Nikahta kadında aranan hususlar
Geçimi sağlamak için, kadında aranacak vasıflar sekizdir : Dîn, ahlâk, güzellik, nikâh parasının azlığı, döl getirmek, bakirelik, asâlet, ve yakın akraba olmamak.
1 — Dindar ve sâliha olmak: Bu, esâsdır. Buna son derece ehemmiyet vermek lâzımdır. Dini hisleri nâmus ve iffet bakımından zayıf olursa, kocasına ihânet eder, yüzü karartır, kıskançlığını doğurur, hu- zûru bozar. Eğer koca nâmus ve effetini korumağa çalışırsa başı derde girer; aldırış etmezse dînine, nâmus ve haysiyetine karşı ihânet etmiş olur. Dinî hislerinin zayıflığı yanında bir de güzel olursa, belâ iki katlı olur. Çünkü güzelliğine bakarak ayrılmak istemez; iffetsizliğine bakarak sağlamak istemez. Böylece felâketten felâkete sürüklenir. Aynen Resûl-i Ekrem’e m ürâcaat eden şu adam gibi olur. Adam:
— Ya Resûlallah, ailem gelene yok demez, kimseyi geri çevirmez, re yapayım? Resûl-i Ekrem: — Onu boşa! buyurur. Adam: — Ya Resûlallah, onu çok seviyorum,, der. Resûl-i Ekrem: — O hâlde sakla! buyurur (134). Resûl-i Ekrem’in: «O hâlde sakla!» buyurması, kadının ilerde is- lâh-ı nefs etmesi ve şâyet boşarsa, adamın da tekrar peşine düşerek gayr-ı meşrû’ münâsebette bulunması korkusuna binâendir. Dinî hislerinin zayıfl’ğı, isrâf ve başka cihetten ise, yine evde huzûr yoktur. Çünkü kadının meşrû’ olmayan hareketlerine sükût ederse, günâhta, ona ortak oluyor ve Allahu Teâlâ’nm:
«Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun.» (66 – Tahrîm: 6) emrine muhâlefet etmiş oluyor. Eğer kabûl etmez ve düzeltmeğe kalkarsa, mücâdele ile ömrü heder olur gider. İşte bunun için Resûl-i Ekrem, dindâr olan kadın üzerinde isrârla durmuş ve şöyle buyurmuştur:
«Kadın, malı, güzelliği, asaleti ve dindârlığı yüzünden nikâh edilir. Sen dindâı- olanı seç ki, elin toprak tutsun» (135).
«Kadını, sırf malı ve güzelliği dolayısıyle alan kimse, malındanda güzelliğinden de mahrûm olur (hayrını görmez); fakat dindarlığı için kadın ile evlenen kimseye, Allahü Teâlâ malı da güzelliği de nasîb eder» (136) buyurmuştur. Başka bir hadîsde de şöyle buyurmuştur«Kadını, güzelliği dolayısiyle alma; güzelliğinin kendisini lıelâke sürüklemesinden korkulur. (Kadını) malı yüzünden de alma; çünkü servetinin kendini azdırmasından korkulur. Ancak dindar olan kadını al» (137). Resûl-i Ekrem’in, dindar kadın ile evlenmeyi teşvik etmesi, efendisine dîni cihetten yardımcı olması bakımındandır. Kadın dindâr olmazsa, efendisini meşgûl eder, huzûrunu bozar. 2 — Güzel hûy: İkinci derecede kadında aranacak vasıf, güzei ahlâktır. Huzûrun te’minî ve dinî vecîbelerin muntazaman ifası için, bu da mühimdir. Zîra kadın, bed lisân, kötü hûy ve küfrân-ı ni’met sâhibi olursa, kârından çok zaran vardır. Veliler, kadınların boş bo- ğazlıklarına sabretmekle denenirler. Arablar, şu kadınlarla evlenmeyi tavsiye etmezler: a — Ennâne: İh ih deyip, mütemâdiyen inleyen, durmadan şikâyet edip, âsâb bozukluğundan başı ağrıyıp duran. Bu gibi, ikide bir hasta olan veyâ hasta görünmek isteyenlerden hayır gelmez. b — Mennâne: Şöyle yaptım, böyle yaptım, demek sûretiyle yaptıklarını sayıp dökerek kocasının başına kakan. Bu da karı koca arasındaki sevgiyi kaldırır. c — Hennâne: Eski kocasında gözü olan veyâ eski kocasından olan çocuklara meyleden. Bu gibi kadın ile de geçim olmaz. d — Hadaka: Her gördüğünü cam çeken ve alınması için kocasını zorlayan kadın. e — Beraka: Bunun iki mânâsı vardır: Birisi, güzel görünmek için bütün gün süslenmekle meşgûl olan; diğeri de yemekteyken kavga çıkararak, sofrada yemeyip, yalnız yiyen kadın. f — Şeddâka: Çok gevezelik eden ve kibar konuşmak için, ağ: zını eğip büken kadın.«Allahu Teâlâ, tekellüfle ağzını eğip bükerek konuşanlara buğze- der» (138) buyurduğu da bundandır. Hikâye edildiğine göre, Sâihu’l-Ezdî, bir seyahatinde İlyas aley- hisselâm ile karşılaştı. İlyas aleyhisselâm, ona evlenmeyi tavsiye etti ve: «Evlüik, bekârlıktan daha hayırlıdır» dedi, sonra da: «Şu dört kadınla evlenme: Muhtelia, Mubâriye, Âhire, Nâşize.» dedi. Muhtelia: Her saatbaşı sebebsiz yere boşanmak isteyen kadm. Mubâriye: Kendisini beğenip, başkalarına karşı üstünlük taslayan kadın. Âhire: Fâhişe ve hâriçde dost edinen kadın. Bu gibiler hakkında Allahu Teâlâ«Gizli dost edinenlerden de olmasın.» (4-Nisâ: 25) buyurmuş
tur.
Nâşize: Sözü ve işi ile efendisini üzen, emirlerine itaat etmeyen kadm. Bu kadınları alma. Hz. Ali (R.A.): «Üç haslet vardır ki, erkekler için kötü, kadınlar için iyidir. Bunlar: Cimrilik, kendisini beğenmek ve korkaklıktır. Kadm, fazla tutumlu olursa; kocasının ve kendisinin malını muhâfaza eder. Kendini beğenir ve böbürlenirse artık erkeklerle —şüphe uyandıracak şekilde— ezile büzüle konuşmaz; sert ve kat’î konuşur. Korkak olursa; tehlikeden korunur ve lüzumsuz yerlere gitmez.» demiştir. Böylece, evlenmekte aranılacak vasıflan zikretmiş olduk. 3 — Yüz güzelliği: Bu da ehemmiyetle aranan bir haslettir. Âilesi güzel olanın gözü dışarıda olmaz, ekseriyetle insan tabiatı, çirkini sevmez. Nasıl sevsin? Ekseriyetle yüzü güzel olanın ahlâkı da güzel olur. Biz «Dindâr kadın al, güzele bakma» derken, güzeli alma demiyoruz. Hem dindar hem de güzel olursa çok iyi. Biz oDini bozuk olduğu halde güzel olan kadm ile —sırf güzelliği yüzünden— evlenme» demek istedik. Yalnız güzellik, evlenmeyi teşvik eder; fakat dini ihmâl eder. Güzeli seçmenin ehemmiyetine delâlet eden delillerden birisi de, anlaşmak ve ünsiyette güzelliğin dahlinin büyük olmasıdır. Şeri’at,ünsiyet sebeblerine riâyeti güzel kabûl etmiş, bu sebebten kişinin alacağı kadını görmesini -uygun bulmuştur. Nitekim Resûl-i Ekrem (S.A.V.) :
«Allahu Teâlâ, sizden her hangi birinizin kalbine bir kadın ile evlenmeyi düşürdüğü vakit o kadına baksın. Zira bu sâyede aralarında daha iyi ülfet olur.» (139). Yine Resûl-i Ekrem:
«Eıısâr kadınlarından bâzılanmn gözlerinde kusûr vardır. Onlardan evleneceğiniz vakit, alacağınız kadına bizzat kendiniz bakın» (140). Diğer rivâyette: «Gözlerinde görme azlığı vardır». Bir diğer rivayette de: «İnce ve küçük gözlü olabilirler. Bunun için alacağınız kadınlara bakın» buyurmuştur.
Hattâ verâ’ sâhibi bâzı kimseler aldatmamak için, kızlarım göstermeden vermezlerdi. A’meş: «Görmeden evlenmenin sonu elem ve kederdir» dedi. Muhakkak olan bir şey varsa, kadına bakmak; onun ne dindârlığım, ahlâkını, ne de servetini bildirir; ancak güzelliğini bildirir. Demek ki evlenmekte güzellik de aranır. Rivâyete göre, Hz. Ömer (R.A.) zamanında adamın biri sacını sakalını boyadı ve kendisini genç göstermek sûretiyle karşısındakileri aldatarak evlendi. Sonra iş açığa çıkınca kız tarafı, bizi aldattı diye Hz. Ömer’e şikâyette bulundular. Hz. Ömer, adamı tekdir etmiş ve dövmüştür. Yine hikâye olunduğuna göre, Bilâl ile Suheyb (R. Anhüma) bir kabileye giderek evlenmek istemişler. Kabile, kim olduklarını sormuş, Hz. Bilâl: «Benim adım Bilâl, bu da kardeşliğim Suheyb’tir. Sapık yolda idik. Allahu Teâlâ bizi hidâyete ulaştırdı. Köle idik; âzâd olduk. Yoksul idik; Allah bize servet verdi. Eğer bizi everirseniz «Elhamdülillâh» der, Allah’a hamdederiz; evermezseniz «Sübhanellah» der Allah’ı teşbih eder, çeker gideriz.» dedi. Onlar: «Biz sizi severiz.» deyince, Bilâl ve Suheyb (R.A.) «Elhamdülillâh» dediler. Suheyb, Bilâl’e: «İlk müslümân lardan olduğumuzu, şöyle şöyle eziyetlere katlandığımızı, Resûl-i Ekrem ile savaşlarda bulunduğumuzu da söyleseydik.» deyince, Bilâl: «Ses çıkarma (fazlasına lüzûm yoktur), doğru söyledim ve doğruluk sâyesinde evlendik.» dedi.
Aldanmak güzellikde olduğu gibi, ahlâkta da olur. Güzelliği görmekle anlayacağımız gibi, ahlâkı da, soruşturmak ve tahkik etmekle öğrenebiliriz. Bütün bunlan evlenmeden evvel incelemek müstehabtır Bunları da emîn ve doğru söyleyen, kadının iç ve dış ahvâlini bilen kimseden soruşturmalıdır. Bu işin olmasını arzû edip, ifrâta varan veyâ kıskançlık hissiyle hakikati söylemeyen kimselerden sormamalıdır. Bu kabîl işlerde tabiatlar, ifrât ve tefrite kaçar. Doğruyu söyleyenler az bulunur. Hîle ve aldatmalar olur. Bilhassa gözünün dışarıda olmasından korkanlar, bu husûsa ehemmiyet vermelidirler. Fakat yalnız sünneti yerine getirmek veyâ ev işlerini gördürmek için evlenenler, güzellik aramazlarsa, bu zâhidliğe daha uygundur. Çünkü her ne kadar güzellik, bâzı kimselere kendilerini, nâmahremden muhafaza gibi dinî bakımdan yardımcı ise de, esâsında dünyâlıktır. Ebû Süleymân Dârânî .
«Her şeyde hattâ evlenmekte bile zühd aranır. Meselâ, dünyâdan yüz çevirdiğine delîl olarak yaşlı kadın ile evlenmek böyledir» demiştir. Mâlik b. Dînar: «Aza kanâat edip, verdiğinize memnûn olan ve size elinden geldiği kadar hizmet eden öksüz kızlara bakmaz da, şunu bunu isteyen, aza kanâat etmeyen ve falan zâdenin kızı ile evlenmeyi tercîh edersiniz.» dedi. Ahmed b. Hanbel, iki kız kardeşten, bir gözü bozuk olanı, güzeli üzerine tercih- etmiştir. Hangisinin daha akıllı olduğunu sordu. Gözü bozuk olanın daha akıllı olduğunu söylediklerinde, Ahmed: «Öyle ise onu alırım.» dedi. İşte bu, yalnız şehevî zevkini düşünmeyenlerin âdetidir. Ama diyâneti üzerinde korkan kimse, kendisini nâmahremden korumak için, güzelliği arasın ve güzeli tercîh etsin. Çünkü mubah olanla zevklenmek, dîn için bir kal’adır. Denildi ki, kadının huyu güzel, kirpik, kaş ve saçlan siyah, gözleri iri, rengi kırmızı ile karışık beyâz kocasına bağlı olup, gözü de dışarda değilse, işte o, cennet hurisi gibidir. Çünkü Allahu Teâlâ hûrileri böyle tavsif etmiştir:
«Ahlâkları güzel» (55-Rahman: 70)
«Yalnız kocalarına bakarlar.» (55-Rahman: 56),
«Kocalarına âşık, dâimâ bâkıredirler.» (56 – Vakı’a: 36, 37) bu- yurulmuştur. Hûr, gözünün akı son derece ak; karası da son derece siyah ve geniş gözlü demektir. Resûl-i Ekrem Efendimiz:
«Kadınlarınızın hayırlısı, kocası yüzüne baktığı zaman onu sevindiren, emrettiği vakit itâat eden, ayrıldığı vakit malını ve iffetini koruyandır» (141) buyurmuştur. Kadına bakmakla, kocasının sevinmesi, kadının kocasını sevmesine bağlıdır. 4 — Nikâh parasının az olması: Resûl-i Ekrem (S.A.V.):
«Kadınların hayırlısı, yüzü güzel ve nikâh parası [MehriJ az olanıdır» (142) buyurmuştur. Resûl-i Ekrem, nikâh parasını çok fazla istemekten men’etmiştir. Bizzat kendisi, zevcelerinden bazılarını 10 dirhem mehir ve lüzumlu ev eşyaları ile almıştır. Bunlar, el değirmeni, ibrik, içi lif dolu deri döşek gibi şeylerdir. Hz. Ali (R.A.) ailelerinden birine nikâh parası olarak iki mudd arpa, diğerine iki mudd hurma, bir diğerine de iki mudd kavut vermiştir. Hz. Ömer (R.A.) de nikâh parası vermediği gibi, kızlarını dörtyüz dirhem nikâh parasından fazlaya vermediğini söylemiştir. Eğer kadınlar için fazla mehir bir şeref olsaydı, Resûl-i Ekrem, bu husûsta ön safda gelirdi. Ashâbından bazıları, bir çekirdek karşılığında ve beş dirhem değerinde altun ile evlenmişlerdir. Sa’îd îbn Müseyyeb, kızını Ebû Hüreyre (R.A.) ye iki dirhem nikâh parası ile vermişti ve biz- zât kendisi gece vakti kızını Ebû Hüreyre’nin evine götürmüş ve kapıdan içeri bırakarak geri dönmüştür. Yedi gün sonra da yanlarına giderek onları selâmlamıştır. Ulemânın bu husûstaki ihtilâfından kurtulmak için on dirhem mehir alsa da beis yoktur. Haberde:
«Tez evlenmek, tez doğurmak ve nikâh parası az olmak, kadının bereketindendir» (143) diye vârid olmuştur. Kadının, nikâh parasını fazla istemesi mekrûh olduğu gibi, erkeğin de kadından mal istemesi mekrûhtur. Kadın malına tam â’ ederek evlenmek de mekrûhtur. Süf- yan-ı Sevrî: «Bir erkek, alacağı kadının, servetinden neyi olup olmadığını sorarsa, o bir eşkiyâ ve bir canavardır.» demiştir. Onlara hediye yapıldığı vakit, fazlasıyle mukabelede bulunmağa onu mecbûr etmek doğru değildir. Karşılıklı hediyelerde verdiğinden fazlasını beklemek, fâsid bir niyettir. Böyle fâsid niyet olmadan karşılıklı hediye müstehaptır. Çünkü samimiyetin artm asına vesiledir. Nitekim Resûl-i Ekrem:
«Karşılıklı hediyeleşin, sevişirsiniz.» (144) buyurmuştur. Fakat bir verip iki beklemek yasaktır. Böyle yapanlar, K ur’ân-ı Kerîmdeki:
«Arttırmak maksadı ile insanlara verdiğiniz malın bereketi olmaz.» (30-Rûm: 39) âyetlerinin ve’îdine girmiş olurlar. Bütün bunlar, evlenmede mekrûh olan şeylerdir. Bunlar, evlenmeyi gâyesinden uzaklaştırarak ticâret ve kum ara benzetirler.
5 — Kadm, döl getiren cinsden olmalıdır: Kısırlığı bilinen kadına yanaşmamalıdır. Nitekim Resûl-i Ekrem:
«Sevimli ve döl getiren kadınlarla evlenin» buyurmuştur. Şâyet bu husûstaki vaziyeti m a’lûm değilse, gençliğine ve sıhhatine bakmalıdır. Bu iki vasfa sâhib olanların çoğu çocuk doğurur.
6 — Bâkireyi tercih etmek: Nitekim dul kadın ile evlenen Câbir (R.A.) e, Resûl-i Ekrem Efendimiz:
«Bakire alsaydın; o seni, sen de onu bilirdin ve birbirinizle sevi- şirdiniz» (145) buyurmuştur. Bâkire almanın faydalan: Bakire ile evlenmekte üç fayda vardır: Birincisi, bâkire kadın yalnız bir kocayı bilir ve onunla ülfet eder, karşılıklı sevgi sağlar. Resûl-i Ekrem:.
«Sevimli kadın al» buyurmuştur. İnşân tabiatı, ilk karşılaştığını bilir ve onunla ülfet, eder. Daha evvel başka erkekle münâsebet kuran kadm, yeni kocasmın bâzı hûylarım ve hâllerini beğenmeyebilir ve bu sûretle ona gereği gibi ısınamaz. İkincisi, erkek de bâkireyi daha çok sever. Çünkü erkek tabiati, daha evvel el sürülmüş olan kadına karşı nefret duyar. Bu nefret bâzı erkeklerde daha da fazladır. Üçüncüsü, dul kadın, dâima eski kocasını hatırlar. Çünkü sevgi, ilk sevgidir. Bu ise huzûrsuzluğa vesile olur.
7 — Soylu olmak: Nikâh edilecek kadm; dindâr, iffet ve şeref sâ- lıibi bir âilenin kızı olmalı ve böyle bir terbiye almış bulunmalıdır. Yarın doğacak çocukları terbiye edecek olan o’dur. Edeb ve terbiyeden nasibini almayan, çocuklarını güzelce terbiye edemez. Bunun için Resûl-i Ekrem :
«Çöplükte biten gülden kaçının» buyurdu. Bunun ne olduğunu soranlara, Resûl-i Ekrem:
«Kötü bir aileden doğan güzel kız» (146) diye cevâb verdiler. Diğer bir hadîsde:
«Nutfenizi temiz kaba koyun; çünkü kan (anaya da) çeker» (147) buyurmuştur.
8 — Çok yakın akrabadan olmamak: Kadın, çok yakın akrat dan olursa, şehveti azaltır. Nitekim Resûl-i Ekrem (S.A.V.):
– «Yakın akrabadan evlenmeyin; zîra çocuk cılız olur» (148) buyurmuştur. Yakınlık, şehvete tesîr eder. Şehvet bakma ve elleme hissiyle çoğalır. Bu da hoşa giden ve yeni karşılaşılan şeylerde daha kuvvetlidir. Ötedenberi görüp geldiği bir kadına karşı bu hissi zayıflar ve şehvet uyanmaz hâle gelir. İşte alacağı kadında arayacağı güzel vasıf ve hasletler bunlardır. Kadında böyle olduğu gibi, erkekte de aranacak vasıf ve hasletler vardır. Bunun için velîye düşen vazife, kızını vereceği adamın ahlâkını araştırmaktır. Kılık ve kıyâfeti, ahlâkı, dini bozuk olup, âile hukû- kuna riâyet edemeyen veyâ emsâli olmayan bir erkeğe kızı vermemelidir. Nitekim Resûl-i Ekrem:
«Nikâh, bir nevi câriyeliktir. Kişi, kızını kime teslim ettiğine bakmalıdır» (149) buyurmuştur. Kız hakkında uyanık olmak ve tedbirıi hareket etmek daha mühimdir. Çünkü tamâmen erkeğin emrine teslim ediliyor. Erkek ise dilediği anda kadını boşayabilir. Zâlim, fâsık, bid’ât sâhibi, içkici ve kumarcı bir kimseye kızını veren, kızına hıyanet ve dinine ihânet, ettiği ve mahremlik hakkını yerine getirmediği için, Allah’ın gazabına uğrar. Adamın biri Hasan-ı Basrî’ye: «Kızımı isteyenler çok, hangisine vereceğimi bilemiyorum» deyince, Ha- san-ı Basrî: «Allah’tan korkana ver; severse iyi, sevmezse, Allah’tan korktuğu için ona zulmetmez.» demiştir. Resûl-i Ekrem Efendimiz:
«Kızını fâsık kimseye veren, onunla ilgisini kesmiş (ve onu ateşe ş) tır» (150) buyurmuştur