wiki

İSLÂM’DA İŞÇİ – İŞVEREN İLİŞKİLERİ 389

gelir de müteşebbise aittir. Ancak, emek ve sermayenin dışarıdantemin edildiği büyük teşebbüslerde, üretilen mallann bedelindenemeğe, sermayeye, emek ve sermayeyi temin edereküretimin yapılmasını üzerine alan müteşebbise ve devlete paylarayırmak icap etmektedir. Ekonomi kitaplarında emeğin gelirine«ücret», sermayenin gelirine «faiz», toprak sahibinin gelirine«kira» (rant), müteşebbisin muhtemel gelirine de «kârve temettü’» denilmektedir. Kapitalizmde devletin aldığı payvergidir. Dirijizm’de devlet ücret, faiz, fiat ve kâr sınırlarını tesbitederek gelirlere müdahale eder. Kollektivist rejimlerde hususîmülkiyet hakkı bulunmadığından, paylaşma daha basittir;üretimi ve üretime katılanların payını devlet tesbit eder, kârve faiz bahis mevzûu değildir.Sanayileşme, işçi sınıfının teşekkülü ve teşkilâtlanması,halkın devlet idaresine katılması, devletleri, inkısam meseleleriylemeşgul olmaya sevketmiştir. Bir yandan gelir paylarınınekonomik prensiplere göre tesbiti, diğer taraftan adâletin gerçekleşmesiproblemleri vardır. Bazı iktisatçılar, üretimde olduğugibi dağılımda da tabiî kanunlar bulunduğunu ve buna uyulmasıgerektiğini ileri sürerken, diğerleri gelirin insan iradesiyledaha âdil bir şekilde paylaştırılabileceğini ve bu arada üretimekatılamayacak halde olan hasta, yaşlı ve sakatlara millîgelirden yardım edilmesi gerektiğini iddia ederler.Aslında bu iki iddia âdil ve ekonomik paylaştırma işini tamameninsan aklı ve iradesine bırakmakta birleşmiş oluyor;çünkü dağılımın tabiî kanunlarını bulacak ve değerlendirecekolan da yine insandır.İslâm; insan aklı, tecrübe ve iradesi yanında bunlara yönveren, hatâ paymı asgarîye indiren, tabiî yoldan sapmalan önleyenvhaiy rehberine, Kur’ân ve Sünnet’in ışığına tâbidir. Onagöre, emeğin gelirden payı olan ücret ittifakla meşrûdur, helâldir,işçi ve emekçinin hakkıdır. Aynca emek mülkiyetin temelkaynağıdır. Sermayenin payı denilen faiz ittifakla haramdır,gayr-i meşrûdur. Sahibinin emeği devreye girmeden yalnızcatoprağının geliri, zirai ortakçılık yoluyla olursa, müctehidlerinçoğuna göre helâldir ve meşrûdur. Toprağı kiraya vermeksûretiyle olursa, ancak bazı müctehidlere göre meşrûdur.Teşebbüs ile sermaye aynı elde olursa kazanç (kâr, temettü’)meşrû ve helâldir; teşebbüs ile sermaye ayrı ayn ellerden olursa,sermayenin payı ancak kâr ve zararda ortaklık, teşebbüsve emeğin payı ise kârda ortaklık şeklinde caiz olabilir. İşte İslâm’ınkendine mahsus bu paylaştırma sistemi içinde hemenbütün üretim unsurlarının meşrû, mâkûl ve âdil payları bulunmaktadır.Bu payların ekonomik ölçülere ve adâlet prensiplerinegöre tesbit ve takdiri ise nasslann getirdiği sınırlar içindemüslümanlar ve onların meydana getireceği tarafsız kuruluşlarcayapılacak, devlet de bunun yürütülmesinden sorumluolacaktır.Diğer rejim ve sistemlerde ya emek devleştirilerek diğerüretim unsurlarını yutmasına, insanm tabiî duygu ve eğilimlerinihiçe saymasına meydan verilmiş, yahut da emeğin hakkınariayet edilmeyerek, emekçiye haksızlık edilerek önce sömürmeve ezmeye, sonra da sınıf çatışmasına, sosyal krizlere, anarşive hattâ ihtilâllere yol açılmıştır. îslâm ise —yukarıda özetlenentablo içinde— herkese hakkım vererek, zulmün yollarımtıkayarak, sınıfların teşekkül ve çatışmasını önleyen köklü tedbirlerialarak, işçisi, köylüsü, tüccarı, zanatkân, idare edeni veedileni birbirini kardeş bilen, bu duygu içinde çatışma değil,sosyal dayanışma yolunu seçen insanların oluşturduğu bir sosyalve ekonomik düzen kurmuştur. Bu düzen içinde herkes gibiemekçi de hakkını alır. İşsiz, yaşlı, hasta ve benzeri ise çalışmadan,ortalama refah ölçüsünde yaşama imkânını bulur. (İçtimâiadâlet ve sigorta mevzûu ileride tekrar ele alınacaktır.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir