Boşamakda edebe riâyet etmektir. Gerçi boşamak mubahtır. Fakat Allah katında m übahlann en kötüsüdür. Mubah ciması, başkasına haksız yere eziyet olmadığı zamândır. Halbuki kadını boşamakda ona eziyet olduğu meydândadır. Kadına eziyet etmek, ancak onun tarafından doğacak bir cinâyet veyâ zaruret ile helâl olur. Nitekim Allahu Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de:
«Eğer düzelir ve size itâat ederlerse, artık onlara kusûr arayıp durmayın (ayrılmak için hîle ve çâreler peşinde koşmayın.)» (4-Nisâ: 34) buyurmuştur. Babası gelininden hoşlanmıyorsa, onu boşamalı- dır. Çünkü babanın rızâsı, âile hukûkundan evveldir.’ Abdullah b. Ömer (R.A.): «Ailemi seviyordum, fakat babam âilemden hoşlanmıyor ve onu boşamamı bana emrediyordu. Vaziyeti Resûl-i Ekrem’e arzettiğimde, Resûl-i Ekrem:
«Ey Ömer’in oğlu, âileni boşa» (240) buyurdu. Bu vak’a baba hakkının önde geldiğini göstermektedir. Fakat baba da Hazret-i Ömer (R. A.) gibi olmalı, gelini istememesi lüzûmsuz ve asılsız şeyler yüzünden olmamalıdır. Kocasına eziyet edip, kocasının yakınlarını tahkir eden kadın, cinâyet işlemiş sayılır. Ahlâkı bozuk ve dinî zayıf olan kadın da böyledir. İbn Mes’ûd (R.A.), Allahü Teâlâ’nm:.
«Onların apaçık bir hayâsızlık yapmaları hâli bir yana (evlerinden çıkmasınlar» (65-Talâk: 1) âyeti celîlesindeki fuhuştan murâd: «Kocasına zahmet verip, akrabasına hakaret etmesidir.» demiştir. Gerçi bu, iddet ile alâkalıdır, fakat gayeye tenbîhtir.
Eziyet, koca tarafından ise, kadın, para mukabili boşanmak isteyebilir. Fakat erkeğin, kadına verdiği paradan fazlasını alması mekrûh- tur. Çünkü o, kadına zahmet ve fazla yükdür. Aynı zamânda ırz üzerinde bir ticârettir. Allahü Teâlâ:
«Boşanmak için kadının verdiği fidyede, iki tarafa da günâh yoktur» buyurmuştur. (2 – Bakara: 229) Kadın, aldığını verir, diğeri de fidye olur ki, boşanmada buna «Hul» denir, mal karşılığı .boşanmaktır. Zarûretsiz boşanmak isteyen kadın, günahkârdır. Resûl-i Ekrem (S.A.V.):
« (Meşrû’) mazeret olmaksızın, kocasından, kendisini boşamasını isteyen kadın Cennet râyihasını alamaz.» Diğer bir ifâde ile:
«Cennet ona haramdım, (241) buyurmuştur. Başka bir hadîsi şerif de de şöyle buyurulmuştur:
«Hul’ yolu ile boşanmak isteyen kadınlar münafıkların tâ kendileridir» (242).
Bundan sonra erkek, boşamakta dört şeye riâyet etmelidir:
a — Kadını, kendisiyle temâsda bulunmadığı temizlik günlerinde boşamalıdır. Hayız hâlinde veyâ münâsebette bulunduğu temizlikte bc- şamamalıdır. Kadını, hayız hâlinde veyâ kendisiyle münâsebette bulunduğu temizlik günlerinde boşamak her ne kadar, vâki, yâni mû- teber ise de, kadının uzun müddet iddet beklemek zarûreti olacağından, bid’at ve harâmdır. H attâ bu hâllerde kadını bir talak ile boşarsa, hemen m üracaat etmelidir. Nitekim îbn Ömer (R.A.)f âilesini h ayız içersinde boşamıştı. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Hz. Ömer (R.A.) e:
«Oğluna söyle, karısına müracaat etsin; tenüzleninceye ve sonra hayız görüp tekrâr temizleninceye kadar saklasın. Ondan sonra isterse yeniden boşasın ve isterse saklasın» (243) buyurdu. Resûl-i Ekrem’in, İbn Ömer (R.A.) in ikinci temizliğe kadar beklemesini em retmesi, bu m üracaatının talak niyyetiyle olmamasını te’mîn için idi.
b — Birinci temizlikte bir talak boşamalı ve daha fazlaya gitmemelidir. Birden üç talak boşamamalıdır. Zâten iddet dolduktan sonra, bir talak da üç talak’m göreceği işi görür. Üstelik nâdim olursa iddet içinde m üracaat hakkı da olur. İddet dolduktan sonra da almak isterse, nikâhı yenileyerek alabilir. Fakat üç talâk ile boşarsa, artık pişmânlık fayda vermez. Ancak, varacağı başka kocadan boşandıktan ve iddet bekledikten sonra alabilir. Halbuki eski kocasına dönebilmesi için başka birisiyle evlenmesinin yasak olduğunu Resûl-i Ekrem bildirmiştir ki, buna da kendisi sebebiyet vermiş, olur. Sonra bu kadını başka birisi nikâh ettiği için gözü başkasının kansında olur, bir an evvel boşanmasını bekler. Sonra bilerek başka birisine nikâh olduğu için vicdânmda bir nefret hissi uyanır. İşte bütün bunlara sebebiyet veren şey, kadını üç talak ile boşamaktır. Halbuki bir talak ile boşarsa, bu m ahzûrlann hepsi ortadan kalkar. Çünkü kadını almayacaksa, zâten bir talak ile boşadıktan sonra iddeti içinde mürâcaat etmez ve verdiği talâktan dönmezse, iddet sonunda, kadm dilediği kimse ile evlenebilir. Şâyet pişmân olursa, kadm ile yeniden evlenebilir. Üç talâk ile boşamanın harâm olduğunu söylemiyoruz. Fakat bütün bu vaziyetler karşısında mekrûhtur. c — Âilesini boşarken tahkir ve kendisine eziyet etmeyip «Ne yapalım, mukadderat böyle imiş» gibi bâzı sebeb ve bahâneler ortaya atarak, tatlı konuşmalı ve yumuşak davranmalıdır. H attâ mümkün olduğu kadar bâzı hediyelerle de gönlünü almağa çalışmalıdır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de:
«Onları faydalandırın» (2 – Bakara: 236) buyurulmuştur. Eğer nikâh esnâsmda mihr-i müeccel konmamışsa, bu yardımı yapması vâ- cibtir. Hz. Ali (R.A.) nin oğlu Hz. Haşan (RA.) çok kan almış ve boşa- mıştır. Bir def’a adamlarından birisine, iki âilesi için iddet beklemelerini onlara söylemesini ve her birerlerine onbiner dirhem verilmesini emretmişti. Adamı geldiğinde, kendisine ne yaptıklarını sordu. Adam: «Birisi boynunu büküp sükût etti. Diğeri yüksek sesle ağlayarak «Bir dosttan ayrılmak için bu çok az şey» dediğini.» söyledi. Bunun üzerine Hz. Haşan da başını eğdi ve sonra: «Boşadığım kadınlara m ürâcaat itiyâdım olsaydı, ona m ürâcaat ederdim.» dedi. Hz. Haşan (R.A.) bir gün, Hişâm’m oğlu Hâris’in oğlu Abduırah- man’m yanma gitti. Abdurrahman, emsâli bulunmayan Medine i’akîh- lerinin reisi idi. H attâ Hz. Âişe (R.A.) onu darb-ı mesel ederek şöyle demiştir: «Basra yolculuğunu yapmadan, Resûl-i Ekrem’den Abdurrahman gibi onaltı oğlumun olması benim için daha sevimli idi.» İşte Hz. Haşan, bu zâtm evine gitti. Hz. Hasan’a gerekli misâfiroerverliğini gösterdikten sonra:
—- Haber gönderseydin, ben gelirdim; niye zahmet ettin? dedi. Hz. Haşan:
— Şahsî bir işim için geldim, dedi. Abdurrahman:
— Söyle, emrin nedir? deyince, Hz. Haşan:
— Kızını istiyorum, dedi. Abdurrahman kısa bir müddet düşündükten sonra başını kaldırdı ve: «— Vallahi kızıma senden daha iyi tâlib olamaz. Fakat bilirsin ki kızım, benden bir parçadır, onu sevindiren beni sevindirmiş, ona kötülük eden bana kötülük etmiş olur. Sen ise çok alıp boşayan bir zâtsın. Şâyet benim kızımı da boşayacak olursan, sana karşı olan sevgimin kaybolmasından korkarım. Çünkü sen de Resûl-1 Ekrem’den bir parçasın. Kızımı boşamıyacağma söz verirsen, fedâ olsun, vereyim.* dedi. Hz. Hasari sükût etti ve çıkıp gitti. Giderken: «Kızım boynuma halka yapacaktı.» dedi. Hz. Ali (R.A.), Hz. Hasan’m çok kan alıp boşamasından üzülür ve canı sıkılırdı. Minberde hutbe esnâsmda halktan özür dileyerek: «Oğlum Haşan, aldığı karıyı saklamıyor, artık buna kız vermeyin; çünkü aldığını boşuyor.» deyince, Hemedân kabilesinden (224) birisi kalktı ve: «Ey Mü’minlerin Emiri! Yeter ki o bizden kız istesin. Biz. ona istediği kadar kız veririz. O isterse saklar, isterse boşar.» dedi. Buna memnûn kalan Hz. Ali:
«Eğer Cennet’in kapıcısı olsaydım, Hemedân sülâlesine, “Selâmetle ireri girin.” derdim» demiştir.
Bundan şu dersi alıyoruz: Bir kimse sıkılıp utandığından, çoluk çocuğunun aleyhinde söz konuştuğu zamân, ona iştirak etmemeli, imkân nisbetinde muhâlefete çalışarak, «yok, senin dediğin gibi köti değil, iyidir» demeli ki, onun gönlü bundan hoşnud olsun.
Bu anlattıklarımızdan maksad, talâkın [boşamanın] mübâh ol duğunu göstermektir. Allahü Teâlâ, evlenmekte ve ayrılmakta da zen ginliği va’detmiştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de«İçinizden bekârları ve kölelerinizle câriyelerinizden sâlih olank rı nikâh edin. Eğer fakir olurlarsa, Allah, onlan fazl u kereminden zeı ginlelir.» (24 – Nûr: 32);«Şâyet ayrılırlarsa, Allah u Teâlâ her birini fazl u kereminden zengin eder» (4-Nisâ: 130) buyurulmuştur.
d — Evlilik hayâtında olduğu gibi, boşandıktan sonra da, karısının sırrını kat’iyyen ifşâ etmemelidir. Çünkü s;ahîh haberde, karısının sırrını ifşâ edenlere büyük ve idler vârid olmuş tur. Sâlihlerden bir zât, âilesini boşamak istediğinde, kendisine:
— Aileni niçin boşuyorsun? diye soranla ra:
— Âüe sırrı ifşâ edilmez, dedi. Boşadıktan sonra, kendisine:
— Niçin boşadın? diye soranlara da:
— Artık kendisiyle hiç bir alâkam kalma mış bir kadından bahsetmeğe hakkım yoktur, diye cevap vermiştir. İ şte bunlar, karının kocadaki haklarıdır.