FÜTUHÂT-Î MEKKİYYE’de Fâtiha’nm tefsiri bölümünde ŞEYH Muhyiddin ARABÎ (K.S.) diyor ki: «Fâtiha-i Şerife’yi okuduğun zaman onu Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm ile birleştir ve hiç kesmeden bir nefeste onu tamamla. Allahü Azîm’e yemin ederek derim ki: Ebül Hasen bin Ali bin Ebil Fetih bana haber verdi; tarih olarak takvim Hicrî 601’i gösteriyordu. Ondört râvi birbirinden naklederek Hazret-i Ali’ye isnad ederler. O da Ebûbekir SIDDÎK’dan, o da Hazret-i Muhammed (S.A.V.) Efendimiz’den, o da Cebrâil’den, (A.S.) o da İsrafil’den (A.S.) rivâyet etmiştir:
Cenâb-ı Hak, İsrafil’e (A.S.) hitaben şöyle buyurmuştur: «Ya Isrâfil! İzzetime, celâlime, cömertliğime, keremime andolsun ki; kim Bismillâhi’r-Rahmâni’r- Rahîm’i Fâtiha’ya bitiştirerek bir defa okursa, şâhid olun ki, onu bağışlarım, onun iyiliklerini kabul eder, kötülüklerini bağışlarım. Onun dilini cehennemde yakmam. Onu kabir azâ- bından kurtarırım. Kıyâmetin azâbından uzaklaştırırım. En korkunç sayılan günün azâbından korurum. O bana peygamberlerden ve velîlerden önce kavuşur.»682 Aynı rivâyeti İsmail Hakkı hazretleri Rûhu’l-Beyân tefsirinde nakletmiştir. Başka eserlerde de buna yer verilmiş ve çeşitli açıklamaları yapılmıştır. Sa’lebî’nin yapmış olduğu rivâyete göre, Ebû Hüreyre (R.A.) diyor ki: Ben, Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz’le birlikte mescidde bulunuyordum. Bir adam o sırada içeri girip namaz kılmaya başladı.
EÛZÜ çekip ELHAMDÜ LÎLLÂHİ RAB- BÎ’L ÂLEMÎN dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz o adamı çağırdı ve şöyle buyurdu : «A adam! Namazı kendi üzerinde kesip noksan bıraktın.
BİSMÎLLÂHİ’R-RAHMÂNÎ’R-RAHÎM’in Fâtiha’dan olduğunu bilmiyor musun? Kim Besmele’yi terkederse, bir âyet terket- miş olur. Bu yüzden de namazını bozmuş olur.» Ebû Ubeyd’in Muhammed bin Kâ’b el-Karazî (veya Ku- rezî)’den yapmış olduğu rivâyete göre, bu zat şöyle demiştir: «Fâtiha-i Kitab Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm ile birlikte yedi âyettir.»®83 Yapılan rivâyete göre, büyük sahabî Ebû Derdâ (R.A.) diyor ki; Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz’e şöyle sordum : — Anam babam sana fedâ olsun yâ Resûlâllah! Ne kadar namaza kalkıp bir rek’ât kılarsam mutlaka onda Fâtiha’yı okurum (Buna ne buyurursunuz?)
— Çok iyi, çok iyi.. Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ ve Mâide sûrelerinin kâfi gelmediği yerde Fâtiha kâfi gelir, diye cevap verdiler.
— Bazen de Bakara sûresini ve benzerlerini okurum. Ama onlarla birlikte Fâtiha’yı okumam.. Deyince; Resûlüllah (S.A.V.) ona :
— Fâtiha-i Kitab Kur’ân bedel yeterli olur. Eğer Fâtiha-i Kitab terazinin bir kefesine, Kur’ân’m geri kalan kısmı da bir kefesine konulsa, Fâtiha-i Kitab ondan yedi defa ağır gelir, buyurdu.884 Aynı rivâyete Rûhu’l-Beyân tefsiri ile ed-Dürrü’l-Mensur kitabında yer verilmiştir. Arzu edenler bu kitaplara müracaat edebilirler. Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz bir gün Ubey bin Kâ’b’e şöyle sordu :
— Namazda nasıl okuyorsun?
Bunun üzerine Ubey Hazretleri Fâtiha’yı okudu. Peygamber Efendimiz :
— Canımı kudret elinde tutan Allah’a andolsun ki, ne Tevrat’da, ne Incil’de, ne Zebûr’da, ne de Kur’ân’da bunun bir benzeri daha indirilmemiştir. Şüphesiz ki Fâtiha tekrar eden yedi âyetli bir sûredir ve o, Kur’ân-ı Âzîm’dir ki bana verilmiştir.»685 Bu konuyla ilgili diğer bazı hadîs-i şerifler : «Fâtiha-İ Şerîfe’yi okuyan kimse, TEVRAT, ÎNCÎL, ZE- BÛR ve KURÂN’ı, İdris ve İbrâhim peygamberlere indirilen sahifeleri yedi defa okumuş gibi olur. Ona her harf başma bir derece verilir ki her bir derece arası gökle yer arası kadardır.»686 «Fâtiha-i Şerîfe’yi okuyan, Tevrat, Incil, Zebûr ve Kur’ân’ı okumuş gibi olur.»687 «Ümmü’l-Kur’ân (Fâtiha), başkasının yerine geçer; ama başkası onun yerine geçemez.»688 Ebû Saîd bin Mualla (R.A.) diyor ki:
— Namazı kılıyordum. Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz beni çağırdı. Namazımı bitirinceye kadar cevap vermedim. Sonra Resûlüllah’a gittiğimde buyurdular ki:
— Bana gelmekten seni alıkoyan nedir? — Namaz kılıyordum, diye cevap verdim.
Bunun üzerine dediler ki :
— Allah Kur’ân’da: «Ey iman edenler! Allah ve Peygamber sizi, hayat verecek şeye çağırdığı zaman icâbet edin..» buyurmuyor mu? Size Kur’ân’daki en büyük sûreyi öğreteyim mi? Henüz mescidden çıkmadan..
Râvi der ki: Resûlüllah böyle söyledikten sonra elimi tuttu ve mescidden çıkmak isterken dedim ki:
— Ya Resûlâllah! Bize, size Kur an’daki en büyük sûreyi (kadri yüce âyetleri) öğreteyim mi, diye buyurmuştunuz
.— O, ELHAMDÜ LÎLLÂHÎ RABBÎ’L-ÂLEMÎN… ’dir. O devamlı tekrarlanan yedi âyetlidir; Kur’ân-ı Azîm’dir ki bana verilmiştir.689 Diğer bir rivâyette ise şöyle naklediliyor : «Mustafa (S.A.V.) yemin ederek dedi ki: Canımı kudret elinde bulunduran Allah’a andolsun ki, ne Tevrat’ta, ne Incil’de, ne Zebûr’da, ne de Kur’ân’da Fâtiha’mn bir benzeri daha indirilmemiştir. Şüphesiz ki o, devamlı tekrarlanan yedi âyetli ve Kurân-ı Azîm’dir ki bana verilmiştir.» «Kur’ân’da daha çok hayırlı olan sûre, ELHAMDÜ LİLLÂ- Hİ RABBİ ’L-ÂLEMÎN ’dir. »690 «Kur’ân’m en üstün . sûresi, ELHAMDÜ LİLLÂHİ RAB- Bİ’L ÂLEMÎN’dir.»691 Sâib bin Yezid (R.A.) diyor ki: «Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz fazladan olarak bana Fâtiha’yı yazıp beraberimde taşımamı söyledi. (Ben de öyle yaptım).»692 Hazret-i Enes bin Mâlik (R.A.) de diyor ki: Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz bir yolculuklarında bir yere konakladı. Ashâb-ı kiramdan biri Resûlüllah’m (S.A.V.) yanında yürüyordu. Peygamber (S.A.V.) ona dönüp baktı ve «Kur’ân’m faziletini sana haber vereyim mi?» Ve sonra ELHAMDÜ LÎLLÂHÎ RABBİ’L-ÂLEMÎN’i okudu.69″ «Dört şey var ki onlar ARŞ’m altındaki hâzinelerden indirilmiştir. Onlardan başka bu hâzinelerden bir şey indirilmemiştir: ÜMMÜ’L-KİTAB (Fâtiha), ÂYET-İ KÜRSÎ, BAKARA sûresinin son kısmı ve KEVSER sûresi.»094 îbni Abbas’dan (R.A.) yapılan rivâyette deniliyor ki: «Fâtihatü’l-Kitab, Kur’ân’m üçte birine denktir.» îmamSüyûtî’nin el-îtkan adlı kitabında da aynı rivâyete yer verilmiştir.695 «Allah şüphesiz ki üzerime öyle bir sûre indirdi ki benden önce onu hiçbir nebi ve resûle indirmemiştir. (O Fâtiha sûresidir).» Cenâb-ı Peygamber (S.A.V.) devamla buyurdular ki: «Allahü Teâlâ buyuruyor ki: Bu sûreyi kendimle kulum arasında ikiye böldüm; yarısı benim, yarısı da kulum içindir. Benimle kulum arasındaki âyete gelince: Kulum, Bismillâhi’r- Rahmâni’r-Rahîm deyince, Allahü Teâlâ: Kulum beni gönül yufkalığı ifade eden iki isimle çağırdı. Biri diğerinden daha yufkadır: Rahîm, Rahmân’dan daha çok yufkalık ifâde eder; ama ikisi de yufkadırlar. Kul, el-hamdü lillâh, deyince Cenâb-ı Allah: Kulum bana şükretti ve bana hamdetti, buyurur. Kul, Rabbi’l-âlemîn, deyince Allahü Teâlâ: Kulum, benim âlemlerin Rabbi olduğuma şehadet etti, buyurur. (Şöyle ki: Allah insanların, cinlerin, meleklerin, şeytanlarm, diğer yaratıkların ve her şeyin terbiye edicisi, rızkını vericisi, kemâle götürücüsüdür) Kul, Er-Rahmâni’r-Rahîm, deyince Allahü Teâlâ: Kulum, kıyâmet günü benden başka hükümran bulunmadığına şeha- dette bulundu, buyurur. Kul, Mâliki yevmi’d-Dîn, deyince, Allah: Kulum beni övdü, buyurur. Kul, iyyâke na’büdü deyince, Allahü Teâlâ: Bu benimle kulum arasındadır. Kulum ancak bana ibâdet ediyor. Kul, îyyâke nestaîn deyince, Allahü Teâlâ: Bu kulum içindir; ona istediği verilecektir. Fâtiha’nın geri kalan kısmının tefsiri ise şöyledir : «Bizi doğru yola irşâd et.» Doğru yol, İSLÂM dinidir. Çünkü başka dinler doğru yoldan ayrılmışlardır. Çünkü onlarda TEVHÎD akidesi kalmamıştır. «Nimetine erdirdiğin kulların yoluna…» Nimetten maksad, İslâmiyet ve nübüvvettir. «Gazaba uğrayanların yoluna da değil.» Gazabına uğrattığın milletlerin dinine, yahudî ve hıristiyanlarm yoluna koyma.. «Sa- pıtanlarm yoluna da değil.» Onlardan maksad, hıristiyanlardn. Onlar İlâhî yoldan ayrıldılar. Bu sebeple Allah onlara da gazab etti. Onlardan bir kısmını maymun ve domuz karakterli yaptı. Bir kısmı da azgınlara, Hak’tan yüz çevirenlere kulluk ettiler; onlan da aynı âkıbete uğrattı. îşte bunlar dünyada da, âhirette de yeri en kötü olanlardır. Kur’ân-ı Kerîm bunlardan şu veciz cümlelerle bahsetmektedir: «Allah katında bundan daha kötü bir karşılığın bulunduğunu size haber vereyim mi? De, Allah kime lânet ve gazab ederse, kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana kulluk kılarsa, işte onlar, yeri en kötü ve doğru yoldan en çok sapmış olanlardır.»896 Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor: «İmam (Fâtiha’yı okuyup sonunda (VELÂD- DÂLLÎN dediğinde siz ÂMÎN deyin. Allah da sizin bu duanızı kabul buyurur.» Kudsî bir hadîste de buyuruluyor ki : «Cenâb-ı Hak bana, ya Muhammed! Bu (Fâtiha) senin ve ümmetinin ve sana uyanların kurtuluşudur ki sizi cehennem azâbından kurtannnz.» îmam Beyhakî, yukarıda RAHMÂN ve RAHÎM isimlerinin tefsirinde «iki yufka» tabirinin değişik olduğunu söylüyor, aslında «refikanı» tabiri kullanılmıştır, REFÎK ise Allah’ın isimlerinden biridir, diyor. Ubey bin Kâ’b (R.A.) diyor ki: Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz Fâtiha’yı okuduktan sonra şöyle dedi: Rabbiniz, ey âdem oğlu! buyuruyor, senin üzerine yedi âyet indirdim: Üçü benim içindir, üçü senin içindir. Biri de benimle senin arandadır. Bana ait olan üç âyet: ELHAMDÜ LİLLÂHÎ RABBÎLÂLEMÎN ERRAHMÂNÎRRAHÎM’dir. Sana ait olanı: ÎHDÎNASSIRATAL MÜSTAKİME SIRATALLEZİY- NE EN’AMTE ALEYHİM ĞAYRİL MAĞDÛBİ ALEYHİM VE- LADDÂLLÎN’dir. Benimle senin aranda olanı ise: tYYÂKE NA’
(BÜDÜ VE ÎYYÂKE NESTAÎN’dir. Senden ibâdet, benden sana yardım..607 Ebû Saîd el-Hanefî (rahmetullahi aleyh) diyor ki: Bu hadîste birkaç işaret vardır : a) Cenâb-ı Allah: «Bu sûreyi kendimle kulum arasında yarıya boldüm» buyurmuş; kendimle Cebrâil ya da Mikâil arasında veya kendimle gökteki melekler arasında böldüm buyur- mamıştır. O gök melekleri ki bir an olsun günah işlemezler, Allah’a isyanda bulunmazlar. «Kendimle Muhammed (SA.V.) arasında böldüm» de buyurmamıştır. Ki o, önce gelenlerle sonra gelecek olanların efendisidir. Böyle buyurmuş olsaydı, hem Hazret-i Muhammed’in, hem de Cebrâil ile Mikâil’in kadrini bir kez daha yüceltmiş olacaktı. Ama böyle buyurmamış- tır. «Bu sûreyi kendimle günahkâr kulum arasında böldüm» buyurmuştur. Bununla halkın, Allah’ın günahkâr olan kuluna karşı fazl u keremini bilmesi kasdedilmiştir. b) Allahü Teâlâ buyuruyor ki: «Bu sûreyi kendimle kulum arasında böldüm. Yansı benim için, yarısı da onun içindir. Kulumun payı benim payım gibidir. Ona bu sûreyi verdim ve kendi payımı onunkinden artık kılmadım; tâki halk kendilerinin çok kerem sahibi bir ilâhları olduğunu bilmiş olsunlar. c) Allahü Teâlâ buyuruyor ki: Kulum ELHAMDÜ LİLLÂ- Hî RABBÎL ÂLEMİN deyince, Allah «kulum bana hamdetti» buyurur ve bu sözle kulunu bütün cefa ve isyanına rağmen yedi defa anar. Tâki kul O’nun lûtf u keremini, ihsanını ve fazlını bilmiş ola.. «Kulum bana hamdetti» deyince bunu göklerde ve yeryüzünde bir cilve olarak anar. Halbuki meleklerinin ve gök ehlinin hamdini böylece anmamıştır. Melekler: «Biz sana hamdediyor, hamdinle seni tesbîh ediyor ve seni takdîs ediyoruz» dediklerinde Allah onlara şöyle buyurmuştu: «Sizin bilmediğinizi ben bilirim; benim bildiğimi siz bilmezsiniz.» d) Allah abd (kul) kelimesini kendine izafe ederek «AB(Dλ buyurmuştur. Dünya hükümdarlarının kulları, kendilerine bu isim verildiği için iftihar ederler. Hükümdarlar hükümdarı olan Allah’a kul olanlar bununla nasıl iftihar etmezler? Bilmiş ol ki, Allah’ın kula olan cevap türleri ikiye ayrılır: Baş eğen itaatli için ibâdetinin kabulünü, günah işleyip isyan eden için günahlarının bağışlanmasını ifade eder. Ebû Hüreyre’den (R.A.) yapılan sahih rivâyette, Resûlüllah (S.A.V.) buyurdular ki: «Kim bir namaz kılar da onda Fâ- tiha’yı okumazsa, o namaz noksandır, o namaz noksandır, o namaz noksandır.»698 Râvî diyor ki: Ebû Hüreyre’den sordum, dedim ki: — Bazen imamın arkasında bulunurum da… Ebû Hüreyre sözümü yarıda kesip bileğimi sıktı ve : — Ey Fârisî! O zaman da sen içinden oku., dedi ve sonra şunu ilâve etti: Çünkü ben, Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz’in şöyle buyurduğunu da işittim: Allahü Teâlâ buyurdu ki: Ben namazı kendimle kulum arasında ikiye böldüm; yarısı benim için, yarısı da kulum içindir. Hem kulum için istediği verilecektir. O halde Fâtiha’yı okuyun. Kul: ELHAMDÜ LÎLLÂHÎ RABBÎL ÂLEMÎN deyince, Allah: Kulum bana hamdetti, buyurur. Kul: ERRAHMÂNÎRRAHÎM deyince, Allah: Kulum beni övdü, buyurur. Kul: MÂLÎKÎ YEVMÎDDÎN deyince, Allah: Kulum benim azametimi ululadı ve bana saygı gösterdi, buyurur. Kul: ÎYYÂKE NA’BÜDÜ VE ÎYYÂKE NESTAÎN deyince, Allah: îşte bu âyet benirüe kulum arasındadır. Kulum için istediği verilecektir. Kul: ÎHDÎNAS SIRATAL MÜSTAKÎM, SI- RATALLEZÎYNE EN’AMTE ALEYHÎM ĞAYRÎL MAĞDÛBÎ ALEYHÎM VELADDÂLLÎN deyince, Allah: Bunlar kulum içindir ve ona istediği verilecektir.» Hazret-i Enes bin Mâlik’den (R.A.) rivâyet edilen hadîste ise, Resûlüllah (S.A.V.) buyuruyor ki: «Fâtiha’yı okumayanın namazı makbul değildir. İbni Abbas (R.A.) Hazretleri diyor ki: — Bir ara, yanında Cibrîl-i Emîn bulunduğu halde oturmakta olan Resûlüllah (SA.V.) üst tarafından kapı gıcırtısı gibi bir ses duydu. Cibril (S.A.V.) başını göğe doğru kaldırdı ve dedi ki: «Bu, gökte açılan bir kapıdır ki daha önce hiç açılmamıştır.» O kapıdan bir melek inip Peygamber (SA.V.) Efendimiz’e geldi ve dedi ki: Sana verilen fakat senden önce hiç bir nebîye verilmeyen iki nur ile seni müjdeliyorum. Fâti- hatü’l-Kitab ve Bakara sûresinin son kısmı.. Bunlardan bir harf okunduğu takdirde mutlaka şu kadar karşılık verilecektir!700 ESRARU’L-FÂTİHA adlı eserde de aynı rivâyete yer verilmiştir. Rivâyete göre, Mi’rac gecesi Allah, Peygamber Efendimiz’e şöyle buyurmuştur: «Ey Muhammed! Peygamberlere hitapta bulun, onlara Fâtiha’yı ve Bakara sûresinin son kısmını oku. Çünkü bu ikisi ARŞ hâzinelerinden iki hazinedir ki senden önce hiç bir peygamber hâzinelere erişememiştir.» Hazret-i Enes’den (R.A.) yapılan rivâyete göre, deniliyor ki: «Fâtiha’yı ve Kul Hüvallahü Ehad’i okuduğun zaman, ölümden başka her şeyden güven içinde olursun.»701 İlim kapısı Hazret-i Ali’nin (R.A.) şöyle dediği rivâyet edilmiştir: «Fâtiha-i Şerife, ARŞ altındaki hâzineden Mekke’de inmiştir.»702 Ebû Zeyd (R.A.) diyor ki: Peygamber (S.A.V.) Efendimiz – le beraber bulunuyordum. Medine’nin geniş ve açık geçitlerinden geçerken bir adamm kalkıp Kur’ân okuduğunu, Fâtiha-i Şerîfe’yi tilâvet ettiğini işitti. Bunun üzerine buyurdu ki: «Bitirinceye kadar dinle!» Sonra şunu ilâve ettiler: «Kur’ân’- da bu sûrenin bir benzeri daha yoktur.»703 Konumuzla ilgili diğer hadîsler: «Okumaya başlamrken kim Fâtiha-i Şerife’ye hazır olursa, Allah yolunda bir ülkenin fethine hazır olan gibi sayılır. Kim de Fâtiha’nın son kısmına hazır olursa, savaşta elde edilen ganimetlerin taksimine hazır olmuş gibi olur.»704 ed-Dür- rü’l-Mensûr’da da aynı rivâyete yer verilmiştir. «Fâtiha-i Şerife’yi okuyan kimse, Tevrat’ı, Incil’i, Zebur’u ve Furkan’ı okumuş gibi olur. Ve her âyete karşılık yeryüzü dolusu altm Allah yolunda tasadduk etmiş gibi sayılır ve Ce- nâb-ı Allah onun bedenini cehennem ateşine haram kılar. Peygamberlerden sonra cennete ondan daha zengini girmiş olmaz.»705 «Fâtiha’yı okuyan kimse Tevrat’ı, İncil’i, Zebur’u, İdris (A.S.) ile İbrahim’in (A.S.) sahifelerini yedişer defa okumuş gibi olur. Ben size Fâtiha’nın her harfine karşılık verilecek dereceleri vasfetmek istedim. Ama bu hususta bana müsaade edilmedi Ancak Fâtiha’yı okuyana müjde olsun, derim.» Resûlüllah (S.A.V.) bu son cümleyi üç defa tekrarladı. «Mi’rac gecesi yolculuğumda, arşm altmda bir müddet durdum. Bir ara başımı kaldırdım; üstte inci ve yakuttan asılı iki levha gördüm. Birinde Fâtiha-i Şerife, diğerinde Kur’ân’m tamamı yazılı idi. Bunun üzerine, ya Rabbî dedim, bu iki levha ile ümmetime ikramda bulun. Cenâb-ı Hak bu isteğime şu cevabı verdi: «Sana ve ümmetine bu iki levha ile ikramda bulundum.»706 Kur’ân-ı Kerîm’de: «Andolsun ki biz sana tekrarlanan yedi âyetliyi (Fâtiha) ve şu büyük Kur’ân’ı verdik»707 meâlindeki âyet buna işaret etmektedir. Yukarıdaki hadîsi beyandan sonra Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz devamla şöyle buyurdu : — Ya Rabbî! dedim, Fâtiha’yı okuyanın sevabı nedir? — Ya Muhammed! O yedi âyettir. Kim onu bir defa okursa, ona cehennemin yedi kapısını haram kılarım. (Nitekim Kur’ân’da cehennemin yedi kapısı vardır, buyurulmuştur.) — Kur’ân’m tamamını bir defa okuyana ne gibi sevap vardır? — Her harfine karşılık cennette ona bir ağaç veririm ki cennette ne gibi bir nîmet varsa o ağaçlarda bulunur. Bunun üzerine levhaya baktım, ne göreyim? Üzerinde üç ayrı yerde nur gördüm. Bunun üzerine Rabbime sordum : — Ya rabbî! Âyet-i Kürsî’nin sevâbı nedir? — Onlar Âyet-i Kürsî’nin, Yâ-Sîn ve Kul Hüvallahü Ehad- in yerleridir, buyurdu. Devamla sordum: — Ya rabbî! Âyet-i Kürsî’nin sevâbı nedir? — O, benim sıfatımdır. Bir defa okuyan kıyâmet günü arada perde olmaksızın bana bakar. «O gün bir kısım yüzler rablerine bakıp parlayacaktır» meâlindeki âyet buna işaret etmektedir. YÂ-SÎN sûresine gelince; o Kur’ân’m kalbidir. Seksen âyettir. Kim bu sûreyi günde bir defa okursa, benden ona seksen rahmet verilir. Yirmisi hayatında iken, yirmisi ölüm anında, yirmisi kabirde, yirmisi de kabrinden kalktığında… Kabrinden kalktığında onun boynuna nurdan bir tasma takılır. Başına nurdan bir taç konulur. Buna «vakar tâcı» denilir, Sırat üzerinden yıldırım hızıyla geçer ve o zümrenin evvelinde parıldar. Cennette ise Hazret-i Muhammed’in arkadaşlarından olur. Kul Hüvallahü Ehad’e gelince, o benim nisbetimdir. Dört âyettir. Kim onu okursa kendisine cennette akan dört ırmağı veririm. Kur’ân’da bu nehirlere işaretle buyuruluyor ki: «Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennet şöyledir: Orada tertemiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır. Onlara orada her türlü meyva ve rablerinden mağfiret vardır.»708 Diğer bir hadîs-i şerîfte de buyuruluyor ki: «Cibril (A.S.) bana şöyle dedi: Ey Muhammed! Ben daha önce senin ümmetine verilecek bir azâbdan korkuyordum. Fâtiha-i Şerife -inince, artık Allah’ın onlara azâb etmeyeceğine güvenim geldi. Bunun üzerine Cibril’e sordum : — Neden?.. — Çünkü Cenâb-ı Hak cehennemi günahkârlar için va’det- miş, (onlara bununla azâb edeceğini hatırlatmıştır). Kur’ân’- da bu husus şöyle beyân ediliyor: «Ve cehennem onların hepsinin toplanacağı yerdir. O cehennemin yedi kapısı olup her kapıdan onların girecekleri ayrılmış bir kısım vardır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise cennetlerde pınar başlarmda- dırlar. «Oraya güven içinde, esenlikle gidin» denilir.»709 Sonra Cibril (A.S.) devamla dedi ki: — Fâtiha’nm yedi âyeti vardır; kim onu okursa her âyet cehennemin kapısına bir perde ya da kapak olur da böylece ümmetin cehennem üzerinden salimen geçerler.710 Bize kadar gelen haberlerde, deniliyor ki: Rum meliki Kayser, Hazret-i Ömer (R.A.) Hazretleri’ne bir mektup yazarak şu hususu soruyordu: «Bize Incil’de (SE), (CÎM), (HÂ), (ZE), (ŞÎN), (ZÂ) ve (FÂ) harflerinin bulunmadığı bir sûreyi kim okursa ona cennet vardır, deniliyor. Incil’i aradık böyle bir sûre bulamadık. Siz kendi kitabınıza (Kur’ân’a) bir bakın; böyle bir sûre var mıdır?» Mektubu okuyan Ömer (R.A.) ashâb-ı kiramı topladı vo onlara Kur’ân’da böyle bir sûrenin bulunup bulunmadığını sordu. Ubey bin Kâ’b (R.A.) şu cevabı verdi: «Ey mü’minlerin emîri! Fâtiha-i Şerîfe’de bu sayılan yedi harf yoktur.» Hazret-i Ömer (R.A.) hemen bu hususun Rum Kayserine bir mektupla yazılmasını emretti. Kayser mektubu alınca (gizliden) müslüman oldu ve İslâmiyet üzere öldü.711 İlim adamlarımızdan bazısı bu hususa işaretle diyorlarki: (SE) harfinin bulunmaması, Fâtiha’yı okuyanın kıyâmet günü helâk olmayacağına; (CÎM) harfinin bulunmaması, cehennemden necat bulacağına; (HÂ) harfinin bulunmaması, okuyanın dünya ve âhirette hüsrana (ziyana) uğrayanlardan olmayacağına; (ZE) harfinin bulunmaması, kıyâmet günü cehennemde ah edip inleyenlerden olmayacağına; (ŞIN) harfinin bulunmaması, okuyanının bedbaht (şakî) olmayacağına, (ZÂ) harfinin bulunmaması, okuyanına kıyâmet günü can yakıcı bir azâbın dokunmayacağına; (FÂ) harfinin bulunmaması, okuyanına firak (Allahü Teâlâ’nm rahmetinden ayrı düşme) olmayacağına dair delil ve işaretler vardır. Ebû Saîd el-Hanefî (rahmetullahi aleyh) diyor ki: «Fâtiha’da (SE) harfinin bulunmaması, okuyanına güzel bir sevabın verileceğine delildir. Nitekim Kur’ân’da «Güzel sevap ise Allah katindadır» buyuruluyor. îçinde (CİM harfinin bulunmaması, okuyanına cennet verileceğine delildir. Kur’ân’ da: «Altından ırmaklar akan cennetler…» buyuruluyor. îçinde (HÂ) harfinin bulunmaması, okuyanına ebediyen cennette kalma rahmeti verileceğine delildir. îçinde (ZE) harfinin bulunmaması, okuyanı için bir fazlalık (ziyade ecir ve derece) olacağına delildir. Kur’ân’da: «İyi davrananlara daima daha iyisi ve fazlası verilir. Onların yüzlerine ne bir karalık, ne de zillet bulaşır. İşte onlar cennetliklerdir» buyruluyor.712 îçinde (ŞIN) harfinin bulunmaması, okuyanına cennet şarabı verileceğine delildir. Kur’ân’da: «Rableri onlara temiz bir şarap içirdi» buyuruluyor. îçinde (ZÂ) harfinin bulunmaması, okuyanının cennet gölgelerinde bulunacağına delildir. Kur’ân’da: «Şüphesiz ki Allah’tan sakınanlar, haram ve şüpheli şeylerden kaçınanlar gölgeliklerde ve pmarlarda olacaklar» buyruluyor. İçinde (FÂ) harfinin bulunmaması, okuyanına büyük bir fazilet olacağına delildir. Kur’ân’da: «Mü’minlere Allah tarafından büyük bir fazl u kerem olacağım müjdele!.» buyruluyor. Merfuan rivâyet edilen hadîs-i şerifte buyuruluyor ki«Bir milletin ya da topluluğun üzerine hükmolunmuş ke sinleşmiş azâbı Allah gönderir. O milletin ya da topluluğun ço cuklanndan biri mektepte EL-HAMDÜ LİLLÂHÎ RABBÎ’L ÂLEMİN okumaya başlar, Allah o yavrunun bu sesini işitin ce, onun sebebiyle o milletten ya da topluluktan kırk yıl azâ bı kaldırır.»713 Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz buyuruyor ki : «On şey on şeyi engeller : 1. Fâtiha, Allah’m gazabını, 2 Yâ-Sîn sûresi, kıyâmet günündeki susuzluğu, 3. Duhân sûresi, kıyâmet korku ve dehşetini, 4. Vâkıa sûresi, fakirliği, miskinliği, 5. Mülk sûresi, kabir azâbını, 6 Kevser sûresi, hasımlarm kinini, 7. Kâfir un sûresi, ölüm anında küfrü, 8. İhlâs sûresi, ikiyüzlülüğü, samimiyetsizliği, 9. Felâk sûresi, hased edenlerin hasedini, 10. Nâs sûresi, vesveseyi engeller.»714 Yapılan rivâyete göre yine Resûlüllah (SA.V.) Efendimiz buyurdular ki: «Kim evine geldiğinde HAMD sûresiyle İHLÂS sûresini okursa , Allah ondan fakirliği giderir, evinin hayr u bereketini çoğaltır.»713 Hazret-i Ali’den (RA.) yapılan rivâyete göre Peygamber (S.A.V) Efendimiz şöyle buyurmuştur: «Fâtiha tü’l-Kitab, Âyet-i Kürsî ve Âl-i İmrân’dan ŞEHÎDALLAHÜ… ÎNDELLA- Hİ’L-İSLÂM’a kadar ve KULÎ’LLÂHÜMME MÂLÎKE’L-MÜL- Kİ……. Bİ ĞAYRİ HİSAB’a kadar olan âyetler asılı bulunuyorlar. Bunlarla Allah arasında hiç bir perde yoktur. Allah bunları yeryüzüne indirmek istediğinde onlar «Ya Rabbî! derler, bizi yeryüzüne mi, sana isyân edenlere mi indiriyorsun?» Bunun üzerine Cenâb-ı Allah buyurur ki: «Kendi şanıma yeminettim: Kullarımdan kim sizleri her namazdan sonra okursa, mutlaka cenneti ona karargâh kılarım. Mutlaka onu Hazire- tü’l-Kuds denilen yüce makama yerleştiririm. Mutlaka günde ona yetmiş kez nazar kılarım. Mutlaka her gün onun yetmiş ihtiyacını yerine getiririm. Bunun en aşağı olanı, mağfirettir. Ve mutlaka onu her türlü düşman ve hasedçiden kurtarıp korurum. Ya da mutlaka ona yardımcı bulurum.»71” Hazret-i Enes (R.A.), Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz’in şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor: «Yanım döşeğe bırakıp uzandığın ve Fâtiha ile İHLÂS’ı okuduğun zaman, ölümden başka her şeyden güven içinde olursun.»717 Rivâyete göre: Allahü Teâlâ Arş’ın altında bir melek yaratmış, ayakta duruyor o. Başı insan başı gibi imiş. Sağmda yetmiş bin kanat, solunda da yetmiş bin kanadı varmış. Her kanadının üzerinde on iki bin baş ve her saf üzerinde bir saf melek ve her meleğin alm üzerinde Fâtiha sûresi, sağ yanağı üzerinde ihlâs sûresi, sol yanağı üzerine Şehidellah yazılıdır, önünde de yetmiş bin melek vardır ki hepsi de o meleğin alnına bakar dururlar ve Elhamdü lillâhi rabbil âlemin okurlar. ÎYYÂKE NA’BÜDÜ dediklerinde secdeye varırlar. Allah onlara, başlarım kaldırmaları için vahyeder ve buyurur ki: Ey meleklerim, başınızı kaldırın artık; çünkü ben gerçekten sizden razı oldum. Bunun üzerine melekler derler ki: Ey ilâhımız ve ey seyyidimiz! Muhammed ümmetinden Fâtiha’yı okuyandan da razı ol!. Allah onlara şu cevabı verir: Ey meleklerim! Şahid olun ki onlardan da razı oldum..718 Enes bin Mâlik’den (R.A.) yapılan rivâyete göre buyuruluyor ki: «Kul, ELHAMDÜ LÎLLÂHÎ RABBÎL ÂLEMÎN deyince, Allahü Teâlâ: îzzet ve celâlime andolsun ki hem dünyada, hem âhirette nimetin sana verilecektir. Kul: ERRAHMÂNÎ’R-RAHÎM deyince, Allahü Teâlâ: Dünyada da, âhirette de rahmetim sanadır. Kul: MÂLÎKÎ YEVMİDDÎN deyince, Allahü Teâlâ:Dünyada da, âhirette de fazl u keremim sanadır, buyurur. Kul: ÎYYÂKE NA’BÜDÜ VE ÎYYÂKE NESTAÎN deyince, Allahü Teâlâ: Dünyada da, âhirette de yardımım sanadır, buyurur. Kul: ÎHDÎNAS SIRATAL MÜSTAKÎM deyince, Allahü Teâlâ: Dünyada da, âhirette de hidâyetim sanadır, buyurur. Kul: SI- RATALLEZÎYNE EN’AMTE ALEYHİM deyince, Allahü Teâlâ: Habibim Muhammed’in şefaati dünyada da, âhirette de sanadır. Kul: ĞAYRİL MAĞDÛBÎ ALEYHİM deyince, Allahü Teâlâ: îzzet ve celâlime andolsun ki yakınlığım dünyada da, âhirette de sanadır, buyurur. Kul: VELADDÂLLÎN ÂMÎN deyince, Allahü Teâlâ: İzzetime, celâlime, azamet ve kibriyâma andolsun ki senin ismini bahtiyarlar divanına – tesbit edeceğim, bahtsızlar divanından sileceğim..™ Yine yapılan rivâyetlere göre, Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz buyurdular ki: «Kul ELHAMDÜ LİLLÂHİ RABBİL ÂLEMİN deyince, kendisine birinci göğün kapısı af ve geniş rahmetle açılır. ER- RAHMÂNİRRAHÎM deyince, kendisine ikinci göğün kapısı bereket ve mağfiretle açılır. MÂLİKİ YEVMİDDÎN deyince, kendisine üçüncü göğün kapısı izzet ve şerefle açılır. İYYÂKE NA’BÜDÜ VE İYYÂKE NESTAÎN deyince, kendisine dördüncü göğün kapıları tevfîk ve ismetle açılır. ÎHDİNAS SIRATAL MÜSTAKÎM deyince, kendisine beşinci göğün kapıları hayır ve hidâyetle açılır. SIRATALLEZÎYNE EN’AMTE ALEYHİM deyince, kendisine altıncı göğün kapılan fazilet ve keremle açılır. ĞAYRİL MAĞDÛBİ ALEYHÎM VELADDÂLLÎN deyince, kendisine yedinci göğün kapıları İslâm dini üzere sebatla ve sapıtmışlarm yolundan korunmakla açılır. ÂMÎN deyince, kendisine ARŞ’ın kapıları, BÎSMİLLÂHÎRRAHMÂNİRRAHÎM diyenin duâsımn kabulüyle açılır.» EL-HAMD: Beş harftir: NAMAZ ise beş vakittir. Kul EL HAMDÜ deyince, kendisine beş vakit namaz sevâbı yazılır. LÎLLÂH üç harftir. Bunu birinci kelimeye ekleyince sekiz harfeder Cennetin kapıları sekizdir. Kul: ELHAMDÜ LÎLLÂH deyince Allah ona cennetin sekiz kapısını açar, dilediği kapıdan (üzerinde kul hakkı yoksa) hesapsız ve azâbsız olarak girer. RABBÎ’L-ÂLEMÎN on harftir. Yukarıdaki iki kelimeye eklenince on sekiz harf eder. Âlem de on sekiz bindir. Kul ELHAMDÜ LİLLÂHİ RABBÎL ÂLEMÎN deyince, Allah ona bütün âlemlerin sevabını yazar. ER-RAHMÂN altı harftir. Yukarıdaki kelimelere eklenince yirmi dört harf eder. Gece ve ‘gündüz de yirmi dört saattir. Kul ELHAMDÜ LÎLLÂHÎ RABBÎL ÂLEMÎN deyince, Allah ona gece ve gündüzün sevabını yazar. ERRAHÎM de altı harftir. Yukarıdaki kelimelere eklenince otuz harf eder. Allah Ramazan ayını otuz gün olarak takdir etmiştir. Kul ELHAMDÜ LÎLLÂH ÎRABBÎL ÂLEMÎN ERRAHMÂNÎR RAHÎM deyince, Allah ona Ramazan ayında oruç tutan kimsenin sevabı kadar sevap yazar. MÂLÎKÎ YEVMÎD DÎN on iki harftir. Yukarıdakilere eklenince kırk iki harf eder. Bir günde kılman farz ve vitir namazlarının rek’atleri yirmidir; revatib sünnetleri DUH namazıyla birlikte buna eklenince kırk iki rek’ât eder Kul EL-HAMDÜ LÎLLÂHÎ RABBÎL ÂLEMÎN ERRAHMÂ- NÎRRAHÎM MÂLÎKÎ YEVMÎD DÎN deyince, Allah ona bu namazların sevabını yazar. ÎYYÂKE NA’BÜDÜ sekiz harftir. Yukarıdakilere eklenince elli harf eder. Allah kıyâmet gününü elli bin sene olarak yaratmıştır. Kul ELHAMDÜ …….ÎYYÂKE NA’BÜBÜ deyince, kıyâmet gününün o korkunç havasından güven içinde olur. VE ÎYYÂKE NESTAÎN on bir harftir. Yukarıdakilere eklenince altmış bir harf eder. Allah göklerde ve yerde altmış bir deniz yaratmıştır. Kul: ELHAMDÜ LÎLLÂHÎ RABBÎL ÂLEMÎN ERRAHMÂNÎRRAHÎM MÂLÎKÎ YEVMÎD DÎN ÎYYÂKE NA’BÜDÜ VE ÎYYÂKE NESTAÎN deyince Allah ona denizlerdeki katreler sayısınca sevap verir. ÎHDÎNAS SIRATAL MÜSTAKİM on dokuz harftir. Yukarıdaki harflere eklenince seksen harf eder. Bir mü mine (kadın olsun, erkek olsun) zinâ isnadında bulunup bunu dört şahitle isbat edemeyen kimseye veya şarap içen kimseye ceza olarak seksen değnek vurulur. Kul Elhamdü lillâhi rabbil âlemin errahmânir rahîm mâlikiyevmin dîn……….. Ihdinas sıratal müstakîm okuyunca, Allah ondan seksen değnek cezasının kötü âkıbetini uzaklaştırır. SI- RATALLEZÎYNE EN’ÂMTE ALEYHÎM on dokuz harftir. Yukarıdakilere eklenince doksan dokuz harf eder. Allah’ın Kur’- ân’daki isimleri de doksan dokuzdur. Kul Fâtiha’yı buraya kadar okuyunca, Allah ona bu isimlerin sevabını yazar. ĞAYRİL MAĞDÛBÎ ALEYHİM on beş harftir. Yukarıdakilere eklenince yüz on dört sûre vardır. Kul, Fâtiha’yı buraya kadar okuyunca, Allah ona bütün bu sûrelerin sevabını yazar. VELADDÂLLÎN on harftir. Yukarıdakilere eklenince yüz yirmi dört harf eder. Kul, Fâtiha’yı buraya kadar okuyunca, Allah ona bütün peygamberlerin sevabını yazar. Çünkü peygamberlerin sayısı da yüz yirmi dört bindir. Âmîn dört harftir. (Elif)i Âdem’in isminden, (Mim)i Muhammed’in isminden. (Y) harfi Yahya isminden, (NUN) harfi Nuh isminden alınmadır. (Hepsine de salât u selâm olsun).720. Rivâyete göre, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz buyurmuşlar ki: «Âmîn dört harftir. Kim âmîn derse, Allah onu dört türlü belâdan koruyup güven içinde bırakır. 1. İmânın kalbden ayrılması. 2. Hesap gününün korkusu. 3. Sırat’ı geçememe endişesi. 4. Cehennem derekesinde (aşağıya inen basamaklarında) ebediyen kalma belâları. Yine rivâyete göre, Allahü Teâlâ, Musâ Peygamber’e şöyle buyurmuş: Ya Musâ! Ben, Muhammed ümmetine dört harf verdim. Birincisi onun Tevrat’ta, İkincisi İncil’de, üçüncüsü Zebûr’da, dördüncüsü Kur’ân’dadır. Bunun üzerine Musâ Peygamber sordu : «Ya Rabbî! Onlar hangi harflerdir?» Allah cevap verdi: «Âmin kelimesinin harfleridir. Bunu söyleyen kimse, dört kitabı okumuş gibi olur.»721 Bazı müfessirler demiş ki: ÂMÎN kelimesinin (ELİF)i ARŞ’m köşesinde yazılıdır. (MÎM) harfi, KÜRSÎ’nin köşesinde yazılıdır. (Y) harfi LEVH üzerine, (NUN) harfi KALEM üzerine yazılıdır. Kim duâsmda ÂMÎN derse, bütün bunlar harekete geçer de böyle diyen için istiğfarda bulunurlar. Bu sebeple Cenâb-ı Allah: «Şahid olun ki ben o kulumu bağışladım» buyurmuştur. Başka bir müfessire göre: (ELİF) harfi, Cibril’in alnına, (MÎM) harfi Mikâil’in alnına, (Y) harfi, İsrâfil’in alnına, (NUN) harfi Azrâil’in alnına yazılıdır. Mü’min bir kul ÂMÎN deyince, bunların hepsi Allah’ı tesbîh edip şöyle derler: «Allah’ım! Bu harfleri söyleyenlere sen rahmet eyle!.» Allah r. kulu bağışlamadıkça başlarım kaldırmazlar. Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz buyurdular ki: «Mü’min bir kul ÂMÎN deyince, Allah bu kelimenin her harfinden bir melek yaratır. Her meleğin üçyüz tüyü, bir ağzı ve bir dili bulunur. Kıyâmete kadar Allah’ı teşbih ederler. Dünyada sadakatle ÂMÎN diyen kimseye müjdeler olsun!.»,