Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat özgürlüğüne sahiptir.
Bütün insanlık bir zamanlar bir tek topluluktu. Sonra insanlar
anlaşmazlıklar yaşamaya başladılar. Birbirlerinden koptular ve
farklı toplumlar oluşturdular. Bunun üzerine Allah, müjdeci ve
uyarıcı olarak peygamberlerini peşi peşine gön
derdi. Onlar Allah’ın vahiylerini tebliğ eden,
Allah’tan korkan, başka hiç kimseden kork
mayan kimselerdir. Peygamberler hakikatleri
ortaya seren İlâhî vahiyleri insanlara ilettiğinde,
artık dileyen iman etmiş, dileyen inkâr etmiştir.
Allah’ın hidayetine mazhar olanlar, İlâhî vahyi
dikkatle dinleyip sözlerin en güzeline uyarak
iman ederler. Bu İlâhî sözler, bireylerin gerek birbirleriyle, gerek
çevreleriyle ilişkilerini birtakım kural ve ilkelerle düzenler.
Birey dine mensup olmayı tercih etmekle davranışlarını ve ya
şantısını gönüllü olarak dinin bu kural ve ilkeleriyle çerçeveler.
Bu çerçevenin dışına çıkmaya zorlanmak bireyin iç dünyasında
telafi edilemez çatışma ve yıkımlara yol açabilir. Bu sebeple insanların dinî kanaat ve inançlarına saygı, insana saygının bir ge
reği ve tezahürüdür.
Din ve vicdan özgürlüğü kişinin;
• dinî ve vicdanî bir kanaate sahip olması,
• bu inanç ve kanaatlerinin gereklerini yerine getirmesi,
haklarını ifade eder.
Allah, insanları iman konusunda özgür bırakmıştır. O dileseydi
kimse ortak koşmaz, herkes iman ederdi. Allah, insanların birta
kım zorlamalarla değil, kendi iradeleri ile inanmalarını ister.
İnsanın hesaba çekilebileceği inanç, ancak özgür iradesi ile tercih
ettiği inançtır. Kişi istediği inancı seçme ve inancının gereklerine
göre dua ve ibadet etme hususunda özgürdür.