Evlilikte Gayret
Kıskançlıkta îtidâldir. Bu, şöyle olur: Sonu kötülüğe varacak hareketlere göz yummamak, kötü kanâat sâhibi olacak şekilde lüzûmsuz vesveseye kapılmamak, iğneden ipliğe inceleyip durmamaktır. Resûl-i Ekrem, kadınların gizli hâllerini araştırm aktan men’etmiştir. Resûl-i Ekrem, Tebük gazâsmdan dönüşünde, Medine’ye girmeden şöyle buyurmuştur:
«Geceleyin habersiz olarak kadınlarınızın yanına gitmeyin» (181). Resûl-i Ekrem’i dinlemeyip, geceleyin evine koşan iki kişi, hoşlanmadıkları vaziyetler ile karşılaştılar. Meşhûr bir haberde:«Kadın eğe kemiği gibidir. Onu doğrultmak istersen kırarsın. Onu kendi hâline bırak ve eğriliği ile ondan faydalanmağa çalış» (182) diye vârid olmuştur. Yâni, kadının ahlâkım istediğin gibi düzeltemezsin. Yine Resûl-i Ekrem«Kıskançlıklardan öyleleri var ki, Allahü Teâlâ onlara buğze- der. O da, ortada şüpheyi gerektirecek bir şey yokken, kadına furûli zahmet vermektir» (183) buyurmuştur. Çünkü bu, kötü zandan başka bir şey değildir. Allahu Teâlâ ise bizi bundan men’etmiştir. Hz. Ali (R.A.): «Fazla kıskançlık yapma.. Zira bu yüzden kadını fenâlığa sevkedersin» dedi. Yerinde olan kıskançlık, makbûl ve lâzımdır. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz:
«Allahu Teâlâ kıskanır; mü’min de kıskanır. Allahu Teâlâ’mn kıskançlığı, kişinin, kendisine harâm olan şeyi yapmasıdır» buyurmuştur (184). Bir gün Sa’d b. Ubâde: «Âileme bir erkeğin tecâvüz ettiğini görseydim, onu kılıcımla öldürürdüm» dedi. Ashâb, Sa’d’m böyle söylediğini Resûl-i Ekrem’e arzettiklerinde, Resûl-i Ekrem:
Sa’dm bu sözüne şaşıyor musunuz? Vallâhi ben ondan daha gayretli; Allahu Teâlâ ise benden de (bu husûsta) daha gayyurdur» (185) buyurdu. Allahu Teâlâ’nm gayreti sebebiyledir ki, zinânın gizli ve âşikâresi harâm kılınmıştır. Allahu Teâlâ gibi, özür kabûl eden kimse olmadığı için korkutucu ve müjdeleyici peygamberler göndermiştir. Allahu Teâlâ kadar affı seven kimse olmadığı için, Cennet va’d etmiştir. Resûl-i Ekrem:
«İsrâ ettirildiğim gece, Cennet’te bir köşk gördüm. Etrâfm da bir câriye vardı. «Burası kimindir?» diye sorduğumda, Ömer’indir, dediler. İçine bakmak istedim fakat ya Ömer, kıskançlığını hâtırlayarak vaz geçtim» (186) buyurdu. Hz. Ömer (R.A.), ağlayarak:«Size karşı da kıskançlık mı duyacaktım, Ya Resûlallah!» dedi. Hasan-ı Basrî: «Nasıl olur da âilelerinizi sokaklara gönderirsiniz, müşrikler arasında gezerler. Kıskançlığı olmayanı Allahu Teâlâ takbih etmiştir» dedi. Resûl-i Ekrem«Bâzı kıskançlıkları Allahu Teâlâ sever; bâzılarını da sevmez. Kendini beğenip kibirlenmek de aynıdır. Bundan da Allahu Teâlâ’nııı sevdiği var, sevmediği vardır. Sevdiği kıskançlık, bir şüphe neticesinde olan kıskançlıktır. Sevmediği kıskançlık ise, ortada şüphelenecek bir şey yokken, yapılan kıskançlıktır. Kibirden sevdiği düşman karşısında kendini beğenmek, ilk sadmedeki sabır ve direnmek kibridir. Sevmediği kibir ise, başkasına karşı yapılan kibirdir» (187) buyurmuştur. Diğer bir hadîsde«Muhakkak ki ben kıskancım, kıskanç olmayan kimsenin kalbi tersdir» (188) buyurmuştur.
Kıskançlığı önleyici tedbirler:
Kıskanç olmamak için, kadını yabancı erkeklerle temas ettirm emeli ve sokaklarda gezmesine izin vermemelidir. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) kızı Fâtıma (R.A.) ya:
— Kadınlar hakkında en hayırlı olanı hangisidir, diye sordu.
Hz. Fatma:
— Kadının yabancı erkeği veyâ yabancı erkeğin kadını görmemesidir, dedi. Resûl-i Ekrem, sevgisini izhâr ederek:
— Peygamberler birbirinden meydâna gelmiş güzide zürriyetler- dir, (3 – ÂI-i İmran: 34) âyet-i kerîmesini okudu ve bu cevâbını beğendi (189). Ashâb-ı Kirâm, kadınların, aralıklardan yabancı erkeklere bakmamaları için, pencere ve delikleri kapatırlardı. H attâ Mu’az b. Cebel (R.A.), bir def’a delikten dışarı baktığı ve bir def’a da ısırdığı elmayı kölesine verdiği için, âilesini dövmüştür. Hz. Ömer (R.A.): «Kadınlarınızın sokaklarda gezmemelerini isterseniz, onlara sevimli elbise giydirmeyin» demiştir. Çünkü onlar, âdi elbise ile görünmek istemezler. Yine Hz. Ömer (R.A.): «Kadınlarınıza her zaman yok demeğe alışın; onların her istediğine evet derseniz, işiniz var» demiştir.
Kadınların sokağa çıkma mes’elesi:
Resûl-i Ekrem, kadınların câmi’e gitmelerine izin vermiştir. Fakat bu zamânda en doğrusu, onları men’etmektir. Ancak yaşlı kadınlara müsâade etmelidir. Ashâb da bunu uygun görmüşlerdir. Hattâ Hz. Âişe (R.A.): «Resûl-i Ekrem, kendisinden sonra gelen kadınların vaziyetini görseydi, onların çıkmasına müsâade etmezdi» dedi. Abdullah b. Ömer (R.A.), oğullarından birine, Resûl-i Ekrem:
«Kadınlan, Allah’ın mescidlerinden men’etmeyiniz» (190) buyurdu, lir-, ince, oğlu: «Evet, menederiz» dedi. Bunun üzerine Abdullah: «Ben, Kvsûl-i Ekrem böyle yapmayın» diye buyurdu derken, sen nasıl oluyor da ‘ Evet men’ederiz» dersin, diyerek oğlunu tokatladı. Oğlunun muhâlefet cür’eti, zamânın bozulduğunu bildiği içindi. Babasının oğlunu dövmesi, sebebini söylemeden muhâlefet etmesindendir. Resûl-i Ekrem, kadınların, kocalarının muvâfakatiyle bayrama çıkmalarına da müsâade etti (191). Nâmuslu kadınların, kocalarının muvâfakatiyle câmilere gitmeleri, hâlen de mübâhtır; fakat evlerinde kılmaları daha uygundur. Kadınlar ihtiyâçları .için sokağa çıkmalı, keyfi olarak çıkmamalıdır. Çünkü böyle lüzûmsuz yerde sokaklarda •dolaşmak kadının mürüvvetini yok eder. Hattâ bir fesâdın uyanmasına da sebeb olabilir. Kadına yakışan, sokağa çıkacağı zamân, kimseye bakmadan vekâr ve edeble yoluna devâm etmesidir. Bundan, er keğe kadının yüzü, kadına da erkeğin yüzünün avret olduğu mânâsı anlaşılmamalıdır. Belki erkeğe, genç bir çocuğun yüzü ne ise, kadına da yabancı erkeğin yüzü aynıdır. Fitneden korkulursa bakması ya saktır. Fitne tehlikesi olmazsa bakmasında beis yoktur. Çünkü dâim.- erkeklerin yüzü açıktır. Nikaplı olarak çıkan kadınlardır. Eğer erkt k lerin yüzü, kadının yüzü gibi olsaydı,, onlarda yüzlerini kadınlar n:t i kapatırlardı ve zarûretsiz sokağa çıkmalarına müsâade edilmezdi