i. (ar. hüsn, güzellik’ten istih- sân). Esk. İyi ve güzel bulma, beğenme: Görürdüm her kaside söyledikçe her birisinden / Hem istihsan ü hem ihsan ü hem lûtf-ı firâvânı (Nef’i). || İstihsan etmek, beğenmek. — Fıkıh. Şeriatta, hadislere dayanarak karar verme. (Bk. ansİkl.) || Bir konu üstünde konuşurken, onunla ilgili en uygun, en gerekli hadisi söyleyerek sonuca varma. || Bir yasanın konuya uygun olarak yorumu ile karar verme yetkisi. — ansİkl. Fıkıh, istihsan bir fıkıh deyimi olarak tasımın (kıyas) karşıtı olarak kullanılır. Hanefî mezhebinde istihsan, tasım yoluna gitmeden fıkıh kurallarına uygun karar verme anlamına geliyordu, istihsan, hanefî mezhebinin kurucusu İmam Ebu Hanife tarafından ortaya atıldı. Bu usulün dayanağı olarak «Müslümanların hasen (güzel) gördüğü, Allah katında da güzeldir, i- yidir» mealindeki hadis ileri sürülmektedir. Fakat bu hadis, bir hukukçunun fetvasından çok, müslümanların icmaına dayanak olacak niteliktedir (bk. fetv a . İcma). İ s- tihsanın delil olup olamayacağı tartışmalara sebep oldu. Bazı hukukçular ve söylentilere göre İmam Şafiî, istihsanı, ana kaynaklardan; Kur’an ve sünnetten tamamen bağımsız olarak keyfî içtihatlar yapılması şeklinde nitelemişlerdir. Buna karşı istihsanı savunanlar, istihsanın bir çeşit gizli kıyas (kıyası hafî) olduğunu söylemişlerdir. İstihsan, açık kıyas ile varılması gereken sonuçtan, kuvvetli bir gerekçe ile dönüp başka bir sonuca varılmasını gerektirir. Bu bakımdan bugünkü hukukta örtülü bosluk denen hallerde hukukçunun davranışını, hatırlatır. Hanefî mezhebinde de, içine alacak şekilde istihsan deliline yer verilmektedir. İmam Şafiî, istihsa- nı reddeder. Hanbelî mezhebinde de istihsan kabul edilmektedir. + istihsanen zf. Esk. Güzel bularak, beğenerek.
İSTİHSAN
10
Eki