GÜZELLİĞİN KURALI

GÜZELLİĞİN KURALI

Altın kesit oranı, İtalyan matematikçi Fibonacci’nin (XII. yy. sonu) 1, 1,2,3,5,8,13,21,34,55,89,144,.., biçiminde verdiği toplamalı dizisine yakındır; bu dizinin her terimi, kendinden önce gelen iki terimin toplamına eşittir. Art arda gelen iki terim arasındaki oran, altın kesite yaklaşır. Mimarlık, heykelcilik ve resim alanlarında bir güzellik kuralı olarak benimsenen altın sayıya, uzunluklar, yüzeyler ve biçimler arasındaki oranlarda çok’ sık raslanır. Altın sayı ya da tanrısal oran, Keops piramidi, Atina’daki Parthenon ve Milano’daki Duomo gibi büyük yapıtlarda. açıkça görülür» Pythagorasçı^ ların ve onları izleyen kuşakların uyum simgesi olan altın sayı, Mısır ve Yunan tapınaklarının, gotik üslubunda kiliselerin temel çizgilerinde de gözlenir. Ayrıca, Akdeniz bölgesindeki (Mısır, Yunan, Bizans) yapıtların yanı sıra, Rönesans dönemi yapıtları ile gotik üslubundaki yapıtlara özel bir ritim verir. Özellikle eski Yunan sanatında, insan bedenindeki orantılı ölçüler, uyumlu gelişme gibi özelliklerde tanrısal orana uyulduğu görülür. ■
Yukardan aşağı doğru: Keops piramidinin altın kesiti (51 °49’42″Uk açı, bir altın dikdörtgenin en büyük ketum çevresinde dönüşünü karşılar ); Fransız ressamı Oiricault’nun Herkül Girit Adası’ndaki Boğayı Uysallaştırırken adlı tablosu<Herkül-ve boğa bir çember içinde yer alır; yalnızca bacaklar çemberin dışına taşar. Davranış ve hareketler beşgen ya da ongen çizgilerle ve altın sayıya bağlanan yarıçaplarla belirtilir); ayçiçeği (kendi içinde bir uyum taşıyan doğanında, bazen alim sayı kuralım yansıttığı görülür).
Altıntaş,
Yurdaer
‘ Yurdaer Altıntaş
Yurdaer Altıntaş’ın bir
afişi.
yılında Tiirkiye Grafik Sanatçıları Demeği’nin kurucuları arasında yer aldı ve derneğin yönetim kurulu ikinci başkanlığını yaptı. Varşova’ da (Polonya) afiş (1966,1968), Bmo’ da (Çekoslovakya) grafik (1970) ild-yılda bir serelerine, In Gelheim Am Rhein’da (Almanya) Bergama sergisine (1972), Akşehir Nasrettin Hoca Şenliği’ne (1975), Paris Film Afişleri Sergisi’ne (1975-1976) katıldı; 1973’ ”te Musée de L’Homine’da (Paris) yapıtları sergilendi. 1976’da Güzel Sanatlar Akademisi’ne bağlı Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Oku-lu’nun Grafik Bölümü’nde ders vermeye başladı. 1981’de Grafikerler Meslek Kuruluşu’nun açtığı sergide birincilik ve üçüncülük ödüllerini al-
AYI
MAI
Türk afiş ve grafik sanatçısı (İstanbul, 1935).
1957 yılında Güzel Sanatlar Akade-misi’nin Afiş atölyesini bitiren Yurdaer Altıntaş, 1964’te Türk Alman Kültür Merkezi’nde ilk sergisini açtı; 1966’da Güzel Sanatlar Akademi-si’nin Sanat ödülü’nü kazandı; 1968
Afiş ödülü’nü; 1988’de Tüyap Kitap Kapağı Özel Ödülü’nü aldı. Nalınlar, Martı, Bozuk Düzen afişleri Washington The Library of Con-gress’de, Pembe Kadın, Aşk Zinciri, Renk Duvarları afişleri Varşova Ulusal Müzesi’nde, Bugün Git Yarın Gel, Derya Gülü, Bit Yeniği afişleri de Wi-lanow Afiş Müzesi’nde (Polonya) yer alan Yurdaer Altıntaş, grafik sanatlarının hemen her dalında ürün vermiştir; ama on yıl süreyle iki özel tiyatronun afişlerini yaptığı için, özel-
likle afiş sanatçısı olarak tanımr.1 yük lekelerden oluşan çarpıcı ali rinde daha çok simgeci bir anlata yönelen sanatçı, 1969’dan Türk folkloruyla ilgili resimleme! lışmalanna başlamış, bu alanda ö| likle Karagöz, Nasrettin Hoca, < dolu Efsaneleri, Dede Korkut gibıj nular üstünde çalışmıştır.
alüminyum
Alüminyumun
Oluşan alümin, metali aşınmaya karşı korur.
Simgesi Al, atom numarası z = 13, atom ağırlığı (kütlesi) 26, 97, özgül ağirhğı 20°C’ta 2,699 gr/sm3 olan düşük yoğunluklu element.
1807’de Davy’nin tanıttığı alüminyu-
mu, 1825’te Oersted erimiş D ir tuzunu elektroliz ederek ayırmayı başardı; 1827’de de Woehler, arı olmayan gri bir toz halinde somut olarak elde etti. Alüminyumun 1854’te Sainte-
Claire Deville yöntemiyle kimi olarak hazırlanmasından aa 1886’da P. Heroult (1863-1914İ Hail, birbirlerinden bağımsız^ rak, birkaç değişiklikle günümj de kullanılan elektroliz yönt|| geliştirdiler.
Hafif alaşımların hazırlanmal temel element olarak kullanılan minyumun ısı ve elektrik iletki yüksek, mekanik özellikleriyse 1 tır: Yumuşak ve az esnek bir i olan alüminyum, eğeyi yağladıjl elle güç işlenir. Buna karşılık djf gen ve çekmeye elverişli bir 1 olması nedeniyle, çok ince yay ve tel haline kolayca dönüştü lir.
KİMYASAL ÖZELLİKLER
Alüminyum, elektropozitif m| yüksek bir metaldir; yani üç ek nunu kolayca serbest bırakır;! yısıyle indirgeyici özelliği; maddedir. Oluşturduğu Al3*1 nunun yarıçapı çok küçükti gibi kutuplu moleküllerin bulu ortamda hidratlaşma eğilimi 1 rir ve ‘ ortak bağla [Al (Hjl iyonu oluşturur. Halojenlere vaj jene karşı kimyasal ilgisi bfiyı ama yüzeyinde koruyucu bir a| zarının oluşması nedeniyle, çok bozunmaz; alüminse, cıval] rürde kısmen çözünür. Bir alüminyum tel, cıva klarüre batırıldıktan sonra açık havada tutulursa, dallanmış beyaz bir aliimin tabakasıyla kaplanır. Alümin tabakasının telâ tutunma giicüniin zayıflığı,, cıvalı ortamda koruyucu niteliğini büyük . ölçüde yitirmesine yol açar. Alüminyumun yükseltgenmesinden, elektrokimyasal kondansatörlerin yalıtkanlarını üretmede yararlanılır. jelleşmiş amonyum hidrojen fosfat çözeltisi, alüminyum anot kullanılarak elektroliz edilir. Akım geçtiğinde, anottaki alüminyum yükselt-genir; böylece tıkız ve yalıtkan bir alümin tabakası oluşur; dolayısıyle yükseltgenme durur ve elektroliz kabı kondansatöre dönüşür. Bu kondansatörlerin sığası 1 000 mikrofa-rada (ve daha yüksek düzeylere) ulaşır. Alüminyum, karbonla birle-şerek AI4C3 alüminyum karbür iyonu verir. Hidroklorik asit gibi yükseltgemeyen anyonlu asitler, alüminyumla etkili biçimde tepkimeye girerler ve asidin H+ iyonu indirgenerek hidrojen gazı oluşur. Derişik nitrik asit ve sülfürik asit gibi yükseltgeyici asitler, koruyucu alümin tabakası nedeniyle alüminyuma etki etmedikleri için, alüminyum kaplarla taşınabilirler.
Alüminyum, sürekli alümin tabakasıyla örtülü olduğundan, soğukta suyu indirgemez. Ama 150°G sıcaklıkta, indirgeme tepkimesi hızla gelişir. Güçlü bazların eşliğindeyse, hidrojen açığa çıkar ve sodyum alü-minat Na aio2 oluşur. Bu tepkimede, alüminyum, bazlarda çözünen alümin tabakasıyla korunmadığı için suyu soğukta indirgemiştir. Alüminyum birçok oksidiindirger. îndirge-me tepkimesi çok miktarda ısı açığa çıkarır ve metal erimiş durumda elde edilir: “Alüminotermi” adı verilen bu işlem, özellikle demir oksitleri indirgemede kullanılır; büyük metal parçalara (demiryolu rayları) kaynak yapılırken, demiri yerinde eritme olanağı verir. Ayrıca, manganez ve kalsiyumun sanayi üretiminde, bu metallerin oksitleri alüminyumla indirgenir.
ALÜMİNYUMUN HAZIKLANMASI
Alüminyum, alümin ve silikat biçiminde, yerkabuğunda en yaygın (% 7,45) elementtir. Alümin AI2O3, birçok mineralde (özellikle feldispat ve küde) yer alır. Sanayide kullanılan alüminyum mineralleri, kriyolit AIF3, 3 Na F ve boksitlerdir (boksitlerin başlıcalan alünit, lösit ve lab-radorittir). Ama alüminyum üretiminde yalnızca demir oksitleri içeren kırmızı boksitlerden yararlanılır; yüksek oranda silis içeren beyaz boksitler, alüminyum üretimine elverişli değüdir (çökelek içinde alü-
min yitimi). Metalin üretim yöntemi iki evreden oluşur: a) Alüminin arıtılması için boksidin işlenmesi; b) Erimiş kriyolit içinde çözelti halin-, deki alüminin yüksek sıcaklıkta elektrolizi. Aynca, ileri ölçüde arıtma amacıyla, bir üçüncü evre uygulanabilir.
1. Alüminin arıtılması. — En çok kullanılan Bayer yönteminde, boksit önce parçalanıp öğütülür; kurutulduktan sonra bir otoklavda 180°— 250°C sıcaklıkta ve basınç altında 250-300 gr/l*lik sodyumhidroksidin etkisinde bırakılır (tepkime: ai2o3, •HjO + 2NaOH X AI203Na20 + 2HaO ). Silis, sodyum hidroksit ve alüminle :Si02Ai203Na20 formülünde bir silikat oluşturur; Fe2o3 ve Tîo2 ’yle birlikte çökeltide toplanan (kırmızı çamur) bu silikat, durulma yoluyla elenir. Sonra, alüminat çözeltisi AlaOsNaiO , sığası 1 200 mJ’ü bulabilen aynştıncılara geçip ayrışarak hidrata dönüşür:
AI,03Na20 + 4HjO – Al203,3H20 + 2NaOH. Hidrat filtreden geçirilip durulandıktan sonra yaklaşık 1 200°C’ta kireçlenerek, nem çekmeyen yansız a alümine dönüştürülür.
2. Alüminin elektrolizi (elektrikle ayrışma).— Alümin, elektroliz kabında 950°C dolayında erimiş kriyolit içinde çözündürülür. Sonra sürekli akım verilir ve akımın geçişi, alüminyumun açığa çıkmasını sağlayan bir kimyasal tepkime doğurur:
AljOs- 2AI + 3/2Û2.
Alüminyum, elektroliz kabının dibinde toplanır ve açığa çıkan oksijen,.
Boksit
(alıımın
hidrat)
Al* Oı % 60 SI O* Oa
ALÜMİNYUM METALÜRJİSİ
İLK EVRE: ALÜMİNİN ARITILMASI
Serbest su , OrganU^maddeler
NsOH
O
çöketek-(kırmı» çamur) SiO> AljO^Nı, O F«j Q,-<>
öğütme
Kurutma
Basınç altında çözelti olucumu (Otoklavlar 200° C) t – fı’- Seyreltme Durulma Süzme , Yıkama

Aiumınatın Sodyum
hidrata M aiumınatın
dönüşmesi çökmesi
Na Al 0, Na Al O}
İKİNCİ EVRE: YÜKSEK SICAKLIKTA ELEKTROLİZ
(elektroliz kabı çizimi) A 1*0, A,
A<2 03. AlFj 3 NaF karışımı (950°C)
Anot. An karbon elektrot – /
ÜÇÜNCÜ EVRE: İLERİ ARITMA
Anot alaşımı (Al: % 67-Cu. % 33) -Banyo (kriyolit+baryum klorur)-.
+13 A/sm*
7
Katot (gcafit) Isıya dayanıklı kap Antıimış alüminyum iletken taban (kok kerpici) y * iletken karbon taban —t’ İsıya dayanıklı kap
Anot
H^^Katot
139
-anotların yanmasınaneden olur; sıcaklık, joule olayıyla korunur. Genellikle dikdörtgen biçiminde olan elektroliz kabı çeperleri, ateşe dayanıklı tuğlayla (ateş tuğlası) ya da çimentoyla kaplanmış saç bölmeden oluşur. Karbon bloktan hazırlanan kap tabanı, katot görevi yapar ve elektrik hattına bağlıdır. Anotlarsa iki türdür. Birinci tür, önceden pişirilmiş arı petrol kokundan ya da sürekli Söderberg elektrotlarından oluşur; ikinci tür, anot bir alüminyum kafese, karbon ve bağlayıcıdan oluşan hamur doldurulmasıyla elde edilir; bu hamur anodun inişi sırasında pişer. Elektroliz kabı çıkışında, metalin anlığı °/o 98-99,9 arasında değişir.
Bir küogram alüminyum elde etmek için ortalama 2 kg aİümin veren 4 kg boksit, 1 kg NaOH, 15 kWs elektrik akımı, 1 kg elektrot, 10 kg karbon gerekir.
3. İleri antma.-Elektrolizle bu tür arıtma yöntemi, % 99,998 düzeyini bulan bir ardık elde etme olanağı verir. Elektroliz kabında, üç tabaka, yoğnnhık farkıyla birbirinden ayn-hr: a).Antılacak alüminyuma % 33 oranında bakır katılarak elde edilen ve tabanda yer alan (yoğunluk 3) anot tabakası; b) kriyolit ve baryum klorür kanşımından oluşan (yoğun-
luk 2,7) antma banyosu; c) yüzeye çıkan (yoğunluk 2,3) an alüminyum.
KULLANIM ALANLARI
An alüminyum ya da alaşımlan çeşitli alanlarda kullanılır. % 99, 998 oranında an metalden, nükleer reaktörlerde tüketilen uranyum çubuklarının kıhflan üretilir. % 99,5’ luk an metal, derişik sülfürik ve nitrik asitlerin depo ya da kaplan olarak kullanılır; aynca, mutfak için kapkacak, elektrik üetkenleri için ambalaj malzemesi üretiminde de bu an metalden yararlanılır. Alümi-notermide ve bazı boyaların hazırlanmasında da alüminyum kullanılır. Dökümcülükte, alüminyumun silisyum, bakır, magnezyum ve titanla oluşturduğu alaşımlar işlenir (alaşımlar makine ve otomobil sana-yüerinde, gemi yapımında, ev aygıt-lan ve elektrik motoru rotorlan üretiminde, hammaddelerden birini oluşturur). Dövme ve haddeleme alaşımlan, öteki katkıların yanı sıra, genellikle manganez, de içerir./ Sıcakta plastikleşen alaşımlardan, karoseri yapımında yararlanılır. % 0,5 silisyum, % 4 bakır, % 0,7 magnezyum ve % 0,5 manganez içeren düralümin, uçak ve otomobil sanayilerinde, saatçilikte ve dövme parça-
ların üretiminde kullan alüminyum alaşımı, aşını denizde bile yüksek diren
ALÜMİN
Alüminyum oksit ya da ğada anhidrit biçimimi oluşturur. Bir anhidrit ti rindon çok sert Ur mad< asıltı halinde, cilalama i bitirme evresinde külli yakut, pembe yakut, sal tttrkuaz gibi değerli taşlc ni çeşitli metal oksit kt
alan aUlmınHan oluşur, J
önemli ölçüde demir d içeren bir alttmindir. hidrat «l»n (alilininyun baksidin adı,ilk kez bitdı de Provence’tan (Fransa minyum hidroksit, sana açısından ilgi çekici bir i Boyar maddeleri güçlü t laması nedeniyle, doku sinde bağlayıcı olarak kt
□liivvon Suların taşıdığı döküntü kökenli, ha-
7 reketlı çökelti.
Alüvyonlar hem oluşum tarihleri, hem de bileşimleri bakımından son derece çeşitlidirler. Killi çamurlardan, balçıktan, kumdan, çakıllı kumdan, yassı çakıllardan ya da sert köşeli büyük parçalardan oluşabilirler; bir akarsu, bir buzul ya da deniz tarafından taşınıp biçimlendirilmişlerdir. Alçak bölgelere ya da kıtaların kıyı kesimlerine taşınma yollarına göre alüvyonlar dörde ayrılabilir: Sel sularıyla taşınan alüvyonlar (taşkınlar sırasında sürüklenir, akma kanalının akış yönünde bir boşaltım konisi oluştururlar); ırmaklarla taşman alüvyonlar (dağlardan inen akarsularla sürüklenip daha büyük akarsulara karı-
şır, yeni katıldıkları ortamda daha ince döküntülere dönüştürülürler; ırmağın rejimindeki değişikliklere göre, çoğunlukla düzensiz tabakalar halinde, yalancı kolların, ırmaklarla alçalan bataklıkların süzülme alanlarına ya da eski taraçalara bırakılırlar; geniş bir alana yayılan birikinti maddeleri alüvyon örtüleri ya da düz ovalar oluşturur; deltaların oluşabileceği deniz kıyısına yakın yerlerde, gereçler giderek ufalanır); buzul alüvyonları (buzulun, döküntü maddelerini sürüklemesi sırasında, tabandaki ve yanlardaki buzultaşla-rın üstüne çökmesi sırasında ya da buzul çekilmesi sırasında ortaya çıkarlar; ince bii* kalıp olan buzul tozunu, karmakarışık biçimde yığılmış sert ve köşeli gereçlerle birleş-
tirirler); deniz alüvyo akıntılarının ve kıtaların sonucudurlar; kıyıların meşine katılır, kumsalla taktıklarının ve kıyı şerit] masına yol açarlar). Yeryüzünde birçok bü sözgelimi Çin’deki, Çin Hindistan’daki, Mezopo Mısır’daki delta bölgeleı rin yanı sıra Po, Rhöne ırmaklarının vadileri J ovasının deniz kesimi, rini alüvyonların varlığ dur. Buna karşılık Kuze daki buzul ovaları, Sologne, Bresse bölgeli ovaları ve Lannemeza alüvyonlardan ötürü inişlerdir.
Rhöne ırmağının taşıyıp yığdığı çeşitli türden alüvyonlar.
Soldan sağa doğru: Irmağın yukarı çığın ve kollanndan biri; delta.
140
E?5i
m
•Yeni alüvyonlar
ortataraça
ESKİ TARAÇA Pliyosen olövyonian IrmokiJuzulolûvyonlan.
Buzul buzullaşlon r .
Sel afüvyanlan
Denizin ^değiştirdiği alüvyonlar; Kurç.; .
JCwnylİQr >

‘MîAmazon’un iki kolundan biri iğayali ırmağı Mmmon) bir pazar yeri.
Amama kentinin kurucusu firavun Amenofis IV Akhenaton’un hükümdarlığı döneminde (l.ö. 1372-1354) gelişen sanat.
Amenofis IV’ün tahta çıktığı ve devrimci düşüncelerini her alana uyguladığı sıralarda, Mısır’da XVIII. sülalenin (Î.Ö. 1580-1314) benimsemiş olduğu, geleneksel düzen temelden sarsıldı. Tanrıların kralı, sülalenin babası ve krallığın en büyük imali gücü olan Amon’un koruyuculuğuna karşı çıkan Amenofis IV, Amon’a bağlı dia adamlarıyla bütün ilişkisini kesti ve Aton’u tek tanrı olarak benimsedi. Akhenaton (“Aton’un hoşuna giden”) adım alıp, ’ atalarının başkenti Teb’den ayrılarak 1370 yılında Akhet-Aton (“Aton’un Ufku”) kentini (günümüzdeki Amama) kurdu. Amarna kenti Orta Mısır’da, Nil’in doğu kıyısında yer alır. Karnak tapınağında doğmuş olan Amama sanatı da, sonradan bu kentte gelişmiştir.
Klasik Teb sanatının başlıca özelliği olan gelenekçilik ve akademiciliğe şiddetle karşı çıkan Akhenaton, Amama’da yaratılan sanat yapıtlarının Athon’un öğretisini yansıtan
üiriinler olmasını sağladı. Amama sanatı heykel ve kabartmalarındaki en çarpıcı özellik, insan figürlerindeki garip, kaygı uyandırıcı görünümdür: Upuzun kafataslan; hastalıklı yüzler; büyük dudaklar; ince bedenler; şişkin karınlar; iri kalçalar. Firavunun, ünlü kansı Neferti-ti’nin, krallık ailesinin, saray çevresinin,, halkın, kısacası bütün Amar-na’nın bu karikatürümsü görünümde canlandırılmasının nedeni, Akhe-naton’da salgı bezleriyle ilgili bir bo-
zukluk olmasından kaynaklanır. Bedeninde gerçekten bu tür biçimsizlikler olan Akhenaton, kendine özgü görünümüyle sanatçılara esin kaynağı olmuş ve sanat yaşamını öylesine etkilemiştir ki, sonunda bu hastalıklı görünüşü herkese mal edilmiştir.
Amaraa’daki mezarların duvar süslemelerinde, Amama sanatının en belirgin, özelliklerine raslanır.Süsle-melerde Akhenaton ve ailesi güneş kursuna (Aton) tapınma töreninde, Nil vadisinin güzelliğini ve tanrısal ışınların korumasında yaşama mutluluğunu yücelten ilahüer .söylerken canlandınlmışlardır. Ayrıca, firavunun özel yaşamıyla ilgili çok güzel sahnelere yer verilmiş, Akhenaton’ un aile yaşamıyla ilgili görüntüler (kızlarıyla oynaması ya da kansın! dizleri üstüne oturtması) şaşırtıcı bir serbestlik içinde gerçekleştirilmiş, hattâ Amamah sanatçılar daha da ileri giderek, Akhenaton ve Nefertiti’nin çıplak olarak dostlarım ağırladıklan sahneleri bile görüntülemekten kaçınmamışlardır: Bu, bütün Mısır sanatı tarihinde raslanan en gözüpekçe tutumdur. ■
Güney Amerika’da ırmak ve yukarı havzasının yayıldığı bölge.
6 400 km uzunlukta olan Amazon ırmağı ve kolları, 6 000 000 km2 ’lik uçsuz bucaksız bir havzayı sularlar; Amazon bölgesiyse, Brezilya topraklarının o/0 45’ini, Venezuela ve Ek-valdor’un bir bölümü ile Kolombiya’ nın 2/3’sini, Peru ve Bolivya’nın da yarısından çoğunu kaplar.
AMAZON IRMAĞININ ftZKM.tKI.FBt
Peru topraklarında And dağlarından doğan (yaklaşık 5 000 m yükseltide) Amazon ırmağının, Brezilya’ya girdiği yerden Atlas Okyanusu’na döküldüğü noktaya kadar olan uzunluğu 3 000 km’dir; ama yatağının yükseltisi 65 m’yi geçmez. Çok ender olarak 20 m’nin altına düşen derinliği, yer yer 130 m’yi bulur. Akış, hızıysa saatte 3 km’yi aşmaz. Binlerce kolundan başhçalan arasında, sol kıyıdan aldığı japura ve Negro ırmakları ile sağ kıyıdan aldığı Jurua, Purus, Madeira, Tapajos ve Xingu ırmakları sayılabilir.
Ağzından Peru’daki lquitos kentine kadar ulaşıma elverişli olan ırmağın kıyısında yer alan Belem (1 116 578 nüf.; 1991) ve Manaus (810 000 nüf.; 1991) kentleri, özellikle ırmak gemiciliği sayesinde gelişmişlerdir. Ma-naus’tan geçerken 10 km olan, Be-lem’den geçerken de 30 km’yi aşan ırmağın genişliği, ağız kesiminde 300 km’yi bulur (bu kesimde debisi
200 000 mŞ/sn’ye yaklaşir). Ekvator ormanına bütün kış boyunca yağmur yağdığı halde, ırmağın geniş çevresini sular altında bırakan taşkınlar, özellikle mart ve mayıs ayları arasında görülür.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*