wiki

Ebu SÜLEYüÂH-I BÂR&Ml

Şam’da yetişen âlimlerin büyüklerinden. Abdurrahmân bin Ahmed el-Ansî din imâmlanndan iken, Allahü teâlâdan başka her şeyi terkedip, tasavvuf yoluna girdi. Künyesi Ebû Süleymân’dır. Şam’ın güneyinde bulunan Dârân köyünde yerleşti. Bunun için kendisine Ebû Süleymân-ı Dârânî denir. 205 (m. 820) de Şam’da vefât etti. Türbesi oradadır. Süfyân-ı Sevrî ve başka âlimlerden ilim öğrenip hadîs-i şerîf dinledi. Lütuf ve ihsânı bol, çok kibar ve sevimli bir zât idi. Bunun için kendisine Reyhân-ül-kulûb (Gönüllerin güzel kokulu çiçeği) denirdi. Nefsine muhalefet etmekte, açlık çekmekte çok ileri idi. öyle ki, bu ümmetten açlığa onun kadar tahammül eden olmamıştır. Bunun için kendisine “Bündâr-ül-Câiın” (Açlann reisi) denirdi İlimde, ma’rifette, yüksek hâlleri ve çok güzel sözleri meşhûrdur. Nefsin zararlarına ve sinsi düşmanlıklarına son derece vâkıf olup, ondan korunmakta, kalbi ve diğer uzuvların hepsini Islâmiyete tam uygun olarak kullanmakta eşine çok az rastlanan Allah adamlanndandı. Hz. Ebû Süleymân-ı Dârânî, doğru yola gelmesine sebeb olan hâdiseyi şöyle anlatmıştır: “Câmide bir va’izin sohbetlerine devam ederdim. Birgün sözleri bana çok te’sir etti. Fakat dışan çıktığımda bu te’sir hiç kalmadı. Geri geldim, ikinci defa dinledim, yine sözleri kalbime oldukça çok te’sir etti. Dışarı çıktım. Bu te’sir bir miktar devam etti ve kayboldu. Üçüncü defa geldim. Bu sefer öyle duygulandım ki, bu te’ sir eve kadar aynı hâlde kaldı. Eve gelince mûsikî âletlerimi kırdım. Tövbe ettim. Allahü teâlâya ulaştıracak doğru yolu tuttum. Tövbe ettiğimi Yahyâ bin Muâz hazretleri duyduğunda, “Bir serçe, bir turnayı avlamış” demişti. Hz. Ebû Süleymân Dârânî, birgün insanlara nasihat ediyordu. İleri gelen talebelerinden Ahmed bin Ebü’l Havari, hocasının nasîhat ettiği meclise gelip, “Efendim, fırın ısındı. Bugün ne pişirme­ “Eshâbımm hepsi, gerek birlikte toptan, gerekse birer birer, yıldızlar gibi nurludurlar. Bunlardan hangi birine uyarsanız, ya’nî ardı sıra giderseniz, asıl kurtuluş yolu olan, insanlığın kemâli ve seâdeti olan Allahü tealinin sevgisine kavuşursunuz. ” Hadîs-i şerif ı İslâm Alimleri C: 3/F: 6 İstâm alimleri Ansiklopedisi 1 6 1 EBÛ SÜLSYMÂM-I BÂRÂMt “Fıkh âlimleri kıymetlidir. Onlarla beraber bulunmak ibâdettir.” HatJîs-i şerîf mizi emir edersiniz?” diye sordu. Hz. Ebû Süleymân cevâb vermedi. Talebesi aynı suâli birkaç defa tekrar edince, talebesine “Gidip, içine oturunuz!” buyurdu. Talebe, “Hocamın her sözü hikmetlidir. O, mâdem ki böyle buyurdu, Onun dediği doğrudur” diyerek, gelip fırının içine girdi Hz. Ebû Süleymân, sohbet bittikten sonra etrafındakilere “Derhal gidip, Ahmed’i fırından çıkarın!” buyurunca, yanındakiler hayretle “O, hakîkaten dediğinizi yapmış, fırına girmiş midir?” dediler. Hz. Ebû Süleymân “Elbette. O söz dinler. Nefsine uymaz. Bana muhalefet etmez” buyurdu. Oradakiler merakla fırına gelip, kapağı açtılar. Ahmed, hakîkaten kızgın fırında oturmakta, bir kılı dahi yanmamış hâlde beklemekteydi. Ebû Süleymân-ı Dârânî’nin talebesi Ahmed bin Ebü’l Havârî şöyle anlatıyor: Bir sene hocam ile beraber hacca gidiyorduk. Yolda su tulumunu düşürmüşüm. Su ihtiyâcımız oldu. Susuz kaldık. Hocama dedim ki, “ Efendim su tulum unu kaybettim.” Ellerini açıp şöyle duâ etti: “Ey gaybları bilen ve sâhiblerine iâde eden, dalâlette olanları hidâyete erdiren Allahım! Kaybettiğimiz şeyi bizlere iâde eyle.” Duâsını bitirir bitirmez bir kimsenin, “Bu su tulumunu kaybeden kimdir?” diye seslendiğini duyduk. Tulumumuzu alıp yolumuza devam ettik. Hz. Ebû Süleymân şöyle anlattı: “Bir gece câmide ibâdet ediyordum. İçerisi çok soğuktu. Öyle ki soğuğun şiddetinden duâ ederken bir elimi koynuma sokuyor diğer elimi semâya doğru açıyordum. Bu şekilde duâ etmek, beni fevkalâde rahatlatmıştı. Uyuduğumda hafifden bir ses “Yâ Ebâ Süleymân! Duâ için kaldırdığın eline nasibini verdik. Diğerini de kaldırsaydın ona da nasibini verirdik” diyordu. Bunun üzerine kendi kendime, “Ne kadar soğuk olursa olsun, bir daha her iki elimi de semâya kaldırmadan duâ etmiyeceğim diye söz verdim. Bir gece bir hûri gördüm. Tebessüm ediyordu. Yüzünün nûru o derece idi ki, anlatılacak gibi değil. Ben, “Bu kadar nûr ve güzelliğine sebeb nedir?” dedim. Cevâben “Bir gece gözünden bir kaç damla yaş akmıştı. Onunla yüzümü yıkadılar. Onun te’siri ile bu nûr ve güzellik hâsıl oldu. Sizin gibi temiz zâtların göz yaşları, hûrilerin yüzlerinin parlatıcısı olmaktadır. Göz yaşı ne kadar çok olursa o kadar iyidir” dedi. Talebesi olan Ahmed bin Ebü’l Havârî diyor ki: “Bir gece tenhada namaz kıldım. Bundan çok büyük lezzet hâsıl oldu. Ertesi gün, bu durumu hocama arzettim. Daha fazla gayret et ki, aynı tadı, insanlar arasında iken de bulabilesin” buyurdu. Bir defa, Ebû Süleymân-ı Dârânî’ye (r.a.; sordular ki, “Allahü teâlâyı tanımak ile şereflenmenin sırrı, hikmeti nedir9” cevâbında buyurdu ki, “Kışının, iki cihanda, Allahü teâlâdan başka maksadının olmamasıdır ” Sâlih zâtlardan birisi bir gece rli’ yâsmda Hz. Ebû Süleymân-ı Dârânî yı nurdan kanatlarla uçuyor gördü “Hayırdır inşâallah! Bu ne hâldir?” dedi. Ebû Süleymân-ı Dârânî (r.a.) “Şimdi cezâevinden kurtuldum, serbest oldum” buyurdu. Rü’yâyı gören zât sabah uyandığında, Hz. Ebû Süleymân-ı Dârânî’yı ziyârete gitti, vefât etmiş olduğunu öğrenince rü’y âsinin ne demek olduğunu anladı. Vefâtmdan sonra kendisini rü’yâda görüp “Allahü teâlâ size nasıl muamele eyledi?” dediklerinde, “Rahmet ve inayet buyurdu. Fakat, insanlar tarafından parmakla gösterilmem bana çok zarar verdi” buyurdu. “Kim öğle nam azının farzından evvel dört reh’at namaz kılarsa, o gün işlem iş olduğu günahları m ağfiret olunur99 hadîs-i şerifini Ebû Süleymân-ı Dârânî (r.a.) rivâyet etmiştir Ebû Süleymân-ı Dârânî buyurdular ki. “Helâlden bir lokma az yemeği, akşamdan sabaha kadar namaz kılmaktan daha çok severim. Çünkü, mi’de dolu olunca, kalbe gaflet basar. İnsan Rabbini unutur. Helâlin fazlası böyle yaparsa, mı’deyi harâm ile dolduranların hâli acaba nasıl olur?” “Açlık, Allahü teâlânın hâzinelerinden bir hazinedir. Onu sevdiklerine ihsân eder.” “En sağlam kale, dilini korumaktır İbâdetin özü açlıktır. İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylere m uhabbet etmek, bütün kötülüklerin başıdır ” “Karın tokluğu, Allahü teâlâya karşı yapılacak ibâdetlerin tam yapılmasına mânidir.” “Kul, nefsini tanımayınca tevâzu edemez. Dünyânın hiç olduğunu bilmiyen, zühd sâhibi olamaz. Zühd, seni Allahü teâ lâdan alıkoyan şeyleri terketmektır ” “Tevâzu, güzel amel işleyemediğmı düşünmektir ” “Dünyâyı düşünmek perdedir Âhıreti düşünmek hikmete, gönlün canlanmasına sebep olur, ibret almakla ılım artar, tefekkür ile de Allah korkusu artar.” “Bir kalbe dünyâ düşüncesi yerleşse, âhıret düşüncesi o kalbden, göç edip gider ” “En fazîletlı amel, nefsin istediğinin zıddını yapmaktır.” “Her şeyin bir emâresı olduğu gibi, İlâhi feyzlere kavuşmaktan mahrum kalmanın alâmeti de ağlamamak, ağlamayı terk etmektir.” “Bir gece, uyku bastırdığı için biraz uyudum. Rü’yâmda gördüm ki, bir hûri 1 İslâm âlimleri Ansiklopedisi EBÛ SÜLEYMÂN-I DÂRÂNl bana, “Beşyüz senedir beni senin için yetiştiriyorlar, sen ise uyuyorsun” dedi.” “Bir kimse, güzel bir amel işleyince, bunu kendi gayretleri ile değil de, Allahü teâlânm lütfü, ihsânı ve yardımı ile yapabildiğini iyi bilirse, o kimsenin, ucba kapılması, ibâdetini beğenmesi mümkün değildir.” “En zor, ama en makbûl olan şey sabırdır. Sabır, iki kısımdır. Birincisi, Allahü teâlânm yapmamızı emrettiği, fakat nefsimizin istemediği ibâdetleri yapmaya devam etmekte sabretmek, İkincisi ise, Allahü teâlânm yapmamızı yasak ettiği, fakat nefsimizin hoşuna giden şeyleri yapmamaya devam etmekteki sabır.” “Kul, Allahü teâlâdan hayâ ederse, Allahü teâlâ onun ayıblarmı örtüp, insanlardan gizler, hatâlarını affeder. Kıyamet günü onun hesâbını kolay eyler.” “Çok vakit, kalbime düşünceler geliyor. Araştırıyorum. Kitaba (Kur’ân-ı kerîmin emirlerine) ve sünnete (hadîs-i şerifler) uygun bulursam kabûl ediyorum.” “Bugünü, düne eşit olan zarardadır.” “Âhıret için sana fâidesi olmayan kimse ile arkadaş olma.” “Allahü teâlâ benim sağ gözüme, Cehennemin yedi tabakası ile azâb etse râzı olurum. Azâbın birazını da öbür gözüme niye koymuyor diye düşünmem. Zîrâ bilirim ki, O, benim için en faydalı olanı yapar.” “Bütün insanlar beni, olduğumdan daha aşağılamak, hakâret etmek isteseler, bunu yapamazlar. Çünkü, herkesin, hakâret derecelerinin en aşağısı olarak düşünebileceklerinden daha aşağı olduğumu biliyorum.” “Allahü teâlâdan râzı olmak ve O’nun kullarına merhamet etmek, Peygamberlerin ahlâkmdandır.” “Bir kimse dîne yapılan hizmetlerde bulunsa ve bu hizmetlerde, nefsine bir pay ayırsa, yaptığı hizmetlerin tadını ve fâidesini bulamaz.” “Bütün işlerde, ltulun niyeti Allahü teâlânın rızâsı olursa, o işin sonu mutlaka iyi olur.” “Bir kimse, bir mü’mini gözünde küçültür, kendini ondan daha kıymetli zannederse, hangi ibâdeti yaparsa yapsın, tadına zevkine varamaz.” “Farkında olmadan, şüpheli bir lokma. yemiş olsam, bir Cuma’dan öbür Cuma’ya kadar içimde bir ateş yanar ve acısını hissederim.” “Nefs hâin ve Allahü teâlânm rızâsını aramaya mânidir. Yapılacak en iyi iş, nefse muhalefet etmektir.” “Lüzumundan fazla yiyerek mi’desini şişiren kimse için şu altı zarar vardır, ibâdetlerinden zevk alamaz, öğrendiği hikmeti hâfizasında tutamaz. Diğer insanları da kendisi gibi tok zannedip, onlara karşı merhametli ve şefkatli olamaz. İbâdetleri yaparken üzerine ağırlık çöker. Çeşitli arzuları meydana çıkar. Müslümanlar câmiye giderken, o helâya gider.” “K anâat rızânın, vera da zühdün başlangıcıdır.” “Âhıreti düşünmek, aklın alâmeti ve kalbin hayatıdır.” “Bir dostundan, bir uygunsuzluk görürsen hemen onu tenkid etme. Mümkündür ki, kendisini tenkid ederken sana, önce yaptığı uygunsuzluktan daha zor ve ağır gelecek bir söz söyleyebilir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir