K ab rd e ölüler d ö rt h âlde b u lu n u r. B a’zısı ökçesi üzre
o tu ru r. G ö zü dağılıp, bedeni şişip, cism i to p ra k o lu n cay a
k a d a r bu hâlde kalır. S o n ra rû h u , d ü n y â g ö ğ ü n d en başka
m elekût âlem ini dolaşır.
B a’zısına cenâb-ı H ak bir uyku verir. Birinci sû ra k a d a r ne
o ld u ğ u n u bilm ez. Birinci sû rd a uyanır, so n ra yine ölür.
B a’zısı k ab rin d e iki ay k a d a r y âh u d üç ay k a d a r d u ru r.
S o n ra rû h u bir C ennet kuşu üzerine biner, kuş o n u C ennete
k a d a r u çu ru r. B unları bildiren hadîs-i şerifler sah îh d ir. İslâm iyyetin
sâhibi «sallallahü aleyhi ve sellem » b u y u rd u ki: (M ü’
minin rûhu kuş ile berâberdir. Cennet ağaçlarından birine asılmış
durur).
B unun gibi şehîdlerin ru h ların d an sorulunca: (Şehîdlerin
ruhları, yeşil kuş kursaklarında olarak Cennet ağaçlarına asılı
dururlar) b uy u rd u .
B a’zı in san lar, diledikleri zem an m a k â m la rın d a n yükselirler.
B a’zıları da, sû r üfleninceye k a d a r o ra d a d u ru r. ‘
Dördüncü nev’ — E nbiyâ ve Evliyâya m ah sû sd u r. B u n ların
b a ’zısı kıyâm ete k a d a r u ç a r ve çoğu gece g ö rü n ü r. Ben
in an ıy o ru m ki, E b û B ekr-i Sıddîk ve Ö m er-ü l-F ârû k «radıyallah
ü teâlâ an h ü m â» b u n la rd a n d ır.
R esûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem », üç âlem i (Â lem -i
n âsû t, Â lem -i m elekût, Â lem -i ceberût) d o laşm ak d a serbestdir.
B una tenbih ve işâret için b irg ü n P eygam berim iz «sallallahü
— 26 —
aleyhi ve sellem » efendim iz (Allahü teâlâ beni üçden ziyâde
yeryüzünde durdurmamasını kereminden ricâ ederim) buyurdu.
H ak îk aten , üç aşerat o lu n ca y a’nî o tu z olunca, hazret-i Alî,
R esûlullahın vefâtın d an o tu z sene so n ra [kırkbirinci yılda]
şehîd olup, hazret-i P ey g am b er yerin ehâlîsine gücendi. M ubâ-
rek rû h u tem âm en sem âya yükseldi.
B unu b a ’zı sâlihler rü ’y âsında g ö rd ü (1). Bir zât b u y u rd u
ki: (Y â R esûlallah! B ab am , a n am san a fedâ olsun! Ü m m etinin
fitnelerini g ö rm ü y o r m usun?) H azret-i P ey g am b er «sallallahü
aleyhi ve sellem », (Allahü teâlâ fitnelerini ziyâde eder. Hazret-i
Hüseyni de şehîd etdiler. Benim hürmetimi muhafaza etmediler)
b u y u rd u . D a h a çok söylediler ise de, diğerlerine râv în in şübheleri
o ld u ğ u n d an terk o lu n d u .
B u n lard an b a ’zısı (İb râh îm aleyhisselâm gibi) yedinci kat
sem âyı seçm iş o lup, o ra d a b u lu n u r. P eygam berim iz «aleyhisselâm
» M i’râc gecesi İb râh îm aleyhisselâm a uğradı. G ö rd ü ki:
Beyt-i m a ’m ûre sırtını verm iş, m ü slim ânların ço cu k ların a o ra
d an şiddetli n azarla b a k m a k d a d ır.
Isâ aleyhisselâm da, beşinci kat gökdedir. H e r gökde
R esûller ve N ebîler «aleyhim üsselâm » v ard ır ki, o ra d a n çıkm
azlar ve gitm ezler. K ıyâm ete k a d a r o ra d a d u ru rlar. B unlard
an istediği yere gitm ekde m u h ay y er olan ları, an cak hazret-i
İb râh îm ve hazret-i M ûsâ ve hazret-i İsâ aleyhirnüsselâm la,
hazret-i M u h am m ed M u stafa «sallallahü aleyhi ve sellem » dir.
B unlar, üç âlem deki istedikleri yere gidebilirler.
Evliyâ-i k irâm d an b a ’zıları kıyâm et gün ü n e k a d a r tav ak –
k u f ederler, d u ru rla r. N itekim Bâyezîd-i B istâm înin «rahim eh
u llah ü teâlâ» A rşı a!lâ altın d ak i so frad an yem ek yim ede
o lduğu rivâyet olu n d u .
İşte k ab rd e o lan ların halleri bu d ö rt şekldedir. Y a’nî azâb
o lu n u rla r, ra h m e t o lu n u rla r, ta h k îr o lu n u rla r, ik râ m
o lu n u rlar.
Evliyâ-i k irâ m d a n «rahim e h ü m u llah ü teâlâ» çok kim se
v ard ır ki, ölüm hâlindeki bir kim seye d ik k at ile b ak arlar. O
kim seye geniş m enziller d aralır. Ç ok kerre de açılır. Bu hâli
(1) Çiinki şeytân her şeye tem essül eder. Fekat Enbiyâ sûretine tem essül edem
ez. Bunun için, P eygam berim iz «aleyhisselâm » rü’yâda göriildükde, elbette
sahih ve doğru olur. Bu cihedle, bu rü’yâlar bize del!) olur.
— 27 —
g ö rü rler ve h ab er verirler. Ben, bu cinsden h a b e r vereni
g ö rd ü m .
B a’zı ark ad aşlarım ı g ö rd ü m ki, kalb g ö zünden perde k aldırılıp,
ölm üş olan ço cu ğ u n u n evine girdiğini g ö rd ü . Bu b âtın î
(gizli) fâideler, ik râ m la r an cak kerîm y âh u d nesîb, m ü b ârek
olan kim seler içindir.
K abrde o lan lard an b a ’zısı, curn’a ile bayram ı bilirler. D ü n
yâdan bir kim se çıkdı m ı o n u n yanm a toplanırlar. O nu tanırlar.
Kimi hanım ından sorar. Kimi de babasından. H er biri kendisi ile
alâkası olan şeylerden süâl ederler.
Ç o k ölüler v ardır ki, bildiği kim selerden d ah â önce ölm üş
o lan birine tesâd ü f etm ez. Ç ünki, on u n d ü n y âd a iken kendinde
b u lu n an şey, ölüm hâlinde gitm işdir. B unun içindir ki, b a ’zısı
yehûdî o larak ölür. B a’zısı n asrân î o larak ölür de onların içine
gider. Bir kim se d ü n y âd an çıkıp m evtâların yanlarına vardı mı,
m evtâlar, o n a d ü n y âd ak i k o m şu ların d an so rarlar ve filân nerededir
derler. O , ço k d an ö lm ü şd ü der. Biz o n u görm edik, belki
H âviye C ehennem ine gitm işdir, derler.
Bir kim se, rü ’yâda g ö rü lü p (A llahü teâlâ san a ne m u ’âm ele
buyurdu?) diye so rulunca, (Ben ve filân ve filân diyerek ark a d a ş
ların d an beş kim seyi sayıp cüm lem iz çok hayr ve ni’m etlere nâil
o ld u k ) der. H âlb u k i, o n u ark ad aşları ile berâber, hâricîler y a’nî
yezîdi denilen sap ık lar ö ld ü rm ü şd ü . K o m şusundan süâl olund
u k d a, biz onu g örm edik, dedi. H âlbuki o kim se de, kendini
denize atıp b oğularak vefât etm işdi. Yem în ederek dedi ki:
(V allahi ben on u , in tih âr edenlerle, ya’nî kendisini öldürenlerle
b erâb er olduğ u n u zan ederim ).
R esûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» b u y u rd u ki: (Bir
kimse kendini bir demir parçasiyle öldürürse, kıyâmet gününde, o
demir parçası elinde karnına vurarak gelir. Cehennem içinde
müebbed olarak kalır. Ve bir kimse kendisini dağdan atar da
öldürürse, kendini Cehennem ateşine atar).
Bir k ad ın da böyle y ap ar, in tih âr ederse, o n u n acısını sûr
üfürülünceye k a d a r duyar. [Bu hadîs-i şerîf, d ü n y âd a sıkıntıdan
k u rtu lu p râ h a ta k avuşm ak için in tih âr edenler içindir. Ç ün k ü
böyle d üşünm ek âhıret azâbım in k âr etm ek o lu r ki, küfrdür.
A klını kaybederek in tih âr eden veyâ hem en ölm eyip tevbe eden
ise, kâfir olm az.] Sahîh haberde bize geldi ki, A dem «aleyhisselâm
» M ûsâ «aleyhisselâm » ile buluşdu. M ûsâ «aleyhisselâm »
— 28 —
o n a dedi ki: (Sen o kim sesin ki, A llahü teâlâ seni kudretiyle
y aratd ı ve sana rûh verdi. Seni C ennetine koydu. Niçin O na
isyân etdin?) Â dem «aleyhisselâm » da dedi ki: (Y â M ûsâ!
A llahü teâlâ seninle k o n u şd u tfe san a T evrâtı indirdi. T ev rât’da
görm edin mi ki, (Â dem , R abbine karşı kendisinden zelle sâdır
oldu). M ûsâ «aleyhisselâm » (Evet, g ö rd ü m ) dedi. H azret-i
 dem (Ben bu n u işlem eden kaç sene önce tak d ir olundu) dedi.
M ûsâ «aleyhisselâm ». (Sen işlem eden ellibin sene evvel tak d ir
o lu n d u ) deyince, yine hazret-i  dem : (Öyle ise yâ M ûsâ, benim
üzerim e, işlem eden ellibin sene evvel tak d ir o lu n an bir g ü n âh ile
mi beni ayblıyor ve kınıyorsun) dedi.
[Böyle k onuşm aları, (Se’âdet-i ebediyye) kitâbının ikinci
kısm , ellinci m addesinde d a h â geniş yazılıdır. Â dem aleyhisselâ-
m ın bu cevâbının (Bu işin yapılm asını irâde ve ihtiyâr edeceğim
i, A llahü teâlânın ezelde bildiğini T ev râtd a o k u d u ğ u n hâlde
ve bu işden m eydâna gelecek nice fâideleri bildiğin halde, beni
ayblam ak sana yakışm az) dem ek olduğu (Seâdet-i ebediyye) de
uzun yazılıdır.]
Sahîh olan hadîs-i şerîfde h ab er verildi ki: R esûlullah «sallallahü
aleyhi ve selem » M i’râc gecesi Peygam berlerle «aleyhim
üssalevâtü vetteslîm ât» iki rek ’at nem âz kıldı. H ârû n
«aleyhisselâm »a selâm verdi. H â rû n «aleyhisselâm » da hazret-i
P eygam bere ve üm m etine rah m et ile d ü â buyurdu.
İdrîs «aleyhisselâm » a d a selâm verip, o d a P eygam berim
ize «aleyhissalâtü vesselâm » ve üm m etine rah m et ile d ü â
eyledi. H âlb u k i, H ârû n «aleyhisselâm » P eygam oerim izin «sallallahü
aleyhi ve sellem » peygam berliği bildirilm eden evvel
vefât etm iş idi. M ü b ârek rû h u g ö ründü. İşte bu h ay ât, hayât-i
rû h ân îd ir.
Bu d ü n y â h ay âtın d an so n ra üçüncü bir hay ât d a h â vardır.
Birinci hayât, ya’nî dirilm ek, A llahü teâlâ, Â dem aleyhisselâ-
m ın belinden çıkarıp şehâdet etdirdiği ve (Ben sizin rabbiniz
değil miyim?) bu y u rd u ğ u vakt, (Evet, biz kabûl etdik. Sen bizim
rabbim izsin. Yâ R abbî) dedikleri zem andır. D ün y â h ay âtın a
i’tib âr olunm az. Z îrâ bu h ayât, insanın ni’m etlenm esine vâsıta
o lup, geçici ve gidicidir.
P eygam berim iz «sallallahü aleyhi ve sellem » (İnsanlar
uykudadırlar, öldükleri vakt uyanırlar) buyurdu.
Bu hadîs-i şerif üçüncü hayâtı, y a’nî k a b r hayâtım
bildiriyor.
— 29 —
K ab r h ay âtın d ak i hâller, m evtâların h ak ik atleri, sıfatları
zâh ir o lau ğ u vaktdeki hallerdir. M evtânın b a ’zısı yerinde kalır.
B a’zısı, dolaşır. B a’zısı d ö ğ ü lü r. B a’zısına da şiddetli azâb edilir.
B unun d o ğ ru lu ğ u n a delîl, M ü ’m in sûresinin (Nâr, füccar üzerine
sabâh akşam arz olunur. Kıyâmet gününde de, Cehennemde vazifeli
olan meleklere, Fir’avna tâbi’ olanları azâbın en şiddetli
mahalline atın) rneâlindeki kırkaltıncı âyet-i kerîm esidir.
BEŞİNCİ FASL
04
Oca