wiki

EBU BEKR VERRÂK,

Allahü teâlânm sevgili kullarının en büyüklerinden. Dünyâ ile ilgisi yoktu. Hep ibâdet eder, günahtan çök korkardı. Edebde bir tâne idi. Zamanında “Müeddib-i Evliyâ” (Velîlerin terbiyecisi) diye meşhûr oldu. Aslen Tirmizli olan bu mübârek zâtın ismi Muhammed bin Ömer olup, künyesi Ebû Bekr, lakâbı da el-Varrâk’tı. “Müsned” sâhibi Ebû Abbâs Tirmizî’nin dayısı idi. Ahmed bin Hadraveyh ve Muhammed bin Ali Hakîm et-Tirmizî gibi büyük âlim ve evliyâlann derslerinde ve sohbetlerinde bulundu. Belh’te yerleşti. Riyâzet ve âdâbla ilgili kitaplar yazdı. Zamanın büyükleri nefsini terbiye etmiş mübârek bir zât olduğunu söylerlerdi. Tirmiz’de vefât edip, oraya defn edildi. 280 (m. 893) yılından önce vefât ettiği tahmin edilmektedir. ömrü boyunca Hışırla (a.s.) görüşmeyi murâd ederdi. Hergün kabristana gider gelir ve bu arada bir cü’z Kur’ân-ı kerîm okurdu. Birgün yine bu maksatla evinden çıkarken, kapıda nûrânî yüzlü bir ihtiyar kendisine selâm verip, “Benimle sohbet etmek ister misin?” diye sordu. O da “İsterim” deyince, berâberce konuşarak kabristana gidip geldiler. Evin kapısına gelince, o nûr yüzlü ihtiyar? “Bunca zamandır görmek istediğin Hızır (a.s.) benim. Benimle sohbet edeceğim derken bugün bir cüz Kur’ân-ı kerîm okürnaktan mahrum kaldın. Hızır’la (a.s.) sohbet etmenin sonucu bu olunca, diğer insanlarla konuşmanın neticesi ne olur?” buyurdu. Biricik oğlunu mektebe gönderdi. Birgün çocuğun benzinin sararmakta, bedeninin titremekte olduğunu gördü. Sebebini sorduğunda: “Hocam bana bir âyet-i kerîme öğretti. O âyette cenâb-ı Hak “E ğer siz (dünyâda) küfrederseniz çocukları aksaçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günde (kıyâm et gününün şiddet ve azâbından) kendinizi nasıl koruyabilirsinizV 9 (Müzzemmil sûresi/ 17. âyet) buyuruyordu. Bu âyetin şiddetinden böyle oldum” dedi Çocuk hastalandı. Bir müddet sonra da vefât etti. Babası Ebû Bekr el-Verrâk oğlunun m ezarının başında ağlayarak kendi kendine şöyle dedi: “Ey Ebû Bekr! Çocuğun bir âyet işitmekle hastalanıp can verdi. Bunca yıldır Kur’ân-ı kerîm okur hatmedersin, sana birşey olmuyor. Yoksa kalbin taş mıdır?” Kâ’be’yi ziyâret için giderken yolda yaşlı bir kad*n; “Delikanlı sen kimsin?” diye sordu. “Garip bir adamım” deyince de “Rabbinle beraberken, O’nun yolunda yürürken, gurbetin verdiği sıkıntıdan şikâyet mi ediyorsun?” şeklinde sordu. Ebû Bekr Verrâk, yürüyecek tâkatı kalmayıp dona kaldı. Orada ona ma’nevî kapılar açtılar. “Dile bizden dilediğini” dediler. O da “Yâ Rabbî! Sen bilirsin ki, Peygamberlerin (a.s.) ve yaratılanların serveri olan Muhammed aleyhisselâmın başına her türlü dert ve belâ geldi. Halbuki sen hiçbir kimseye hayırdan başka birşey vermezsin. Belâya katlanmaya tâkatım kalmadı. Bulunduğum çâresizlikten beni kurtar” diye yalvardı. Vefâtmdan sonra rü’yâda gördüler. Benzi sararmış bir hâlde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Sebebini so rd u k ların d a “Gömülü bulunduğum şu kabristana defnedilen cenâzelerden, onda biri bile mü’ min olarak ölmemiş” buyurdu, “öldükten sonra sana nasıl muamele edildi?” diye sorduklarında: “Elime bir sevap ve günah defteri verildi. Bunu okurken bilmediğim bir günahta amel defteri baştan başa simsiyah oldu. Geriye kalan kısmını okuyamadım. O sırada bir nidâ geldi ve “Dünyâda iken lütuf ve ihsânımız olarak bu günahını gizlemiştik, burada açıklamak bize yakışmaz, affettik” buyuruldu. Talebelerinden Bekr-i Sügdî, “Ebû Bekr-i Verrâk, ibâdetini Allahü teâlâyı ta’ zim için yapardı. Ondan karşılık almak için değil” derdi. Bir başka talebesi anlatır. Ebû Bekr-i Verrâk ile berâber yoldaydık. Üzerindeki örtünün bir tarafında (Ha) harfi bir tarafında (mim) harfi vardı. “Bu nedir?” diye sordum. “(Ha) harfini gördüğüm zaman ihlâsı hatırlamak, (mim) harfini gördüğümde mürüvveti hatırlamak için onlan yazdım” buyurdu. , Yine talebelerinden Hâşim-i Sugdî nakleder: Ebû Bekr-i Verrâk buyurdu ki: “Çok uyumak, çok yemek, çok konuşmak gönlü katılaştırır.” “Çok sözden murâdım hayır ve şerden bahsederken sarfedilen sözlerdir. Hiçbir işe yaramayan kelimeler ise, değil katılaştırmak, kalbi öldürür bile.” “Dünyâ peşinde koşanlann yanında, ilim ve ma’rifetten bahseden kimse ârif değildir.” “İnsanlar da üç sınıf önemlidir: Devlet adamları, âlimler ve zâhidler. Devlet adamları bozulunca, halkın huzuru bozulur. Âlimler bozulunca, halkın dîni zayıflar. V arını yoğunu Allah yolunda harcayan zâhidler bozulunca da, ahlâk fesada uğrar. Devlet adamlarının kötülüğü zulüm ile, âlimlerin bozukluğu hırs ve tamah ile, zâhidlerin bozulması da riyâ ile olur.” “Uzuvlarını nefsinin istekleriyle tatmin ederek memnun eden, kalbine pişmanlık ağacı dikmiş olur.” “Tamahın babası, takdir edilen rızk konusunda şüpheye düşmek, s an’atı aşağılanıp horlanmak, kazancı da mahremiyettir.” “İyiliği görüp, kıymetini takdir edere! ükrüdür.” “Çok defa Allah nzâsı için iki rek’at namaz kılar, selâmdan sonra O’na lâyık ibâdet yapamadığım için kendimi hırsızlıktan tövbe eden biri gibi suçlu hissederim.” “Yiğit o kimsedir ki, onun hiç düşmanı olmaz.” “Derviş, dünyâ ve âhırette mes’ûddur” sözünün ma’nâsı soruldu. “Dervişten dünyâda sultan vergi almaz. Âhırette Allahü teâlâ hesap sormaz” buyurdu. “Arifin konuşması çok güzeldir. Fakat susması daha faydalıdır ” “Hakka ma’rifeti doğru olanın, heybet ve haşyeti çok olur.” “Kötü huydan, haramdan sakınır gibi sakınınız.” “Allahü teâlâ ile kendi aranda doğruluğu, halkla kendi aranda da yumuşaklığı sağla.” “Bereketin anahtarı, sebat ve sabırdır. İrâde ancak bunlarla sıhhate kavuşur, îrâde sıhhate erince, artık herşey senin içindir.” “Yeterli ilme sâhip ve ehil olmadan kelâm ilmiyle uğraşmak, insanı dinsizliğe götürür.” “Fıkıh öğrenmeyip tasavvufla uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid’at sâhibi ya’nî sapık olur. Her ikisini edinen hakikate varır.” “Fâsıklarm alçak gönüllü olmaları, sâlihlerin gururlanm alarından daha iyidir.” “Avâmın (sıradan halk) kalbleri saf, dilleri temiz olmalı ve nâmusunu korumalıdır. Bu huylardan nasipsiz olanların işi gücü kötülük olur. Onlar şeytana ış bırakmazlar.” “Âlimler bozulunca din ortadan kal* kar, çünkü âlimler dînin bağıdır. Bağ çürüyünce neyi bağlayabilir?” “Kötü istekler, insana hâkim olunca kalb kararır. Neticesinde sîne daralır, huy kötüleşir, sevilmez olur. Zulmetmeye baş lar. Bu artık insan değildir, insan kılı ğında bir şeytandır ” “Belânın gelişi çeşitlidir, bunlardan biri ihtilâftır. İhtilâf, düşmanlığa sebeb olur. Düşmanlık da, ortalığı belâ ve âfetlere boğar.” “Nefsine âşık olan, kibirli, kıskanç, aşağı ve hakîr olur ” “îhlâs sâhibi mi olmak istiyorsun, önce baş olma sevgisini kalbinden at. Sonra kendini kimseden üstün görme,” “Bir kimse âlimlerin bildiği herşeyi bilse, en anlayışlı insanların anlayışlarının hepsine sâhip olsa, sihirbazların bütün usûllerini bilse; bütün bu hasletlerini toplayıp nefsinin bir ayıbını bile gizleyemez. Onun için tek çâre, Hakka sâdık olmaktır.” “Seni Allaha yaklaştıran şey, ihtiyâcını ondan istemendir Halka sevdiren şey de onlardan bir şey istem emendir.” “Sabahleyin insanlara bakar; kimin helâl, kimin haram yediğim bilirim: Kim kalkar kalkmaz, boş lâf ve sövüp saymakla dilini açarsa, o haram yemiştir. Kim ki, dilini Allahü teâlânın zikri ve kelime-i tevhidle açar ve ıstigfârla meşgûl ederse, bilirim kı, o kişi helâl yemiştir ” “Zühd, (Arapça’da) üç harftir: Z, zîneti terk; H, nefsin isteklerini terk; D, dünyâyı terk etmek dem ktir ” “Tevekkül, geçmişe üzülüp, gelecekle ilgili hayâller kurarak kıymetli vakti harâb etmemektir ” “Ahlâkın bozulması, fâsıklann sâlihlere, zâlimlerin âdillere ve kâfirlerin müslümanlara gâlibiyetini gerektirir ” “Mü’mınin dört alâmeti vardır Dili zikreder, sessizliğinde tefekkür eder, ibret nazarıyla bakar, hayırlı amel işler “Hikmetin birinci hususiyeti sükût edip, ihtiyaç miktarı konuşmaktır ” “Allahü teâlâ bir kulundan sekiz şey ister* Kalbin; Allahü teâlânın evine hürmet, yarattıklarına şefkat etmesi Lisanın, Kelime-i tevhidi söyleyip, yaratıklara yumuşaklıkla muamele etmesi Bedenin, ibâdet ve tâatte bulunup, mü’minlere yardım etmesi Huyun, Allahü teâlânın hük müne sabır gösterip, yarattıklarına karşı halîm-selîm olması ” “Büyüklerden birinden duydum, Şeyta nın bir mü’mıni yoldan çıkarma taktiği şudur: O, bir mü’mme ilk önce ‘kâfir ol”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir