wiki

Arabulmak, anlaştırmak (sulh)

Bir konuda anlaşmazlığa düşen tarafları, mahkemeye başvurup dâvayı isbat ile uğraşmaksızm kısa yoldan anlaştırmak için yapılan teşebbüsler sulha yöneliktir. Sulh için aracılık yapanlar hâkim gibi davranmazlar, tarafların iddiâlannı isbat edip istediklerini almalarını sağlamazlar, onları karşılıklı fedâkârlık ve anlayışa çağırırlar, bu ise başka anlaşmalara emsâl teşkil etmez. Peygmberimiz’in (s.a.), sahâbeden Câbir’in -babadan alacaklılarına- yaptığı fedâkârlık teklifi bir sulh teşebbüsüdür, bu teklif onları bâğlamadığı için kabul etmemişlerdir. Yine Peygamberimiz Kâ’b b. Mâlik ile Abdullah b. Ebî-Hadred arasında, birincinin İkincisi üzerindeki bir alacağı sebebiyle çıkan anlaşmazlıkta Ka’b’e, alacağının yansından vazgeçip geri kalanını almasını tavsiye etmiş, o da bunu kabul ederek sulh olmuşlardır (Buhârî, Sulh, 10, 14, Husûmât, 9; Müslim, Müsâ- qât, 20-21). Hz. Zübeyr ile Medîneli Humeyd arâ&ında, birincisinin bahçesinden geçerek İkincisinin bahçesine gelen bir -su yüzünden anlaşmazlık çıkmıştı. Durumu Rasûlullah’a atfettiler, O da aralannı bulmak üzere «Zübeyr! ağaçlarını sulayınca bırak o da sulasın» dedi. Humeyd buna razı olmayıp hiddetlenince de «Zübeyr! Ağaçlarını sula, sonra da havuzlardan taşm- caya kadar suyu tut!» buyurdu (Buhârî, Şürb, 6, 7, 8; Müslim, Fedâil, 129). Birinci tavsiye, anlaşmayı sağlamak üzere fedâkârlık teklifi şeklinde, İkincisi ise -karşı taraf anlaşmaya yaklaşmadığı ve haksız olduğu için- hakli olana, hakkını kullanması şeklinde ifade buyurulmuştur. 7. Danışmada bulunana yol göstermek (istişârî rey) : Burada Rasûlullah (s.a.) yukanda gördüğümüz sıfatlan ile değil, kendisi ile istişare edilen bir problemin çözümünde yol gösterici olarak hareket etmekte, çözümler teklif etmektedir. Hz. Âişe, Berîre isimli bir câriye’yi satın alıp âzâd etmek istemişti. Bağlayıcı kaidelere göre (şerîate göre) bir köleyi âzâd e- den kişi ile o köle arasında bir velâyet ilişkisi doğuyordu. Be- rîre’nin sahibi bu velâyet hakkının kendilerinde kalmasını şart koşuyor, ancak bu şartla satmaya yanaşıyorlardı. Hz. Âişe, hakkmdan vazgeçmeden câriyeyi nasıl alabileceğini sevgili Eşi (s.a.) ile istişare etti, Peygamberimiz ona şöyle dedi: «Sen on-? lann şartım kabul et ve onu al; sonuçta velâyet hakkı ancak âzâd edene aittir.» Hz. Âişe bunun üzerine gidip câriyeyi satın aldı ve âzâd etti, sonra Rasûlullah minbere çıkarak halka şöyle seslendi: «Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın Kitabına uymayan şartlar ileri sürüyorlar!… Velayet hakkı yalnızca âzâd edene aittir.»’ (Buhârî, Buyû’, 73; Müslim, Itk, 8, 14). Eğer Peygamberimizin ilk ifadesi «teşri, tebliğ, fetva, kazâ» kabilinden olsaydı şart mûteber olacak ve velâyet hakkı satanda kalacaktı; sonraki ifadesi bunun böyle olmadığını, ilk ifadesinin ise «meşru bir maksadı elde etmek üzere bulunmuş bir çözüm, bir istişârî reyden ibaret» olduğunu göstermektedir. Medine’de zi- râatçiler hurma meyvasını daha olgunlaşmadan ağaç üzerinde satarlardı. Kesim zamanı gelince de meyva çeşitli sebeplerle az çıktı denir, karşı taraf buna itiraz eder ve böylece anlaşmazlık çıkardı. Hz. Peygamber bu yüzden meydana gelen anlaşmazlıkların çoğaldığım görünce şöyle buyurdu: «Böyle olup gidecekse (anlaşmazlıkların ardı arkası kesilmeyecekse) ağacın üzerinde olgunlaştığı belli oluncaya kadar meyvayı satmayın.» (Buhârî, Buyû’, 85; Ebû-Dâvûd, Buyû’, 22.) Hadîsin Buhârî’deki rivayetinde râvi Zeyd b. Sâbit şu yorumda bulunmaktadır: «Hz. Peygamber bu yüzden anlaşmazlıkların çoğaldığını gördüğü için ashâba, istişârî olarak: yol göstermiştir.» Bunun mânası, hadîsin bağlayıcı olmadığı, meyvayı daha önce satmanın kesin olarak yasaklanmadığıdır. Peygamberimiz âdeta «bana sorarsanız şöyle yapm daha iyi…»’ demektedir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir