wiki

HAMÎD-ÜT-TAVİL

Tâbiînin meşhûr
hadîs âlimlerinden. Haramlardan sakınması
ile meşhûrdur. İsmi Hamîd bin Ebî
Hamîd-üt Tavîl Ebû Ubeyde el-Hûzâî’dir.
Babasının isminin Hamîd Tirev Tireveyh
veya Zâdeveyh olduğunda ihtilâf edildi. 68
(m.687) de doğdu. Hamîd haretleri Basra’­
da yaşadı ve 143 (m. 761) de namazda
kıyamda iken düştü ve vefât etti. Talha
el-Hûzâî’nin âzadlısı idi. Hamîd-üt-Tavîl
boyu kısa fakat elleri uzun bir zât idi.
Kendi zamanında Basra’da yine kısa
boylu Hamîd isimli komşusu olan bir zât
vardı. İkisini birbirinden ayırmak için ellerinin
uzun olması sebebiyle bu zâta
Hamîd-üt-Tavîl (uzun Hamîd), komşusuna
da Hamîd el-Kasîr, (kısa Hamîd) denildi.
Evinde durduğu zaman bir eli yere bir eli
tavana değerdi. Hamîd-üt-Tavîl (r. aleyh)
dünyâya ehemmiyet vermeden gâyet zâhidâne
bir hayat yaşardı. Haramlardan ve
şüpheli şeylerden son derece kaçardı.
Devamlı Allahü teâlâyı hatırlayan, her an
ona agâh (uyanık) olan ve abbâd ya’nî pek
çok ibâdet eden bir zât idi. îmâm-ı a’zam
Ebû Hanîfe hazretleri gibi kırk sene yatsı
namazının abdesti ile sabah namazı kıldı.
Yine kırk sene, bir gün oruç tutup, bir gün
iftâr etti. İnandığı gibi yaşadı ve namazda
kıyamda iken vefât edip yaşadığı gibi
öldü. Hamîd-üt-Tavîl (r. aleyh) Enes bin
Mâlik, Sâbit el Benânî, Mûsâ bin Enes,
Bühr ibni Abdullah-il Müzem, Fshak bin
Abdullah bin Hâris bin Nevfel, Hasen-i
Basrî, İbni Ebî Müleyka, Abdullah bin
Şakîk, Ebi’l-Mütemekkil ve bir çok âlimden
hadîs-i şerif rivâyet etmiştir. Kendisinden
de, kız kardeşinin oğlu Hammâd bin
Seleme, Yahyâ bin Sâid el-Ensârî, Hammâd
bin Zeyd, Süfyânân (Süfyân-ı Sevri,
Süfyân bin Uyeyne; Şu’be, Mâlik, İbni
îshâk, Vehîb bin Hâlid, Cerir bin Hâzim,
Süleyman bin Bilâl, Muhammed bin
Abdullah-il Ensârî ve birçok âlim rivâ-
yette bulunmuşlardır. Yahya bin Muîn,
Iclî, Nesâî, İbni Sa’d O’nun sika (güvenilir,
sağlam) olduğunu söylemişlerdir. Ebû
Hâtim, O’nun sika olup rivâyetlerinde bir
beis olmadığım bildirerek, Hasen-i Basrî’
nin en iyi arkadaşlarından idi demiştir.
Dârimî diyor ki: Yunus bin Ubeyd, İbni
Muîn’e, Hasen-i Basrî veya Hamîd’den
hangisini daha çok seviyorsun dedim. İbni
Muîn “Her ikisini de” diye cevap verdi.
Hammâd bin Seleme: “Hamîd-üt-Tavîl,
Hasen-i Basrî’nin hadîs yazdığı defteri
aldı ve ondan bir nüsha yazıp geri verdi”
demiştir. Hamîd-üt-Tavîl’in (r. aleyh; rivâ-
yetlerinin ekserisi Enes bin Mâlik’dendir
(r.a.). Şu’be, “Hamîd-üt-Tavîl Enes bin
Mâlik’den yirmidört hadîs, diğer kalanlarım
Sâbit el-Benânî’den işitmiştir” demiş­
tir. İbni Adiyy “ Hamîd-üt-Tavîl’in
hadîsleri çok olup sağlamdır. İmamlar
ondan hadîs almışlardır. Enes bin Mâlik’
den (r.a.) rivâyet ettiği hadîslerin hepsini
ondan bizzat istememiştir. Bir kısmını
Sâbit el-Benânî’den işitmiştir. Yûnus
“Aramızda Hamîd-üt-Tavîl’in bir benzeri
yoktu” buyurmuştur.
Hamîd-üt-Tavîl, Süleyman bin Ali’den
nasihat isteyince “Tenhalarda, kimsenin
görmediği yerlerde günah işlerken, Allahü
teâlânın seni gördüğüne inanıyorsan, baş­
kalarının gördüğü yerde günah işlemediğin
halde, Allahü teâlânın görmesine
ehemmiyet vermediğin için, Allahü teâ-
lâya karşı son derece cüretkâr olursun.
Eğer, Allahü teâlânın görmediğini zannedersen,
inanmazsan küfre girersin”
buyurdu. Hamîd-üt-Tavîl bütün ömrünü
bu nasîhatlara uygun olarak geçirdi.
Zaten bu hâl kendisinde vicdânîleşen bir
kimse elbetteki günah işlemezdi.
Hamîd-üt-Tavîl, Enes bin Mâlik’den
(r.a.) rivâyetle; Enes (r.a.) buyurdu ki: “Ben
Resûlullahın (s.a.v.) mübârek elinden
daha yumuşak, ne bir yün sofa, ne de ipekli
bir kumaşa el değmedim. Ya’nî, Peygamberimizin
eli ipekden de yumuşak idi. Yine
Resûlullahın mübârek güzel kokusundan
daha güzel kokan, ne bir misk, ne de bir
anber koklamadım.”
Hamîd-üt-Tavîl, Enes bin Mâlik’den
(r.a.): Resûlullâhı (s.a.v.) gördüm. İkindi
vakti girmişti. Herkes abdest için su aramaya
başladılar. Fakat bulamadılar. Pey•
gamber efendimize (s.a.v.) bir kapta su
getirdiler. Bu kabın üzerine mübârek elini koyup herkesin ondan abdest almasını
emretti. Enes (r.a.) devamla “Mübârek parmakları
arasından suyun fışkırmakta
olduğunu gördüm. Bir kişi kalmayıncaya
kadar herkes abdest aldı. (Orada üçyüz
kişi kadar sahâbi var idi.) Hamîd-üt-Tavîl’
in “Sahifetü Hamîd-üt-Tavîl” isimli bir
hadîs mecmuası vardır.
Hamîd-üt-Tavîl Sâbit el Benânî’den, O
da Enes bin Mâlik’den rivâyet etti. Peygamberimiz
(s.a.v.) müslümanlann arasında
dolaşırken çok zayıf, kuş yavrusu
gibi olmuş bir zâta rastladı. Ona: “Allahü
teâlâya birşeyle duâ ediyor veya
O’ndan bir şey istiyor m uydun?” diye
sordu. O zât: “Evet yâ Resûlallah, Allahım
bana âhirette ne ile cezâ vereceksen, onu
bana dünyâda peşin ver, diye duâ
ediyordum.” Bunun üzerine peygamberimiz
(s.a.v.) “Sübhanallah! Sen buna
tâkat getirem ezsin, buna gücün yetmez.
Allahım bize dünyâda iyilik,
âhirette de iyilik ver. Ve bizi C ehennem
azabından koru diye duâ etseydin
ya!” buyurdu. Hemen sonra da Allahü
teâlâya onun için duâ etti ve Allahü teâlâ
da (O’nun duâsı bereketiyle) şifâsını verdiuzun bir müddet ders vermek sûretiyle kıymetli
âlimler yetiştirdi. Onun derslerinde
yetişen âlimlerin en büyüğü İmâm-ı a’zam’
dır. 28 sene hocası Hammâd’ın (r.a.) derslerine
devam ederek, ilimde çok az kimsenin
ulaşabileceği bir dereceye kavuşmuştur.
Bütün İslâm âleminde, hem zamanında,
hem de sonraki asırlarda, müslümanlann
itikâd ve amel bilgilerini öğrenmeleri ve
buna göre amel etmeleri hususunda büyük
bir rahmet olmuştur. İslâm âlimleri Hammâd
bin Ebî Süleymân’m bu hizmetini
“Hammâd, fıkıh ilmini harman yapmıştır”
diyerek belirtmişlerdir. Hanefi mezhebinin
meşhûr fıkıh âlimi ibn-i Âbidîn hazretleri
bunu şöyle ifâde etmiştir:
“Fıkıh bilgisi, ekmek gibi herkese lâzımdır.
Bu bilginin tohumunu eken, Abdullah
ibni Mes’ûd olup, Eshâb-ı kirâmın yükseklerinden
ve en âlimlerinden idi. Bunun talebesi
Alkarna bu tohumu sulayarak, ekin
hâline getirmiş ve bunun talebesinden olan
İbrâhim Nehâî, bu ekini biçmiş, ya’nî bu
bilgileri bir araya toplamışdır. Hammâd-ı
Kûfi bunu harman yapmış ve bunun talebesi
olan, İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe öğütmüş,
ya’nî bu bilgileri kısımlara ayırmıştır.
Ebû Yûsuf hamur yapmış ve İmâm-ı
Muhammed pişirmiştir. Böylece hazırlanan
lokmalan, insanlar yemektedir. Ya’nî,
bu bilgileri öğrenip, dünyâ ve âhıret saâdetine
kavuşmaktadırlar.”
Hammâd bin Ebî Süleymân ticâret
yapardı. Başörtüsü satardı. Her gün o
zamanın parası ile iki habbe (kendine kâfi
gelecek kadarı kazanınca, eşyâsını toplar
pazardan çıkardı. Çok cömert idi.
Ramazan-ı şerifte 50 fakiri besler, bayram
günü yeni elbiseler giydirirdi ve yüzer dirhem
verirdi. Kur’ân-ı kerîm okurken
ağlardı. Torunu şöyle demiştir: “Dedem
Hammâd’m odasında okuduğu Kur’ân-ı
kerîmin sayfalannın göz yaşlanyla ıslandığını
çok gördüm

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir