RESÛL-İ EKREM Hazretleri gelen bir âyetin emrine
uymuş, en yakınlarından tebliğ ve irşada başlamıştı. Zira
âyette:
– En yakınlarından îkaz ve irşada başla, onları (isyanları
halinde) İlâhî azabla korkut, buyuruluyordu.
Bu sebeble Mekke’deki zor şartlara, ağır baskılara
rağmen nübüvvet vazifesini bulduğu her fırsatta yapıyor,
müsait her zeminde İlâhî emirleri tebliğe çalışıyordu. Nitekim
Mekke’nin dışında kıra doğru yol alırken önünde
hayvanlarına binmiş olarak gidenleri gördü. Dikkatlice
baktığında bunları tanımakta güçlük çekmedi. Biri Ebû
Süfyân idi. Terkisinde de hanımı Hind vardı. Öndeki eşekte
ise küçük çocuk Muâviye, binili halde gidiyorlardı.
Yolun tenhalığından, söyleyeceği sözleri kolayca dinleyecekleri
ümidi Resûlüllah’ı sür atli yürümeye mecbur
etti. Yaklaşınca onlara seslendi.
Bineğinin üzerinden geriye dönüp bakan Ebû Süfyân,
Resûlüllah’ı görünce durakladı. Hemen öndeki Muâviye’ye
seslendi:
– Oğlum, sen in de gelen Muhammed binsin!
Muâviye eşeğinden indi, erişen Resûlüllah yapılan
teklifi kabûl ederek eşeğe bindi. Birlikte yola devam ettiler.
Resûlüllah tebliğin tam zamanı geldiğini düşündü
ğünden hemen söze başladı: – Ey Harb’in oğlu Ebâ Süfyan! Ey Utbe’nin kızı Hind!
Beni iyi dinleyin. Vallahi günün birinde öleceksiniz, sonra
tekrar dirileceksiniz. Dirilince iyiler, İslâmiyetin emirlerini
yaşayanlar Cennete gidecek; kötüler, İslâm’ın emirlerini
red edenler de Cehenneme sürülecek. Ben size hakkın
kendisini söylüyorum. Siz benim ikaz edip azabla korkuttuğum
ilklerdensiniz. Sözlerimi yabana atmayınız. •
Resûlüllah, bundan sonra yeni nazil olan Fussılet sû
resinin başından “Hâ, mîm…” diyerek okumaya başladı.
1 l ’inci âyete gelince okumayı bitirdi.
Ebû Süfyân:
– Bitirdin mi? dedi.
– Evet, bitirdim, söz sizin, buyurdu. Eşekten inip,
bundan sonrasına yürüyerek devam etti. Verilecek cevabı
bekliyordu.
İlk cevap Ebû Süfyân’ın karısı Hind’den geldi. Bunca
ikaz ve irşaddan sonra Hind nasıl karşılık verdi biliyor
musunuz? Bakın ne dedi:
– Bu sihirbaz için mi indirdin oğlunu bineğinden?!
Hind’in bu sözü Ebû Süfyân’da tepki meydana getirdi,
ama yine de aynı sertlikle karşılık vermedi. Sadece
şöyle ikazda bulundu:
– Hayır, Hind, O sihirbaz değildir. Yalancı hiç değildir.Sen
yanılıyorsun.
Resûlüllah, bundan sonra daha fazla ilerlemedi. Geri
döndü, onlan kendi hallerine bıraktı. Zira tebliğini yapmış,
ikazını ifade etmiş, bundan sonrasını Cenâb-ı
Hakk’ın hikmet ve iradesine bırakmıştı.
Bu sözler büsbütün boşuna da gitmiş sayılmazdı. Zira
ikaz ve irşadlar çekirdekler gibidirler. Toprağa bir düş
sün, gerisi kolay. Günün birinde bu çekirdek müsait havaya
tevafuk ederse kabuğunu çatlatır, içinden yeşil bir fidan
ayaklanmaya başlayabilir.
Nitekim öyle de oldu. İslâm’ın ilk günlerinde atılan buirşad çekirdeği, nihayet Mekke’nin fethi sırasında kabuğunu
çatlatmış, önce Ebû Süiyân, sonra da karısı Hind
İslâm’la müşerref olmuştur.
Demek insanların, içindeki vesveseleri yenmeleri kolay
olmuyor. Kimileri hemen şeytanı yenip, vesveseyi mağlûp
ediyorlarsa da, kimileri de seneler sonra buna muvaffak
oluyor, geç de olsa yine de Hakk’a rücû edebiliyor. Yeter ki
bizler vazifemizi tahrik etmeden yapalım, ikaz ve irşadımı
zı vazife-i İlâhiyeye karışmadan icra edelim. Günün birinde
bu tebliğ çekirdeği kabuğunu çatlatacak, fidanını yükseltecektir.
EBÛ SÜFYÂN AİLESİNİ İSLÂM’A İLK DÂVET
03
Mar