A i. Türk alfabesinin ve fenike alfabesinden
türemiş birçok alfabenin (habe§, tibet, run
[eski germen] alfabeleri gibi bazı istisnalarla)
ilk harfi. )| Art veya kalın sırada düz geniş
ünlü (vokal).
— d e y . A ’dan Z ’ye kadar, başından sonuna
kadar, bütünüyle, toptan.
— Ask. A alay’ ın sembolüdür.
— Kim. A argon’un sembolüdür. || A çoğu
zaman bir atomun kütle sayısını göstermeğe
yarar.
— Mant. A insanlar fanidir örneğinde olduğu
gibi, olumlu (müspet) tümel (küllî) bir
önermeyi (kaziyeyi) veya Ahmet dürüsttür gibi,
olumlu tikel (ferdî) bir önermeyi gösterir.
— Metrol. a latince area (saha) kelimesinin
sembolü olarak yüzölçümü birimidir. || A
elektrik akımında şiddet ölçüsü olarak amp
e r i gösterir. || A uzunluk ölçüsü angström’
ün sembolüdür.
— Müz. A Almanya ve Büyük Britanya gibi
bazı memleketlerde ut majör gamının
altıncı notası (la minör gamının da birinci
notası) olan Za’yı gösterir [870 titreşimli fransız
diyapozonunun la’sı]. || A bir partisyonda,
alto’yu ve tırmıklamalı, çimdiklemeli
çalgıların bazı tellerini gösterir.
— Spor. A takım sporlarında bir kulübün
veya millî bir federasyonun, en seçkin oyunculardan
kurduğu takıma denir. (Bk. s p o r .)
— Tic. Ticarette A harfi, «Açık» kelimesinin
kısaltması olarak kullanılır: A /h , açık hesap.
— a n s İ k l . Leng. • Harfin tarihi. A harfi,
Doğu Akdeniz bölgesinde kullanılan eski alfabelerden
de faydalanarak, yeni bir alfabe
meydana getiren Fenikelilerden gelmektedir;
öküz başı resminden veya şeklinden
gelişmiştir. Fenike dilinde öküz’e ¿///”denilirdi;
buradan, bu işaretin adı alf (ibranice
alef, ar. elif, yun. alfa) oldu. Latinceye yunan
alfabesinden alındı ve zamanla çeşitli
şekilleri (kürsif, italik v.b.) ortaya çıktı.
Arapçada, samî alfabe ünsüz (konson) esasına
dayandığı için, a ünlüsü hareke (fetha,
üstün) ile gösterilir. Elif harfi ise, bir ünsüz
olan hemze’nin karşılığıdır. Ancak uzun a
ünlüsü de, elif’ten gelişen med işaretiyle gösterildiği
için, zamanla harfin ünlü ve ünsüz
değerleri arasında bir karışma olmuştur.
Bugün dilimize geçmiş bulunan bazı arapça
kelimelerde a telaffuz edilen ayın sesi de,
aslında bir ünsüzdür. Arapçanın elif’iyle aynı
kökten gelen ve Latinceye de geçen yunan
alfa’sı, hep ünlü olarak değerlendirilmiştir.
Türkçenin en eski yazılı metinleri olarak
bilinen Orhun-Yenisey yazıtlarında a
harfi, açık e ünlüsü için de kullanılmıştır.
Yazıtlarda bu ha rf çok kere, kelime başında
ve ortasında yazılmaz, kelime sonunda
ise daima gösterilir. (Bk. o r h u n a l f a b e s İ . )
Uygur Türkleri tarafından kullanılan sogdde
olduğu gibi, a, kelime başında, ortasında
ve sonunda farklı yazılır. Umumiyetle,
kelime başında aynı harf iki kere kullanılmışsa
a’yı, tek yazılmışsa e’yi gösterir. Kelime
ortasında ve sonunda ise, a ünlüsü de e
gibi tek harf ile belirtilir. Çok kullanılanbelli bazı türkçe ve bir kısım yabancı kelimelerde,
ortada yazılmadığı da olur. İşaret
olarak n harfi de Uygurcada a ’nın aynıdır.
Ancak bazen n’yi belirtmek için üstüne
bir nokta konur.
Yine Uygur devrinde kullanılan brahmî, manihaî,
nasturî alfabelerinin a ’ları ile, daha
sonraları Karayim türklerinin kullandığı İbranî
a ’sı da, kök bakımından hep aramî asıllıdır.
Bazı türkçe metinlerde kullanılan
kiril ve yunan alfabelerindeki a ’ların birbirinden
farkı yoktur.
Arap harflerinde türkçe a, bazen med’li elif,
bazen elif, bazen de hareke ile gösterilmiştir.
Sonra nadiren, he harfi ile yazıldığda görülür. Arap harfleriyle yazılmış türkçe
metinlerde, ünlülerin yazılıp yazılmayışı,
belli bir kaideye bağlı olmadan, Türkçenin
tarihî devir ve lehçelerine göre farklı özellikler
gösterir.
Arap asıllı alfabeden sonra, Cumhuriyet
devrinde harf devrimiyle kabul edilen yeni
türk alfabesindeki a ise, latin alfabesinden
alınmıştır; demek ki netice itibariyle, aslında, arap alfabesinin e lif i ile aynı köke gider.
• Fonetik. A bir orta damak ünlüsüdürÇıktığı yer ön taraftan e, i, arka taraftan
da o, u ünlüleri arasında bulunur. Türkçede
a, normal uzunluktadır. Ancak bugünkü
türk şivelerinde, birbirinden farklı ses de- Büyük A
ğerlerine sahip, değişik karakterde a ünlü- klasik Latince
lerine rastlanır: 1. geniş a (Tarançı, Tobol
v.b. şivelerde); 2. ön damaktan çıkan kapalı
a (birçok şivede ve bu arada İstanbul
ağzında); 3. a ile o arasında bulunan yuvarlaklaşmış
a; 4. bunun incelmiş şekli; 5. ı’ya.
doğru kaymış olan darlaşmış a (Çuvaşça’da).
Bunun yanında, bugün birçok türk şivesinde,
çeşitli fonetik sebeplerle bulunan uzun a
ünlüsünün, ve daha umumî olarak Türkçede
uzun ünlünün bulunup bulunmadığı meselesi,
henüz kesinlikle halledilmiş değildir.
Bu konuda bazı tetkikler ve çeşitli görüşler
bulunmakla beraber, mesele henüz aydınlanmamıştır.
Eski Türkçede uzun ünlü, bilhassa
uzun a ünlüsü bulunduğuna dair ileri sürülen
deliller arasında, Orhun yazıtlarında
bazı a ünlülerinin yazılmayıp bazılarının yazılması
ile, arap harfleriyle kaleme alınmış
ilk türkçe metinlerde, ve bilhassa filolojik
bir değeri bulunan Divanü Lûgat-it-Türk’tc
bazı a ünlülerinin iki elif ile yazılması, daha
sonraki metinlerde ise. düzenli bir şekilde
olmamakla beraber, bazı kelimelerdeki a
ünlüsünün başta med’li elif ile yazılması bulunur.
Bugün de, Türkiye Türkçesinin bazı kelimelerinde
ve ünlemlerde, mânâya bir nüans
vermek üzere, a ünlüsünün bazen mübalâğalı
şekilde farklı telaffuz edildiği, bilhassa uzatıldığı
olur (Adaaam sen de! Oldu mu yaa!).
Bazı ses büzüşmelerinde de söylenişi değişir
(yapacağım yerine yapıcam).
Türkçeye girmiş yabancı kelimlerde, bilhassa
arapça ve farsça kelimelerdeki a ünlüleri
ise, normal olarak yazıda ve telaffuzda
aslî Şekillerini muhafaza etmiş ise de, iyice
dile yerleşen ve türkçeleştirilen kelimelerde,
diğer sesler gibi a ünlüsünün de Türkçeye
göre normalleştirildiği görülür (âdem
kelimesinin adam olması gibi).
• Fonemik. Fonemler psikolojisinde a ünlüsü,
parlak ve gürdür; bu vasfı ile hemen
her dilde ünlem olarak şaşma, hayret, özleme,
korkutma, kızgınlık gibi duygular ifade
eder.
9 Felsefe. Dil felsefesinde a ünlüsü çok defa
insan dilinin en esaslı, tabiî sesi, seslerin
başlangıcı sayılmıştır. Dilin aslına ait çeşitli
nazariyelerde bu kanaatin değişik şekillerine
rastlanır.
® Fonoloji. Fonolojiye göre, açık ve donukça
olan a, kapalı, fakat aynı donukluk
derecesinde bulunan ı ünlüsünün eşidir ve g u p
bu iki vasıf bakımından diğer ünlüler ile sofda Celî sülüs
karşılaşır. sağda, celî talik
• İmlâ. Türkçe kelimelerdeki a ünlüsü, normal
olarak a harfi ile yazılır; kelime başında,
sonunda veya ortasında özel bir durumu
yoktur. Yabancı kelimelerde ise, normala ünlüsünün yazılışı dışında, bazen uzunluğunu
(âfâk, âlim, âvize, âşinâ), bazen kendinden
önce gelen «g, k, l» ünsüzlerinin inceliğini
(rüzgâr, kâtip, lâkin) belirtmek üzere,
a ’nın üzerine ( A ) işareti konmuştur. Bir
de, Arapçadan gelen bazı kelimelerde bulunan
ve Türkçede telaffuz edilemeyen ayın
sesi, kendinden önce veya sonra a ünlüsü
bulunduğu zaman uzun bir a gibi söylendiği
için, yazıda bazen kesme işaretiyle
(ıa’yan, a’mâ, ma’mur), bazen de uzatma işaretiyle
(âyan, âmâ, mâmur) belirtilmiştir.
Ancak, Türkçenin arap alfabesinden latin
alfabesine geçişi sırasında ortaya çıkan güçlükler,
kırk yılı asan bir uygulamaya rağmen,
henüz giderilmiş değildir. Nitekim, inceltmeden
uzatılması gereken (katil, kaatil,
[kâtil yazılamaz]), veya uzatmadan inceltilmesi
gereken (latif, [lâtif yazılamaz]) a seslerinin
nasıl yazılacağı, bir tereddüt konusu
olmakta devam etmiştir. Çoğunlukla, arap
alfabesinde ince ve kalın sesleri iki ayrı işaretle
belirtilen «g» ve «k» harflerinin, bugünkü
türk alfabesinde birer işaretle gösterilmesinden,
ve bu harflerden önce ve sonra
gelen a ünlüsünün nasıl yazılacağının
bilinememesinden doğan bu güçlük ve tereddütleri
gidermek için, çeşitli yollara baş
vurulmuştur; kimi, klişeleşmiş kelimelerde
bile vaz geçemeyecek kadar (tarih’i târih yazmak
gibi) uzatma işareti kullanma yönünde,
kimi ince ve uzun sesleri yok sayacak ve
cümlenin gelişinden anlaşılsın diyecek kadar
kullanmama yönünde aşırılığa düşmüş,
kimi de orta bir yol bulmağa çalışmış, fakat
a ünlüsünün uzun veya ince okunuşunu
belirtecek işaret konusu imlâmızda henüz,
umumî bir kaideye bağlanamamıştır.
Bir dereceye kadar belirmiş kaideler olarak,
şunlar söylenebilir: işaret kullanılmadığı
zaman farklı mânâların belirtilmesi güçleşiyorsa
(asar, asmak fiilinden; âsar, eserler;
âsâr, asırlar); hem uzatma, hem inceltme
gerekiyorsa (alâka, kâh, lâzım); işaret konulmaktadır.
Bugün kullanılmayan eski kelimelerin
yazılışında (âfitâb, âdât) muhafaza
edilen işaret, klişeleşmiş bazı kelimelerde
de, bir kaideye bağlı olmaksızın kullanılmaktadır.
♦ Edat. A edat olarak çoğunlukla ünlem
durumundadır.
1. Başta. Beğenme, şaşma, korkma, öfkelenme
gibi duyguları belirtir (A! Ne hoş.; A!
Siz burada mıydınız?; A ! Delinin zoruna bak.)
[Bu duyguların ifadesi, sesin tonuna, kısa
veya uzun söylenmesine göre değişir]. || Şaşma
ifadesi, iki veya üç defa, kısa kısa tekrarlanarak
da belirtilir (A a ! Bir yaşıma daha
girdim.; A a a ! Bu ne hal böyle?) || Sevgi
ve şefkat ifade eden seslenme edatı (A benim
nazlı yarim!; A iki gözüm!) || İtiraz, sitem,
azarlama, ayıplama ifade eden seslenme
edatı (A birader, olacak iş miydi bu?; A
çocuk, rahat duramaz mısın?)’, Hiç bu mantıkla
a divâne hükümet mi yürür? (Mehmed
Âkif). 2. Sonda. Ya kuvvetlendirme edatı
gibi, bazı fiil şekillerinden sonra, mânâyı kuvvetlendirmek
için kullanılır (Alsan-a!; Okusanız-
a!; Bak-a! (esk.); Yapar-a!). || Osman-
1 icada, daha çok nazım dilinde, arapça, farsça
kelimelerin sonlarına getirilen Ey mânâsına
ünlem: Sen salın cânâ yolunda hâksâr
olsun Nedim (Nedim) [Burada cânâ, ey sevgili!
mânâsındadır]. Sonu ünlü ile biten kelimelerden
sonra bu «ya» şeklini alır: Sâkıyâ
câmında nedir bu esrar (Bayburtlu Zihni)
[sâkıyâ, ey sâkî!]. Divan edebiyatında
şair, kendi kendine hitap ettiği zaman, mahÎâsının
sonuna getirilir: Ahmedâ durma yüzün
sür kademine o gülün (Ahmed I) [… ve
Nedimâ, Bakiyâ gibi…]. || Hayret, üzüntü
veya beğenme edatı olarak, yabancı kelimelerin
sonuna gelir: Derdâ ki ümidin oldu
berbat (Fuzulî) [derdâ, ne dert! veya hoşâ,
ne hoş!]. || Mânâya kuvvet kazandırmak için,
bir kelimenin tekrarında araya (veya birincinin
sonuna) getirilen edat: O nûş-â-nûş
demler hâtır-ı naşada geldikçe (Yahya Kemal)
[… ve cûş-â-cûş, leb-â-leb, reng-â-renk
gibi…]
+ Ek. Gram. 1. İsim çekiminde datif (verme
hali; okul dilinde, e hali) eki. Batı Türkçesinde
a ve e, Eski Türkçedeki -ga, -ge (-ka,
-ke)’den gelen datif ekidir (meydan-a, oday-
a). 2. Kelime kuruluşunda isimden fiil
yapma eki (a-, e-) [ad-a-mak, kan-a-mak,
yaş-a-mak], Eski Türkçede a ve e, fiilden isim
yapma eki olarak görülürse de, çok az
misali vardır (kutad->kutad-a, kadın adıög-e, medih). 3. Fiil çekiminde istek eki
(yaz-a-m [eski ve halk ağzı], yaz-a-sın, yaz
-a). 4. Kalın ünlü bulunan fiillere getirilen
zarf-fiil eki (al-a-bil-mek, bak-a-kal-mak,
bat-a çık-a ilerlemek) [kalıplaşmış olarak
yak-a, sap-a v.b.]. || Yunanca asıllı ön ek
olarak, Türkçeye Fransızcadan girmiş Yunan
asıllı kelimelerde, Türkçede olumsuzluk
ifade eden «—sız, —siz» eki gibi kullanılır
(a-normal, a-simetrik, a-politik, a s o s yal).
[m]
A Harfi
11
Kas