İNSÂNLARIN HILÂF İLMİNE YÖNELMESİNİN SEBEBİ İLE MÜNAZARA
VE CEDEL’İN ÂFETLERİNİN GENİŞ ŞEKİLDE AÇIKLANMASI
VE BUNLARIN MÜBÂH OLMASININ ŞARTLARI BEYÂNINDADIR
✓\
Bilmiş ol ki, hilâfet vazifesini Peygamberimizden sonra Hulefâ-i
Râşidîn [Ebû Bekir, Ömer, Osmân ve Ali] (R.A.) der’uhde
etmişlerdi. Bunlar, Allahu Teâlâ’yı bilen, İlâhî hükümlere vâkıf olan,
gerçek imamlar idi. İstişâresi gereken bâzı mes’eleler müstesnâ, hüküm
ve fetvalarında kimseye ihtiyâçları yoktur. Buhun için devirlerinde
âlimler tamâmen âhiret ilmine hasr-ı nefs etmiş ve yalnız onunla
meşgûl olmuşlardı.
Dünyâ işlerinden, insânları alâkadar eden hükümler ve fetvâlardan
çekinir ve fetvâ vermemek için kendilerini müdâfaa ederlerdi. Sî-
ret ve ahlâklarından rivâyet edildiği gibi bütün imkânlariyle Allahu Teâlâ’ya
yönelmişlerdi.
Vaktâ ki hilâfet, fetvâya gücü yetmeyen ehliyetsiz ellere geçti,
fakîhlerden yardım dilemek ve hükümlerinde fetvâ almak için, her
hâllerinde onları berâberlerine almak zorunda kaldılar.
Tâbi’în [Peygamber Efendimizi görmeyip sahâbeye yetişen] bil*
ginlerinden selefin yolunu tutan ve Sahâbe’nin usûlüne riâyet eden
bir kısmı kalmıştı ki, onlara kadılık ve fetvâ için mürâcaat edildiği
vakit kaçınır ve çekinirlerdi. Bu sebebden halîfeler, vazife vermek
için onları zorlamağa mecbûr oldular.
Pâdişahlar’ın âlimlere yönelmesini, âlimlerin ise bunlara iltifât
etmediklerini gören zamânm insânları, padişahlar tarafından verilen
mevkiieri elde etmek için ilim öğrenmeğe yöneldiler. Fetvâ ilmine
çalıştılar ve kendilerini hükümdârlara takdim ettiler; onlarla buluş
mak için iltimâslar aradılar ve onlardan vazifeler, hediyeler istediler.
Kimisi umduğunu buldu, kimisi de bulamadı. Dileği yerine gelen isteme
alçaklığından kendini kurtaramadı. İşte böylelikle fakîhler aranır
hâlde iken, kendileri aramağa başladı. Pâdişâhlardan çekinmekle,
onlara yönelmekle, yüce iken küçük düştüler. Ancak her asırda Allahu
Teâlâ’nm yardımına mazhar olan bilginler müstesnâdır.Kazâ ve hükümlerde fetvâlara ihtiyâç, fazla olduğu için o asırda
en çok fetvâ ve hüküm ilimlerine yöneldiler.
Sonraları Islâm akaaîdine dâir bâzı sözleri işitip onları dinlemeğe
meyleden âmirler ve başkanlar peydâ oldu. Pâdişâhların bu temâyü-
lüuü görenler «Kelâm» ilmine daldılar. Bu bâbda bir çok eserler yazıp
mücâdele usûllerini kurdular, makaaielerinde muhâlefet yolları
nı açtılar. Böyle yaparken, dîni koruyup sünneti müdâfaa ettiklerini
ve bid’adcileri horluğa düşürmek istediklerini zan ve iddiâ ettiler. Nitekim
onlardan önce fetvâlarla uğraşanların, güyâ insanlara acımak
ve onlara öğüt vermek için gâyelerinin dini korumak, Müslümânlann
dinî işlerini boyunlarına almak olduğunu sandıklan gibi.
Daha sonra bir sınıf ekâbir zuhûr etdi; bunlar da ma’mûreleri
harâbeye çevirecek kadar açık husûmetlere ve kanlı mücâdelelere yol
açtığı için, kelâm’da mücâdele kapısının açılmasını uygun bulmadı
lar da, fıkh’da mücâdeleye ve bilhâssa İ m â m Ş â f i ‘ î ile İ m â m – ı
A ‘ z a m mezheplerinin hangisinin daha üstün olduğunu münâkaşaya
meylettiler. Bunu görenler kelâm ve dîğer ilimleri terkederek.
İ m â m Ş â f i ‘ î ve İ m â m E b û H a n î f e arasındaki .ayrı
lıklar üzerinde durdular da, İ m â m M â l i k , S ü f y â n – 1 S e v –
r î ve A h m e d b. H a n b e l ve diğerlerinin içtihâdlarım ihmâl
ettiler. Böyle yaparken de, gâyelerinin şerî’at’m inceliklerini açıklayıp
mezheblerin illetlerini yerleştirmek ve fetvâ usûlünü genişletmek
olduğunu sandılar. Bu husûsta bir çok garîb mes’eleler bulup çıkardılar,
kitâblar yazdılar, çeşit çeşit mücâdele yollan buldular ki, bu
hâl şimdi de devâm etmektedir. Gelecek asırlarda ne olacağını ve
Allahu Teâlâ’nın mukadderâtı neden ibâret olduğunu bilemeyiz.
İşte bilginleri, bu ilimlere sevk eden, büyüklerin bu ilimlere temâ-
yüllerinden başka bir şey değildir. Eğer pâdişahlar ve ekâbir dîğer
İmâmlar’m mezheblerine veyâ başka mezheblere meyletse onlar da ona
yönelirlerdi ve gâyemiz Allahu Teâlâ’ya yaklaşmak için dîn ilmiyle
uğraşmaktır der ve bunu müdâfaadan geri kalmazlardı.
DÖRDÜNCÜ BÂB
05
Şub