Genel

Deniz Kirliliği

Deniz Kirliliği

Bir çok nehirlere dökülen çöp ve zehirli maddeler onların kendi kendilerini biyolojik yollardan temizlemesini engellemiştir. Denizlerin ne kadar büyük bir tehdit altında olduğuna açık denizde batan yağ tankerleri en iyi bir misaldir. Büyük şehirlerin yanındaki kıyı bölgeleri gittikçe çoğalan bakteriler yüzünden büyük bir tehlike arzetınektedir.

Yüzyıllar boyunca nehir, göl ve denizlerin bitmez tükenmez depolar olduğuna inanılmıştı. Bir taraftan bunlardan içme suyu, besin maddeleri ve ham maddeler elde ediliyor, bir taraftan da bütün hurda, süpürüntü ve çöpler oralara atılıyordu.

Nüfusun artması, şehirlerin çoğalması ve büyümesi çöplerin gittikçe fazlalaşmasına sebep oldu. Nehirlerin öyle sanıldığı gibi herşeyi alabilecek bir rezervar olmadığı geçen yüzyılda anlaşılmağa başlamıştı. Buna rağmen ırmak ve nehirleri kurtarmak için şimdiye kadar hiç bir esaslı tedbir alınmış değildir. Denize gelince hâlâ ona istenilen herşeyin atılabileceğine ve bunun bir ziyanı olmayacağına inananlar vardır. 1966 yılında «Milletlerarası deniz araştırması komitesi», «deniz suyunun kirlenmesi» kavramını ortaya attı ve tanımını yaptı. Bununla, denizdeki yaşam üzerine zararlı bir etki yapan ve insanlar tarafından denize atılan bütün maddeler anlaşılıyordu.

Denizlerin dünya çapında kirlenmesi ve plajların kısmen kirli hale gelmesi, bugün bundan onlarca yıl önce memleket için suların kirlenmesine benzeyen bir problem olarak ortaya çıkmıştır.

Çok defa yağ tankerlerinin birbiriyle çarpışması denizlerin ne kadar büyük tehdit altında olduğunu göstermektedir. Tabii bu gibi kazaların doğurduğu sonuçlar yöreseldir ve her zaman olan şeylerden değildir. Yalnız onlar meydana geldikleri kıyılar için büyük bir felâket halini alır-
KİRLENEN DENİZLER

HERBERT ANT
Iar, fakat öteki kıyı bölgeleri bundan za rar görmezler. Bu «Yağ tabakası» bakımından başka ciddi bir mesele de, daha gizli bir şekilde cereyan eden suların kirlenmesidir. Endüstriyle ilgili olarak gittikçe artan sayıda koloni kıyılara yerleşmektedir. Bunun faydaları açıktır: Trafik masraflarının azalması, gelişme imkânlarının artması ve herşeyden önce endüstri çöplerinin kolayca bertaraf edilmesi. Endüstri kıyı bölgelerinin bu üstünlüklerini son zamanlarda takdir ettiği halde, büyük şehirler yüzyıllardan beri kıyılarda kurulmuştur.

Şehirlerin kirli suları gerek evlerin, gerek fabrikaların zararlı maddelerini beraber taşırlar. Endüstri dışındaki kirli sularda organik maddelerin miktarı yüksektir ve göresel yüksek yoğunlukta besin maddeleri bakımından zengin olan kirli suyun içinde zehirli maddeler bulunmazsa, veya azsa, nehirlerde ve nehrin ağızlarındaki organizmalara tabii bu, bir gübre etkisi yapar.

Bundan dolayı gerçi deniz bitki ve hayvanları için büyük bir tehlike meydana gelmez, fakat denizde yaşayan toplulukların bileşimi arasında değişiklikler meydana gelir. Yer yer orada yaşayan türlerin sayısı artar veya bir tek tür ötekilerin hesabına ortalığı kaplar. Bu gibi değişikliklere birçok kıyı bölgelerinde rastlanmıştır. 1922 yılında Göteburg’ta belirli bir deniz bölümünde iki tür sayılmış, 1928 te bu onbire çıkmış, 1946 da yirmi ve 1965 te yirmi yedi tür olmuştur. Öteyandan özellikle fazla duyar türler ortadan kaybolmuştur.

Bu gibi durumlar modern çamaşır tozları tarafından daha fazla geliştirilmektedir. Bunlarla sulara fosfat bileşimleri geçmekte ve bu da türlerin çoğalmasını teşvik eden bir gübre vazifesi görmektedir. Tabii evlerden gelen kirli sular yalnız besin maddeleri getirmezler, zehirli

suuuııua aa nucre plazmasını etkiler ve böylece yok edici bir süreç meydana gelir. Şehirlerin kirli suları son yıllarda yalnız nehirlerde yok edici belirtiler oluşturmamış, aynı zamanda kıyıya yakın deniz sularını da bakterilerle doldurmuştur. Fransa ve İtalyan’ın Akdeniz kıyılarındaki plajlarda bir litrede 30.000 kadar kolibasili saptanmış-lır. Bu oralarda yüzenlerin enfeksiyonuna sebep olacak bir yoğunluktur. Bu yüz-(U’iı Danimarka sağlık örgütü bir litre su-ıla 10.000 den fazla kolibasili bulunur bulunmaz, o plajları kapatmaktadır. Koli bakilerinden başka deniz suyundan alınan ili neklerde şu hastalık taşıyıcılarına rast-

I.ılımakladır: Atreptococcus faecalis (mesane ve böbrek yangılarına) salmonella tyi>hic (tifo tehlikesi), Hefatitisvirus, (karaciğer hastalıklarına sebep olabilir).

Hazı sahil şeritlerinde deniz kendisine yüklenen bu bakteri yükünü çekemez nlıır, insanlar tarafından gelen bu bakterileri denizin kendi temizleyici gücüyle (İtiz miktarı ve mikroorganizmalar) yok etmesine rağmen.

Denizle temasa gelen kolibasilleri oldukça çabuk ölürler, 12° su sıcaklığı altında artık çoğalamazlar. Senenin ve günün belirli zamanları arasındaki sıcaklık

I arkları da bunda önemli bir rol oynar. Buna rağmen geçen yaz Akdeniz’de birkaç plaj kapatılmak zorunda kalmıştır. Bakterilerin sayısı o kadar çoktu ki, buralar da tifo, paratifo, dizanteri ve kolera tehlikesiyle karşı karşıya kalınmıştı. Sağlık uzmanlan kirli su kanallarının denize aktığı yerlerden en aşağı 1.000 metrelik bir daire içinde denize girilmesini yasaklamışlardır.

Sağlık bakımından meydana gelen bu tehlikelerden başka zararlı maddelerin denize dökülmesi bir taraftan da kıyı balıkçılığını öldürmekte, midye ve istiridyelerin yetişmesini önlemektedir, özellikli’ midye ve istiridyelerin yetiştiği sakin ve kapalı koylarda, kirli sular daha fazla yoflıınlaşır, çünkü buralarda, temizle-ylel etki yapan deniz dalgalarının çarpın-tı*n tabii çok ıiMİır. Bu hayvancıklar kısmen /mitili ve zehirli maddeleri depo «’ilerler ve bıınlaı kendileriyle beraber on-lıi ı ı yiyenlerin sol ralarına kadar gelir. Bıı «Ihl kirlenmiş midye ye istiridyelerin no fitık sudu leml/U’iıcı ek zehirlet iıılıı alma I»1111iomI İçin tininim yetiştikleri yerin vıt minin teini/, ileni/ mıymıu ihtiyat, vat ıhı

t
ve yok edilmesi güç olan bütün çöpler ve süprüntüler nehirlerin aracılığıyla memleketin içinden ta denizlere kadar gelir. Nehirlerimiz için deniz bu süprüntü maddelerini sulandıran büyük bir su deposudur. Bugün memleket içindeki endüstriler çöp ve süprüntülerini gemilerle denize götürür ve dökerler. Kıyı şehirlerinde de bunlar mümkün olduğu kadar açıklara taşınır ve orada denize dökülür. Böylece onlardan kurtulunmuş olur. Örneğin Hamburg şehrinin filitre tesislerinin çamuru borularla 6 – 7 metre derinliğinde Kuzey Denizine atılır, tabii bu her zaman yapılamaz ve çamurla kirli sular denizin yüzeyine bırakılıverir. Büyük bir çamur bulutu bunun tanığıdır. Bir Alman endüstri müessesesi yılda yaklaşık olarak

500.000 ton asiti gemiyle Kuzey Denizine dökerek yok etmeği düşünmektedir. Bütün bunlar denizlerin üzerine yüklenen yükün gittikçe çoğaldığını gösterebilmek için verilen bir kaç misalden ibarettir.

Son zamanlarda sorumluluk duygusu olmayan armatör ve kaptanların bu gibi yükleri, açık denizlere götürmeden yolda denize bıraktıkları işitilmiştir. Bu yüzden nehirlerin kendi kendini temizleme süreci işliyememektedir. Denizi hiç aldırmadan nehir ağızlarının bir temizleyicisi olarak kullanan bir çok ülkelere karşılık Avustralya’da kirli su konusu mükemmel surette ele alınmıştır. Orada kirli sular denize akıtılmadan önce biyolojik filitreye tabi tutulmakta ve sonra —özellikle banyo mevsiminde — ayrıca buharlanarak kıyıdan uzak yerlerde detıize verilmektedir.

Denizlerin göresel ve nispeten az süreli kirlenmelerine yağ tankerlerinin çarpışmaları sebep olur, böylece büyük ölçüde ham petrol denize dökülür. Yeni dökülen petrol büyük bir hızla dört bir tarafa yayılır ve deniz çok ince bir yağ tabakası ile örtülür.

Petrolün daha büyük miktarları kalın bir yağ yığını halinde birbirine kenetlenir. 1.000 ton ham petrolün yaklaşık olarak 1.000 metre çapında bir alana yayıl ması için 90 dakika kadar bir zamana ihtiyaç vardır.

Merak edecek birşey yok. Kirli maddelerin arasında gene de yeraltı suyuna rastlamak kabil oluyor
Yaklaşık olarak 3 ay sonra petrol birikintisi başlangıçtaki hacminin % 15 ine kadar büzülür ve artık kolayca uzaklaştırı-labilecek bir asfalt yığınına dönüşür.

Deniz yüzeyine inen deniz kuşlan bu gibi petrol birikintileri yüzünden tehlikededirler. Eğer tüyleri iyice yağlanmışsa, bu artık sonlarının yakın olduğu anlamına gelir. Yağ tüylerin çalışmasını engeller : Tüyler tarafından oluşturulan hava yastığı yok olur, hayvanların yüzme yeteneği azalır ve aynı zamanda soğuğa karşı korunmasız kalırlar. Bu yüzden metabolizmaları yükselir, yağ rezervleri çabukça bitiverir ve bitkin bir duruma düşerler.

Güdüsel koruma davranışları da sonun gelmesini çabuklaştırır : Gagaları ile tüyleri temizlemeğe kalkışırlar ve böylece yağ tutar ve zehirlenirler.

Kuşlar dışında açık denizde kendi halinde sürüklenen yağ kitlesi denizdeki yaşam için büyük bir tehlike yaratmaz. Ham petrolün zehirliliği deniz sakinlerinin çoğu için göresel azdır, çünkü zararlı ve uçucu karbonhidratlar yağdan çabukça uçar giderler. Asıl tehlikeyle karşlaşan, yağ kıyıya doğru sürüldüğü takdirde kıyı şeridindeki bitki ve hayvanlardır.

Torıy (‘<mya;ı felâketinin sonuçlan yo/ününılt’ tutululuk, luıııı petrolün ileni/
bitki ve hayvanlarına yaptığı etki esa surette incelenebilmiştir. 1967 martın Torry Conyan tankeri 117.000 ton ham p< rol hamunlesiyle İngiltere’nin günevb; ucunda Karaya oturmuştu. Hemen hemı hamulenin 100.000 tonu birden akmış gerek İngiliz ve gerek Fransız kıyıları büyük bir tehlike karşısında bırakmış: İngiliz biyologları yağın özellikle alg’le (yosunları) çok kötü etkilediğini sandıla Yalnız bunların arasında direnen türleı de rastlandı. Daha dirençli türlere örn< ğin, fucus, ascophyllam yosunlan dahi dir. Yeşil yosunlar (Enteremorpha türü ve kırmızı yosunlar (Porphyra türü) is çok duyarlıydılar. Yağ kara bitkileri ili temasa gelir gelmez, bunlarda da ölümı kadar giden zararları görüldü. Tabii yal mz dalgaların çarptığı kayalıklarda bulu nan bitkiler değil, hayvanlar da bundar. zarar gördüler. Onlar böyle kalın bir yağ artması yüzünden besin maddelerini sağ-layamıyorlardı. Buna rağmen, bazı yaşayan sümüklü böceklere rastlanıyordu, bunlar evcikleriyle iyice zemine basıyorlardı. Bazılar da yağ tabakası kayalarda kaldığı sürece kabuklarından çıkmıyorlardı. Bunların besinle beraber yağ da altlık lan ispat edildi. Bazı cinslerde solunum kanalında “ıı 20 70, ha/ilanınla ise “o 5 MI v.ıji bulunuyordu.

Kıvıııııı tcmi/lcuıııesiııdc delcı janlaı ııı kullanıldığı yerlerde, I>ıı sümüklü böceklerin de artık yaşama şansı kalmadı. Bazı İstakoz, vc yengeç türlerinde de aynı gözlemler yapıldı, taşlarda, kazıklarda vc gemilerde yapışıp kalan yengeçler iki ay süreyle hemen hemen oksijensiz yaşayabilmektedirler. Fakat deterjanların atılması üzerine bunların hepsi çabukça ölmüşlerdir. Yağ tabakasının kalın ve denizlin az. dalgalı olduğu yerlerde balıkların da büyük bir kısmı ölüyordu.

İngiltere kıyılarında Torrey Conyon gemisinin denize akan ham petrolünün üzerine serpilen deterjan organik bir eritme maddesidir. Bunda yüzeysel aktif maddelerden başka aromatik bileşimler de vardır. Aromatik maddelerin payı ne kadar çok yüksekse, eritme etkisi de o kadar yüksek ve bileşim de o kadar zehirlidir. Sözü geçen organizmler için deterjan – hampetrol kombinezonu, yalnız başına deterjandan çok daha zehirliydi:

Labaratuar deneylerinde bu gibi eritiri maddelerin bitki ve hayvanlara olan etkisi incelendi. Deniz suyunda eriyen % 25 deterjan 30 saniyede kıyı kayalıklarında yaşayan bütün hayvanları öldürmeğe kal i geliyordu. Plankton organizmalarında ise zihir daha az yoğunluklarda bile ı lkisini gösteriyordu.

İngiliz kıyılarında kullanılan deterjanlar denizin 14 metre derinliğine iniyor ve atıldıkları yerden 310 metrelik bölgede ne İstakoz, yengeç, ne de midyeler canlı kalıyordu.

Ingiliz kıyılarında felâketten bir kaç ay sonra kayaların üzerindeki yeşil yosun örtüsü yeniden oluşmağa başlamıştı. Bulada ilginç bir olayla karşılaşıldı: Yeşil yosunların bu türü çok daha kuvvetli bir yeşil meydana getirdi. Bunun sebebi öteki rakip yosunların ve bu yosunları yiyen sümüklü böceklerin bulunmamasıydı. 4 ay kadar sonra yeşil yosunlar gene kenara itilmeğe başladı, bu sırada kıyı sümüklü böcekleri de yeniden canlanmış ve kuvvetlenmişti. 50 yıldan fazla bir zamandan beri yağın denize dökülmesi büyük za-rarlara sebep olmuştur. Bu yüzden bir taraftan da bunların önüne geçme çareleri aranmağa başlanmıştır. Hukuki yönden vağ (Petrol) kazalarının kontrolü için 1*158 de milletlerarası bir konferans toplandı Buna rağmen hukuki durumdu pek İni İyileşme olmadı İlci devlet kemli k ı ı ıı sı ı la ı ıııda kiıll Milinin ve mmldehviıı denize dökülmeli İle ll|tlli kın.ilim kııv ıhı ve İmnIııı ılıı hellimini lıiı İmlik ‘■”/
konusu olmadı. Karasuları dışındaki ut,ık denizlere süprüntü ve kirli maddelerin dökülmesi hakkında ise halen milletlerarası hukuk kuralları diye birşey ortada yoktur.

Denizde yağ kazalarının önüne geçmek için teknik olanaklar ise daha çok sınırlıdır. Yağın üzerine deterjan serpilmesi: canlı organizmler için çok zararlı sonuçlar vermiştir. Yağın uzaklaştırılması için başka bir metot 1967 Fransız kara sularında denenmiştir.

Küçük gemilerden denizdeki yağ birikintileri üzerine kireç tozu serpilmektedir. Bu sayede yağ özgül ağırlığı fazla bir madde ile birleşmekte ve batmağa zor-lanmaktadır.

Derin olmayan sularda ve midyelerin yetiştiği yerlerde bu usulden faydalanıla-mamaktadır.

Deniz yüzeyinde mikroorganizmler yağı parçalamaktadırlar. Suda yaşayan değişik bakteri ve mantar türleri de yağı etkilerler, güneş ışığı da fotooksidasyon vasıtasıyla parçalanmakta rol oynar. Özellikle 4.000 Angstromden küçük dalga uzunluğunda olan kısa dalgalı ışınlar bu parçalama süresini geliştirirler.

Yağ belâsına karşı en iyi silâh hâlâ mikro organizmlerdir. Tabii yalnız bunlarla bu iş olmaz, daha başka yöntemler de bulmak zorunluğu vardır. En basit araç olarak saman ve kuru ot, aynca cam-yüzü tavsiye edilir, bunlarla yağ bağlanır ve sonra da toplamı. Deneysel nitelikte olmak üzere sıvı halinde plastik madde serpilerek yağm bağlanmasına çalışılmıştır. Bu şekilde meydana gelen plastik ağlar yukarı çekilmiş ve sonra yağ plastikten ayrılmıştır. Patenti alınmış olan bu usul çok pahalı olduğundan pek fazla kullanılamamıştır.

Başka bir metot da, su yüzeyine büyük bir açıklığı olan gemilerle yağı emmek ve sonra santrifürjler vasıtasile onu sudan ayırmaktır.

B. Amerika’da son zamanlarda yüzen akordeon’lar yaptılar. Bunlar 500 er ton olabilecek hacimde 40 naylon tanktan ibarettir, akordeon gibi kapanmış vaziyet t .-helikopterler tarafından denizin üzerine bırakılmaktadır, özel pompalın vuflı hu gittikçe açılan laııklaıa, dcpnhtin hı m hır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir