wiki

MÜSLİM BİN YESÂR

Tâbiînin büyük
fakihlerinden. Çok ibâdet eden, dünyâya
düşkün olmayan, kıldığı namazlardan
büyük lezzet alan bir âlimdi, ismi Müslim
bin Yesâr el-Basri el-Emevî, el Mekkı olup,
künyesi Ebû Abdullah’tır. Beni Umeyye’
nin kölesi idi. Bir rivâyette ise Talha’nm
(r.a.) kölesiydi. tbni Abbâs, îbni Ömer, Eb’
il-Eş’as Himrân bin Ebân’dan rivâyetlerde,
Ubâdet-ebni Sâmit’ten (r.a.) ise
mürsel olarak rivâyette bulunmuştur.
Müslim bin Yesâr’dan (r.a.) da, oğlu Abdullah,
Sâbit el-Benânî, Ya’lâ bin Hakîm,
Muhammed bin Şîrîn, Eyyûb Sahtiyânî,
Ebû Nadra bin El-Buceyrî, Katâde, Sâlih
Eb’ûl-Halil, Muhammed bin Vâsi’, Amr
bin Dînâr, Ebân bin Ebî I’yâş ve daha birçok
âlim rivâyette bulunmuşlardır, tmâm-ı
Ahmed bin Hanbel, Ebû Dâvûd, tbni
Muîn, Iclî, onun sika (güvenilir, sağlam)
hadîs rivâyet etmeye ehil bir kimse olduğunu
beyan etmişlerdir. îbni Sa’d, îbni
Avn’dan rivâyetle “O zamanda Müslim
bin Yesâr’dan daha faziletli bir kimse
yoktu” demiştir. Halifet-übnü Hayyât
“Müslim bin Yesâr, Basra ehli içerisindeki
beş fakihden biri sayılır” buyurmuştur.
Ömer bin Abdülaziz’in (r. aleyh) hilâfeti
zamanında 100 (m. 718) tarihinde Basra’
da vefât etmiştir. Rivâyet etmiş olduğu
hadîs-i şerifler sahîh-i Müslim’de bulunmakta
olup, Eshâb-ı kirâmdan ba’zılahm
görmüş fakat ekseri rivâyetlerini Ebîil A’’
i
meş ve Ebî Külâbe’den yapmıştır.
Allahü teâlâya âşık olan, ona kul olmanın
tadını tadan, korku ile ümid arasında
yaşayan evliyâdan olan Müslim bin Yesâr
hazretlerinin her hâli Peygamberimizin
sünnetine uygundur. Zikri, fikri, edebi,
hayâsı, uzleti çok ziyâde olup, Allahü teâ-
lâdan başka maksadı, Resûlullahdan
başka sevgilisi yok idi. “Namaz insanı her
türlü kötülükten muhafaza eder, korur”
müjdesine tam kavuşmuş, ölü gibi namaz
kılmak saâdetine erişmiş, namazın tadını
tatmış bahtiyarlardandı. Namazı maksâd
edinmiş, namaz bineğine binip nice âlî,
yüce derecelere kavuşmuş bir velî idi. Herkes
onun namaz kılışına hayrân olurdu.
Namaz kılmadığı zamanlarda sanki
namazdaymış gibi hareket ederdi. Lüzumsuz
bir söz söylediği işitilmediği gibi,
uygunsuz bir hareketi de görülmedi.
Namaz kılan bir kimse nasıl namazı
bozan şeylerden sakınırsa, Müslim bin
Yesâr da namaz kılmadığı zamanlarda
dahi onlardan sakınırdı. Namaza başladığı
zaman ise yere dikilmiş bir direk gibi
olurdu. Nasıl ki direk her şeyden habersiz
ve duygusuz ise Müslim bin Yesâr da (r.a.)
namaza başladığı zaman öyleydi. O
“ Namaz mU’minin mi’râcıdır” hadıs-i
şerifinde bildirilen şekilde namaz
kılanlardandı.
îmâm-ı Mücâhid buyurdu ki “Biz öyle
âlimler gördük ki, namaza durduklan
zaman, huzûr-u İlâhîde kendilerinden
geçer, gözlerini bir şeye bağlamaya veya
herhangi bir dünyâ işini düşünmeye güç­
leri yetmezdi.”
Basra’da Müslim bin Yesâr namaz
kılarken câminin direklerinden biri
yıkıldı. Kubbe göçtü, câmide bulunanlar
kaçtılar. Daha sonra dışarda kubbenin
yıkıldığını gören kimselerle beraber
câmide kalanlan kurtarmaya geldiler. Bu
sırada Hz. Müslim namazını bitirip selâm
verdi. Yanma gelip “Geçmiş olsun” dediler.
Ne oldu?” buyurdu. “Câminin kubbesi
yıkıldı” dediler. “Ne zaman?” “Biraz önce”
dediler. “Haberim yok” cevâbını verdi.
Yine bir gün namaz kılarken yanında yangın
çıktı. Yangın söndürülünceye kadar
farkına varmadı. Yine oğlu bildiriyor: “Bir
gün babam evimizde namaz kılıyordu.
Şamlı bir kimse babamın yanına girdi.
Bütün ev halkı korkup bir araya toplandık.
Adam biraz sonra çıkıp gitti. Biz birbirimizden
ayrıldık. Annem babama:
“Şamlı şu adam evimize girdi, hepimiz
korktuk. Sen ona hiç bakmadın, ilgilenmedin.
Bu işin farkına varmadın” dedi. Mu’
temir bin Süleymân Müslim bin Yesâr’ın
ev halkına; “Bir hacetiniz olduğu zaman
benimle konuşunuz yoksa ben namaz
kılacağım” diye söylediğini haber verdi.
Evine girdiği zaman çocuklarına; “Bennamaz kılmağa başladığım zaman istediğiniz
kadar konuşunuz. Ben onların hiçbirini
işitmem” buyururdu. Huneyd bin
Hilâl: “Müslim bin Yesâr namaz kılmaya
kalktığı zaman, sanki doğan bir nur gibi
olurdu” buyurmuştur. Bu nûr; mübârek
alnında Allah korkusundan doğan ve
huzûruna çıktığı zât-ı Mukaddesin azamet
ve kibriyâsından neş’et eden bir nûr idi.
Çünkü O’nu namaz kılarken gören bir
kimse yıpratıcı bir hastalığa yakalanıp,
uzun zaman o hastalığı çeken bir kimse
zannederdi. Nasıl böyle bir hastalığa
yakalanan kimsenin yüzünden kam çekilir,
benzi solar ise, O da öyle idi. Süleymân bin
Mugire’den gelen haberde ise: “Müslim bin
Yesâr namaz kılarken görüldü. Sanki o
atılmış bir elbise gibi idi” buyurulmuştur.
Ya’nî atılan veya asılan bir elbise nasıl
hareketsiz ise, O da öyle hareketsiz, kendinden
geçmiş bir vaziyette namaz kılardı.
O namaz kılarken elbiselerinden en küçük
bir hareket, kımıldama görülmezdi. Abdullah
bin Mübârek’ten gelen haberde ise,
“Müslim bin Yesâr secde ediyordu. Aşk ile
kendisini hızla secdeye attı ve iki ön dişi
kırıldı. Ebû Iyâs yanına girdi, “Geçmiş
olsun” diyerek teselli etmeye çalıştı. Müslim
bin Yesâr “Bu, Allahü teâlâya ta’
zimden, hürmettendir” buyurdu. Müslim
bin Yesâr “Beyn-el havfî ver-recâ’ ” korku
ile ümid arasında yaşardı. Korkusu; ümid
ila kaplı, aşk ve muhabbetle dolu idi.
Ümidi ise kulluk ve ibâdetle kaplıydı.
Birgün “Bu gece uzun uzadıya Rabbime
secde ettim” buyurdu. Oradaki kimse
“Allahdan ümidimizi kesmeyiz. Bu kadar
yorulmaya ne lüzum var” deyince “Ne
kadar uzak bir ümid? Korkan korktuğun-,
dan kaçar, bir şeye kavuşmayı arzu eden
ise arzûsuna koşar” buyurdu. Başını secdeye
koyar, gözlerinden firak ve hüzn yaş­
ları aktığı halde “Yâ Rabbî! Sen benden
râzı olduğun haldp, sana ne zaman
kavuşurum” diye duâ ederdi.
Buyurdular ki: “Ameli kendisini kurtaran
kimsenin ameli gibi amel ediniz.
Allahü teâlânın takdir ettiğinden başka
bir şey bulamıyacak bir insan gibi mütevekkil
(tevekkül eden) olunuz.”
“Bana göre büyük amel diye birşey yoktur.
Ancak ben Allahü teâlâdan korkarım
ve O’nun rahmetinden ümidimi kesmem.”
“Allahü teâlâdan bahsederken (dilini) tut.
Söylediğin sözün başını ve sonunu iyice
bilerek konuş” buyurur ve Allahü teâlânın
şânına yakışmayan ve edebe sığmayan
bir şey söylemekten sakınmayı emr ederdi.
“Hak ve doğru olan bir şeyi söylemek,
söylemeyip susmaktan hayırlıdır. Bâtıl ve
yanlış bir şeyi söylememek ise söylemekten
hayırlıdır.”
Müslim bin Yesâr, îmânın alâmeti olan
Hubb-u fillâh ve Buğd-u fillâhı en güzel
yapan, Allah için seven, Allah için buğz
edenlerdendi. Buyurdu ki: “İbâdetime, onu
bozacak, ifsâd edecek bir şeyin karışmasından
korkumun dışında, ‘ amellerimde,
ibâdetlerimde bir yanlışlığım yoktur.
Allah için sevmemin dışında hiçbir şeye
sevgim yoktur.” Ya’nî ancak Allah için
severim.”
“Allah rızâsı için bir kavme olan sevgim
dışında, güvendiğim bir amelim
yoktur.”
“Sağ elinizle avret mahallinize dokunmayınız,
taharet yapmayınız. Çünkü ben
âhırette amel defterimi sağ elimden alacağımı
umanm.”
Haramdan son derece kaçınan Müslim
bin Yesâr hazretleri hac için Hicâz’a gitmişti.
Kaldığı yerde oturmuş yemek
yiyordu. O sırada bir kadın geldi, birşeyler
söyledi. Yiyecek bir şey istediğini zannedip,
bir miktar yiyecek verdi. Bunun üzerine
kadın yiyecek istemediğini söyleyip,
çirkin bir şey teklif etti. Bunun üzerine
Müslim bin Yesâr hazretleri önündeki
yiyecekleri bıraktı ve oradan kaçtı. Dışan
çıktığı zaman “Yâ Rabbî, ben buraya
bunun için geldim. Sana kulluk, ibâdet için
geldim.” buyurdu.
“Hiç bir zevk, Allaha yalvarmanın zevkinden
üstün olamaz.”
Buyurdu ki, “Mücâdele ve münâkaşadan
sakınınız. Çünkü o, âlimin câhilleştiği
bir andır. O zaman şeytan,âlimin sürçmesini
hatâ etmesini bekler.”
Mekhûl eş-Şâmî (r. aleyh) buyurdu ki:
“Ey Basra ehâlisi, sizin efendinizi gördüm.
Kâ’be-i muazzamaya girdi, öndeki
direklerden ikisi arasında namaz kıldı ve
ağlayarak secdeye kapandı. Göz yaşlan
mermeri ıslattığı halde ‘î¥a Rabbi, elimleişled iğ im g ü n a h la rı a f f e t ” diye
yalvanyordu.”
Hiç kimseye beddûa etmezdi ve edilmesini
de istemezdi. Bir zâlime bedduâ eden
kimseye, “Şu zâlimi zulmü ile başbaşa
bırak. Çünkü onun bir an evvel helâk
olması için zulme devam etmesi, senin bedduândan
daha te’sirlidir. Belki bir iyilik
yaparsa, bu iyiliği onu kurtarabilir ki,
bunu yapamayacağı meydandadır.”
Buyurdu ki “Gerçek mü’min la’net okumaz.
Ben, la’net okunan bir şeyi evimde
tutmam.”
Bir dostu O’nun için: “Hiç la’net etmezdi.
En çok kızdığı insana şöyle derdi:
“Artık aramız açıldı.” Bunu söylediğinde
herşeyin bittiğini anlardık. Bir daha
onunla görüşmezdi.” Mâlik bin Dînâr
buyurdu ki: “Vefâtından sonra Müslim
bin Yesâr’ı rü’yâda gördüm “Allahü teâlâ
sana nasıl muâmele etti?” diye sordum,
“Vallahi çok korkunç şeyler ve şiddetli sarsıntılar
gördüm” diye cevap verdi.
“Rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden ba’zı-
lan:
Müslim bin Yesâr, îbni Ebbân, Osman
bin Affân, Ömer bin Hattâb’dan (r.
anhüm) rivâyetle, Hz. Ömer buyurdu ki:
Peygamberimizden (s.a.v.) işittim şöyle
buyurdular: “B en bir kelim e biliyorum
ki kul hakkıyla onu söylerse (ma’
nâsına inanırsa), C ehennem ona haram
olur. O kelim e Lâ ilahe illallah d ır”
Müslim bin Yesâr, Himrân bin Ebbân’
dan rivâyetle, Himrân buyurdu ki: “Hz.
Osman su istedi ve iki elini yıkadı, sonra
ağzına ve burnuna su verdi. Sonra üç defa
yüzünü ve kollarını yıkadı. Başını mesh
etti sonra ayaklarını yıkadı. Sonra güldü
ve Jbuyurdu ki “Niçin güldüğümü sormuyor
musunuz?” biz, “Sizi güldüren şey
nedir yâ Emir-el-mü’m inîn!” dedik.
Buyurdu ki: Peygamberimiz (s.a.v.)
burada su istedi ve benim abdest aldığım
yerde abdest aldı ve sonra güldü. “B eni
güldüren şeyi sorm uyor musunuz?”
diye sordu. İşte bunu hatırladım da buna
güldüm. Biz Resûlullaha (s.a.v.) “Sizi ne
güldürdü Yâ Resûlullah?” diye sorduk.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki: “Bir
(mü’min) kul (abdest alırken) yüzünü
yıkadığı zaman; yüzüne isabet eden
bütün günahlarını Allahü teâlâ affeder.
Kollarını yıkadığı zaman kollarıyla,
başını m esh ettiği zam an
başıyla, ayaklarını yıkadığı zaman
ayaklarıyla işlediği günahları böylece
affeder. İşte bu beni güldürdü”
buyurdular.
Müslim bin Yesâr Ebî Kılâbe, Abdullah
bin Zeyd’den rivâyetle Ubâdet-ebni Sâmit
(r.a.) buyurdu ki: Peygamberimiz (s.a.v.)
altını altınla, gümüşü gümüşle, buğcfayı
buğdayla, arpayı arpayla, hurmayı *hur-‘mayla, tuzu tuzla (ziyâde) satmaktan men
etti. Ancak eşit olarak, misli misline, her
ikisi de peşin olarak izin verdi. Kim arttırırsa
veya birisi arttırmasını isterse, bu fâiz
olur.”
Müslim bin Yesâr dedesinden rivâ­
yetle: Peygamberimiz (s.a.v.) “Mukîm
olanlar için m estler üzerine m eshin
müddeti; birgün bir gece, m isâfirler
için; üç gün üç geced ir” buyurdular.
1) Hilyet-ül evliya cild-2, sh-290
2) Tehzîb-üt tehzîb cild-10, sh-140
3) Tehzîb-ül esmâ vel-lüga cild-2, sh-93
4) Mizân-iil i’tidâl cild-4, sh-107
5) el A ’lâm cild-7, sh-223

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir