Urve b. Zübeyr, Hz. Aişe’ye : «Ey anneciğim! Ben, senin Fıkıh’daki bilgine şaşmam.
Çiinki, Resûlullâh’m zevcesi, Ebû Bekir’in de, kızıdır, derim.
Ben, senin şiirdeki ve Arab târihindeki bilgine de, şaşmam.
ÇiiûM, halkın bu konularda en bilgilisi olan Ebû Bekir’in kızıdır.) derim.
Fakat, ben, senin Tıptaki bilgine şaşıyorum.
O, sana nereden gelebilir?!» dedi
Hz. Âişe, ona : «Ey Urvecik! Resûlullâh, ömürlerinin sanlarında sık sık hastalanır, kendisine Arap Heyetleri de, gelir dururdu.
Her biri, bir şey tarif eder, ben de, o târiflere göre otlardan ilâç yapardım da, iyüeşirdi.» dedi (83).
Şa’bî’nin rivayetine göre, Hz. Âişe, «Gelen Hey’etler iğinde hastalıklarından şikâyetlenmiyen ve devâsını sormayan eksik olmazdı.
Sorduğu şey, kendisine haber.verilince de, onlann târiflermi anlar ve ezberlerdim!» demiştir (84).
Yine Urve, der ki : «Hz. Âişe’nin sohbetinde bulundum.
İnen âyetlerde, Ferâizde, Sünnette, Şiirde, Târihte, Ensâb ve sâirede, Hukukda, Tıpta ondan daha bilgili bir kimse görmedim.
Kendisine : (Ey Hala! Sen, Tıbbı nereden öğrendin?) dedim.
(Ben, hastalanırdan, Bana, bir şeyler târif ederlerdi.
Birisi, hastalanır, ona bir şeyler târif ederlerdi.
Halkın, birbirine târif ettiklerini de, dinler ve ezberlerdim.) dedi» (85).