ANADOLU’DA TÜRK ŞİİRİ

ANADOLU’DA TÜRK ŞİİRİ

1071 Malazgirt savaşından sonra, la Anadolu’yu fetheden Türkler, f leşme dönemi sırasında Anadolu Ş çulduları ve Karamanoğulları dışı; türkçeye gereken önemi vermedi yazı dili olarak arapça vefarsçayıs dürdüler. 1299’da Osmanlı beyliği kuruluşu sırasmda oluşmaya bai yan osmaıüıca da giderek bırakılan dillerin yerini aldı (Bkz. OSMAN CA).
Anadolu’daki Türk edebiyatı, ge halk kitlelerinin Orta Asya’daki ş lü gelenekten devralarak ve gelişt rek sürdürdükleri Halk edebiyatı medreseden yetişmiş aydınların ş dürdüğü Divan edebiyatı olmak fi re iki koldan gelişti.
ANADOLU HALK EDEBİYATINI ŞÜR
XII. ve XIII. yy’larda, Anadolu’d Türk birliği, siyasal olmaktan çok ( sel nitelikteydi. Birliği sağlayan: tekkelerdi. Türkistan ve Horas dan gelen Türkler, Ahmet Yesevi| ve öteki tasavvufçu ozanların gele ğini Anadolu’ya taşımışlardı. Ahi Yesevi’nin “hikmet”leri Anadolu! ki tasavvuf düşüncesini olduğu kat biçimsel bakımdan da Halk edeb: tını etkiledi.
Yunus Emre, ilahi türündeki şiirle de işlediği Tanrı sevgisi ve içten lj miyle seçkinleşti (Bkz. YUNUS EMj Bayramiye tarikatım kuran Hacı İ ram Veli ve Bektaşi tarikatının ki cusu Hacı Bektaş Veli, Anadolu’1 karışık ortamında, halka Tanrı s sini aşılarlarken, bir yandan da
leriyle birlik ve güvenlik duygusu ver-diler (Bkz. HACI BAYRAM VELİ; HACI BEKTAŞ VELİ). Anadolu Tekke edebiyatının önemli ozanlarından Kaygusuz Abdal da Yunus Emre’nin felsefi düşüncesini, lirizmini, Bektaşi inançlarıyla bağdaştırarak, şiire ham sofulara yönelttiği ince alayı ve yergiyi soktu (XV. yy.).
Aşık edebiyatı XV. ve özellikle XVI. yy’larda önemli bir açılım gösterdi. Bunun nedeni, Anadolu’daki siyasal birliğin sağlanması ve Osmanhlarm giderek egemenliklerini bütün Anadolu’ya yaymaları ve işlevleri daralan tekkelerin giderek toplumsal birer kuruma dönüşmeleridir.
XV. yy’dan sonra halk ozanlarına âşık adı verildi, âşıklar da tekke ozanları gibi, şürlerinin son kıtalarında kendi adlarını andılar. Saz şiiri adı da verilen Âşık edebiyatı şnrinde, din dışı toplumsal ve bireysel konular yaygınlaştı. Bireysel yaşamı etkileyen savaş, kıtlık, deprem, vb. konular da işlendi. Bu dönemde yapıtlarını saz eşliğinde söyleyen ozanların yanında, saz çalmadan şiir söyleyen ozanlar da çıktı. Ozanlar şiirlerini kopuz, karadüzen, bozuk, tambura, çöğür gibi adlar verilen sazlarla söylerlerdi.
Daha önce medrese Aydınlarının geliştirdiği Divan edebiyatıyla ilgilenmeyen, gerek dil, gerekse içerik yönünden saflığını koruyan halk şiiri, XVI. yy’ın ikinci yarısından sonra özellikle dil bakımından osmanlıcadan etkilendi. Bu etkilenmenin başlıca nedenleri, göçebe âşıkların kentlileşmeleri, divan şiirine özgü dünya görüşü ve kimi kavramların halk şürine girmesi, vb. oldu.
XVI. ve XVn. yy’lair arasında birçok halk ozam, aruz ölçüsünü kullandıkları gibi, kaside, gazel, mesnevi gibi Divan edebiyatı nazım biçimleriyle de yazdılar. XIX. yy’ın ikinci yansında âşıkların ordudaki görevlerinin sona ermesi, kentle ilişkilerin artması, tekkelerin kapanması gibi nedenlerle halk şnri gerileme dönemine girdi.
XX. yy’daysa, geleneksel nazım özellikleri sürerken, güncel konular da işlendi.
Halk ozanları, Orta Asya’dan beri süregelen koşma, mani ve türkü gibi nazım biçimlerini kullandılar. Her birinin kendine özgü uyak şemaları olan bu nazım biçimlerinden koşmayla söylenen âşık şiirleri, konularına göre güzelleme, koçaklama, taşlama gibi adlar aldı. Tasavvuf konularını işleyen tekke şiiri, bestesine ve tekkenin türüne göre ilahi, nefes, deme,vb. biçiminde adlandırıldı. Halk edebiyatın-
da, hece ölçüsünün en çok 4 + 3,4 + 4,
6 +5,4 + 4 + 3 kalıplan kullanıldı. Yalın imgelerle söylenen halk şiirinde karmaşık hayallere yer verilmedi. Bu nedenle, ozanlar şiiri sanat yapmaktan çok-, bir iletişim aracı olarak kullandılar.
Halk şiirinin dili yalındı, ancak tekke şiirinde tşsavvuf ve İslam kültürüyle ilgili kavramlar ve mazmunlar da kullanıldı. Anadolu Halk edebiyatındaki başlıca ozanlar arasında Âşık Ömer, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal (Bkz. PİR SULTAN ABDAL), Karaca-oğlan (Bkz. KARACAOĞLAN), Ruhsa-ti, Seyrani, Dadaloğlu, Dertli, Bayburtlu Zihni, vb. sayılabilir (Bkz. HALK EDEBİYATI).
DÎVAN EDEBİYATINDA ŞÜR
Aşağı yukan XIII. yy’da başlayıp XIX. yy’da sona eren Divan edebiyatı döneminde şiir, nicelik bakımından değilse bile, nitelik bakımından, düzyazıya göre daha ön planda oldu. Söz oyunlarından çok hoşlanan, biçim ve dil bakımından yeniliklere kapalı olan bu dönemin ozanları için, herkesin kullandığı nazım biçimleriyle ve konularla yazmak zorunda olduklarından, en güzel ve en sanatlı biçimde yazmak önemliydi. Bu bakımdan şiir en elverişli tür oldu.
Halk şiirinde olduğu gibi divan şiirinde de ilk yapıtlar tasavvuf düşüncesinin yagınlaştırılmasına yöneliktir. Ahmet Fakih’in Çarhname’si (XIII. yy.) aruzla ve beyit birimiyle yazılmış bir yapıttır ve bugün için dil incelemeleri bakımından önemlidir. Mevlana Celalettin Rumi ve onun düşüncesini düzenleyerek Mevlevilik tarikatım kuran oğlu Sultan Velet, Anadolu tasav-vufçu divan şürinin ilk önemli ozanları sayılırlar. Mevlana Celalettin Rumi’nin Mesnevi adıyla tanınan büyük yapıtı farsçadır (Bkz. MEVLANA CE-LALETTİN RUMİ). Sultan Velet, Mesnevi’yı örnek alarak yazdığı ve tasavvuf ilkelerini anlattığı mesnevilerinde önemli bir şür yeteneği göstermedi. Divan şiiri, dönemlere göre şöyle incelenebilir:
Kuruluş dönemiyle (XIII. yy. başları -XV. yy’m ilk yarısı)geçiş dönemi (XV. yy’m ikinci yarısı-XVI. yy’m başlan). Sadi, Feridüttin Attar, Nizami gibi İranlı ozanların şürlerinden çeviriler yapılan bu dönemde divan ozanlarının şiirlerinde Fars şürinin etkisi belirgin olarak görüldü. Bu çeviriler, divan şiirini biçim ve içerik bakımlarından biçimlendirdiği gibi, İran kültürünün ve dolayısıyla Arap kültürünün, Türk
kültürüne yeni bir biçim vermesine yol açtı. Feridüttin Attar’dau Mantık-ut-Tayr mesnevisini eklemelerle çeviren Gülşehri ile düşünceleri şeriata aykırı görülerek öldürüleli Nesimî, şiirleriyle tasavvufun yayılmasına çalışırlarken,din dışı divan şiirinin ilk önemli temsilcileri, aşk, şarap ve ayrılık konularım işleyen Hoca Dehhani, şiirlerinde siyasal hırsını yansıtmakla birlikte tasavvuf konularım da işleyen Kadı Burhanettjn, Ahmedî, Ahmed-i Dai, Şeyhî, vb. dönemin önemli ozanları arasında yel aldılar.
Geçiş döneminde divan şiiri, Arap ve Fars edebiyatlarından alınan şiir öğe lerini özümseme yolunda başarılı oldu. Bu dönem ozanlan dünya görüşü, dil ve içerik kurallarım düzenleyerei olgunluk dönemim hazırladılar. Ah’ met Paşa ve Necati, geçiş dönemimi iki önemli ozanıdır. Özellikle Necati TürkşiirininFars şiir etkilerinden kur tulmasında etkili olarak, halk dilinde ki atasözlerini, deyimleri ve nüktele ri kullanarak, divan şiirinin “yerlileş mesi”ni sağladı. Geçiş döneminin öte ki ozanlan, Mesihî, Cem Sultan ye ça ğatay lehçesini kullanan Ali Şir Nevai dir.
Olgunluk dönemi (XVI. yy’m, başı XVHI. yy’m ilk yansı). Bu dönemde di van şiiri, klasik özeliklerini kazana rak, üslupta ve edada olduğu kadar ses bakımından da Arap ve Fars şü rinin etkisinden kurtuldu. Osmanlıca ya karşı Aydınlı Visalî’nin başlatüğ yabancı sözcük kııllanmadan aruzlî ve Divan edebiyatı nazım biçimleriy le yazma yolunu (Türki-i Basit) Tatav lalı Mahremi ve Edirneli Nazmi sür dürdülerse de başarılı olamadılar. Ol gunluk döneminin ilk önemli ozanlar: Fuzulî ve Balâ oldu. Fuzulî aşk konu sunu büyük bir içtenlikle ve yeni maz munlarla işlerken, divan şiirinin en li rik örneklerim verdi. Gazellerinin ya m sıra, Leyla ve Mecnun mesnevisiy le, bu türün en özgün yapıtım yaratt (Bkz. FUZULÎ). Tasavvuf konularım pek yer vermeyen ama tasavvuf te rimlerinden yararlanarak özgün im geler yaratan Bakî, ince z,evki ve şnı diliyle dikkati çekti (Bkz. BAKÎ). Ka sideleri, özellikle hicivleriyle divan şi irinin sözünü sakınmayan ozam Nef’î zengin çağnşımlarla örülü şiirlerinde ustalıklı söz sanatları ile süslü bir dİ kullandı (Bkz. NEF’Î). Divan edebiya tmda hikmetli şür geleneğinin er önemli ozam olan Nabî, yaşamın ge lip geçiciliğim, bilgece bir üslupla iş ledi (Bkz. NABÎ). Neşatî, sebk-i hind uslubuyla yazdığı şürlerinde titiz biı
3915
dil işçiliği gösterdi. Lale devrinin toplumsal yaşamını yansıtan Nedim din dışı divan şiirinin son büyük temsilcisi oldu, yerel rengi yansıtarak halk dilinin özelliklerini kullandığı gazellerinde ve şarkılarında kendine özgü bir gerçekçilik yarattı (Bkz. NEDİM). Ta-savvufçu divan şiirinin son büyük ozanı Şeyh Galip, tasavvuf düşüncesini kapalı ve çok süslü bir anlayışla şiirleştirdi (Bkz. ŞEYH GALİP). Olgunluk döneminin öteki ozanlan arasında Zatî, Bağdatlı Ruhî, Şeyhülislam Yahya, Naili-i Kadim, Nedim-i Kadim, Taşlı-calı Yahya, Sabit, Enderunlu Fazıl sayılabilir.
Çöküş dönemi (XVIII. yy’m ikinci yarısı XIX. yy’m ilk yarısı). Bu dönem, divan şiirinde özgün örneklerin görülmez olduğu dönemdir. Yenileşme hareketlerinin yaygınlaşması, Osmanlı aydınlarının Batı’yı tanıyarak Divan edebiyatının değerlerini yeniden gözden geçirmeleri, divan şiirinin ve os-manlıcanın bu yeni dönemin beklentilerine yamt verememesi gibi nedenler divan şiirinin giderek yok olmasına yol açtı. Bu son dönemde Enderun-lu Vasıf, Nedim’i izleyen gazelleri ve şarkılarıyla, Ragıp Paşa, Nabî’den etkilenen hikmetli şiirleriyle, İzzet Molla tasavvuf konusundaki şiirleriyle tanındı. Leskofçah Galip, Hersekli Arif Hikmet, Yenişehirli Avni hiçbir yenilik getiremediler. Akif Paşa Tanzimat şiirini haber veren şiirlerinde (bunların en önemlisi “Adem Kasidesi”diT) karamsar, bezgin bir şiir evreni kurdu.
DİVAN ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ. Divan şiiri belirli kuralları olan, bu nedenle de yeni biçim ve içerik arayışlarının ortaya çıkmadığı bir şürdir. Divan ozanının bütün amacı, tasavvuf ya da aşk, ayrılık, hikmet gibi belirli konuları, çağrışımlar, söz sanatları, belirli nazım biçimleri gibi hazır bulduğu biçim ve içerik malzemesiyle işleyerek hüner göstermektir. Divan ozanı bu sınırları içinde olabildiğince değişik ve özgün olmak zorundadır. Bu nedenle, özgün süslemeye ve sanatlı yazmaya önem vermiştir.
Divan şürinin dünya görüşü İslam çerçevesi dışma çıkmadı. Başlıca konusu aşk olan divan şiirinde tasavvufçu olsun olmasın, benzer bir konu işleme yöntemi vardır: Sevilene ya da Tan-rı’ya olan aşkını belirtirken ozan, hüîriimdar-kul ya da Tanrı-kul ilişkisini ve bunların çağrışımlarını kullanır. Mecazi ya da üahi aşkı şürleştirirken, ayrılığın vurgulanması lirizmi sağlar. Aşk, tasavvuf şiirinde ilahi aşka, din dışı şiirde de platonik aşka dönüşür.
Divan şürinin dili osmanlıcadır. Olgunluk döneminden önce özellikle farsçanın etkisi oldukça fazlaydı. Olgunluk dönemi osmanhcası tümce yapısında bu etkilerden kurtuldu. Divan ozanı şiirin anlam bakımından kapalı olmasına yol açan benzetme (teşbih), güzel neden gösterme (hüsn-i talil), bilmezlikten gelme (tecahül-i arif), vb. söz sanatlarıyla süslü bir dil kullandı. Tek ölçü olarak aruz, İran edebiyatından alınıp yeniden düzenlenerek kullanıldı.
Divan şiiri ürünleri konularına göre hilye, mersiye, mevlid, sakiname, sur-name, şehrengiz,vb.;uyak düzenlerine göreyse gazel, kaside, mesnevi, mu-sammat, müstezat, şarkı, terciibent, terkibibent, tuyug gibi adlar aldı (Bkz. DİVAN EDEBİYATI).
TANZİMAT DÖNEMİNDE ŞİİR
1899’da ilan edilen Tanzimat fermanı ve 1856’daki Islahat fermamyla getirilen siyasal ve toplumsal düzenlemelerin yarattığı kültür ortamında yetişen genç aydınlar kuşağı, yabancı basının ve Avrupa ülkelerinin etkisiyle Tanzimat ilkelerini daha da ileri götürüp, Meşrutiyet beklentisi içine girdiler. Bunda, iktisadi bakımdan Batı ülkelerinin zorlamasıyla yönelinen kendisine özgü liberalizmin de etkisi vardı. 1865’te kurulan Yeni OsmanlIlar derneğiyle bu aydınlar, bir örgüt içinde toplanma olanağı buldular. Tanzimat’ın doğal sonucu da 1876’da ilan edilen Meşrutiyet ve Meclis-i Me-busan’ın açılması oldu. 1860’ta Agâh Efendi ve Şinasi’nin birlikte çıkardıkları Tercûman-ı Ah val ve daha sonraki gazeteler ve dergüer, bir kamuoyu yaratma işine girişerek makale, fıkra, tefrika roman gibi daha önce bilinmeyen kimi düzyazı türleriyle geniş bir toplumsal ve siyasal eleştiriye yönel-düer. Divan şnri de bu eleştirilerden payını aldı. Bütünüyle zihinsel bir aşk konusuyla, edügin, acı çekmekten hoşlanan insan (âşık) tipinin anlatıldığı divan şiirindeki insan imgesi, yeni beklentileri olan Tanzimat sanatçısını doyurmaya elverişli değildi. Sözgelimi, Ziya Paşa “Şiir veînşa ” adlı makalesinde, divan şürinin Arap ve İran şürinin bir taklidi olduğunu, osmanlıca-mn uydurma bir dil olması dolayısıyla Türklerin dili olamayacağım belirterek, asıl Türk şürinin, divan ozanlarının “namevzun (ölçüsüz)” diye beğenmedikleri halk şiiri olduğunu belirtti.
Tanzimat şiiri iki dönemde gelişti:
Tanzimat’m birinci dönemin Bu dönemin birçok yenilik get natçısı Şinasi’nin gazellerindi! sizmin etkisiyle aklı yüceltmes: lahPaşa’nında “Ondokuzmc şiirinde bilimi, fenni ve aklı ümmet toplumu niteliğindeki lı toplumunda bireyleşmenin i tileridir. Pek biçimlenmemiş < eğilim, kaderciliği reddedip beklentileri gerçekleştirecek ı lemli bireyin yaratılmasını f maktadır. Şinasi, kasidelerim zimat ilkelerini ve aklı yüceltil eylemli Tanzimat insanım, t peygamberi saydığı Mustafa İR şa’nın kişiliğinde buldu. Şinasi ce yaşamma yeni giren ya da ] lam kazanan adalet, mal, can, esaret, kanun, mülk, medt cumhur (kamu) gibi kavramlaı narak, bir yandan yeni dönen pagandasmı yaptı, bir yandaı ki düşünceyle hesaplaştı. Bu d eskiye en bağlı ve düşünceler tutarsız sanatçısı Ziya Paşa ds zelinde Avrupa’yı gezdiğini bel Osmanlı ülkesiyle karşılaştırdı pa ülkeleri karşısında Osman sinin “virane” olduğu sonucu dı. Namık Kemal ise, Şinasi ı Paşa’ya göre hürriyet, vatan, daşlık, yurt için çahşma git soyut kavramlar üstünde durc NAMIK KEMAL).
Bu dönemin şnrinde 1789 1 Devrimi’nden sonra dünyaya; ulusçuluk düşüncesinin izleri rüldü. Ne var ki, ulusçuluk di sini savunmak Osmanlı İmpar ğu’nıin çokuluslu niteliği neı olanaklı değildi. Bu nedenle de niteliği siyasi görüşlerin kamı benimsetilmesi olan Tanzimat’ı ci dönem şiirinin ideolojisi, bir manii ulusçuluğu oldu: “Osmar can veririz nam alırız” (Nan: mal).
Tanzimat’m ikinci dönemind Padişah Abdülaziz’in yerine Murat V’in akılca dengesiz oln deniyle, Meşrutiyet’i kabul ed dülhamit H tahta geçirüdi, Mebusan açıldı. Ancak Rüı İ877’de Osmanlılara savaş e kimi toprakların yitirilmesi, k relerin özerkliklerini elde etme tüne Abdülhamit II, anayasayı alarak meclisi kapattı ve bas! netime yöneldi.
Birinci dönem sanatçıların etk rini yitirmeleri, giderek artan! dış yenügüerin yol açtığı top huzursuzluk ortamı, içine kapa gulu, şnri yalnızca karamsar
lerinin dışavurum aracı olarak gören bir ozanlar kuşağı yarattı.
Birinci dönem sanatçılarının tersine Recaizade Mahmut Ekrem, eski anlayıştaki şiirlerini beğenmediğini belirterek “Her güzel şey şiirdir” görüşüne vardı. Ona göre, “sanatın, insanda değişik duygular uyandıran güzellikleri anlatmaktan başka bir amacı yoktur; siyaset, toplum ve ahlak kuralları şiiri ilgilendirmez”. Özellikle birinci dönemin “ahlakçı” şürine karşı bir tepki olarak görülebilecek olan bu görüş, Servet-iFünun, hatta Fecr-i Ati’ yi hazırlayıcı niteliktedir. Şiir konusundaki1 düşünceleri başta Muallim Naci olmak üzere birçok eski edebiyat yanlısının saldırılarına uğrayan Recaizade Mahmut Ekrem aşk, doğa, günlük yaşamın acıları ve özellikle ölüm konularını duygulu bir biçimde işledi. Uyağın göz için değil kulak için olduğunu ileri sürmesi de tartışmalara yol açtı (Bkz.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*