İhyâ bir bakıma çok büyük bir ahlâk kitâbıdır. Sâdece müslü
mânlar için değil, biitün insânlık için bir fazilet hâzinesidir. İslâmiyet
güzel ve üstün ahlâk üzerine kurulmuştur. Bu mevzûdaki âyet-i
kerîmeler ve hadîs-i şerifler o kadar çoktur ki, metin ve tercümeleri
ciltlere sığmaz, tlıyâ’nın dörtte biri güzel ahlâka, dörtte biri de kötii
huylara dâirdir. Bu mevzuları İmâm Gazâlî kadar canlılıkla, ruhlara
duyuracak, kalblere indirecek bir üslûbla anlatan kimse az çıkmıştır.
Hazret-i İmâm kuru bir vâiz değildir. İnşânı titreten, ağlatan
tüylerini ürperten, pişmanlık duygularını harekele getiren bir
tesiri vardır. Cinnî ve insi şeytânlar İhyâ kitâbından çok biiyük bir
darbe yemişlerdir. İhyâ’yı okuyup da duygulanmıyanlar nasibsizliklerine
ağlasınlar…
İslâmiyet güzel ahlâk üzerine kuruludur demiştik. Hak Teâlâ
hazretleri, Rcsûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi mekârim-i ahlâkı
[güzel ve iistiin ahlâkı] tamamlamak için insânlığa önder olarak
göndermiştir. O yüce Ahali Elçisi ahlâk ve faziletin canlı bir timsâ
li idi. İhlâs, şefkat, sıdk, vefâ, dostluk, kibarlık, incelik, kerem, affedicilik,
tevâzıı’, doğruluk nümûnesi idi. Ashabı da öyleydiler. İlk
asırlarda yaşıyan selef-i sâlihîn efendilerimiz hep bu Muhammedi
ahlâk ile süslenmiş olgun imânlardı… Fakat asırlar geçtikçe müslümân
milletin ahlâkları sarsıldı. Hele son yarını asırdanheri büsbütün
bozuldu. İslâm dîninin yasak etmiş olduğu bütün fenâlıklar
halk arasında yayıldı. İçki, kumar, fuhuş, fâiz, ticaretle ve alım – salımda
hile ve yalancılık, emânete ihanet,, riyakârlık, gıybet, haset,
iftira, başkalarının ayıplarını araştırmak, açık saeıklık. yabancı kadınlara
söz atmak ve sarkıntılık yapmak, komşuları ve başka insânları
rahatsız etmek, kadın – erkek çırılçıplak bir olmak, haram – helâl ayırt etmeksizin para ve servet hırsına kapılmak ve daha neler
neler…
Yakın zamânlara kadar İslâm dünyâsının göz bebeği olan İstanbulumuzda
çıkan günlük gazetelere bakarken inşânın gatjr-i ihtiyarî
yüzil kızarıyor, hicâbmdan yerlere geçiyor. Hem (pek az istisnâ
hariç) o gazetelerin kepazeliğinden, hem de duyurdukları ahlâksızlık
haberlerinden… Dîni bütün bir müslümânın büyük şehirlerde
yaşaması ne kadar zorlaştı. İçki her yere yayıldı. İnşân alışveriş edecek
içkisiz bakkal, karnını doyuracak içkisiz lokanta bulmakta güç
lük çekiyor. Barlar, gazinolar, pavyonlar, buluşma evleri, diskotekler,
sinemalar, plâjlar, tiyatrolar, mecralarından taşan pislik selleri
hâlinde şehirleri telvis ettiler. Tembellik yuvası, vakit öldürme nuı-
kinası olan kahvehâneler köylere kadar her yeri istilâ etti. Kumar,
piyango, toto ve diğer talih oyunlarının girmediği yer kalmadı. Yalap
dolan, milleti aldatma, zulüm, istismar, rüşvet, iltimas, zayıfı ezmek
umumileşti.
Ahlâk buhranı sâdece dinden uzaklaşmış «modern» kütleleri
sarmakla kalmadı. Az – çok dindar geçinen nice kimseler de gerçek
İslâm ahlâkında-1 uzaklaştılar. Müsliimânlar arasında gıybet çirkefi
salgın hâline geldi. Dedikodu^gibi lisan âfetleri kanser gibi İslâm
heyet-i içtimâiyesine yayıldı. Şahıslar, hizipler, tarikler arasında çekişme,
tefrika ve düşmanlıkların gürültüsü ayyuka çıktı. Birbirine kolayca
kâfir demek bazıları arasında modalaştı. Farmason politikacı
lara yaranmak için, kendi din kardeşlerine kova kova pislik saçanlar
görüldü. En âdi dinsizler, en karaktersiz sefiller ile bir olup kendi
dindaşlarına, dâvâ arkadaşlarına iftirâ kampanyaları hazırlayanlar
zuhur etti. Müslümânlar arası sevgi, dayanışma, şefkat, dostluk, birlik
bağları darbelendi. Siyâsî ihtiraslar, maddî menfaatler uğrunda
din istismarcılığı aldı yürüdü. İslâmî hizmetler için harcanması gereken
yardım ve hayır paralarını sorumsuzca israf edenler görüldü*..
Son asırda Hindistan’da yetişmiş nıeşhûr âlimlerden Şibli Numânî,
İmâm GazâlYniri hayâtına, fikirlerine ve eserlerine dair kaleme
aldığı kitâbında Müslümânlar arasındaki gıybet salgını hakkında şıı
satırları yazmaktadır. Bundan 72 yıl önce kaleme alman bu tasviri
dikkatle miitalea buyurmalarım muhterem okuyuculardan istirham
ediyorum:«Bir kimse hakkında, onun arkasından [gıyabında], memnun
olmıyacağı veyâ beğenmiyeceği şekilde konuşulmağa gıybet denir.
Bu hastalık, Müslümânlar arasında yaygın olduğu kadar dünyânın
hiçbir milletinde; hiçbir dinî cemâatinde yaygın değildir. Müslümanlar
kadar fazla gıybet yapan başka bir ümmet de gösterilemez. Mümkün
olsa da devlet kuvveti ile bu faydasız dedikodulardan, çekişmelerden
Müslümânlar zorla men edilse ve gıybet ortadan kaldırılsa,
Müslümanların toplantıları, sohbetleri, meclisleri bir anda zevkini,
neş’esini kayb edecektir.. Çünkü onların sohbetlerinin hararetinin en
büyük kaynağı bu gıybettir. İşin en şaşılacak tarafı da, hemen hemen
her müslümânm, gıybetin çok kötü ve dinen haram [kat’î şekilde yasak]
bir şey olduğunu bilmesidir. Fakat bundan öyle bir zevk alır
ki, bunda öyle bir lezzet bulur ki, bir türlü terk edemez.»
Merhum Şibli Numânî bu satırları yazalıdan beri İslâm dünyâ
sında ne büyük değişiklikler, ne korkunç yıkımlar olmuştur. Gelsin
de bir de bugünkü Müslümânlar arasındaki gıybet ibtilâsını görsün…
Gıybet, büyük bir kütlenin ruh gıdası, vaz geçilmez zevk ve
eğlencesi hâline gelmiştir.
Sâdece gıybet mi?… Ne gezeri Gevezelik, iftirâ, hased, kin namus,
şeref ve haysiyetlere saldırmak, iki kişinin arasını bozmak, lâftaşımak,
kelime-i küfür sarf etmek ve neler neler…
İşte «İhyâ» kitabı bize benimsememiz gereken güzel ahlâkı öğ
retiyor, kurtulmamız ve terk etmemiz gereken kötü ahlâkı da bir bir
gösteriyor. Bunlar Kur’ân-ı Kerîm’den, Sünnet-i Peygamberi’den
(sallallahü aleyhi ve sellem) ve selef-i sâlihînin eserlerinden süzülmüş
hikmetlerdir. Bugünkü Müslümân cemiyetlerin bunlara hava kadar,
su ve ekmek kadar ihtiyâcı vardır. Okumalı, ibret almalı ve hâlimizi
İslâm’ın bu ölçülerine göre düzeltmeliyiz.
Hele din perdesi altında yıkıcılık yapan, dini kendi menfaatlerine
âlet eden, dinî hizmetleri dejenere eden, hizip ve meslek çekiş
meleriyle kafamızı şişirenler artık kendilerine gelmelidirler. Bu ümmetin
böyle verimsiz ve zararlı çekişmelerle uğraşacak takati kalmamıştır.
Herkes İslâm ahlâkı ile ahlâklansm, kendi vazifesini yapsın,
tefrikadan, boğuşmadan, gıybetten vaz geçsin… Hizmetin başı bu
dur. Bütün kâmil mürşidler böyle söylüyorlar.
İMÂM GAZÂLÎ VE AHLÂK :
26
Oca