Bir gün Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz ashabıyla beraber oturup bazı hususları görüşüyorlardı. Bu arada Allah’m onlara olan nimetlerini, dünyanın fâni, âhiretin ebedi olduğunu, mü’minlere verilecek sevapları, kâfirlere hazırlanan azablan tezekkür ederken uzakta bulunanlardan sevinç sesleri yükseliyor tef ve darbuka çalmıyor, bir neşe havası esiyordu. Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz sordu: — Mekke halkı arasındaki bu sevinç ve bu neşe havası nedir? — Ya Resûlâllah! Ticaret kafileleri Mekke’ye girmiş bulunuyor. Mekkeliler bunun sevinci içinde oynayıp zıplıyorlar. — Kalkınız, biz de dışarı çıkalım; onlara bakıp ibret alalım! Bu emir üzerine ashâb-ı kiram Resûlüllah (S.A.V.) Efendimizle birlikte çıktılar ve küçücük bir toprak yığını üzerine oturdular. Şehre bir bir giren kafileleri seyrettiler. Halk orada her giren kafileye dikkat ediyor ve «şu falanın kafilesi, şu Benî Ümeyye’nin kafilesi, şu da Benî Hâşim’in kafilesi, şu Benî Adiy’in kafilesi» diye adlandırıyorlardı. Böylece yedi kafile girinceye kadar bu isimlendirmeler devam etti. Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz onların develerine, ziynet ve mallarına, sevinç ve neşelerine balonca ashabı adına üzüldü. Çünkü o günlerde ashâb-ı kiramın çoğu aç ve perişandı. Günlerce ekmek bulamayanları vardı. Hattâ birkaç gün hiçbir yiyecek temin edemeyenleri de eksik değildi. İşte bu Resûlüllah’ı üzdüde kendi kendine «Allah şu kâfirlere birçok mal ve menal vermiştir. Ashabım ise bundan mahrum kalmıştır..» fısıldıyordu. Bunun üzerine Cebrâil (A.S.) indi ve dedi ki: «Yâ Muhammed! Allah sana şöyle buyuruyor: Andolsun ki sana ey Muhammed, tekrar edilen yedi ikili âyet (Fâtiha) verdik.» Kim bunu okursa, Allah ona cehennemin yedi kapısını haram kılar. Bu sûre ölüm müstesna her derde şifadır. Semavî kitaplarda bu sûreden daha üstünü yoktur. Bu sûre inince İblis (Allah’ın lâneti üzerine olsun) bağırmış, çırpınmıştı. Bu sebeple diğer iblisler onun etrafına toplanmış ve kendisine ne olduğunu sormuşlardı. O da onlara şu cevabı vermişti: Bilmiş olun ki, bugün bu ümmet üzerine bir sûre indi ki onu okuyan cennete girer. Ne hesap görür, ne de azâb… O sûreyi okuyan kimseye güç getiremezsiniz; yâni onun hakkından gelemezsiniz. Artık hileleriniz, düzenleriniz bozuldu. İşte ey Muhammed! Sana verilen bu yedi âyetli sûre, kâfirlere verilen şu yedi kafileden çok, hem çok daha hayırlı değil midir? Bunun üzerine Resûlüllah (S.A. V.) Efendimiz: Elbette ki bu yedi âyetli sûre (Fâtiha) daha hayırlıdır. Cebrâil, Fâtiha’nm taşıdığı yüksek sevap ve mânayı ümmete bildirmek için dedi ki: — Ya Muhammed! Şu ana indirilen Fâtiha’yı onların yedi kafilesiyle değiştirmez misin? — Hayır, değiştiremem.. — O halde Rabbinin sana vermiş olduğu bu sûrenin hürmetini (yüceliğini, faziletlerini) bil!. Arınmış bir gönülden yükselen imanla bu sûre bir kâğıda yazılıp bir torbaya konulsa, sonra da ateşe atılsa, ateş onu yakmaz. Artık onu okuyup (amel edeni) cehennem nasıl yakabilir? Kur’ân’dan bir harf okuyana Cenâb-ı Hak yüz sevâp verir. Sadece bu sevâp mı daha hayırlıdır, yoksa kâfirlerin yedi kafilesi mi? Bu sorunun da Cibril tarafından sorulduğu söylenir. Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz: Hayır, bu Kur’ân şüphesiz ki daha hayırlıdır. Cebrâil, «bu bir harfi, kâfirlerin yedi le değişmez misin?» deyince, Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz: Hayır ya Cibril! diye cevap verdi. Bunun üzerine Cebrâil ona: Öyle ise bunun kadr ü kıymetini bilin, dedi. Sonra Cebrâil’in şöyle dediği rivâyet olunur : — Rabbin diyor ki: Sana her yedi günde bir CUMA verdim. Cuma günü hem dünyadan, hem dünyada olan şeylerden hayırlıdır. Cenâb-ı Hak cuma gününün her saatinde cehennemlik olan yüz bin kişiyi azad eder. O gecede dünyaya gelen müşriklerin çocuklarına, o gecenin hürmetine Allah îslâmiyetle ikramda bulunur, tki cuma arasında işlenen (küçük) günahları temizler. Mü’minlerin kabirlerinden azabı kaldırır ve o gece, azab ehli olan (her inanmıştan) da azabı kaldırır. Şimdi söyle ya Muhammed! Cuma günü mü hayırlıdır; yoksa onların yedi kafilesi mi? Resûlüllah (S.A.V.) Efendimiz : — Şüphesiz ki Cuma günü hayırlıdır, ya Cibril! Dedi. Bunun üzerine Cibril tekrar sordu : — Cuma gününü o yedi kafileye değiştirir misiniz? — Hayır… — O halde o günün kıymetini, hürmetini bilin.. Ve o günde sana verilen keramet ve faziletlerin de kıymetini bilin. Cibril devamla dedi ki: — Ey Muhammed! Rabbin buyuruyor ki: Sana yedi şavtlı bir tavâf (ibâdeti) verdim. Kim Kâbe’yi yedi şavtla tavâf ederde, Allah’ın ARŞ’mı tavâf etmiş gibi olur. Allah o kula azab etmekten utanır. Her hafta mü’min o tavâfı yaparken Allah ona yedi defa (rahmet) nazarıyla bakar. Sen artık Allah’ın mü’min kuluna olan mağfiret dolu bu kerametini hatırla; bu mu daha hayırlıdır, yoksa o yedi kafile mi? — Hayır, bu daha hayırlıdır ya Cibril! — Bu tavâfı onların yedi kafilesiyle değiştirmek ister misiniz? — Hayır… — O halde bu tavâfm da kıymetini, hürmetini bilin.Cibril devamla dedi ki: — Şüphesiz rabbin buyuruyor ki: Biz sana yedi cemre (şeytanı taşlamak üzere yedi taş atmayı) verdik. Atılan her taş ile Allah sana mağfirette bulunur, ümmetinin de büyük günahlarım bağışlar. Atılan her taş cehennemin bir kapısını kapatır veya tıkatır. Atanlara bu karşılıklar verilir. Bu mu daha hayırlıdır, yoksa o yedi kafile mi? — Hayır, bu daha hayırlıdır ya Cibril!. — O halde bunun kıymetini ve hürmetini bilin. Sonra yine Cibrîl-i Emîn ile Resûlüllah arasmda şu konuşma geçti: — Rabbin buyuruyor ki Ben yedi kat göklere ve yerlere ve bunlarda bulunanlara emrettim; her perşembe günü sana ve ümmetine beş defa dua etsinler. Bu beş vakit, namaz vakitlerini ifade eder. Bu mu daha hayırlıdır, yoksa onların yedi kafilesi mi? — Hayır, bu daha hayırlıdır. — Artık sen gözlerini onlara verdiğimiz o geçici metaa çevirip durma. Rabbin sana ne gibi ikramlarda bulundu, onlara bak. Sonra şu âyeti okudu Resûlüllah (SA.V.) : «Kâfirler içinde bazı kimselere verdiğimiz kat kat servete gözünü dikme; onlara üzülme, inananları kanatların altma al.»880 Ve sonra da şöyle buyurdu : «Ben ne dünya adamıyım, ne de âhiret. Ben Mevlâ’nın kuluyum. fakir ve düşkünlerin dostuyum.» Büyük âlim Atâ hazretlerinden soruldu : — Fâtiha-i Kitab ne vakit nâzil oldu? — Mekke’de cuma günü indi. Bu, Allah’ın Resûlüllah (S. A.V.) Efendimiz’e olan bir kerameti idi. Fâtiha ile birlikte Cibrîl-i Emîn inerken çevresinde yetmiş bin melek bulunuyordu.Bu sûre, Resûlüllah Efendimiz’den önce kimseye verilmemiştir ,diye cevap verdi. Allah ve Resûlü daha iyi bilirler
BİZE KADAR ULAŞAN BAZI RİVÂYETLER
04
Kas