Genel

polariskop

polariskop

polariskop

1959). Bu dönemde aralarında Ahd-rej Wajda’nm ilk filmleri de olmak üzere birçok filmde rol aldı ve kısa belgesel filmler çekti. 1959’da çektiği “Dwaj ludzie z szafa” (İki Kişi ve Bir Gardrop) adlı on beş dakikalık kısa filmiyle beş uluslararası ödül kazandı. Okulu bitirdikten sonra Fransa’ya giderek iki yıl Paris’te kaldı. Burada “Grost et le maigre” (Şişman İle Sıska, 1961) adlı filmini gerçekleştirdi ve büyük ilgi gördü. Aynı yıl Polonya’ya dönerek sinema tarihinin ve Polonya’nın en önemli filmlerinden biri olan “Noz w Wodzei”yi (Sudaki Bıçak, 1962) çekti. Daha sonra bir süre İngiltere’de çalıştı. Burada yaptığı filmlerde insanlar arasındaki ilişkileri bir karabasan ve fanteziler atmosferi içinde sergiledi. 1968’den sonra ABD’ye giderek çalışmalarını burada sürdürdü. “Rosemary’s Baby” (Rosemary’nin Bebeği, 1968) adlı filmiyle ticari yönden büyük bir başarı kazandı. Bu arada 1968’de.evlendiği karısı Sharon Tate, Manşon çetesi tarafından korkunç bir biçimde öldürüldü. Bu olayın etkisiyle bir süre sinemadan uzak kaldı. 1971’de İngiltere’de çektiği “Macbethle (Kanlı Saltanat) sinemaya geri döndü. Roman Polanski daha çok insanların korkularını, şiddet ve alışılmadık cinsel davranışlarla kaynaştırarak sinemaya yansıtmıştır. Başlıca filmleri: “Noz w Wod-zei” (Sudaki Bıçak, 1962), “Repulsion” (Tiksinti, 1965), “Dance of the Wampires” (Vampirlerin Dansı, 1967), “Rosemary’s Baby” (Rosemary’nin Bebeği, 1968), “Macbeth” (Kanlı Saltanat, 1971), “What?” (Ne?, 1972), “Chinatown” (Çin Mahallesi, 1974), “Le locataire” (Kiracı, 1976), “Tess” (Tess, 1979), “Pirates” (Korsanlar, 1983), “Frantic” (1988).

POLARİSKOP, polarma olayını incelemeye yarayan alet. Polarılmış ışığın geçtiği bir polargı (polarizör) ile bu İşığın incelenecek saydam bir numuneden geçtikten sonra üzerine « üşürüldüğü döner bir analizle-yenden (analizör) oluşur. Basit bir polariskop (Biot polariskopu) yansıtmayla polarmaya dayanır ve iki eğik cam levhadan oluşur. Bunlar-
dan biri ışığı polarmaya, döndürüle-bilen öteki levha da analizlemeye yarar. Bazen analizleyen olarak Ni-col prizması ya da polaroid, bazen de hem polargı hem de analizleyen olarak Nicol prizması kullanılır. Bazı maddeler (örneğin şeker) polarma düzlemini çevirebilir. Bu özellikten yararlanılarak örneğin bir polaris-kopla, şekerin saflığı ya da bir çözeltideki şeker miktarı belirlenebilir.

POLARMA
POLARİZASYON

MA,
POLARMA, ışık dalgasının enine titreşimlerinin yönü ve özelliklerinin belli kayıtlamalara uğraması, polarizasyon. Normal olarak ışık polarılmış değildir. Belli bir yönde ilerlerken, buna dik bir doğrultuda ve düzensiz titreşimler yapar. Polarılmış ışıkta ise bu titreşimler belli bir düzenlilik gösterir. Örneğin ışığın (camdan) yansıması ya da bir dizi cam levhadan geçmesi, turmalin ve Polaroid gibi maddelerde ya da Nicol prizmasında çift kırılmaya uğraması sonucunda düzlemsel olarak polarılmış ışık oluşur ve bu ışıkta bütün titreşimler aynı düzlemde bulunur. Polaroid filtreler ışığın belli bir düzlemdeki bileşenlerini emer. Böyle iki filtre, çaprazına kullanıldığında hiç ışık geçirmez. Parlatılmış bir cam yüzeyden, n kırılma indisi olmak üzere, tan~1 (n) gibi bir açıyla (normal cam için 57°) yansıyan ışık, titreşimler yüzeye paralel olacak biçimde polarılır. Düzlemsel olarak polarılmış ışık parlak bir metal yüzeyden yansıdığında eliptik olarak polarılmış ışık, çift kırıcılık özelliği gösteren kristallerden geçtiğinde de dairesel olarak polarılmış ışık meydana gelir ve herhangi bir noktadaki elektrik vektörü birinde bir elips, öbüründe de bir daire çizer. Çevremizdeki ışık gözümüze çoğunlukla bir yerlerden yansıyıp geldiği için kısmen polarılmış ışıktır. Görmeyle ilintili birçok alet ve araç polarma dikkate alınarak yapılır. Örneğin güneş gözlükleri, yatay yüzeylerden yansıyan polarılmış ışığı emerek göz kamaşmasını azaltır. Benzer filtrelerle karayollarında sürücü-
ler güvenli biçimde seyreder. Pola-riskoplarla organik kimyada önemli ölçümler yapılır.

POLAROİD, optik eksenleri birbirine paralel olacak biçimde konumlanmış son derece küçük (ültramik-roskopik) polarıcı kristaller içeren ince saydam film. Polarmanın bileşenlerinden biri bu filmde soğurulurken öteki, küçük bir kayıpla geçirilir. Po-laroidin eksenini uygun bir doğrultuya getirmekle, örneğin, yansıma sonucu oluşan polarılmış ışığın gözü kamaştırması önlenebilir. Polaroidi 1932’de E. H. Land buldu. Land’ın geliştirdiği bu yapay polargı, ince, saydam bir plastik madde üzerine oturtulmuş mikroskopik herapatit (kinin sülfatın asetik asitte çözündürülüp üzerine iyotlu alkol ilave edilmesiyle hazırlanan yeşil bir tuz) kristallerinden oluşuyordu. Daha sonra değişik polaroidler geliştirildi ve polaroid yaygın bir kullanım alanı buldu.

POLAROİD FOTOĞRAF MAKİNESİ, E. H. Land tarafından 1947’de bulunan ve çektikten sonra 10 saniyede siyah-beyaz, 60 saniyede de renkli fotoğraf verebilen makine. Normal fotoğraf makineleri gibidir, ancak kullandığı film özeldir. Bu film potizif kâğıttan, negatif film ve özel kimyasal maddelerden oluşur. Işık negatifi etkiledikten sonra kart, makineden çıkarken negatif pozitife bastırılır ve bu sırada aralarına bir yastık içindeki kimyasal maddeler saçılır. Böylece gerçekte ışığa duyarlı olmayan kâğıtta difüzyon yoluyla pozitif görüntü meydana gelir.

POLATKAN, Haşan (1915 Eskişe-hir-1961 İstanbul), siyaset adamı. Eskişehir’de lise öğrenimi gördükten sonra Mülkiye’ye devam etti. Ziraat Bankası ve Maliye Bakanlığı’n-da müfettişlik yaptı. 1946 yılında DP adına Eskişehir’den milletvekili seçildi I. Menderes kabinesi döneminde çalışma ve maliye bakanlıkları yaptı. II. ve III. Menderes kabinesi dönemlerinde de maliye bakanlığı görevini sürdürdü. 1955 yılında bu görevden ayrıldıysa da, 1956’da yeniden maliye bakanı oldu. 1960 yılına kadar bu görevde kaldı. 27 Mayıs’
tan sonra sek Adal cezasına 1961 gür getirildi.

POLATLI

bu ilçeni topraklar lar kapla yı, batısıı suk Çayı Sakarya’ melini tar Üretme ( luk buğd vancılık > gelişmişi kişehir ki de buluı bulunan, yükte (Pc latılan ki çeşitli ka ortaya çil kımdan Yüzölçür 99.965, (1990).

POLCA

pa dil ai Slav dalı çoğunluç yeti’nde, ve Fransi tonyalı t< Yazı dilin ca’nın ta Polca (1: nuna ya dar), On yüzyılın ı (18. yüz fen eski dan kalr yeni harf ak ken îaşlıca (Küçük »e Mazc fa lehçe mie lehç

lan sonra Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından ölüm cezasına çarptırıldı. Karar 15 Eylül 1961 günü İmralı Adası’nda yerine getirildi.

POLATLI, Ankara iline bağlı ilçe ve bu ilçenin merkezi olan kent. ¡İçe topraklarının ortasını engebeli alanlar kaplar. Kuzeyinden Ankara Çayı batısından Sakarya geçer. Porsuk Çayı da ilçe toprakları içinde Sakarya’ya karışır. Ekonomisinin temelini tarım oluşturur. Polatlı Devlet Üretme Çiftliği’nde iyi cins tohum-k* buğday ve arpa yetiştirilir. Hayvancılık ve hayvan ürünleri üretimi geiişmiştir. ¡İçe merkezi Ankara-Es-loşehir kara ve demiryolları üzerinde bulunur. Kasabanın yakınında bulunan, eskiçağlardan kalma hö-Iyükte (Polatlı Höyüğü) 1949’da baş-[btılan kazı çalışmaları sonucunda »çeşitli katlarda çok önemli bulgular lortaya çıkarılmıştır. Polatlı askeri bakamdan da önemli bir merkezdir, ifüzölçümü 3.789 km.2, ilçe nüfusu ■99.965, merkez nüfusu 60.158 ■1990).

■POLCA ya da LEHÇE, Hint-Avru-Ipa dil ailesinin Baltık-Slav kolunun ■Bav dalından bir dil. Bugün büyük ■çoğunluğu Polonya Halk Cumhuri-Keti’nde, geri kalanı ABD, Brezilya Ke Fransa’da yaşayan 33 milyon Po-knyalı tarafından konuşulmaktadır. ■Tazı dilinin oluşmasından sonra Pol-pa’nın tarihi üç döneme ayrılır: Eski ■Folca (12. yüzyıldan 15. yüzyılın so-puna ya da 16. yüzyılın başına kapar). Orta Polca (16. yüzyıldan 18. fczyılın ortasına kadar). Yeni Polca ■18. yüzyıldan günümüze kadar). ■En eski yazılı belgeleri 12. yüzyılları kalmadır. Latin asıllı alfabeye eni harfler ve harf birleşimleri yapa-ak kendi yazımlarını belirlediler, laşlıca lehçeleri şunlardır: Krakovv Küçük Polonya) lehçeleri, Silezya e Mazovya lehçesi, Büyük Polon-a lehçesi, Chelmno-Koçiewie-War-me lehçesi, Kaşub lehçesi.

OLEMİK, kalem kavgası, tartışsa. Belli bir konuda iki ya da daha ok kişi arasında dergi ve gazeteler-e yürütülen tartışma. Birbirine kar-t düşünceleri karşılıklı savunma
anlamındaki tartışmadan ayrımı, saldırgan bir tutumun benimsenmiş olmasıdır. Tartışma bir anlatım biçimidir. Karşıt düşünceyi çürüterek, savunulan düşünceyi kanıtlama amacına yöneliktir. Bu nedenle nesnel bir tutumu gerektirir. Polemikte ise öznellik ağır basar. Türk edebiyatında polemik ve tartışma Tanzimat’ tan sonra görülür. Gazetelerin çoğalması ve yeni bir edebiyat oluşturulmak istenmesi polemik için gerekli ortamı yaratmıştı. Eski-yeni çatışması, yeniliği savunanların divan edebiyatına yönelttikleri eleştiriler çevresinde polemiklerin yoğunlaşmasına yol açar. Sonraki dönemlerde de edebiyatta hemen her yeni arayış polemiklere konu olmuştur.

POLEN ^ ÇİÇEKTOZU

POLİETİLEN, etilenden yüksek basınç altında katalizör eşliğinde elde edilen bir etilen polimeri. Beyaz, yarı saydam bir reçinedir. Sert ve esnek olup kimyaca aktif değildir. Plastik film, kalıplanmış eşya ve sentetik elyaf yapımında kullanılır.

POLİMER, küçük moleküllerin (mo-nomer) tekrarlı dizilişiyle meydana gelip çok büyük moleküllerden (makromolekül) oluşmuş madde. Birçok doğal polimer vardır. Proteinler, nükleik asitler, polisakkaritler, reçineler, doğal kauçuk ve birçok mineral (örneğin kuvars) birer poli-merdir. Sentetik polimer yapımı çağdaş teknolojinin önemli bir alanıdır.

POLİMERLEŞME, başlıca iki biçimde, ya küçük moleküllerin ayrılması, yani kondensasyon ile ya da doğrudan doğruya monomerlerin bir araya gelmesiyle oluşan kimyasal birleşme. Bunun için her mono-merin kendi aralarında bağlanabilecek iki ya da daha çok fonksiyonel grubu bulunması gerekir. Genellikle bir katalizöre ya da kimyasal köklerin art arda tepkimeye girmesini sağlayacak bir maddeye de gerek vardır. Değişik monomerler kullanıldığında birimlerin polimer zinciri içinde gelişigüzel yer aldığı bir ko-polimer oluşur. Özel koşullarda grupların uzayda düzenli olarak konumlandığı polimerler de elde edilebilir. Birçok önemli ürün, örneğin
plastikler ve tekstil elyafı bu tür poli-merleşme ürünleridir.

POLİNEZYA, Okyanusya’nın üç büyük bölümünden biri olan Pasifik adaları. Sayılarının pek çok olması nedeniyle bu adın verilmiş olduğu Polinezya; Avust i’ya Malenezya ve Mikronezya’r n doğusunda (Tarih Değiştirme Hattı’nın doğusu), Yeni Zelanda-Hawaii-Easter (ya da Pâques) adalarının meydana getirdiği üçgen içindedir. Başlıcaları şunlardır: Samoa, Line, Fransız Polinêz-yası, Phoneix, Ellice, Tonga, Cook, Wallis ve, Futuna, Toplam yüzölçümü 26.500 km.2 olan Polinezya adalarının bazıları volkanik kökenli, bazıları ise alçak mercan adalarıdır.

POLİNOM, katsayıları gerçel, kuvvetleri doğal sayılardan oluşan

P(x)=a0+a1x+a2x2+…..+ anxn

biçimindeki her bir ifade, çokterimli. Bu gerçel katsayılı polinomlar, gerçel sayılar kümesine x elemanını katmakla elde edilen ve R[Xı biçiminde gösterilen halkanın (polinomlar halkası) elemanlarıdır. Sıfır dışındaki her bir gerçel sayıya “sabit poli-nom”, 0’a “sıfır polinom” denir. 2-3x+x2, \[2, x3-1,0 vb., polinom-lara örnektir. Bir polinomda derecesi (kuvveti) en yüksek olan terimin katsayısına “baş katsayı”, söz konusu dereceye de “polinomun derecesi” denir. İki polinomun eşit olması için gerek ve yeter koşul, derecelerinin ve aynı dereceli terimlerin katsayılarının eşit olmasıdır. İki polinomun çarpımı tüm terimlerin birbirle-riyle çarpımlarının toplamına eşittir. Çarpımın derecesi, çarpanların dereceleri toplamı kadardır. Örneğin P(x)=2-x, Q(x)=x+x4 ise P(x). Q(x) =2x-x2+2×4-x5 ’tir. İki polinomun bölümü de, sayılardakine benzer biçimde tanımlanır. P(x)=Q(x). T(x) + K(x) eşitliğinde P(x)’e “bölünen”, Q (x)’e “bölen” T(x)’e “bölüm” ve K(x)’e de “kalan” denir. Kalan sıfıra eşitse P(x) polinomu Q(x)’e bölünür denir. P(x)’in derecesi Q(x)’in-kinden büyük olduğu halde kalan sıfırdan farklıysa bölmeden söz edilemez. Öyleyse polinomlar halkası bölme işlemine göre kapalı değildir. Aşağıdaki işlemde x5-2×3+x2+x-1

polinomunun x2-1’e bölünebildiği görülmektedir.
x5_2x3 + X2 + X-1 +x5+x3

-x3+x2+x-1 ix3+x_

x2-1

+x2±1
x2-1
0

Bir P(x) polinomunun (x-a)’ya bölünmesinden elde edilen kalan,

‘ P(a)’ya eşittir. P(a) =0 ise, P(x) poli-nomu (x-a) ile bölünebilir demektir. Rrxj halkasına yine tanımsız ve belirsır bir y elemanı katmakla, daha geniş R[xyj halkası elde edilir. Örneğin P(x,y) =2x3y2+xy4-y5 poli-nomu R[Xyı’nin elemanıdır. Burada olduğu gibi, R[xyj halkasının elemanlarından her bir terimin derecesi x ve y’lerin dereceleri toplamına eşittir. Gerçel sayılar kümesine eklenen x,y gibi elemanlar yine gerçel sayılar olursa, birer sürekli fonksiyon elde edilmiş olur. Sabit olma-i»?yan iki ya da daha çok polinomun f“ çarpımı biçiminde yazılamayan poli-t; nomlar “indirgenemeyen polinom” t adını alır. İndirgenemeyen bir poli-S nomun baş katsayısı 1 ise bu, “asal polinom”dur.

■ POLİP, knidliler filumuna giren hayvanların bir yere bağlı olarak yaşayan ve eşeysiz olarak üreyen formu. Knidli hayvanlar iki biçimde yaşarlar: Biri serbest yüzen.medüz formu, öbürü bir yere bağlı olarak yaşayan polip formu. Polipler medüzlerin döllenmiş yumurtalarından oluşur, bölünme ya da, tomurcuklanma biçiminde çoğalarak medüzleri oluştururlar. Bazı türlerdeyse ortaya çıkan yeni bireyler birbirinden ayrılmaz ve koloniler oluştururlar. Bununla birlikte yalnızca polip ya da yalnızca medüz biçiminde yaşayan türler de vardır. Polipler genellikle vazo ya da torba biçiminde olurlar. Vücutları ortada bulunan bir boşlukla bunu çevreleyen çeperden mey-‘ dana gelir. Tatlı sularda yaşayan birkaçı dışında hepsi denizlerde yaşarlar.

POLİPEPTİT -» PEPTİT
POLİSAKKARİT, üç ya da daha çok monosakkaritin kondensasyon ürünü. Doğal karbonhidratların geniş bir bölümü polisakkaritlerden oluşur. Selüloz ve nişasta başlıca polisakkaritlerdendir.

POLİSTİREN, stirenin (c6H5CH = CH2) polimerleşmesiyle elde edilen termoplastik madde. İyi bir yalıtkandır. Köpük halinde ısı yalıtımı amacıyla kullanılır.

POLİÜRETAN, köpük, yapıştırıcı, yüzey kaplama gereci ve kauçuk muadili gibi çeşitli uyulamalarda kullanılabilen plastik grubu. Poliüretan köpükler hafif olup esnek çeşidi kauçuk köpüklere oranla daha dayanıklıdır, daha kolay temizlenir; yastık, yorgan ve döşeme malzemesi olarak kullanılabilir. Katı poliüretan köpükler buzdolaplarında ve çeşitli alanlarda ısı yalıtımına yararlar. Metal yüzeylerle sıkıca birleştiklerinden uçak yapımında da kullanılırlar. Poliüretan elyaf esnek olup uzamaya gelen bir malzemedir. Mayo ve iç çamaşırı gibi giyim malzemesinde çoğu kez kauçuk elyafın yerini alır. Otomobil lastiklerinde kauçuk yerine kullanılan ve aracın kendisinden daha uzun ömürlü olan poliüretan malzeme de yapılmıştır; ancak üretimi pahalıdır. Kimyasal bakımdan, poliüretanlar, HO-(CH2)p-OH yapısındaki dialkollerle formülü 0=C = N-(CH2)m-N=C=0 olan
diizosiyanatların ürünleridir.
POLİVİNİL ASETAT, vinil asetatın (CH2=CHOOC-CH3) polimerleşmesiyle elde edilen, renksiz, termoplastik madde; PVA. Son derece iyi bir yapıştırıcıdır ve emülsiyon boyalarla mürekkeplerde de yaygın olarak kullanılır. En geniş kullanımı, polivinll alkol üretimindedir. Polivinil asetattan, kâğıt ve kumaşları kaplamakta da yararlanılır.

POLİVİNİL KLORÜR, vinil klorürün (monoklor etilen) polimerleşmesiyle elde edilen, beyaz, termoplastik madde; PVC. İnce film halinde yağmurluk ve duş perdesi olarak, ayrıca hortum, kablo yalıtkanı, döşeme kaplama malzemesi, ayakkabı tabanı, plak, suiama ve sıhhi tesisat bo-
ruları yapımında kullanılır. -> VİNİL REÇİNELERİ

POLKA, Çek halk dansı. 19. yüzyılda yaygınlaştı, pek çok ülkede oynanmaya başlandı. Soyluların dansı haline geldi. Çekçe’de “yarım adım” anlamına gelmektedir. Figürleri, 1830’da Anna Clezak adlı bir Çek kızı tarafından belirlendi. . Basit bir adım değiştirmeyle sonuçlanan dört hareketten oluşur: Polka-ma-zurka, polka ve mazurka. 3/4’lük ölçüyle oynanır. Oynayanlar tabanlarını yere vurarak tempoyu belirtirler. Ünlü bestecilerden Chopin de bu türe eğilim duymuştur.

POLLACK, Sydney (1934 South Bend, İndiana/ABD), ABD’li sinema yönetmeni. New York’s Neighborhood Playhouse’da öğrenim gördü. Öğrenimini bitirince tiyatro ve televizyon oyunculuğuna başla dı. New York Üniversitesi’nde tiyatro eğitmenliği ve televizyonda yönetmenlik yaptı. 1965’te ilk film olan ’The Slender Thread”i (Seni Ya şatacağım) gerçekleştirerek sinemaya geçti. Birkaç film daha çektikten sonra ‘They Shoot Horses, Don’i They” (Atları da Vururlar, 1969) adil filmiyle uluslararası üne kavuştu. Görsel bakımdan son derece etkileyici bir üslubu oian Sydney Pollac özellikle toplumsal konulu filmler ve ustaca oyuncu yönetimiyle tanınmıştır. Filmleri ticari açıdan da büyük başarı kazanmıştır. Başlıca filmleri: “The Slender Thread” (Seni Ya^ şatacağım, 1965), “This Property Is Condemned” (Yolun Sonu, 1966), ‘The Swimmer” (Yüzücü, 1968 – filmin bir bölümünü yönetti), “Castli Keep” (Tek Gözlü Kahraman, 1969), ‘They Shoot Horses, Donl They” (Atları da Vururlar, 1969), “The Way We Were” (Bulunduğu-j muz Yol, 1973), ‘The Yakuza” (Ya-f

sokmayı amaçlayan bir oyun. Genellikle açık havada ve çim sahada dörder kişilik takımlar halinde oynanır. Kapalı salonlarda ise üçer kişilik takımlarla oynanabilir. Açık hava po-

lo sahası 270 m. uzunlukta, 15 m. genişliktedir. Kale direklerinin arası 7.30 m.dir: Bambu kökünden yapılan top 120 gr. ağırlıkta ve 8 cm. çapındadır. Oyuncuların ellerinde topa vurmak İçin kamıştan uzun saplı tokmaklar bulunur. Özel eğitim görmüş, sağlam fakat kısa boylu atların üzerinde oynanan oyun 7,5 dakikalık altı devreye ayrılır. Polo oyununun tarihi çok eskilere dayanır. İran, Tibet, Çin, Japonya ve Hindistan’da 4000 yıl önce oynandığı bilinmektedir. Bugünkü şeklini alması 1860’ta İngilizler’in Hindistan’da bu oyunu görmeleriyle başlar. Sonradan İngiltere ve Amerika’da çok tutulan bu spor dalı olimpiyatlara da girmiştir.

POLONEZ, Polonya’dan çıkmış üç zamanlı bir dans. Yerleşmiş kuralları yoktur. 16. yüzyıldan beri bilinen bu dans zamanla Avrupa’da yaygınlaşmıştır.

POLONYA (Lehçe: Polska, Fr.: Pologne, İng.: Poland), Orta Avrupa’da devlet. Kuzeyde Baltık Denizi, doğuda Sovyetler Birliği, güneyde Çekoslovakya ve batıda Almanya ile sınırlanır. Yüzölçümü 312.683 km.2, nüfusu 37.769.000 (1987), başkenti Varşova, başlıca kentleri Lodz, Krakow, Wroclaw (eskiden Breslau), Poznan, Gdansk (eskiden Danzig), resmi dili Lehçe, dini Kato-Bktir (% 95). Yer şekilleri bakımından oldukça tekdüze bir ülkedir; dörtte üçünü düzlükler (çoğu yerinde ova) kaplar. Burada öder (Od-ra), Warta, Vistül ve Bug ırmakları akar. Bununla beraber, güneyde Polonya Karpatları ve Beskidler dağlıktır. Kuzeyde Pomeranya ve Mazurya yöreleri, dördüncü zaman buzullaşmasına alt depoları, gölleri ve bataklıklarıyla ayrı bir fiziki görünüştedir. Öteden beri zengin bir ta-nm ülkesi olan Polonya, yakın yıllar-sanayinin de gelişmesiyle Avru-‘nın ekonomi bakımından geliş-liş ülkelerinden biri olmuştur. Baş-
: 312.683

: 37.769.000 (1987) : Varşova : Lehçe : Hıristiyan : Polonya Cumhuriyeti : Zloty
lıca tarım ürünleri şunlardır: Tahıl, patates, şekerpancarı, tütün, keten, kenevir, kolza, Hayvancılık ve hayvansal besin ürünleri üretimi (özellikle peynir ve tereyağı) tarımsal ekonominin ikinci önemli koludur. Ayrıca yılda ortalama 650.000 ton kadar da balık avlanır. Taşkömürü, linyit, kok, doğal gaz, kükürt, kurşun, çinko, bir miktar da petrol çıkarılır. Hemen tamamı termik yoldan olmak üzere 140 milyar kw/s. elektrik üretilir. Demir-çelik, otomobil, gemi, tarım alet ve makineleri, demiryolu malzemesi, kimyasal maddeler, yünlü ve pamuklu dokuma, gübre, ilaç vb. sanayileri vardır. 5. ve 6. yüzyıllarda bölgeye yerleşen Slav kökenli toplulukların oluşturduğu PolonyalIların çok hareketli bir tarihleri vardır. Doğal sınırlarından
yoksun bir ova ülkesi olan Polonya, birkaç kez komşuları arasında paylaşılmış ve haritadan silinmiştir. I. Dünya Savaşı öncesinde Avusturya, Prusya ve Rusya arasında bölüşülmüştü. Özellikle PrusyalIlar ve Ruslar, Polonya halkına kendi kültürlerini benimsetmeye çalıştılar. Savaştan sonra (1918) kurulan bağımsız Polonya Cumhuriyeti, Polonya topraklarının tamamını kapsamadı. Baltık kıyısına çıkışını sağlamak amacıyla Polonya’ya eklenen “Danzig Koridoru”, Hitler’in II. Dünya Savaşı’nı başlatmak için kullandığı nedenlerden biri oldu. Savaş, Polonya’nın Almanlar tarafından istilasıyla başladı. İşgal döneminde PolonyalIlar sürgünde kurdukları hükümetler ve meydana getirdikleri ordularla bir yandan Müttefikler yanında sava-

; şırken bir yandan da ülke içinde di-; reniş hareketini örgütlediler. Yakla-î şık 5,5 milyon ölü verdikleri savaş sonunda yeniden bağımsızlıklarına ! kavuştular. Polonya sosyalist blok içinde yer aldı. Ancak sınırlarında büyük değişiklikler oldu, doğuda kü-çülüp batıda genişleyerek Almanya’ya doğru kaydı. 1952’de çıkarı-; lan bir anayasayla cumhurbaşkanı-1 nın yerini bir devlet konseyi aldı.

; Sosyal, ekonomik ve siyasal hayatta yapılan değişiklikler ise varlıklı sı-; nıfları geriletirken işçi ve köylülerin i hoşnutluğunu kazanamadı ve Kato-i lik kilisesinin etkisini de sarsamadı.

! 1956’da ilk ayaklanmalar patlak ver-’ di. Olaylar hükümet politikasının yu-’ muşatılması ve partiden çıkarılmış i olan Wladislaw Gomulka’nın yeniden yönetime gelmesiyle sonuçlandı. 1968 yılında öğrenci hareketleriyle başlayan karışıklıklar devlet başkanı Ochab’ın istifasına ve ülkede bir yıl sürecek olan Yahudi aleyhtarı bir kampanyaya yol açtı. Tarım sorununu halledemeyen Polonya’da yiyecek maddeleri fiyatlarına yapı lan zamlar işçilerde büyük tepkilere yol açtı. Gösteriler yapıldı, güvenlik kuvvetleriyle çatışmalar oldu. Bunun üzerine, 20 Aralık 1970’te Go-mulka parti birinci sekreterliğinden istifa etti ve yerine Edward Gierek getirildi. 1970-1980 yılları arasında Batı ülkelerine olan borcu milyarlarca dolara ulaşan Polonya’da ekonomik ve toplumsal bakımdan düzelme sağlanamadı, huzursuzluklar önlenemedi. 1980’ler ise Polonya’ya Gierek ekibinin başarısızlığıyla birlikte yeni çalkantılar getirdi. Besin maddeleri de içinde olmak üzere günlük tüketim maddelerinin yetersizliği, dolayısıyla bu mallarda ortaya çıkan karaborsa, yönetici kadrolarda görülen yozlaşma, enflasyon vb. giderek eşitsizliğin artmasına yol açınca halkın gittikçe genişleyen muhalefetiyle sonuçlandı. Özellikle Gdansk’ta başlayıp kurulması için de işçilerin yönetime karşı mücadele vermiş oldukları Bağımsız Dayanışma Sendikası’nın önderliğinde bütün ülkeye yayılan grevler ve çeşitli direnişler bir yandan yönetimin sertleşmesini, öte yandan da
direnişin güçlenmesini getirdi. 1981’de ordu yönetime el koydu ve Genelkurmay Başkanı General Jaruzelski başbakan oldu. General Jaruzelski yönetiminde, ordunun duruma el koyması ve ülkede sıkıyönetim ilan edilmesi de huzursuzluğu sona erdiremedi. Dayanışma Sendi-kası’nın lideri Lech Walesa ve diğer önderleri tutuklandı. Temmuz 1983’ te sıkıyönetim kaldırılarak siyasi tu-tuklular serbest bırakıldı. Kasım 1985’te yapılan seçimlerden sonra Meclis, Jaruzelski’yi cumhurbaşkanı seçti ve başbakanlığa da Zbigni-ew Massner getirildi. Uygulanan iktisadi önlemler grevlerin sürmesi nedeniyle etkisiz duruma geldi. Messner hükümeti ekonomik reformları uygulayamadığı için istifa etti. Ülkedeki grevler 1989 Ocağı’nda PBÎP Merkez Komitesi’nin Dayanışma Sendikası’nın koşullu olarak yasalaşmasını kabul etmesine dek sürdü. Dayanışma önderleriyse koşullara karşı çıktılar. Haziran 1989 seçimlerinde Dayanışma’nın desteklediği adaylar Meclisle kendilerine ayrılan kısıtlı sayıda sandalyenin tümünü ve Senato’daki 100 üyelikten 99’u-nu alarak ezici bir çoğunluk sağladılar. Walesa’ya Dayanışma grubu tarafından başbakanlık önerildi. Walesa bu öneriyi kabul etmedi. Başbakanlık görevi Cumhurbaşkanı Jaruzelski tarafından Eylül 1989’da Dayanışma grubundan Tadeusz Mazo-wiecki’ye verildi. 29 Aralık’ta Komünist Parti’nin öncü rolüne son verilerek ülkenin resmi adından “Halk Cumhuriyeti” ifadesi çıkarıldı. Özel mülkiyetin korunmasına ilişkin madde anayasaya eklendi. 1990’ın ikinci yarısında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Leh Walesa kazandı. 22 Aralık’ta göreve başlayan Leh Walesa ilk iş olarak Jan Olszews-ki’yi hükümeti kurmakla görevlendirdi, ancak hükümetin bileşimi konusunda anlaşamadılar ve Olszewski görevi bıraktı. Daha sonra ülkenin hızla piyasa ekonomisine geçmesini savunan Jan Krzysztof Bielecki başbakanlığa atandı.

POLONYUM, periyodik cetvelin VIA grubunda yer alan gri renkli metal element. Doğada peşblend (ura-
ninit, U02) minerali içinde bulunur. Genellikle bizmutun nötronlarla bombardımanı sonucu elde edilir. Bütün izotopları ileri derecede radyoaktiftir. En yaygın olanı (polon-yum-210) alfa parçacıkları salar ve nötron kaynağı olarak kullanılır.
POLONYUM

simgesi atom sayısı atom ağırlığı yoğunluğu değerlikleri
ergime noktası ; 254°C yarılanma süresi : 138,4 gün bulan : P. Curie,

M. Curie (1898)
POLTAVA SAVAŞI, İsveç Kralı XII Kari ile Çar I. Petro arasında Polta-va kenti dolaylarında yapılan savaş (1709). İsveç Kralı XII. Kari, Ukrayna Kazakları tarafından desteklenen ordusuyla büyük buğday ambarlarının bulunduğu Poltava’yı ele geçirmiş, ancak I. Petro’nun 70.000 kişilik ordusu tarafından kuşatılmaktan kurtulamamıştı. Yapılan savaşta XII. Kari yaralandı, ordusu 10.000’den çok kayıp verdi. XII. Kari ve Kazak Atamanı Mazepa güçlükle Osmanlı topraklarına sığınabildiler.

POLYESTER, poliasitlerin doymamış alkollere ya da glikollere etkimesiyle elde edilen, bir katalizör eşliğinde, basınca gereksinim duymadan sertleşen madde. Ticari önemi olan ilk polyesterler, ftalik anhidritin gliserine etkisiyle elde edilen alkid reçineleri olmuştur. En çok boya ve vernik gibi koruyucu kaplama malzemesi olarak kullanılırlar. Giderek daha karmaşık olanları da üretilmiştir. Doymamış polyesterler camla güçlendirilmiş plastikler için elverişli; bir bağlayıcı reçinedir. Sentetik el- ; yatların (terilen ve dakron) ve filmle- = rin (rrfylar) üretiminde de polyesterden yararlanılmaktadır.

POMAKLAR, Bulgaristan’da Ro-: doplar bölgesinde yaşayan topluluk. Pomak sözcüğünün kaynağı hakkında çeşitli görüşler varsa da bu sözcüğün Slav dillerinde “yardım etmek” anlamına geldiği; bu topluluk mensuplarının kendilerine

Aharyani ya da Agaryani adını ver-j melerinden ötürü Ahi sözcüğü ile de ilişkisi olduğu ileri sürülmektedir. Pomaklar, OsmanlIların Rumeli’ye yerleşmeleri sonucu müslüman olmaya başlamışlardır. Bulgaristan’ da başgösteren ayaklanmalarda kıyıma uğramışlar, bir kısmı Makedonya’ya bir kısmı da Anadolu’ya sığınmışlardır. Türkiye’de en çok Bursa ve Kırıkkale yörelerinde yaşarlar. Bir tür Bulgarca konuşmalarına rağmen bu şivenin içinde pek çok Türkçe sözcük de bulunmaktadır.

POMPA, içine çektiği akışkana kinetik ya da potansiyel enerji kazandırmaya yarayan aygıt. Teknik bakımdan tulumba ile pompa aynı şeydir. Ancak pratikte kimi durumlarda ‘tulumba”, kimi durumlarda da “pompa” adı kullanılmaktadır. Pompa genellikle akışkanları bir .yerden bir yere iletmeye, daha yükseğe çıkarmaya, gazları sıkıştırıp kapalı kapların içindeki gazları boşaltmaya yarar. Pompalar çok çeşitlidir. En basit pompa, bir silindir içinde hareket eden bir piston ve uygun supaplardan oluşur. Piston yerine kimi pompalarda (örneğin benzinli motorların yakıt pompalarında) bir diyafram bulunur. Bazıları ise döner dişti, kanatlı ya da paletlidir. “Kinetik pompa”ların gövdeleri içinde, akışkana momentum kazandıran bir fan (pervane) bulunur. Fanı bir salyangoz içinde dönen pompalara “santrifüj pompa” adı verilir. Akışkanın pompaya temas etmemesi gerekiyorsa (nükleer reaktörlerde olduğu gibi) “elektromanyetik pompa” kullanılır. Bu tür pompalarda, bir elektrik akımı ve buna dik bir manyetik alan kullanarak iletken olan akışkanın, her ikisine dik bir açı altında akması sağlanır. BOŞALTMA TULUMBALARI, KOMPRESÖR, SU TROMPU, TULUMBA

POMPADOUR, Jeanne Antoinette

(1721 Paris-1764 Versailles), Fransa Kralı XV. Louis’nin gözdesi. Bir çiftçinin gayrı meşru çocuğu olan Jeanne Antoinette, François Poisson tarafından evlatlık edinildi. Daha sonra Le Normand de Tourneam tarafından bakımı üstlenildi ve onun
yeğeni olan Le Normand d’Etioles ile evlendi. 1745 yılında da kralın gözdesi oldu. 1751 yılında Versailles Sarayı’na taşındı. Kral ona “Pompadour Malikanesini hediye etti, ayrıca markiz unvanı verdi. Pompadour, filozofları ve sanatçıları korudu. Devrinde birçok yapıtın gerçekleştirilmesine katkıda bulundu. Kralın gözünden düşmesine karşın ölene kadar sarayda kalmayı başardı.

POMPEİ, Vezüv Yanardağı’nın ani bir püskürmesi sonucu, küller altında kalan ve bu yüzden ünlü olan kent. Kent İ.Ö. 6. yüzyılda Osklar tarafından kuruldu. Çevredeki Yunanlıların etkisiyle Helenistik bir kent görünümü aldı. İ.Ö. 290’da Roma’nın eline geçti, bir dinlenme ve eğlence merkezi oldu. İ.S. 79’da Vezüv’ün aniden püskürmesi sonucu hemen hiç iz bırakmadan ve bozulmadan küller altında kaldı ve unutuldu. İlk defa 1600’de dikkati çekti. 1748’de bazı heykeller bulundu. 1860’da yapılan düzenli kazılarla ortaya çıkarılmaya başlandı.

POMPEİUS, Gnaeus Magnus (İ.Ö. 106 Roma – ? Peiusio/Mısır), Romalı general ve devlet adamı. Bir Patri-ci ailesinden gelir. Pleb asıllı olan Marius’a karşı, Sulla taraftarı olarak politikaya atıldı. Sicilya ve Afrika’da
Marius taraftarlarını yendi, Sulla kendisine “Magnus” (Büyük) unvanını verdi (79). İ.Ö. 77-71 yıllarında İspanya valiliği yaptı. Spartakus önderliğinde ayaklanan köleleri yendi ve Crassus ile birlikte konsül seçildi (İ.Ö. 70). Akdeniz’deki korsanları ortadan kaldırarak Roma ticaretini, özellikle, Doğu ülkelerinden Roma’ya buğday ticaretini güvenlik altına aldı. Anadolu’da Pontus Kralı Mithridates’e karşı yürütülen savaşta Roma kuvvetlerine komuta etti; Anadolu’nun büyük bir kısmını Roma egemenliğine soktu. Bu başarıları ününü daha da artırdı. Sezar ve Crassus ile birlikte Birinci Triumvir-lik’I kurdu (İ.Ö. 60). Roma İmparatorluğu üçü arasında paylaşıldı. Roma’nın ve İspanya’nın yönetimi Pompeius’a düştü. Ancak bir süre sonra Sezar ile arası açıldı, Pharsa-los’ta Sezar ile yaptığı savaşı kaybetti (İ.Ö. 9 Ağustos 48). Mısır’a kaçtı ve orada öldürüldü. Kesik başı da Sezar’a gönderildi.

POMPİDOU, Georges (1911 Mont-boudif/Fransa-1974 Paris), Fransız devlet adamı ve cumhurbaşkanı. Paris’te Yüksek Öğretmen Okulu’n-da okudu. 1944’e kadar edebiyat öğretmenliği yaptı. General de Gaul-le kabinesinde görev aldı (1945-1946). Danıştay raportör başyardım-

akımına uygun gerçekçi bir romandır. Daha sonra aynı doğrultuda, “Novelle Per un Anno” (Bir Yıl İçin Öyküler) başlığı altında on beş ciltte toplanan birçok öykü yazdı. Roman ve öykülerinde, Sicilya’da küçük burjuva ve köylü yaşantısını, ahlak sorunlarını ön planda tutarak inceledi. Tiyatroda yazar, rejisör ve hatta seyircinin de oyuna katıldığı yepyeni bir tarzın öncülüğünü yaptı. 1934’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü ‘aldı. 20. yüzyıl İtalyan edebiyatının en önemli öykü ve oyun yazarlarından biridir. Başlıca romanları: İl Fu Mattia Pascal” (Müteveffa Mattia Pascal, 1904), ”Suo Marito” (Karımın Kocası, 1911), “Uno, Nessuno e Centomila” (Bir, Hiç Kimse ve Yüzbin, 1926). Başlıca tiyatro yapıtları: “İl Piacere delPOnesta“ (Namuslu Olmak Zevki, 1917), “Cosi e se vi Pare” (Size Nasıl Geliyorsa Öyledir, 1917) “Sei Personnagi in Cerca d’Autore”, (Altı Kişi Yazarını Arıyor,

1921), “IV. Henri” (1922), “Vestire gli İgnndi” (Çıplakları Giydirmek,

1922), “Lazzaro” (1929), Trovarsi” (Buluşmak, 1932), “İ Giganti della Montagna” (Dağ Azmanları, 1936).

PİRANHA ya da PİRAYA, kemikli-balıklardan, Güney Amerika’da ırmaklarda yaşayan yırtıcı balık (Py-gocentrus piraya). Boyu 30-50 cm. kadardır. Dişleri testere gibi, çok keskindir. Büyük sürüler halinde dolaşırlar. Avları ne kadar büyük olursa olsun, birkaç dakika içinde yalnızca kemikleri kalacak şekilde yiyip bitirirler. İnsana da saldırırlar.

PİRE, pireler (Aphaniptera ya da Siphonaptera) takımından, dışasa-lak olarak yaşayan böceklere verilen ad. Vücutları yassı, boyları en fazla 5 mm.dir. Kanatları körelmiştir. Kurtçukları organik artıklarla geçinir, erginleri kuşlar ve memelilerden kan emer, birçok bulaşıcı ve tehlikeli hastalığın taşınmasına da neden olurlar. Işıktan kaçar, sıcağı severler. Bilinen türleri 900 kadardır. Başlıcaları insan piresi (Pulex ir-ritans), köpek piresi (Ctenocepa-lus canis), kuş piresi (Cerratophyl-lus avium) vb.dir.

PİRE (Yunanca: Piraieus), Yunanistan’da, Ege Denizi’nde Saranique
Körfezi kıyısında liman kenti. Aynı zamanda başkent Atina’nın iskelesi olan liman, bugün başkentle hemen hemen birleşmiştir. Yunanistan’ın önemli ihracat ve ithalat limanı, aynı zamanda çeşitli sanayilerin toplandığı bir merkezdir. Gemi yapımı, metalürji, besin, içkj, dokuma, çimento, kimya, sigara, deri, sabun vb. sanayiler kurulmuştur. Nüfusu 196.389 (1981).

PİREKS ya da PAYREKS, kimya la-boratuvarlarında ve sanayide kullanılan aygıtlarla fırın parçaları yapımında yararlanılan bir borosilikat camı. Kimyaca aktif değildir. İyi bir yalıtkandır. Genleşme katsayısının düşük olması ve yumuşama sıcaklığının yüksekliğinden ötürü ısıya dayanıklı bir malzemedir.

PİRENE ANTLAŞMASI, Fransa ile İspanya arasında imzalanan barış antlaşması (7 Kasım 1659). Otüzyıl Savaşları’na son veren Vestfalya barış görüşmeleri sırasında Fransa ile İspanya anlaşamadıkları için, bu iki devlet arasındaki sorunlar görüşmeler dışında bırakılmıştı. Fransa ile İspanya arasında barış ancak 7 Kasım 1659’da imzalanabildi. Antlaşmanın başlıca koşulları şunlardı: 1) Roussillon, Artois, Gravelines, Land-recies, Le Quesnoy, Bourbourg, Saint-Venant, Avesnes, Montmédy ve Philippeville, İspanya tarafından Fransa’ya terk edilecek. 2) XIV. Louis, IV. Felipe’in kızı Maria Teresa ile evlenecek, gelin 500.000 ekülük çeyiz getirecek. 3) Maria Teresa

500.000 ekülük çeyizi getiremezse İspanya tahtı üzerindeki hakları saklı kalacaktır. Bu antlaşma ile Fransa, Otuzyıl Savaşları’nı başarıyla so-
na erdirmiş oldu ve Avrupa’nın en güçlü kara devleti olarak İspanya’ nın yerini aldı.

PİRENE DAĞLARI, Fransa ve İspanya arasında sıradağlar. Batıda Biskay Körfezi’nden doğuda Akdeniz’e kadar 420 km. boyunca uzanır. En yüksek doruğu, ortada Mala-deta kitlesinde Pico de Aneto’dur (3.407 m.)..

PİRİ MEHMET PAŞA (7 -1532 Silivri), Osmanlı sadrazamı. İlmiye sınıfına mensup bir aileden gelir. Babası da ulemadandı. Medrese öğrenimini Amasya’da tamamladı. II. Baye-zit devrinde İstanbul’a geidi. Sofya, Silivri, Serez ve Galata kadılıklarında bulundu. Bir süre sonra kadılıktan ayrılarak defterdar oldu. Yavuz Selim’in Çaldıran Seferi’ne Rumeli defterdarı olarak katıldı. Bu seferde ileri sürdüğü fikirleriyle Yavuz Sultan Selim’in dikkatini çekti ve Ekim 1514’te üçüncü vezir oldu. Yavuz Sultan Selim, Mısır Seferi’ne çıkarken onu İstanbul muhafızı olarak bıraktı. 24 Ocak 1518’de de sadrazamlığa getirildi. Sadrazamlık makamını Yavuz Sultan Selim’in ölümüne kadar korudu. Kanuni’nin Belgrad ve Rodos seferlerine sadrazam olarak katıldı. Rodos Seferi’nden sonra sadrazamlıktan alındı ve yıllık

200.000 akçelik haslarıyla emekli oldu. Silivri’deki çiftliğine çekildi. Onun tekrar sadrazam olmasından çekinen İbrahim Paşa’nın teşvikiyle oğlu Mehmet Efendi tarafından zehirlenerek öldürüldü.

PİRİ REİS (1465 Gelibolu – 1554 Kahire), Osrnanlı denizcisi ve haritacısı. Ünlü Osmanlı denizcilerinden Ke-

Reis’in yeğeniydi. Kemal Reis’in yanında denizciliğe başladığı tahmin edilmektedir. Kemal Reis ile birlikte Osmanlı Devleti hizmetine girdi. Kemal Reis’in ölümünden sonra da Osmanlı Devleti donanmasında çalışmaya devam etti. Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi’ne katıldı; Mısır’ın fethinden sonra Nil Irmağı’ nın haritasını çıkardı. Kanuni Sultan Süleyman devrinde Mısır’a giden Sadrazam İbrahim Paşa’yı Mısır’a götüren gemiye kılavuz olarak katıldı. Bundan sonra Kızıldeniz’deki OsmanlI filosuna kaptanıderya oldu. Bu makamdayken Aden Kalesi’ni ele geçirdi. Bir süre sonra 30 gemiyle Umman’da Maska Kalesi’ni aldı. Portekizlilerin elinde olan Hürmüz Kalesi’ni kuşattıysa da ele geçirmeyi başaramadı. Kuşatmayı kaldırarak donanmasıyla Basra’ya çekildi. Ancak bir Portekiz donanmasının yaklaştığını haber alınca filosunu Basra’da bırakarak üç gemiyle Mısır’a döndü. Bu hareketi yüzünden Kanuni’nin emriyle idam edildi. Piri Reis denizciliğinin yanı sıra haritacılığı ve denizcilikle ilgili bir kitabıyla da ünlüdür. Piri Reis’in “Kitabj Bahriye” adlı,yapıtı bir coğrayfa kitabı olduğu kadar denizciler için bir elkita-bıdır. Ayrıca kendisinin iki parça haritası zamanımıza kadar kalmıştır.

(ırBunlardan biri İspanya, Kuzey Afrika, Atlas Okyanusu, Amerika ve An-ti Adaları’nı içine almaktadır. Piri i Reis’in diğer bir haritasının parçası
Atlas Okyanusu’nun kuzey sahilleriyle Grönland’dan Florida’ya kadar olan Kuzey Amerika kıyılarını içermektedir.

PİRİNÇ, buğdaygillerden, otsu tarım bitkisi (Oryza sativa) ve bunun yenen tohumu. Anayurdu Güney Asya’dır. Tropikal ve yarıtropikal öbür bölgelerde de yetiştirilir. Çok eskiden beri bilinen ve bugün de dünya nüfusunun’ yaklaşık yarısının başlıca besin maddesi olan bir bitkidir. Uzakdoğu’dan batıya ve Türkiye’ye İranlIlar aracılığıyla geçti. Bir yıllık bir bitki olmakla beraber çok sıcak bölgelerde iki yıllık çeşitleri de yetişir. Boyu 1-1,5 m., gövdesi bütün buğdaygiller gibi düğümlü, yaprakları kınlı ve şeritsidir. Çiçekleri bileşik salkım durumundadır. Her bir çiçek, kavuz adı verilen kabukla örtülü tek bir tohum taşır. Kavuzundan ayrılmamış pirince çeltik denir. Pirinç tanesinde B vitamini ve % 70-80 oranında nişasta vardır. B vitamini kavuzun altındaki dış zarda bulunur. Kavuzlar ayıklanırken dış zarlar da çıkarılırsa, böyle pirinçlerle sürekli beslenenlerde, B vitamini noksanlığından doğan beriberi hastalığı görülür. Pirinç tarımı için nemli iklim ve özellikle sulak arazi gereklidir. Bitki yarım metre yükseklikteki su içinde yetişir. Ayrıca suyun tutulabilmesi için toprak- killi olmalıdır. Öte yandan, pirinç tarımı yapılan alanlar, bu özellikleriyle, sıtma has-
talığının yayılmasına yoi bir ortamı da oluşturdı râlarda özel önlemler almak ı dir. Dünya pirinç üretiminde tan başta gelir (toplam 3/4’ü). Pirinç Türkiye’nin rım bitkilerinden biridir. 11

52.000 hektar alandan 143.C ürün alınmıştır.

PİRİNÇ, bakır ve çinko alaşımı, malılardan beri bilinir. Sanayi süs eşyası yapımında ve dekor amaçlarla kullanılır. Bileşimindi çinko oranı % 36 ya kadarsa soğt işlenebilen a- pirinci oluşur. Çinkd oranı arttıkça, daha az sünek oM makla birlikte mukavemeti dahal yüksek olan a- ve /)- pirinci mey-‘ dana gelir. Çinko oranı % 45’in üzerinde olan pirinçler (beyaz pirinç) kolay işlenmez ve kullanım alanları azdır. Kimi zaman pirinç alaşımına kolay işlenebilmesi için kurşun, ko-rozyona dayanıklı olması için alüminyum ya da kalay, mukavemetinin artması için manganez ya da demir de katılır.

PİRİT
: FeS2 : kübik : 4,9-5,2 : 6-6,5

: kübik ve oktahedral : konkoidai-düz değil : saydam değil : grimsi siyah : metalik
PİRİT, altına benzediği için yalancı altın da denen sert, sarı renkli bir mineral. Çok yaygın olarak bulunur. Başlıca kükürt cevheridir.

PİROKSEN, magmatik kayaçlarda bulunan önemli bir silikat minerali. Piroksenler zincirli bir yapı ve 90°’ye yakın prizmatik dilinim gösterirler ve amfibollere benzerler. Kristalleri monoklinik ya da ortorombik-tir. Jadeit ve spodümen, ticari olarak önem taşıyan piroksenlerdendir.

PİROMETRE, yüksek sıcaklıkları ölçmeye yarayan aygıt. Değişik Kirleri vardır. Platin dirençli termometreler ve ısıiçift ilkesiyle çalışan pirometrelerin, sıcaklığı ölçülecek cisim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir