OsmanlIların
son devrinde yetişen meşhûr hattâtlardan. İsmi,
Abdullah Zühdî’dir. Babası, 1835 (H. 1251) senesinde
Şam’dan Kütahya’ya gelen Temîm-i Dârî
sülâlesinden Nabluslu Abdülkâdir Efendidir.
Bu sebeple yazılarının altına;” Abdullah Zühdi
min Sülâleti Temîm-i Dârî” yazardı. Şam’da doğdu.
Doğum târihi bilinmemektedir. 1878 (H. 1296)
târihinde M ısır’da vefât etti. Kurâfe Kabristanında
İmâm-ı Şâfiî’nin (rahmetullahi aleyh) kabri civârma
defnedildi.
Abdullah Zühdî Efendi, Kütahya’dan İstanbul’a
geldikten sonra önce Eyyûb Türbedârı Reşîd
Efendiden, sonra zamânının büyük hattâtı Kazasker
Mustafa İzzet Efendiden sülüs ve nesih öğrendi.
Nûruosmâniye Mektebine ve Mühendishâne-i
Berr-i Hümâyûna yazı muâllimi tâyin edildi.
Sultan Abdülmecîd Han zamânında Hicâz’da
yeniden tâmir edilen Harem-i şerifin kitâbelerini
yazmak için 1858 târihinde hattâtlar arasında açılan
müsâbakada, kendisi de hattât olan Sultan Abdülmecîd
Han yazıları gözden geçirirken Abdullah
Zühdî Efendinin hattına hayrân kaldı ve saraya
dâvet ederek; “Allahü teâlâ feyzini müzdâd etsin.
Sana kayd-ı hayât şartı ile yedi bin beş yüz kuruş
maaş tahsis ettim ve seni Harem-i şerifin yazılarını
yazmaya memur ettim.” buyurdu ve Mecîdî nişânı
ile taltîf etti. Bu muvaffakiyet ve pâdişâhın fevkalâde
alâkası henüz pek genç olan Abdullah Zühdî
Efendinin en meşhûr hattâtlar arasına girmesine
sebeb oldu.
Abdullah Zühdî Efendi bu şerefli vazifeyle
Hicâz’a gitti. Sultân Abdülmecîd Hanın vefâtma
kadar Medîne-i münevverede kalarak Mescid-i
Nebevî’nin tâmir edilen kısımlarını güzel yazılarıyla
süsledi.
Abdullah Zühdî Efendi daha sonraları İstanbul’a
döndü. Oradan Mısır’a gitti. Hidiv İsmâil Paşa
ile tanıştı. Paşa, kendisine çok îtibâr etti. “Mısır
Hattâtı” ünvânı ile vazîfe verdi. M ısır’da câmi
ve resmî dâirelerin kitâbelerini yazdı. Mekteplerde
hat hocalığı yaptı. Celî ve sülüs tarzında pek çok
eserler bıraktı. M ısır’da yetişmiş hattâtlardan pek
çoğu Abdullah Zühdî Efendinin talebesidir. Devrin
vezirlerinden İbn-ül-Emîn Hasîb Paşaya bir
tek mushaf-ı şerîf yazmıştır. Paşa’nın terikesinde
(mirasında) bu mushaf-ı şerîfin 300 altına satıldığı
rivâyet edilmektedir.