wiki

BİRLİK ve TEMEL UNSURLARI

Her zaman konuşulup yazıldığı gibi günümüzde daha
çok ele alman meselelerin başında “birlik ve beraberlik”
gelmektedir. Hemen her yerde en büyük temenni olarak
ortaya atılır ve herkese açık davetiyeler çıkarılır. Netice,
maalesef ortadadır ve temenni olmaktan öteye geçmemiştir.
Hatta bazen bu temenni de ulaşılmaz bir ufuk çizgisi gibi
bir çoklarını ümitsizliğe düşürmektedir. Hemen belirtelim
ki, bu durum istenilen şey ile bir türlü bütünleşememenin
tabiî neticesidir. Ayrıca her ne hikmetse istekler hep mücerrette
kalmış; “Birleşilsin, birleşeiim” denilmiştir. Fakat, gerekli
hazırlıklar yapılmamıştır. Nerede ve nasıl birleşileceği
gözlerden uzak tutulmuştur. Peygamber örneği ve metodu
da çoğu zaman anlaşılamamış ve sözde kalmıştır.
Nefsin kolayı tercih etmesine yılların tahribatı da ilave
edilince aynı anlayış ve usulle ümitvar olmak mümkün
değildir. Bu bakımdan kimsenin imanından şüphe etmemek
şartıyle işe yeniden başlamak, imanın mânâ ve mahiyeti
üzerinde durmak, “gerçek iman” ile bugünün mü’minini
bir araya getirmek, bütünleştirmek şarttır. Bunun için
önce “inanç birliğini” temin etmek gerekir.
-111-
İNANÇ BİRLİĞİ
Tarih şahittir ki insanları, cemiyetleri bir araya getiren
ana unsur inanç birliğidir. Diğer bütün unsurlar buna
bağlı olarak kendiliğinden gelişir ve yerini alır. Denilebilir
ki bugün Müslümanlar arasında inanç birliği yok mudur?
Mücerret mânâda evet vardır. İnandım, inanıyorum sözleri
ittifakla söylenen, dillerden düşürülmeyen ifadelerin başında
gelmektedir. Ancak neye, nasıl ve niçin inanıldığı
sorularına verilen cevapların farklılığı endişe vericidir. Yorumlar
çoğu zaman masum olmaktan çıkmakta, aynı inancın
farklı yorumu yerine -sanki- farklı inançların yorumu
imajını vermektedir.
İslâmî eğitim ve terbiyeniı ı verilmediği bir zeminde mutlak
netice beklemek yanlış olacağından, ‘baştan başlamak’
gibi bir ifade kullandık. Bu çok hassas meselede hem
doğruyu bulmak, hem de o doğruyu kendi usulü ile takdim
etfnek, ancak peygamberi ve peygamberliği doğru anlamakla
mümkündür. Aksi takdirde anlamadan, tanımadan
kendimizi onun yerine koruz ki, o zaman bugünkü çıkmaz
sokağın başına gelmiş oluruz. Bu elîm akıbetten kurtulabilmek
için son peygamber Hz. Muhammed’i (s.a.v.) adım
adım, satır satır bilmek, anlamak ve âdeta onunla bütünleşmek
gerekir. O, neye ve nasıl înândıysa, kiminle ve nasıl
muhatap olduysa; ailesiyle, arkadaşlarıyle, düşmanlarıyle
hangi çizgide olduysa’ aynı mânâ ve ruhla olunmadıkça
hiçbir şey olmaz. Olanlar da çare olamazlar.
Bu gerçeğin bugünkü mânâsı şudur: Bugün herkes
İslâm’a koşacak, onu arayacak, fakat kendi kendine öğrenmeyecek.
Kendi kendisinin rehberi, önderi olmayacak. Ona
İslâm, peygamberi metodla ulaştırılacak. Ve o da bu
noktada Ashab örneğinde yerini alacaktır. Böylece inanç
birliği, imanı telkin edenlerin temiz şahsiyetinde müşahhaslaşacaktır.
Yoksa sahipsizliğin meydana getireceği çaresizlik,
insanımızı çıkmaz sokaklara hapsetmeye devam ede-
-112-
çektir,
r,
KÜLTÜR BİRLİĞİ
1 İnsanları ve cemiyetleri bir araya getiren temel unsurlaftri
İkincisi kültür birliğidir. Ancak, kültür, bağlı bulunduğu
inancın veya ideolojinin bir nevi tezahürü olduğu için
oîıu inanç birliğine bağlı bir unsur olarak da değerlendirebiliriz.
Bir cemiyette inanç birliği sağlanabilirse, o zaman
inanç kendi kültürü ile hakimiyetini ilân eder. Nitekim,
Hıristiyanlık, bir Avrupa kültürü olarak dünyaya hakimiyetini
kabul ettirmiş durumdadır. Bugün Müslümanm en büyük
problemlerinden birisi, hiç şüphesiz inancıyla kültürünün
farklı oluşudur, bunların birbirine tezat teşkil etmesidir.
Batı kültürü her türlü devlet imkânlarıyla cemiyete hakim
kılınmak istenmesine karşılık, aynı imkânlarla inanç, zaafa
uğratılmakta ve böylece hayata hakim olan kültür, imanı
vicdanlara hapsetmeyi maalesef başarabilmektedir. Durum
bu olunca imanının gereğini yaşayamayan mü’min -kendi
kültüründen de zaten habersizdir- böyle bir şeyi hayal bile
edememektedir.
Bu zor şartlarda Müslüman, kendi kültürünü de imanın
bir gereği olarak gündeme getirmek mecburiyetindedir. Bu
noktada basın, önemini bir daha ortaya koymaktadır. Avrupa
kültürünün gözü kapalı hamallığını yapan mahut
basını, bu kültürün insanimizi’mahkum etmesinde en büyük
etkendir, güçtür, silâhtır. Bu basındır ki, dünyanın
sınırlarını gazete sahifeleri kadar küçültmüş, sonra onu
sütunları arasında istediği şekle sokmuştur. Dünyaya hakim
olanlar, dünyayı basınla yönlendiriyorlar. Haberiyle, magaziniyle,
dedikodularıyla, yorumuyla basın; fertleri, aileleri
ve kitleleri kukla gibi kullanmakta, iradelerine tahakküm
etmektedir.
Müslüman, inancının kültürünü yaşayabilmesi, arzu edilen*
kültür birliğine ulaşabilmesi için meşru olan her vasıtanın
en iyisine, en güçlüsüne sahip olmak zorundadır.
-113-
F « 9
Kendi imkânlarıyla, basının bazı vasıtalarına, organlarına
sahip olanlar, acil tedavi mantığı ile yola çıkarak, hasta
ayrımı yapmadan gelen hastaya ya da ulaşılabilinene gerekli
tedavi hizmetini vermek zorundadır. İhtilâf konularının
üzerinde durmadan, münakaşa zemininden uzak, kusur
arama mantığından kurtulmuş olarak inancı ve inancın
kültürünü konuşmak, yazmak, çizmek, bütün bunları yaparken
.bütünü kucaklamak, taassuba düşmemek çok gerekli
ve zaruri şartlardır.
İnanç bunalımından sonra kültür bunalımını yaşayan
toplumlârm inanç ve kültürünü onlara yeniden kazandıracak
çok güçlü feraset ehli, kâmil mü’minlere ihtiyaç vardır:
Materyalist düşünce ve kültüre karşı herşeyden önce müşahhas
örnek şahsiyetlere ihtiyaç vardır.
GÜÇ BİRLİĞİ
İman ve kültürden sonra İktisadî birliğe, güç birliğine
sıra, gelir ki, bu, ‘Hem iman ve kültürün yaşamasında, yaşatılmasında,
hem de mü’minin materyalizme karşı vereceği
mücadelede zaruridir. Zaten inanç ve kültür birliği, güç
birliğini kendiliğinden zaniıri kılmaktadır. Dünyaya hakim
güçleri ele aldığımızda onları inanç ve kültür birliğinin
yanında,-güç birliği içinde de görürüz. İçte ve dışta İktisadî,
smâî, ticarî güçlerini değişik isimler altında müesseseleşfıren
emperyalistler, bütün güçleriyle, vasıtalarıyla, İdarî, siyasî
nüfuzlarıyla sadece Müslümana karşı bir araya gelmektedirler.
Bunun en çarpıcı örneği görünürdeki İsrail ile gerçekteki
İsrail’dir. Bir vilayet görünümündeki İsrail, Arap
dünyasının dişinin kovuğunda kaybolacak gibi bir şeydir.
Fakat dişleri dökülmüş bir Arap dünyası ile dünyanın
İslâm’a karşı desteklediği İsrail çok farklı şeylerdir. Sovyetler’in
Afganistan’ı işgali, Amerika’nın Libya baskını ve ardından
dünyanın devlerinin Libya’ya ekonomik ambargoya
daveti ve daha nice misâller, emperyalist güçlerin
İslâm’a karşı organizeli olarak güç birliklerinin ortaya koyduğu
bizim için acı gerçeklerdir.

  • 114-
    Zekâtın malî bir ibâdet olarak İslâm’ın beş temel şartından
    biri olmasının sayısız hikmet ve faydalarından biri de
    her halde mü’mini güç birliğine götürmesidir. Malî yardımlaşmanın
    şart olduğu bir dinde, o dine inananların
    güçsüzlüklerinin izahı yapılamaz. Sadece inanç
    ve kültür birliğinin olmamasının tabiî neticesi olarak karşımıza
    çıkar ki, bu neticeyi elde edebilmek için sırayla ve
    gerektiği şekilde çalışmak icab etmektedir.
    O halde bugün belirli düşüncelerde bir araya gelenlerin
    güç birliği kurmaları kaçınılmazdır. Sohbette, dertleşmede,
    namazda bir; güç birliğinde ayrı. Bu mümkün değildir.
    Hatta bu durum diğerlerinde de bir olmadığının alâmetidir.
    Cemiyetleri meydana getirenler, gönül-gönüle, kafa-kafa:
    ya, omuz-omuza ve elele verirlerse cemiyet olurlar, millet
    olurlar, insanca yaşarlar. Aksi takdirde diğer milletlerin
    madde ve mânâda sömürgesi olmaktan kurtulamazlar.
    Bütüh bunlara rağmen her yazımızda belirttiğimi* gibi
    ısrarla tekrar edelim ki, netice, başarı, odak şahsiyetler,
    rehber ve örnek insanlara bağlıdır. Derleyecek, toparlayacak,
    saracak, kucaklayacak, eğitecek ve bütünleştirecek
    kâmil insanlara muhtacız. Bu ihtiyaç, fıtratın gereğidir,
    İstâriı’m gereğidir; Asr-ı Saadetin ortaya koyduğu gerçektir.#

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir