Çocuk hakkında erkeğin riâyet edeceği beş âdâb vardır:
Birincisi, erkek oldu diye fazla sevinmemeli; kız oldu diye de fazla üzülmemelidir. Çünkü hangisinin hayırlı olacağı bilinmez. Nice erkek çocuğu olanlar:
«Keşke kız olsaydı» derler.
Belki kız çocuklarındaki selâmet, erkeklerden çok ve onlardaki ecir, erkeklerden fazladır. Nitekim Resûl-i Ekrem:
«Her kimin kız çocuğu olur da onu terbiye eder ve terbiyesini güzel eder gıdâ verir ve gıdasını güzel verir ve Allahu Teâlâ’nm kendisini; verdiği nimetlerden ona da bolluk gösterirse, o kız çocuğu onun için bereket ve Cehennem’den kurtarıp Cennet’e girmesi için bir kolayiık vesilesi olur» ; buyurmuştur, ibn Abbâs (R.A.) da Resûl-i Ekrem (S.A.V.) in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
«Her kimin iki kız çocuğu olur ve yanında bulundukları müddetçe onlara hüsn-ü muâmelede bulunursa, mutlaka onlar, o adamı Cennet’e götürür» (219). Enes (R.A.) in de rivayetinde, Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
«Kimin iki kız çocuğu veyâ iki kız kardeşi olur da maişetlerini güzelce sağlarsa, onunla ben, Cennet’te şöylece beraberiz» . Yine Enes (R.A.) den, Resûl-i Ekrem’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir
«Kim ki, müslümanların çarşısına gider, oradan bir şey alır eve gelir ve bunu çocuklarına verirken, erkekleri değil de, kızlan tercih ederse, Allah o kimseye rahmetle bakar. Allahü Teâlâ, kime rahmetle bakarsa, ona azâb etmez» (221). Yine Enes (R.A.) in rivayetinde, Resûl-i Ekrem Efendimiz:
«Çarşıdan turfanda bir şey alıp evine getiren kimse, — onu çocuklarına yedirinceye kadar — onlara sadaka taşımış gibidir. Eve geldiğinde, erkeklerden evvel kızlara versin. Kadın kısmını sevindiren, Allah korkusundan dolayı ağlamış gibidir. Allah korkusundan ağlayan kimsenin bedenini Allah, Cehennem’e harâm eder.» (222) buyurmuş
tur. Ebû Hüreyre (R.A.) de Resûl-i Ekrem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
«Üç kızı veyâ üç kız kardeşi olup da onların geçim sıkıntılarına ve zararlarına katlanan kimseyi, — onlara merhametinden dolayı — Al- lahu Teâlâ Cennet’e kor.» Adamın biri: «İki tâne olursa.» diye sordu. Resûl-i Ekrem: «İki olursa da aynıdır.» buyurdu. Bir başkası: «Bir tâne olursa?» dedi. Resûl-i Ekrem: «Bir tâne de olursa yine aynıdır» buyurdu (223). İkincisi, çocuk doğduğunda kulağına ezan okumaktır. Rafi’ babasından şöyle rivâyet ediyor: «Hz. Fatm a (R.A.) Hz. Haşan (R.A.) ı do ğurduğu zamân, Resûl-i Ekrem, kulağına ezân okumuştur» (224). Yine Resûl-i Ekrem:
«Her kim yeni doğan çocuğunun sağ kulağına ezân ve sol kulağına da ikâmet okursa, ümraü sıbyan denilen havâle hastalığından korunmuş olur» (225) buyurmuştur. Konuşmağa başladığında, «Lâilâhe il- lâllâh» kelime-i tevhidini kendisine öğretmek, hattâ ilk söz olarak bunu konuşturmak, yedinci günde sünnet etmek müstehabtır. Bu husûs- da da rivâyet vardır.
Üçüncüsü, güzel br mı vermektir. Bu, çocuğun babada olan hakkıdır. Nitekim Resûl-i em:
«İsim verdiğiniz zamân, abd kelimesini ona ilâve edin (Abdulla)’ Abdurrahman gibi…)» (226) buyurmuştur. Yine Resûl-i Ekrem:
«Allah katında en sevimli isimler, Abdullah ve Abdurrahman ,3fib isimlerdir.» (227) buyurmuştur. Diğer bir hadîsde:
««İsmimi alın, fakat künyemi almayın» (228) buyurulmuştur. Âiim ler diyor ki: Bu, onun hayâtında idi. Şimdi birisine «Ya Ebe’l-Kasım» (229) demekde beis yoktur. Yalnız, hem ismini, hem de künyesini biı ^raua toplamamahdır. Nitekim Resûl-i Ekrem, diğer bir hadîsde:
«İsmimle künyemi bir arada toplamayın!» (230) buyurmuştur. Bâzıları, bunun da, hayâtı ile alâkalı olduğunu söylemişlerdir. Bir adamın adı Ebû İsa idi. Resûl-i Ekrem:
«İsâ’nın babası yoktur» (231) buyurdu ve bu ismi hoş karşılama
dı.
Çocuk düşük olsa da, yine isim verilmelidir. Abdurrahman b. Ye- zîd b. Muâviye diyor ki: «Kıyâmet gününde düşük çocuğun da babasının peşinden koşarak ağlayacağım ve «Beni isimsiz bıraktın» diyeceğini işittim.» Ömer b. Abdülazîz: «Kız veyâ erkek olduğu bilinemiyen bir düşüğe nasıl isim verilir?» deyince, Abdurrahman: «Müşterek isimlerden biri verilir.» demiştir. Hamza, Ammar, Talha ve Utbe gibi.
Resûl-i Ekrem bir hadîsinde:
«Sizler kıyâmet günü kendinizin ve babalarınızın adları ile çağırılacaksınız. Öyle ise güzel isimler veriniz» (232) buyurmuştur. İnsan, hoşlanmadığı çirkin ismini değiştirebilir. Nitekim Resûl-i Ekrem, As’ın ismini Abdullah olarak değiştirdi (233). Zeyr.eb’in ismi Berre idi. Resûl-i Ekrem«Kendi kendini tezkiye ediyor» (234) buyurdu. Çünkü «Berre» iyi mânâsınadır. Bunun üzerine, kendisine Zeyneb ismini vermiştir. Resûl-i Ekrem, Eflâh, Yesar, Nâfi’ ve Bereket isimlerinden nehyetmiştir (23-5). Çünkü «Bereket orada mı?» denir ve «hayır!» deniı:.
Dördüncüsü, Akîka, doğum kurbanıdır. Erkek çocuk için iki, kız çocuk için bir koyun kurban etmektir. Koyunun erkek veyâ dişi olması arasında fark yoktur.
Hz. Âişe (R.A.) nin rivâyetine göre, Resûl-i Ekrem, erkek çocukds birbirine denk iki koyun, kız çocukta da bir koyun kurban edilmesini emretmiştir (236). Ayrıca Resûl-i Ekrem (S.A.V.) in Hz. Haşan (R.A.) için yalnız bir koyun kurban ettiği rivâyet edilmiştir ki, bu da bir ruhsattır (237). Diğer bir hadîsinde Resûl-i Ekrem:
«Her doğan çocuk ile akıkası (eziyet veren şeyi) bulunur
dinci gün) onun için kan akıtın (kurban kesin) ve o eziyeti izâleye çalışın» (238) buyurmuştur.
Yine yedinci gün çocuğun saçını kesip, ağırlığınca altın veyâ gümüş tasadduk etmek de sünnettir. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Hz. Fatma (R.A.) ya, yedinci gün Hz. Hüseyin’in saçını traş ettirip ağırlığınca gümüş vermesini emretmiştir (239). Hz. Âişe (R.A.): «Akîka kurbanının kemikleri kırılmaz.» dedi ve teamül de hâlen böyledir.
Beşincisi, hurma ve benzeri tatlı şeyi çiğneyip çocuğun ağzına koymaktır. Hz. Ebû Bekir (R.A.) in kızı Esmâ (R.A.): «Abdullah b. Zübeyr’i Kubâ’da doğurmuştum. Medine’ye geldim. Resûl-i Ekrem (S.A.V.), bir hurma çiğneyerek çocuğa yedirdi. Çocuğun ağzına ilk giren, ftesûl-i Ekrem’in tükürüğü ile karışık olan bu lokmadır. Sonra Resûl-i’ Ekrem, bu çocuğa duâ buyurdu» demiştir. Medine’de ilk doğan müslüman çocuğu budur. Müslümanlar, bunun doğumu ile son derece sevindiler. Çünkü Yâhûdiler: «Size sihir yaptık, artık çocuk doğuramazsmız.» diye şayi’a çıkarmışlardı.