Geceleri uykudan kalkıp herkesin uyuduğu bir sırada Allah’a yönelerek ibâdet etmek, zamanın bir kısmım ihyâ etmeye çalışmak kaçırılmayacak fırsatlardan biridir. Bunun fazileti hakkında âyetler inmiştir: 1 — «Ey Muhammed! Şüphesiz Rabbin, senin ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun gecenin üçte ikisinden biraz az, yansı ve üçte biri kadar vakit içinde kalktığını bilir.»174 2 — «Şüphesiz gece kalkışı daha te’sirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. Çünkü gündüz seni uzun uzun alıkoyacak işler vardır.»3 — »Vücudlannı yataklardan uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine yalvaranlar ve verdiğimiz nzıklardan sar- fedenler âyetlerimize inanırlar.»17® 4 — «Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, âhiretten çekinen, Rabbin rahmetini dileyen kimse inkâr eden kimse gibi midir ?»17T 5 — «Onlar, gecelerini Rableri için kıyâme durarak ve secdeye vararak geçirirler. Onlar, «Rabbimiz! Bizden cehennem azâbını uzaklaştır; doğrusu onun azâbı sürekli ve acıdır.»178 6 — «Ey Muhammedi Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek bir makama yükseltir.»179 Gece namazının Peygamber Efendimiz’e mahsus olmasının mânası nedir? Halbuki bu bütün müslümanlar için fazladan bir namazdır. Bazılarına göre: Buradaki hususiyet, nâfile ibâdetlerin günahlara keffâret oluşudur. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’in ise geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştır. Bu bakımdan O’nun kılacağı nâfileler günahların keffâreti sayılmamaktadır. Böylece derecelerinin yükselmesine vesiledir. Nitekim el-Maalim’de de bu husus böyle yorumlanmıştır. Ama O’nun ümmetinin durumu böyle değildir; onların öyle günahları var ki hepsi de temizlenmek için tâat u ibâdete muhtaçtır. Gerçekte ümmetin kılacağı namaz nâfile (fazla) değildir. Tef- sîr-i Kebîr’de de bu husus belirtilirken aynı yorum yapılmıştır. Cenâb-ı Hakk’ın, «Ey örtünüp bürünen! Gecenin yarısında, istersen biraz sonra, istersen biraz bir müddet için kalk ve ağır ağır, dane dane Kur’ân oku!.» meâlindeki âyetle her örtünüp bürünerek yatan kimseyi uyarıyor, gece ibâdetine dikkatini çekiyor. Çünkü fiilden müştak olan (türetilen) her isimde muhatabla birlikte o fiili işleyen herkes ortak olur, o sıfatla vasıflanır. Fethu’r-Rahmân adlı kitapta deniliyor ki: Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’e has olan hitab —yukarıdaki âyette olduğu gibi— ümmet için genel bir mâna ve hüküm taşır. Meğer ki sadece peygambere has olduğuna dair bir delil bulunmuş olsun. Bu, Ahmed bin Hanbel’in, Hanefî ve Mâlikî imamlarının ve bazı Şâfiîlerin görüşüdür. Çoğu Şâfiîlere göre ise, Peygamber’e has olan hitabı delil olmadıkça ümmet için umunı- landırmazlar. Hazret-i Peygamber’in (S.A.V.) ümmetinden bir kişiye hitabı, bütün ümmete umumlandırılabilir mi? Şâfiî ve Hanefî imamlarına göre çoğu zaman başkasma şâmil gelmez, hitab edilen şahsa has olarak kalır. Ebülhattab diyor ki: Bir soruya cevap olarak söylenmişse, başkası için de umumlanır, böyle değilse, umumlanmaz. Nitekim Rûhu’l-Beyân’da da aynı husus belirtilmiştir. Ebû Hüreyre’nin (R.A.) yaptığı rivâyete göre, Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz buyurdular ki: «Azîz ve Celtl olan Rabbimiz her gece vaktin üçte biri kalmca dünya semasına (rahmet ve inâyetiyle) iner de şöyle buyurur: Kim bana duâ ederse ona cevap veririm. Kim benden bir şey isterse veririm. Kim benden bağışlama dilerse, onu afvederim.»180 Bu husustaki diğer hadîslerde ise şöyle buyuruluyor : «Şüphesiz Cenâb-ı Hak her cuma gecesi gecenin evvelinden sonuna kadar dünya semâsına iner, diğer gecelerde ise, gecenin üçte biri kalmca iner ve bir meleğe şöyle seslenmesini emreder: Bir isteyen yok mudur, kendisine vereyim; tevbe eden bir kimse yok mudur, tevbesini kabul edeyim; günahlarının bağışlanmasını dileyen yok mudur onu bağışlayayım?!. Ey hayra istekli olan, yönel! Ey şerre istekli olan! Kısıl da kal!.»«Cenâb-ı Hak, gecenin son bölümünden üç saat kala, (rahmet ve mağfiretiyle) iner: Birinci saatte kendisinden başkasının bakamadığı Kitab’a (Levh-i Mahfuz) bakar, dilediği şeyi siler, dilediği şeyi tesbît eder. İkinci saatte Cennet-i Adn’e nazar kılar; bu cennette ancak peygamberler, şehîdler ve sıddfk- Iar vardır. Aynı zamanda onda hiç kimsenin görmediği ve hiç bir kalbin düşünmediği, içinden geçirmediği şeyler vardır. Ce- nâb ı Hak şöyle buyurur: «Bağışlanmasını isteyen yok mudur, kendisini bağışlayayım?. Bir şey isteyen yok mudur, istediğini vereyim?. Duâ eden yok mudur, kendisine cevap vereyim (du- âsım kabul edeyim)?. Bu hal fecir doğuncaya kadar devam eder.»’SÎ Buna işâretle Kur’ân’da buyuruluyor ki: «Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasma kadar ııamaz kıl; sabah vakti de namaz kıl, zirâ sabah namazı meşhûddür.»183 Yâni Allah ve melekleri bu namaza şâhid olurlar «Gecenin son bölümünün üçte biri olunca, Cenâb-ı Hak (rahmet ve mağfiretiyle) dünya semâsına iner. Sonra göklerin kapılarım açar, sonra da (rahmet ve kudret) elini açıp şöyle buyurur: «Bir istekte bulunan yok mu, istediği kendisine verilsin..» Bu hal fecir doğuncaya kadar devam eder.»1M İlim adamları «Allah dünya semâsına iner» cümlesinin mânası üzerinde görüş farkı izhar etmişlerdir. Bu husus Ebû Hanîfe’den sorulduğunda, «keyfiyetsiz olarak iner..» diye cevap vermiştir. Hammad bin Zeyd diyor ki: «O’nun inmesi, rahmetiyle yönelmesidir. Çünkü nüzûl, yukarıdan aşağıya doğru bir cismin inmesi demektir. Allah ise bu mânada olan inişten münezzehtir. Nüzûlle ilgili vârid olan haberlerin hepsi müteşabi- hattandır. Âlimler bu hususta ikiye ayrılmıştır: Birinci kısma dahil olan âlimler, bunun te’vilini (yorumunu) Allah’a bırakıp tefsirinden kaçmışlardır. Avnı zamanda Allah’ın noksan sıfat
lardan münezzeh olduğunu kesinlikle ifâde etmişlerdir. İkinci kısma dahil olanlar, Allah’a lâyık olduğu ölçüde yorumunu yapmışlardır. Bu da duruma göre değişir: «Allah dünya semâsına iner »i, emrinin ve meleklerinin inmesiyle te’vîl etmişlerdir. Bunda bir istiare vardır; mânası ise, duâ edenlerin duâlarmm kabul olunacağına lütufkâr bir iltifattır. Hattabî diyor ki: Bu hadîs, sıfat hadîslerindendir. Selef mezhebine göre, buna îmân etmek vâcibdir; zâhiri üzere bırakıp keyfiyyeti nefyetmek gerektir. Çünkü Allah’ın benzeri yoktur. O her türlü noksan sıfatlardan, beşerî niteliklerden münezzehtir. O, her şeyi hakkıyle işitir ve her şeyi gereği gibi bilip görür. Gecenin son bölümünün üçte birinin tahsis edilmesindeki hikmet nedir? Aynı zamanda bir cemaat bu rivâyeti diğerleri üzerine tercih etmişlerdir. Cevap olarak diyebiliriz ki: Buradaki tahsisten maksad, Allahü Teâlâ’nın rahmet nefhalarmın arz-ı endâm ettiği vakittir. İhlâs ehlinin ibâdet ettiği vakit çoğu zaman bu kesime tesadüf eder. Bazı rivâyetlere göre: Gecenin son bölümü, duâ ve istiğfar için en üstün vakittir. Nitekim îbni Mes’ud (R.A.) diyor ki: «Yâkub Peygamber (A.S.) oğlu hakkında yapacağı duâyı seher vaktine bırakmış ve şu sözüyle bunu ifâde etmiştir: Sonra sizin için istiğfar edeceğim.» Rivâyete göre, Dâvud Peygamber (A.S.), Cebrâil’e (A.S.) sordu : — Hangi gece daha duyarlıdır? — Bilmiyorum, ancak Arş-ı A’lâ seher vaktinde titrer. Diye cevap vermiştir. Sonra bilmiş ol ki: Teheccüd namazı hakkında âlimlerin görüşleri farklıdır: a) Bu namaz mendûptur. b) Vâcibdir. c) Yalnız Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’e tarzdı., trn iıu- sus îbni Abbas’dan (R.A.) rivâyet edilmiştir. Haşan el-Basrî ve îbni Sirîn (R.A.) Hazretleri ise, bu namazın her müslümana farz olduğunu söylemişlerdir. Bu farz bir süt sağma müddeti içinde bile olsa yerine getirilmelidir. Çünkü Cenâb-ı Hak, «Kur an’dan size kolay gelenini okuyun!» buyurmuştur. Nitekim aynı husus el-Aynî’de de belirtilmiştir. Büyük sahâbî Muğîre bin Şu’be (R.A.) diyor ki: «Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz’in ayaklan, çok namaz kılmaktan ve fazlaca namazda ayakta durmaktan dolayı şişmişti. Ashâbdan biri ona dedi ki: «Ya Resûlâllah! Sizin geçmiş ve gelecek günahlarınız bağışlanmıştır. Bununla beraber kendinize bu kadar sıkıntı neden veriyorsunuz?» Bunun üzerine Efendi’- miz (S.A.V.) o adama dedi ki: «Şükreden bir kul olmayayım mı?» Gaalib el-Kattan anlatıyor: — Ticârî bir gaye için Kûfe’ye gittim. A’meş Hazretleri’- ne yakın bir yerde konakladım. Fırsat buldukça ona gider, sohbetine iştirak ederdim. Bir gece yine onun meclisinde bulunurken Basra’ya dönmeyi arzuladım. O gece A’meş Hazretleri kalkıp teheccüd namazı kıldı ve sonra şu âyeti okudu: «Allah, melekler ve adâleti yerine getiren ilim sâhipleri, O’ndan başka ilâh olmadığına şâhidlik etmişlerdir. O’ndan başka ilâh yoktur.. O, güçlüdür, yegâne hikmet sâhibidir. Allah katında dîn, şüphesiz İslâmiyet’tir.»188 Ve sonra şöyle dedi: «Allah’ın kendi nefsine şâhidlik ettr- ği şeyle ben de şâhidlik ediyorum ve bu şâhidliği Allah’a emanet ediyorum. Bu benim için Allah katında bir emanettir!..» Dikkatle dinledim, bu sözü birkaç defa tekrar etti. Sonra onunla birlikte namaz kıldık ve kendisine Allah’a ısmarladık derken şunu da söylemeyi ihmal etmedim: — Yukandaki âyeti birkaç defa tekrar ettiğinizi işittim. Bu hususta size gelen bir haber mi vardır? Bu sorum üzerine A’meş Hazretleri dedi ki: — Vallahi bu hususu sana bir seneye kadar anlatmıya- cağım!. Bunun üzerine onun kapısı önünde yüzükoyun yerlere kadar kapandım ve bir sene oradan ayrılmadım. İkamet müddetim olan bir sene dolunca hazretin huzuruna çıktım ve: — Yâ Ebâ Muhammed! Andolsun ki bir. sene geçti. Benim ne demek istediğimi anladı ve şu cevabı verdi: — Ebû Vâil bana haber verdi. O da Abdullah’tan rivâyet etmiştir: Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz buyurdu ki: «Kıyâmet günü bu âyeti .okuyanı ile birlikte getirirler. Cenâb-ı Hak şöyle hitab eder: Benim şu kulumun nezdimde bir emaneti vardır ve benim ona vermiş olduğum bir va’dim mevcuttur. Ben ise ahdini yerine getirenlerin en önde olanıyım ve en haklı bulunanıyım; şu kulumu cennete koyun!» el-Maalim kitabında da bu husus aynen nakledilmiştir.188 Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz, Cenâb-ı Rabbü’l-Âlemîn’den naklen kudsî hadîste buyurdu ki: «Aziz ve Çelil olan Allah buyuruyor: Kendimi kendi nefsime şâhid edindim ki, benden başka hakikî hiç bir ilâh yoktur. Bir’im, eşim ortağım yoktur. Muhammed benim kulum ve Resûlümdür. Kim benim hükmüme (kaza ve kaderime) razı olmazsa, verdiğim belâya sabretmez ve nimetlerime şükretmezse, Ben’den başka bir rabbe kulluk etsin..»187 Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz’in şükrün fazileti hakkında da derin bilgisi vardı. Bu bakımdan şükür hususunda bir hayli ileri gitmiş ve lâyık olanını yapmaya çalışmıştı. Yapılan rivâyetlere göre, gece kalkıp ibâdette bulunduğu için ayakları şişip yürüyemez hale gelince, Hazret-i Âişe Vâlidemiz buna dayanamayarak O’na dedi ki: — Ey Allah’ın Peygamberi! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarım bağışlamadı mı? (Bu kadar sıkıntı niye?) Cevaben buyurdular ki: — Şükreden bir kul olmayayım mı? Yâni Rabbime bolca şükretmeyeyim mi? Bu haberde, gece kalkıp ibâdet etmenin fazileti ve kemâliüzerine tenbih vardır. Nitekim Cenâb-ı Cenâb-ı Peygamber (S A.V.) gece kalkmayı, Allah’ın nimetine karşı şükür saymıştır Açıktır ki, Allah’ın nîmeti pek büyüktür. O halde O’na îcbrşı şükretmek de o nisbette büyük olmalı değil midir? Peygamber (S.A.V.) Efendimiz gece kalkıp ibâdet etmeyi bu büyük nimete şükür sayınca, gece ibâdetinin ne büyük bir ibâdet olduğu anlaşılmış oluyor. Bir hadîs-i şerifte buyuruluyor ki: «Benim şu mescidimde kılman bir namaz, Mescid-i Haram hâriç diğer mescidlerde kılınan on bin namazdan efdâldir. Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz, başka mescidlerde kılman yüz bin namazdan efdâldir.» Ve sonra devamla buyurdular ki: «Size bundan daha üstün bir ibâdetten haber vereyim mi?» Ashâb-ı kirâm : — Evet, ya Resûlâllah, dediler. Buyurdu ki: —’ Gecenin karanlığında kalkıp güzelce abdest alan ve sırf Allah rızasını düşünerek iki rek’ât namaz kılan kimsenin ibâdeti.188 Âişe Vâlidemiz’den (R. Anhâ) yapılan rivâyette, diyor ki: — Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz gece kalkıp ibâdet etmeyi kaçırdığı zaman, kuşluk vaktinde onu acele kaza etmeye çalışırda Bunu kaza etmek vâcib değildi; belki ihtiyat yollu bir kaza idi. Çünkü devam edilegelen vird vaktinde yapılmayınca, onu başka bir vakitte telâfi etmek gerekir; tâ ki ecir ve sevâp kopmayıp devam etmiş olsun. Îlâhî feyiz inkıtâa uğramasın ve teveccüh sürüp gitsin. Îlâhî bahşiş devam etsin.. Muttasıl senedle îbni Mes’ud’dan (R.A.) yapılan rivâyette, Resûlüllah (S .A.V.) Efendimiz buyurdular ki : «Rabbimiz, döşeğinden ve yorganından, yatağına ve âile- sine olan sevgisi arasmda (sıyrılıp) fırlayarak namaza kalkan adama hayret eder (onım bu hareketini üstün tutar) ve meleklerine der ki: «Kuluma bakırı, yatak ve yorganından —bunlara ve âilesine olan sevgisine rağmen— sırf benim katrmdakine rağbet ederek ve ondan endişe duyarak fırlayıp namaza kalktı!..» Ve Rabbimiz, Allah yolunda savaşan, arkadaşlarr bu savaşta hezimete uğrayan ve o da başma geleceğini bilerek geri dönüp kanr dökülünceye kadar savaşan kimseye de hayret etmiş (onun kadrini yüceltmiştir.) Allah meleklerine buyurur ki: Kuluma bakın, benim katımdakine rağbet ederek ve ondan korkarak, kanı dökülünceye kadar savaştı!.»189 Diğer hadîslerde ise şöyle buyuruluyor : «Gece kalkıp ibâdete gerekli olun! Çünkü bu, sâlih kişilerin âdetidir. Allah’ınıza yakınlıktır. Günahları temizleyicidir. Bedendeki hastalığı def’edicidir.. Aynı zamanda insanı günahtan alıkoyucudur.»190 «Cennette, içi dışından, dışı içinden görünen köşkler vardır. Cenâb-ı Hak bunları yumuşak söz söyleyen, Allah için muhtaçlara yediren, oruç tutan, halk uyurken gece kalkıp namaz kılan kimselere hazırlamıştır.»191 Aynı hadîs el-Maalim kitabında Secde sûresinin tefsirinde nakledilmiştir. «Gecenin ortalarmda iki rek’ât namaz, hataları temizler.»192 «Âdemoğlunun gecenin ortalarında kıldığı iki rek’ât namaz ona dünyadan ve dünyada olan şeylerden hayırlıdır. Ümmetime meşakkat olmamış olsaydı, gece kalkıp namaz kılmayı onlara farz kılardım.»193 Sa’lebî’nin îbni Abbas’dan (R.A.) yapmış olduğu rivâyette
TEHECCÜD NAMAZI HAKKINDA VÂRİD OLAN ÂYETLER VE SAHÎH HADÎSLER — TEHECCÜDDE BULUNAN KİMSEYE VÂKİ OLAN TECELLÎLERLE İLGİLİ KUDSÎ HABERLER
12
Eki