Zamanı Ölçen Taşlar

ZAMANI ÖLÇEN TASLAR

zamanı ölçen taşlar

zamanı ölçen taşlar

Yaşam, yalnızca iyi bir zamanlamaile güvence altına girebilir. İnsanlığın uygarlık tarihi “Teleskopsuz Astronomi’’ye tu gereksinmede*dolayı başlamıştır. Günümüzde, eski ünlü tapıların gizemini aydınlatmaya yönelik yeni bir bilim dalı, İzerinde fazla durulmamış biçimde araştırmacıların önünde teklemektedir.
PJ. BLUMENTHAL
on olarak ne zaman sinemaya gittiniz? Hangi gün dişçinizin koltuğunda oturmuştunuz! Gittiğiniz son konserin ihini biliyor musunuz? Eğer tüm bu soruları eksiksiz ya-layabiliyorsanız, gerçekten ya övgüye değer bir belleğe sabiniz, ya da kusursuz bir not defteriniz var demektir.

Anımsama yeteneğinizi not defterinize aktarmış olduk-jnızla karşılaştırdığınızda, bu yeteneğiniz ne denli yanıltı-olduğunu hemen farkedeceksiniz.

Üç hafta önce yaşadığımızı sandığımız bir olayın üze-ıden aslında altı hafta geçmiş olduğunu anımsayınca nasıl Sırırız? Yaşlandıkça, bu konuda yanılma oranımız daha da tıyor. Kendisinin de yer aldığı bir futbol maçını anımsayan I yaşındaki bir insan, dört gol attığı bu maçın 12 yaşınday-în mi, yoksa 16 yaşındayken mi oynanmış olduğunu genelce kestiremez. Ancak yaşlı bir insana, bu denli kısa gözü-în yaşamın 12. ile 16. yılları arasındaki süre, bir genç için ılnızca dört yılı değil, çağlan ifade eder.

Aslında belleğimizin yetersizliğini gidermek elimizdedir.
Takvimler, saatler, not defterleri, belirli zamanlarda neler olduğunu veya olması gerektiğini bize anımsatan gereçlerdir.

Takvimsiz, gazetesi*, saatsiz bir yaşamı bir an için gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz? Günleri, haftaları, ayları ve yılları birbirine karıştırsaydık ne olurdu?

Yanıt olarak “Herhalde hayvanlar gibi yaşamak zorunda kalırdık” diyeceksiniz. İşte bu bir yanılgıdır. Çünkü hayvanlarda zamanlama yeteneği daha güçlüdür. Zaman kavramı, insanlardakinin aksine, hayvanlarda kaybolmamıştır. Örneğin kuşlar hiç zorianmaksızın, sıcak ülkelere ne zaman uçmaları gerektiğini bilirler. İnsan ise, buzlanma ile bir yakınlık kurmadığı sürece ekin zamanını, veya som balıklarının tekrar ne zaman geleceğini bilemez. Peki ya eskiden günlük gazetelerden, radyodan yoksun insanlar bu işle nasıl başa çıkıyorlardı?

Yanıt: Gökyüzüne bakıp yıldızları inceleyerek. Örnek olarak Aztek’leri ele alalım. Aztek rahipleri her 52 yılda bir “Yıldızlar Dağı” olarak adlandırdıkları yüksek bir tepeye çıkarlardı. Geceyarısı tepenin zirvesinde en aydınlık yıldız kümelerinden biri olan Ülker takım yıldızını beklemeye koyulurlardı, Rahiplerle birlikte yöre insanları da yıldızın zirveyi

Nazca t il

hu hat* gi ı

eşitliğinde ».

doğduğu u I

sında yöm n
geçmesini izlerler ve bu olay gerçekleşir ge îk! vı derin
bir nefes alırlardı: Gökyüzü durmamıştı ve ün ir 52 yıl
daha yaşayabilecekti! Bu örnekten şu önen’ so çıkıyor:
Aztekler salt gökyüzünü inceleyerek Ülker akı ıldızının
tam 52 Yılda bir aynı saatte zirvede gözlem ileı bilgisine
sahiptiler.
Aztek’lerin güney komşuları Maya’lar î» ıların ve
gezegenlerin konum ve yönlerini yazılı olan 53. abiliyor-
lardı. Ancak ne yazık ki, bıraktıkları yazıtlan n \: ğu, bun-
ları birer şeytan yapısı olarak nitelendiren >arı lar tara-
fından yok edilmişlerdir. Maya’ların hesapla 12 j beş Ve-
nüs yılı, sekiz güneş yılına eşittir. Maya’la bu lesaplar-
ken Venüs’ün dünyanın çevresinde bir daire Mi uğu var-
sayımından yola çıkıyorlardı.
Mısırlılar daha bundan 4.000 yıl önces de, us yıldı-
zının her 1461 yılda bir, güneş doğarken a II ) ; durdu-
ğunu saptamışlardı. Onların yılı da tıpkı bi; iki 365 gii-
nü içermekteydi. Ancak artık yılı hesaba l< m;; arından,
bu sistem doğru değildi. Gerçi Mısırlılar d bu bilincin-
deydiler ve Sirius hesaplamalarıyla doğru zi’i ulaşabili-
yoriardı. Şöyle ki, Sirius devri eksik olan < ık leri içine

nisan i98ü
alı; cndu.

Bu yı diz aynı zamanda Mısırlılar için en önemli de belirliyordu. Siriüs yılda bir kez şafak sökmeden öne ğudla gözüküyor ve Mısırlılara bu yolla Nil nehrinin taş; nı ve topraklarına verimli balçığın karışacağını müjdeliyi

Aborigine’ler de (Avustralya’nın ilk yerlileri) buna zer bilgileri Ülker takım yıldızından ediniyorlardı. Bu y ların şafaktan biraz önce doğu ufkunda görünmeleri, kurtaracak olan yağmurun ilk damlalarının yakında düş başlayacağı anlamını taşıyordu.

Güneybatı Amerika’daki kızılderili kabilelerinden bir Hopi’ler ise yılın durumunu yıldızlarla değir, bizim git ne;;le saptıyorlardı.

İsterseniz Hopi sistemine geçmeden önce, güneş ı mi üzerindeki bilgilerimizi yineliyelim: Yılın en uzun gi de yazı, en kısa gününde ise kışı başlatıyoruz. Eğer gi gece eşit uzunlukta ise ilkbahar veya sonbahar başlıyo melktir. Kış ekinoksunda güneş güney doğudan doğar ney üzerinden düz bir hat çizerek güneybatıdan batar. I ha” ilerledikçe, güneşin doğduğu nokta aynı derecede ye doğru kayar. Yaz ekinoksunda ise güneş kuzeydoj doğar, öğlenleri güney tarafın tepesinde durur ve akşa kuzeybatıdan batar.

Hopi’lerin görüşlerine göre en güneydeki doğuş n Sina ulaşıldığında güneş “kendi evine girmiş” demekti görüşe şu varsayımdan yola çıkarak ulaşıyorlardı: Güm ekinoksunda dört gece dinlenir ki, gökyüzünün gittikçe laşan bölümleri üzerinde yapacağı ‘‘dünyayı ısıtma” ge enerjik bir şekilde başlayabilsin.

Hopi kabilesinin her köyünün güneydoğusunda,

Kyongju ‘dakl güneş pencereli eski Kore rasathanesi
ıbel’deki kaya tapmağı belirli bir açıda Güneş’e doğru ıj ı w ıış r/rr II. Ramses sansasyonel bir gösteride bulunmuş Abu ı!! vi udzesi, taşdan ilah Pharao’yu “ilahi ışığa” boğmuştu
t ^ 13
«Sİ

o . .

H N «5
ı 10 km. uzaklıkta olan birer kulübeleri vardı, zılderili kab

Hjnları “güneşin evi” olarak adlandırıyorlardı, yorlardı. G<

köyden bakıldığında, güneşin, yılın en kısa gü- mandaki eüı jju ufuk naktasında bulunmaktaydı. Her köyün Son oı

bilesine güneşin nihayet evine ulaştığı haberini başkenti Lir

ümlüydü. Böylece Hopi’ler, hem yılın durumu lündeki ünl

ınlanmış oluyorlar ve hem de tören tarihlerini gibi, dünya

lardı. Hepsinden önemlisi de bu sayede en uy- pisti değil, anını hesaplayabiliyorlardı. Bu iş için daha basit Bu izle

le vardı: Kabilenin güneş gözleyicileıri, hergün kıldığında

rayan doğuş ve batış pozisyonlarını kontrol edi- keoioglar b

r güneş belirli bir dağın tepe noktasında doğar- ire izlerin-

ekimi için en ideal zaman demekti. Güneş bir rı ile gün

ioğduğunda da diğer tahıllar ekilebilirlerdi. etmişlerdi

bastıran kışta haşatın bir kazaya uğramaması için alanları ol: ı t yöntemler uygularken, Amerika’nın diğer kı- Gelet
i: r daha geliştirilmiş “ölçü aletleri” kullanı-;t kaoastronomi bilimi, Kolombiya öncesi za-ı i ¡:h¡¡nelerin gizemlerini aydınlatabilmektedir. İn en çok yankı yaratan buluşları, Peru’nun fiı ı 400 km güneyinde yapılmıştır. Nazca çö-;; n ı izleri, cesur futuristlerin iddia ettikleri !ji canlı yaratıkların uzay araçları için bir iniş İn ıcı atletlere ait koşu alanlarıdır, iîji di, figürleri sergiler. Hiçbiri yeryüzünden ba-I ■! ikîz, çünkü birbirlerine çok uzaktırlar. Ar-d< ıriıı hatlarını incelediklerinde, gerçi uçan da-ııl mamışlardır ama, ufuktaki ekinoks noktala-!:! eşitliği belirtileri ile bağlantılı veriler elde l’ij ;r hatları ise belirli gök cisimlerinin hareket c çıklamaya çalışmışlardır.

‘■ıi 1e ka’nın New Mexico eyaletindeki Fajada

kayalığındaki taşlara. Bu kayalık, herbiri yaklaşık 1.000 kg ağırlığında üç ayrı taş tabakayı taşır. Taşların sağ tarafındaki kayalık duvarına iki helezon kazılmıştır. Birinin boğum sayısı 9,5, diğerininki 2,5 tur.

Uzun bir süre, bu helezonların ne anlama gelmesi gerektiği bilinememiştir; ta ki ayrıntılı gözlemler yapılan dek: İlkbahar ve sonbahardaki gün – gece eşitliklerinde ince bir ışık kolunu taş tabakalardan sızıp küçük helezonun merkezine vurur. Yaz ekinoksunda da bir ışık kolonu büyük helezonun merkezinde parlar. Kış ekinoksunda ise ışık büyük helezonun başlangıcını aydınlatır.

İş bununla da bitmiyor; kuzey Amerika kızılderililerinin bu tarih öncesi rasathanelerindeki gökyüzü gözlemcileri, ayın dönüşünü 19 yılda tamamladığını biliyorlardı. Tıpkı güneşin kış ekinoks noktasından yaz ekinoks noktasına erişip tekrar geri dönmesi için bir yıla gereksinmesi olduğu gibi, ayın da ufukta aynı noktaya tekrar ulaşabilmesi için 18, 61 yıla gereksinmesi vardır.

Kızılderililer bu bilgiler ışığında, ay ışığının her yıl ayrı bir boğumu aydınlatarak Fajada kayalığındaki 9,5 boğumu tamamladığını öne sürüyorlardı.

Arkeologlar ABD’nin iç kısımlarının batışında, çapları birkaç metreden yüzlerce metreye kadar değişen taş çemberler bulmuşlardır. Arkeologların “tıp tekerleği” adını verdikleri bu taşların ortasında tekerlek yuvasına benzer çıkıntılar vardır. Bu çıkıntılardan taştan tekerlek parmaklan uzanır.

En ünlü tıp tekerleği VVyoming’deki Big Hom’dadır. Tekerlek parmakları, tekerleği 28 parçaya böler. Bir teoriye göre, tekerlek yuvasına eskiden bir sopa sokuluydu. Bu sopa, tekerleğe güneş saatinin işlevini veriyordu. Ancak tekerlek parmaklarının diğer bir görevi de ekinoks ve gün – gece eşitliği noktalarını göstermekti.

Big Hom’daki tıp tekerleği, ancak I972’de ciddi olarak incelenmeye başlamıştır. Bu incelemeyi yapanların yararlandıkları bilim dalı, aslında eski kökenli olup, yalnızca yeni bir
Fayada kayalığı üzerindeki helezonlar. Yalnız gün – gece eşitliğinde ince bir ışık kolonu doğrudan dairelerin merkezini aydınlatır.
isimle karşımıza çıkmaktadır. Arkeoastronomi.

Eski uygarlıkların astronomileri, bu daldaki araştırmaların azlığı nedeniyle, amatörler için de geniş bir araştırma alanı oluşturmaktadır. Nitekim, eskilerin tüm ünlü rasathanelerinin gizem perdesini aralayan C. A. Newham da bir amatördü.

Newham Stonehenge’in yalnızca mistik bîr tapınak sitesi olduğunu ve özel bir manyetik güç aracılığıyla ortaya çıktığını savunan o ana kadar geçerli teoriye karşı çıktı. 0’-nun görüşüne göre, bu gizemli taşlar eski bir takvim niteliğindeki rasathaneden başka birşey değildi.

Aslında bu taşların arasında şzlenen astronomi gerçekleri Newham’dan önceki araştırmacılar tarafından bulunmuş durumdaydı. Örneğin şu biliniyordu: Yaz ekinoksunda Stonehenge çemberinin ortasına girilip güneydoğuya bakıldığında, güneşin, anıtın dışındaki bir taşın üzerinde durduğu
Newham, bu bilgilere önemli katkılarda bulunmuştur. Kelte’ler güneşin I Mayıs’taki konumunu “Beltane” olarak adlandırırlar ve bu günü Kelte yılının sekiz ayından birinin başlangıcı olarak kutlarlardı. Ancak Stonehenge’i yerleştirenler Kelte’ler değil, daha eski bir uygarlıktır.

Arazinin civarındaki bir park yerinde Newham, birbirlerine 250 m. uzaklıkta üç tahta direğin kalıntılarını bulmuştur. Bu buluntuya dayanarak Newham, o zamanki insanların buradan aynı zamanda gün-gece eşitliği ve diğer astronomi olaylarını kavramada yararlandıklarını saptamıştır. Böylece ayın 18,61 yıllık turunun da güvenilirliğini arttırmıştır.
Mayaların Caracol Rasathanesi yapının içinde bulunan küçük bir hücre ve üç ışık bacasından oluşmaktadır. Bu deliklerden bakıldığında Güneş’in gün – gece eşitliğindeki batış noktası ve Venüs yolunun en uç noktası görülebilir. Maya’lar, Venüs yolu ile Haili protokol hazırlamışlardı

Fay ada Kayalığına (üstte) bu üç taşın (altta) boşluklarından giren Güneş ve ay ışıkları aracılığıyla Kuzey Amerikalı kızılderililer Güneş ve Ay yılını hesaplıyorlardı
Ancak yine de Stonehenge’in sırları tam olarak çözülememiştir. Bir takım araştırmacılar bunları çözmek üzere bölge dışında direk oyukları ve diğer kalıntıları aramaktadırlar.

Artık, profesyonel veya amatör tüm arkeologlar, ünlü Camac menhirierinin de gökyüzündeki durumun belirlenmesi için kullanılan birer ölçü aleti oldukları konusunda kesin bir görüş birliğine varmışlardır.

Bu arada arkeoastronomi araştırmacıları, yalnızca taş bloklar ve kazıntı izleriyle yetinmeyip, ünlü tapınakları da irdeliyorlar. Sonuç olarak da, bu tapınakların yalnız tann hizmetinde değil, aynı zamanda ölçümler için de kullanıldığını kanıtlıyorlar.

Maya tapınakları genelde ilginç köşelere inşa edilmiştir. Bu kavisli altyapı, tapınağın içinden yıldızları tam olarak öl-çebilmeye olanak sağlıyordu.
Bir Meksika yarımadası olan Yucatan’daki Chichen Itza tapınaklar topluluğunda “Caracol” isimli bir yapı bulunur. “Salyangoz” anlamına gelen bu ismin veriliş nedeni, binanın iç kısmındaki helezonlu merdivendir. Bu merdiven küçük bir odaya girer. Bu odadaki üç ışık bacası, güneşin gün – gece eşitliğindeki batış noktasının ve Venüs yörüngesinin en uç noktalarının görülmesini sağlar.

Kamak’ta bulunan ve karanhk bir odaya açılan tünelin anlamı henüz yeni yeni kavranabilmektedir: Güneş ışınları yılda bir kez, tam yaz ekinoksunda bu tünelin içine öylesine yayılır ki, giriş ve oda tümüyle ve görkemli bir biçimde aydınlanır. Sonsuz karanlık, kısa bir süre için yerini güneş pırıltılarına terkeder.

Mısırlılar, Abu Simbel’deki ünlü tapınağı öylesine ince bir düşünceyle kurmuşlardır ki, M.Ö. 1260 yılının 18 Ekim’-inde firavun II. Ramses, saltanatının 30. yıldönümünü fantastik bir görüntü altında kudamıştır 18 Ekim’de güneş, doğar doğmaz iki küçük kapı ve daha büyük iki holden geçerek kapkaranlık tapınağın içine girmiş ve orada birkaç dakikalığına II. Ramses’in heykelini büyüleyici bir şekilde aydınlatmıştır. Bu “mucize”nin halk üzerinde ne denli büyük bir etki yapmış olabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Doğu Asya’nın bu konuda en eski ve tanınmış yapısı, Kore’nin bir kenti olan Kyongju’da bulunur. Bu kent eskiden Silla Krallığının başkentiydi. Burada 9 m. yüksekliğinde, şişe biçiminde bir kule vardır. Bu kulenin ortalarında güneye açılan bir pencere bulunur. Kulenin zirvesi ise dikdörtgen bir taştan oluşmaktadır. Temelin ovalliği ve zirvenin dört köşe oluşu, eski Çin kozmolojisinin sembolleridir. Burada yuvarlak şekil gökyüzünü, dikdörtgen şekil ise yeryüzünü temsil eder. 27 Taş dizisi içine toplam 365 taş monte edilmiştir. Güney penceresi, güneş ışığını yalnızca gün – gece eşitliğinin öğleninde yeryüzüne yansıtır. Ekinoks günlerinde ise bu işlevi görmez. Zamanla yok olmuş olan çatı yapısının o zamanlar yıldız bekçiliği görevini üstlendiği varsayılmaktadır.

Arkeostronomların şu sıralardaki çalışmaları da, Pasifik’in bugüne dek aydınlanmamış en büyük sırrını açığa çıkarmayı amaçlıyor Oster adalarındaki görkemli heykeller!

Güney Amerika kıyılarına 3200 km. uzaklıktaki bu adaların kendine özgü bir toprak yapısı vardır. Burada yalnızca 82 tona kadar ulaşan 600 heykel değil, ayrıca bu heykelleri kısmen taşıyan taş bloklar da bulunmaktadır. Bu platformlar, gün – gece eşitliği ve ekinoks günlerinde, güneşin doğuş noktasıyla geometrik ilişkiler içindedirler.

Görüldüğü gibi, son yıllarda eski uygarlıklar üzerine birtakım yeni bilgiler edinmiş bulunuyoruz. Ancak arkeoastronomi aracılığıyla öğreneceğimiz çok şeyin bizi beklediğini de bilmeliyiz. Antik enkazların çok pratik bir amaca yönelik olduklarını bilmek, geçmişi küçümsememek konusunda bize yardımcı olacaktır.

P.M.’den çev: Haldun ÖN GEL
BİLİM ve TEKNİK

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*