonuncu
durumda, su üstünde işleyen gemiler
ile denizaltılar arasında önemli farklar vardır.
Birden çok nükleer savaş başlığı olan
orta menzilli balistik füze fırlatabilen denizaltılar
başka bir kategori oluşturur.
Nükleer silahların gelişmesi, deniz gücünün
rolünün baştan başa yeniden değerlendirilmesini
gerekli kıldı. Bir ulusun çok
sayıda termo nükleer silahın bombardımanı
altında, kendisi de bu silahlara hedef olacak
bir deniz kuvvetini koruyacağı varsayılsa
bile, böyle bir savaş deniz kuvvetlerinin
kendi geleneksel işlevlerini yerine getirmesine
izin vermeyecek kadar hızlı gerçekleşecektir.
Ama bu görüşe karşı öne sürülebilecek
iki önemli gerçek vardır. Birincisi yeni
geliştirilen silahlarla, geleceğin deniz kuvvetleri,
özellikle füze atan denizaltılar veöteki gemileriyle bir dünya savaşında bile
önemli ve olasılıkla belirleyici rol oynayabilir.
Başka bir deyişle, bir zamanlar deniz
ulaşımını denetlemek için yardımcı bir öğe
olarak gelişen bir işlev, bir dünya savaşında
tek önemli etken olabilir. İkincisi de, geleceğin
savaşının yalnızca belli bir bölgeyi
kapsaması durumunda, deniz kuvvetlerinin
geçmişteki savaşlarda oynadığı rolü oynaması
beklenebilir
deniz kuvvetleri
24
Tem